Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2021/2498 E. 2023/1380 K. 26.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2498
KARAR NO: 2023/1380
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/03/2021
NUMARASI: 2020/20 – 2021/149
DAVANIN KONUSU: Basın Yoluyla Kişilik Haklarına Saldırı Sebebiyle Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 26/04/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’ nın 353.maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; Müvekkilinin Türkiye’nin en önemli ve en büyük medya kuruluşlarından biri olan … logolu televizyon kanalının sahibi olduğunu, müvekkiline ait televizyon kanalında 2019 yılının Ekim ayında düzenlenen … sırasında sabah 09:30’dan itibaren belirli aralıklarla canlı yayınların yapıldığını, yapılan canlı yayın ve haberler sırasında basın mensuplarının da içinde bulunduğu binanın yakınına havan topu düştüğünü ve bu sırada müvekkili şirkete ait kanal muhabirinin bu tehlikeden korunmak amacıyla duvarı kendisine siper aldığını, bu sırada … muhabirinin de canlı yayında olduğunu ve üzerinde çelik yelek olup kask olmadığını, bombardıman etkisi ile duvarı kendisine siper alan müvekkili şirket muhabirinin bu vaziyette kalarak, … muhabirinin ise bu anlarda ayakta durarak yayın yapmaya devam ettiğini, davalı şirketin yayın hakkı sahibi olduğu haber sitesinde bir haber yayınlayarak müvekkili şirketi yalan haber yapmakla itham ettiğini, ancak yayınlar arasında 4 dakikalık bir fark olduğunu ve bu farkın önem arz ettiğini, yapılan yayının kötü niyetli olduğunu, bu durumun uzun süredir devam eden karalama kampanyasının bir aracı olduğunu, kasıtlı olarak toplumu müvekkili şirket aleyhine galeyana getirme amacı taşıdığını, dava konusu haber gerçeği yansıtmadığı, çarptırıldığı ve hayal ürünü olduğunu, söz konusu haberin müvekkili şirketin kişilik haklarını ağır surette ihlal ettiğini, bu sebeplerle hukuka aykırı ve müvekkilinin manevi haklarına tecavüz teşkil eden dava konusu yayın sebebiyle 50.000,00 TL manevi tazminatın yayın tarihi olan 14/10/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasa faizi ile birlikte tahsiline, dava konusu yayının TMK m.25 gereğince internet ortamından kaldırılmasına, masrafı davalıdan alınmak suretiyle karanın tirajı en yüksek ulusal iki gazetede yayınlanmasına karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde; Dava konusu haberin basın özgürlüğü sınırları çerçevesinde yapıldığını, davacı şirket muhabirinin siper alarak canlı yayın yaptığı sırada … muhabirinin rahat bir şekilde ayakta kalarak yayın yaptığını, davacı şirket muhabiriyle ilgili gazetede yayınlanan yazı ile alay edilmediğini, sosyal medyada alay konusu olduğunun yazıldığını, davacı şirket muhabirine yönelik küçük düşürücü herhangi bir ibarenin davaya konu haberde yer almadığını, Yargıtay kriterlerinde kabul edilen gerçeklik unsuru dikkate alınarak haber yapıldığını, ilgili haberde kimseye hakaret edilmediğini ve kimsenin karalanmadığını, habere dayalı olarak manevi tazminatı gerektiren bir durumun olmadığını, habercilik kastı ile yapıldığını, bu sebeplerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “… Bu kapsamda hukukçu bilirkişi Doç. Dr. … ile reklam ve tasarım uzmanı Öğr. Gör. …ten alınan 21/12/2020 tarihli bilirkişi raporu ile; davalı şirkete ait internet sitesi üzerinden yayınlanan içerikte anılan tarih itibariyle gündemde yer alan vakıanın toplum nezdinde ne şekilde yorumlandığı ve karşılandığının izah edildiği, dava konusu haberin basının kamu yararını gözeterek haber yapma ve eleştiride bulunma hakkı kapsamında icra edildiği ve bu sebeple doğrudan davacının kişiliğinin hedef alınmadığı ve sınırın aşılmadığı, keza haberle davacı aleyhinde olacak şekilde toplumun değer yargılarına aykırı bir beyana yer verilmediğinden davacının ticari itibarının da zedelenmediği, haberin bütünü itibariyle davalının davacıya zarar verme ve ticari itibarının zedelemeye de yönelik olmadığı tespit edilmiştir. Tüm dosya kapsamı ile alınmış olan bilirkişi raporu ile davalının yapmış olduğu haber haber yapma ve eleştiride bulunma hakkı kapsamında kaldığından ve de bu haberin davacının kişiliğine zarar verme kastıyla yapılmadığı kanaatine varıldığından davanın reddine …” karar verilmiştir. Verilen karara karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; Dava konusu edilen haberde, müvekkili şirketi yalan haber yaptığı, içerisinde bulunduğu durumu abarttığı ve kamuyu yanlış yönlendirdiği izlenimi yaratıldığını, dava konusu haberin gerçeği yansıtmadığını ve tamamen müvekkili şirkete zarar verme kastıyla yapıldığını, söz konusu haberle müvekkilinin kişisel itibarının zedelendiğini ve bu sebeple tazminata hükmedilmesi gerektiğini, avukatlık asgari ücret tarifesinin 10/3.maddesi gereğince, manevi tazminat davasının tamamının reddi durumunda tarifesinin 2. kısmının 2. bölümüne göre vekalet ücretine hükmedileceğini, buna göre davalı lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, bu sebeple yerel mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi gereğince istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır Dava; Basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu sebeple ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da zorunluluktur. Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır. Somut olaya gelince; davalının yayın hakkı sahibi olduğu haber sitesinde yayınlanan haberde; “Canlı yayına bağlanan … muhabirinin …’ dediği anlarda hemen yanında bulunan … muhabirinin kasksız ve rahat bir şekilde yayın yapması sosyal medyada alay konusu oldu. Haber bültenine bağlanan muhabir, bulunduğu bölgede yoğun bir çatışma olduğunu ve başının üzerinden kurşunlar geçtiğini iddia etti. … muhabirinin ‘…’ dediği anlarda hemen yanında bulunan … muhabirinin kafasında ….” ifadelerine yer verilmiştir. Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, davaya konu yayın bir bütün olarak değerlendirildiğinde, dava konusu yayının basın özgürlüğü kapsamında kaldığı, güncel olan konuların gazetecilik tekniği gereği okuyucunun ilgisini çekmesi için çarpıcı başlıklara yer verilerek iddia kapsamında ve eleştiri sınırları içerisinde aktarıldığı, haberin yayın tarihi itibari ile kamu yararının ve toplumsal ilginin bulunduğu ve davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda davanın reddi yönünde verilen karar doğrudur. Vekalet ücreti yönünden yapılan istinaf incelemesinde; Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin manevi tazminat davalarında ücret başlıklı 10. maddesinin 3. bendinde yer alan “Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur.” şeklindeki düzenlemeye istinaden yerel mahkemece davanın tümden reddedilmesine rağmen davalı lehine maktu yerine nisbi vekalet ücreti takdir edilmesi isabetsiz olup davacı vekilinin bu yöne değinen istinaf istemi yerindedir.Yukarıda açıklanan hususlar gereğince davacı vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulüne ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince kaldırılmasına ancak bu yanılgının giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, davanın reddine, davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT gereğince 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesi yönünde yeniden karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜ ile; İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10/03/2021 tarih, 2020/20 E. – 2021/149 K sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2.maddesi gereğince KALDIRILMASINA, ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden bu kapsamda; 2- Davacı tarafından davalı aleyhine açılan manevi tazminat davasının REDDİNE, 3- İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 3/a-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 853,88 TL harçtan mahsubuyla fazla alınan 673,98 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 3/b-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, 3/c-Davalı tarafça yapılan 25,60 TL yargılama giderinin (vekalet harcı) davacıdan tahsiliyle, davalıya verilmesine, 3/d-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine 10/(2). ve 13/(2). maddelerine göre reddedilen manevi tazminat talebi yönünden 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, 4- İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 4/a-İstinaf talebi kabul edildiğinden davacı tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine, 4/b- İstinaf yargılaması için davacı tarafından yapılan 162,10 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 43,50 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 205,60 TL yargılama giderinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, 4/d-İstinaf incelemesi duruşmasız yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise kalan gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 26/04/2023