Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2021/2415 E. 2023/1843 K. 07.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2415
KARAR NO: 2023/1843
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/06/2021
NUMARASI: 2017/1182 Esas – 2021/636 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 07/06/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’ nın 353.maddesi gereğince dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; Davalıların haksız rekabet teşkil eden eylemleri nedeniyle müvekkil şirketin müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gördüğünden; davalıların fiillerinin haksız olduğunun ve haksız rekabet niteliğinde olduğunun tespitine, davalıların haksız rekabet teşkil eden eylemlerde bulunmalarının menine, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasına, müvekkil şirketin uğradığı zarar ve ziyanın tazminini için, HMK. madde 107 gereğince talebimizi arttırma ve fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 50.000 TL maddi tazminatın, haksız fiil tarihinden itibaren, T.C. Merkez Bankasının kısa vadeli krediler için uyguladığı avans faizi oranında faizi ile birlikte, davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile müvekkil şirkete ödenmesine, davalıların haksız eylemleri nedeniyle müvekkil şirketin, kişilik hakları zedelendiğinden TBK. madde 58 gereğince 50.000 TL manevi tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren, T.C. Merkez Bankasının kısa vadeli krediler için uyguladığı avans faizi oranında faizi ile birlikte, davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile müvekkil şirkete ödenmesine, müvekkili …, 1982 yılından bu yana plastik sektörüne faaliyet göstermekte olup, Yapı Malzemeleri, Elektrik/Elektronik, Dayanıklı Tüketim, Ev Gereçleri, Ambalaj, Otomotiv, Kompound Üretimi ve Tarım Plastikleri sektörlerinde kullanılmak üzere, renkli ve beyaz masterbatch üretimi (plastik ham maddeye katılan, granül boya) yapmakta olduğu, müvekkil şirket masterbatch üretimini, önce Ümraniyede ve sonra GOSB, … Cad. No. …, 41480, Gebze/Kocaeli adresinde bulunan fabrikasında yapmakta olduğu, davalılardan …, 03.09.1990 tarihinde müvekkil şirkette çalışmaya başladığı, davalı müvekkil şirkette, “Kıdemli Özel Müşteriler Satış Yöneticisi” olarak çalıştığı, …, Kıdemli Özel Müşteriler Satış Yöneticisi olarak çalıştığı için, müvekkil şirketin tüm müşteri bilgilerine, fiyat analizlerine, satış fiyatı bilgilerine, satış stratejilerine, kampanya bilgilerine, üretim maliyeti ve kar oranı bilgilerine sahip olduğu, …, 31.10.2016 tarihinde ise 15 yıllık sigortalılık süresi ve 3600 gün prim ödeme gün sayısını doldurduğu gerekçesi ile iş sözleşmesini tek taraflı olarak sona erdirdiği ve kıdem tazminatını alarak işten ayrıldığı, davalılardan …, 12.08.2003 tarihinde müvekkil şirkette laboratuvar teknisyeni olarak çalışmaya başladığı, …, laboratuvar teknisyeni olarak çalıştığı için, müvekkil şirketin kullandığı hammadde bilgilerine, hammadde tedarikçi bilgilerine, üretimde kullandığı formüllerine, üretilen ürünlerin reçete bilgilerine sahip olduğu, …, 07.07.2014 günü ise sağlık nedenleri ile işten ayrıldığı, davalılardan …, diğer davalı … ve dava dışı …in kardeşi …, 15.03.2016 tarihinde İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğüne … sicil numarası ile tescil olan “…”ni (bundan sonra kısaca “BRM” olarak anılacaktır) kurmuşlardır. BRMnin faaliyet alanı müvekkil şirketin faaliyet alanı ile bire bir aynıdır. Davalılardan … ve …, BRMyi kurduktan sonra, müvekkil şirket çalışanlarına iş teklifleri sunmaya başlamış ve müvekkil şirket çalışanlarını ayartmaya çalıştıklarını, nitekim davalıların ayartma çabalarının sonucunda müvekkil şirkette 26 yıldır Satış Yöneticisi olarak çalışan davalılardan …, müvekkil şirketten ayrılmış ve ekli kartvizitten de anlaşılacağı üzere, davalı şirkette, müvekkil şirkette çalıştığı gibi satış müdürü olarak çalışmaya başladığı, ayrıca, daha önce müvekkil şirkette çalışmış olan … ve …da, davalı BRMde çalışmaya başladıklarını, davalı BRMnin, tüm mesleki tecrübelerini müvekkil şirkette kazanmış olan, yapmış oldukları görevler nedeniyle, müvekkil şirketin kullandığı hammadde bilgilerine, hammadde tedarikçi bilgilerine, üretimde kullanılan formüllere, üretilen ürünlerin reçete bilgilerine, müvekkil şirketin tüm müşteri bilgilerine, fiyat analizlerine, satış fiyatı bilgilerine, satış stratejilerine, kampanya bilgilerine, üretim maliyeti ve kar oranı bilgilerine, kısaca, müvekkil şirketin 35 yıllık ticari faaliyetleri neticesinde ulaşabildiği tüm ticari bilgilere sahip olan davalılar, bu bilgileri müvekkil aleyhine kullanarak, müvekkil şirketle haksız şekilde rekabet etmeye başladıklarını, müvekkil şirket davalıların eylemlerinden, müşterilerinden gelen geri bildirimler vasıtasıyla tesadüfen haberdar olduklarını, müvekkil şirket, müşterilerinden … San. Tic. Ltd. Şti.ye … kodlu ürün satmakta olduğu, …’ın muhasebe sorumlusu, 07.04.2017 tarihinde müvekkile gönderdiği e-posta ile müvekkil şirketten 100 kg., … SERİ NO: … ürünü için teklif istediği, ancak daha sonra ürünü başka bir firmadan tedarik ettiğini bildirerek siparişini iptal ettiği, her ne kadar müvekkil şirket yetkilileri o tarihlerde sipariş iptaline bir anlam veremeseler de, daha sonra bir başka müşterilerinden …nin kendilerine gelerek, kartvizit bıraktığını, BRMnin …un kardeş firması olduğunu, aynı ürünleri ürettiğini, fiyatların BRMde daha uygun olduğunu, artık BRMden ürün alması yönünde bilgilendirmede bulunduğunu öğrenmişler ve ekte sunulan …ye ait kartviziti teslim aldıklarını, müvekkil şirket müşterisinin bilgilendirmesinden sonra BRMnin ticaret sicil kayıtlarını incelemiş ve BRMyi eski çalışanlarının kurduklarını, BRMnin müvekkil şirketin ürettiği ürünlerle birebir aynı ürünleri ürettiğini, hatta müvekkil şirketin müşterileri, müvekkil şirketin ürünleri için belirlediği kod numaralarına alışık oldukları için, BRM’nin ürettiği muadil ürünlerde de nerdeyse aynı kodu kullandığının tespit edildiği, dilekçelerinin ekinde sunulan, müvekkil şirket müşterisinin yanlışlıkla davalı BRM’den aldığı kodu göndermesiyle ortaya çıktığı üzere, müvekkil şirketin … kodlu ürününe karşılık olarak davalı şirket … kod numarasını verdiği ürünü pazarlamakta ve müşterileri yanıltmak için 6 haneli kod numarasının sadece başındaki 1 sayısını 7 olarak değiştirildiği, davalıların maddi tazminat ödemeleri gerektiği, müvekkil şirketin kişilik hakları da saldırıya uğradığından, müvekkil şirket lehine manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğini belirterek davalıların fiillerinin haksız olduğunun ve haksız rekabet niteliğinde olduğunun tespitine, davalıların haksız rekabet teşkil eden eylemlerde bulunmalarının menine, haksız rekabetin işlenmesinde etkili olan araçların ve malların imhasına, müvekkili şirketin uğradığı zarar ve zıyanın tazminini için, HMK. madde 107 gereğince talebimizi arttırma ve fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 50.000 TL maddi tazminatın, haksız fiil tarihinden itibaren, T.C. Merkez Bankasının kısa vadeli krediler için uyguladığı avans faizi oranında faizi ile birlikte, müvekkil şirkete karşı müştereken ve müteselsilen sorumlu olan davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile müvekkil şirkete ödenmesine, davalıların haksız eylemleri nedeniyle müvekkil şirketin, kişilik hakları zedelendiğinden TBK. madde 58 gereğince 50.000 TL manevi tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren, T.C. Merkez Bankasının kısa vadeli krediler için uyguladığı avans faizi oranında faizi ile birlikte, müvekkil şirkete karşı müştereken ve müteselsilen sorumlu olan davalılardan tahsili ile müvekkil şirkete ödenmesine, TTK. madde 59 gereğince, Mahkemenin vereceği hükmün, tüm giderleri davalılar üzerinden bırakılarak, Türkiye çapında tirajı en yüksek olan ilk üç gazeteden birinde ilanına karar verilmesini talep etmiştir.Davalılar vekili cevap dilekçesinde; Görülmekte olan davada davacı tarafça, müvekkillerimizin davacı şirkete karşı haksız rekabet niteliğinde faaliyet gösterdiği ileri sürülmektedir. Aşağıda da açıklandığı gibi, davacı tarafın müvekkillerimizin davacı şirketteki çalışma geçmişinden başlayarak haksız rekabete uzanan iddialarının tümü gerçek dışı iddia ve iftiralardan oluştuğu, dava dilekçesinin geri kalan kısmı ise somut uyuşmazlıkla ve gerçeklerle ilgisi olmayan afaki ve teorik açıklamalardan ibaret olduğu, davacı taraf müvekkillerimizin davacı şirket bünyesindeki görevlerinden ayrılışlarını birer cümlelik gerekçelerle açıklamakta oluduğu, oysa müvekkillerimizin bu şirketteki geçmişleri dikkate alındığında taraflar arasındaki meselenin dava dilekçesinde gösterildiği kadar basit olmadığı, davacının müvekkillerimize karşı iş sözleşmesinden ve mevzuattan doğan edimlerini yerine getirmediğinin anlaşılacağı, müvekkilimiz …, şirket içerisinde üretim sorumlusu olarak 15 yıl süre ile görev yaptıktan sonra, organizasyonda yapılan değişiklik neticesinde oluşturulan yeni yönetim tarafından, hiçbir haklı gerekçe gösterilmeden 2014 yılı Haziran ayı içerisinde işten çıkarılmış, daha sonra işe iade davası ile davacı şirkete döndüğü, ancak işe iade davasından sonra kendisine hiçbir görev ve sorumluluk tevdi edilmediği gibi bilgisayar dahi verilmemiş, şirket içerisinde dışlayıcı bir muamele yapılarak baskı ortamı oluşturulduğu, bu dönemde müvekkilimizin şirketin genel işleyişini ilgilendiren bir görevi olmadığı için müvekkilimiz şirkete ait verilere de vakıf olmadığı, müvekkilimiz şirket içerisinde oluşturulan bu havaya 3 ay dayanabilmiş ve haklı sebeple iş sözleşmesini feshederek görevden ayrıldığı, davacı şirketin iş sözleşmesinden doğan edimlerini yerine getirmemesi ve müvekkilimize karşı ekonomik gücünü süistimal etmesi yanında; müvekkilimizin, ilk kez işten çıkarıldığı Haziran 2014 tarihinden itibaren şirketin hiçbir sırrına vakıf olmadığını vurgulamakta fayda gördüklerini, müvekkilimiz … da davacı şirketteki 26 yıllık geçmişini hiç sebep yokken bir çırpıda silip şirketten ayrılmış olduğu, tıpkı diğer iki müvekkilleri gibi bu konuda da davacı şirketin haksız ve gerekçesiz olarak müvekkilleri üzerinde kurduğu baskı ve müvekkillerinin kontrolünde olmayan aksaklıkların anlamsızca müvekkillerine yüklenmesinin yegane sebep olduğu, müvekkilleri dava tarihinden tam 1 yıl önce şirketten ayrıldığı için davacının iddia edilen sırlarına son 1 yıldır vakıf olmadığı, dava dilekçesinden de anlaşılacağı gibi müvekkillerimizle davacı şirket arasında iş sözleşmelerinin feshedilmesinden sonra geçerli olacak şekilde bir rekabet etmeme sözleşmesi yapılmış olmadığı, bu noktada işçinin iş sözleşmesi bittikten sonra işveren ile rekabet etmesine yasal bir engel de bulunmadığı, diğer yandan Borçlar Kanununun 447’nci maddesine göre iş sözleşmesinin haklı sebeple feshedildiği hallerde rekabet etmeme sözleşmesi imzalanmış olsa dahi işveren lehine uygulanmayacak, kaldı ki tarafların aynı il sınırlarında dahi faaliyet göstermediği, davacının da bu nedenle ilgili şehirlerin birbirine yakın olması gibi son derece subjektif bir yaklaşım benimsediği, gelinen noktada taraflar arasında sözleşme ile düzenlenmiş bir rekabet yasağı olsaydı bile bugün bu yasağın uygulanmasına imkan bulunmayacakken, sözleşme ile yapılan herhangi bir düzenlemenin söz konusu olmaması, rekabet yasağının yasal bir dayanağının da bulunmaması karşısında davacının iddia ve taleplerinin kabul edilmesi mümkün olmadığı, açıkladıkları gibi müvekkillerimizin davacı şirketle rekabet etmesinde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı, müvekkillerinin davacıya ait iş yerinde çalışırken edindikleri imalat ve satış tecrübelerini kendi ticari faaliyetlerinde kullanmaları da davacı tarafça engellemeyecekleri, zira her ne kadar iş sözleşmesi süresince sadakat borcu kapsamında işçinin rekabet yasağından söz edilebilir ise de, işçinin iş yerinden ayrıldıktan sonra böyle bir yükümlülüğü olmadığı, yapılan açıklamalar çerçevesinde müvekkillerimizin davacının iş yerinde bir süre çalıştıktan sonra kendi işletmeleri kapsamında aynı alanda faaliyet göstermelerinde ve davacının iş yerinde edindikleri tecrübeyi kendi işlerinde kullanmalarında hukuka aykırılık bulunmadığı yargıtay kararlarında istikrarlı bir şekilde kabul edildiği, benzer şekilde bazı işçilerin davacı şirketten ayrılıp müvekkilimiz şirket bünyesinde çalışmaya başlamasında da hukuka aykırılık aranmayacağı, esasen davacı tarafın pek de hukuki olmayan bir tabirle kendi işçilerinin “ayartıldığını” iddia etmesinde dahi tutarlık olmadığı, zira öncelikle ayartıldığı iddia edilen …’ye de husumet yöneltilmiş olup, buna göre kendisinin “ayartan” mı yoksa “ayartılan” mı olduğu anlaşılamadığı, ayrıca … iddia edilenin aksine diğer müvekkilleri şirketin personeli olmadığı ve bu hususun SGK kayıtları ile tevsik edileceği, davacının sunduğu kartvizitin onaylı ve ispat kabiliyeti taşıyan bir belge olmaması, aksine herkes tarafından her zaman bastırılabilir olması nedeni ile bu hususta dikkate alınması mümkün olmadığı, tekrar etmek gerekirse bu davalının dava konusu iddialar bakımından diğer müvekkillerimizle birlikte dava edilmek dışında herhangi bir irtibatı bulunduğu, dava dilekçesinde adı geçen ve davacı şirketten ayrılıp müvekkilimizle çalışmaya başladığı ileri sürülen … daha müvekkil şirket kurulmadan önce davacı şirketten ayrılmış ve akabinde müvekkili şirket kurulunca bu şirkete geçmiş bir personel olduğu, bu durumda müvekkili şirketin henüz tescil dahi edilmemişken davacı şirketten ayrılan bu işçi ile ilgili hiçbir iddia zaman bakımından gerçeklik taşımayacağı, yukarıda açıkladığımız gibi tüm müvekillerimizin ve dava dilekçesinde adı geçen davacı şirket çalışanlarının davacı şirketten ayrılmaları, her biri kendi içerisinde tutarlı ve birbirinden bağımsız haklı sebeplere dayandığı, bu durum davacı şirketten ayrılanların birlikte haksız rekabete sebep oldukları şeklinde birbiri ile irtibatlandırılmasına engel olduğu, gelinen noktada müvekkillerinin davacı şirketten ayrıldıktan sonra bu alanda faaliyet göstermeleri de davacı şirketten ayrılan işçilerle çalışmalarının da haksız rekabet teşkil etmeyeceği, davacının diğer haksız rekabet iddiaları ise aşağıda etraflıca cevaplandırıldığı, yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde davacı tarafın haksız rekabet iddialarının tümümün gerçek dışı olduğu, iddiaların ispatlanamadığı, bazı iddiaların ise teorik olarak dahi haksız rekabet oluşturmadığı anlaşılacağı, ancak bu iddiaların doğru kabul edilmesi halinde dahi davacının bu süreç içerisinde uğradığı tüm zararın değil, haksız rekabet nedeni ile uğradığı zararın tespit edildiği, davacı taraf uzun süreden bu yana finansal problemler yaşayan, imalat süreçlerinde tıkanıklıklar oluşan bir yapı ile işletildiği, şirketin taahhüt ettiği numuneleri dahi haftalarca çıkaramadığı, siparişlerini uzun süre teslim edemediği, finansa sıkıntıları nedeni ile aldığı siparişleri üretmek için gerekli ham maddeleri dahi satın alamadığı; bu nedenle müşterilerine zarar verdiği ve müşteri kaybettiği müvekkilleri tarafından bilindiği, bu kapsamda davacının uğradığı ciro kaybı ve zararın kendi operasyonel sebeplerinden ve yönetim zaafiyetinden kaynaklanması nedeni ile davacının defter üzerindeki bu zararı bu davanın konusu olmayacağı, davacı taraf haksız rekabet iddiası ile müvekkillerimizin hukuka uygun rekabet imkanlarını zedelemeye ve bu vesile ile kendi yönetim zaafiyetlerinden doğan zararını müvekkillerimize mal etmeye çalışmayacağı, açıklanan nedenlerle davacının tazminata ilişkin iddia ve taleplerinin ile davanın tümden reddini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “…26/06/2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle; “…Davacı tarafın incelenen 2015, 2016, 2017 yıllarına ait ticari defterlerinin açılış ve kapanış onaylarının yasal süresi içerisinde yaptırılmış olduğu, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulduğu, defter kayıtlarının birbirini doğruladığı, davalı şirketin incelenen 2016, 2017 yıllarına ait ticari defterlerinin açılış ve kapanış onaylarının yasal süresi içerisinde yaptırılmış olduğu, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulduğu, defter kayıtlarının birbirini doğruladığı, davacının 2015, 2016, 2017 yıllarına ait ticari defterleri ve onaylı Kurumlar Vergisi beyannameleri ile davalı şirketin 2016, 2017 yıllarına ait ticari defterlerinin, davalı şirketin ticari faaliyetine başlamış olduğu 2016 yılından itibaren davacı tarafın satışlarında bir azalma olup olmadığı, davacı ve davalı şirketin ortak müşterilerinin bulunup bulunmadığı, ortak müşterilerin olması durumunda her iki tarafın ortak müşterilere gerçekleştirmiş oldukları satış tutarları bakımından incelendiği, gelir tablolarının incelenmesinde; davalı şirketin faaliyetine başladığı yıldan bir Önceki yıl olan 2015 yılında davacı şirketin brüt satışlarının 22.936.439,47 TL olduğu, davalı şirketin faaliyetine başladığı yıl olan 2016 yılında davacı şirketin brüt satışlarının 2015 yılına göre 671.658,02 TL (% 2,93 oranında) artarak 23.608.097,49 TL olduğu, 2017 yılında davacı şirketin brüt satışlarının 2015 yılına göre 946.052,55 TL (% 4,12 oranında) artarak 23.882.492,02 TL olduğu, davacı şirketin 2015, 2016, 2017 yıllarına ilişkin ticarî defterlerinin ve Kurumlar Vergisi beyannamelerinin incelenmesi neticesinde; davalı şirketin faaliyetine başlamış olduğu 2016 yılı ve sonraki yıl olan 2017 yılında davacı şirketin brüt satışlar tutarında 2015 yılına göre azalma olmadığı, aksine artış olduğu, davacı şirketin 2015, 2016, 2017 ve davalı şirketin 2016, 2017 yıllarına ait ticari defterlerinin incelenmesinde ortak müşterileri olduğunun tespit edildiği, tespit edilen ortak müşterileri ve bu müşterilere yapmış oldukları satışların tutarının raporda tablo halinde gösterildiği, davacı şirketin ortak müşterilere 2015, 2016, 2017 yıllarında yapmış olduğu satışların incelenmesinde; bu müşterilere davacı tarafından davalı şirketin faaliyetine başladığı yıldan bir önceki yıl olan 2015 yılında 3.737.335,25 TL tutarında, davalı şirketin faaliyetine başladığı yıl olan 2016 yılında 3.324.806,99 TL tutarında, 2017 yılında ise 4.199.588,36 TL tutarında satış yapıldığı, davalı şirketin faaliyetine başladığı yıl olan 2016 yılında davacı şirketin ortak müşterilere yapmış olduğu satışların tutarının 2015 yılına göre 412.528,26 TL tutarında ve % 11,04 oranında azaldığı, 2017 yılında ise 2015 yılına göre 462.253,11 TL tutarında ve % 12,37 oranında arttığı, davalı şirketin ortak müşterilere 2016, 2017 yıllarında yapmış olduğu satışların incelenmesinde; bu müşterilere davalı şirket tarafından faaliyete başladığı yıl olan 2016 yılında 502.411,93 TL tutarında, 2017 yılında ise 1.954.689,16 TL tutarında satış yapıldığı, davacının ürünlerinin ve üretim süreçlerinin harcıalem olmadığının, ticari sır olduğunun ortaya konamadığı, davalıların davacının ticari ve üretim sırlarını kullanarak ticaret yaptıklarının somut olarak ortaya konamadığı, Tarafların aynı müşteri kitlesine hitap ettikleri, davalı şirketin bu kitleye tanıtım veya satış yapmasının tek başına haksız rekabet teşkil etmediği, davacının çalışanlarının davalılarca ayartıldığı iddiasının somut olarak ispatlanamadığı, davalının kendisini davacı şirketin “kardeş şirketi” olarak tanıttığı iddiasının soyut kaldığı, dosya içinde yer verilen iki katalog fotoğrafı fotokopisi arasındaki tek benzerliğin, bir takım kalite standartlarına sahip olduğunu gösteren standart/tip bir cümleden ve bu cümlenin İngilizce çevirisinden ibaret olduğu, bahsi geçen davacıya özgü olduğunu, davacının hak sahibi olduğunu veya davacının iş ürünü olduğunu söylemenin olanaksız olduğu, tarafların kullandıkları ürün kodlarının son beş rakamı aynı olsa da ilk beş karakterlerinin farklı olduğu, tarafların müşterilerinin özenli ve basiretli kişilerden oluştuğu dikkate alındığında bu kodların bir karıştırılmaya yol açmasının olanaklı olmadığı, tarafların ürünlerinin kod benzerliği etkisiyle anlık satın alma kararı ile alınacak ürünler olmadığı, kaldı ki kodların ilk beş karakterinin farklı olmasının karıştırılma ihtimalini ortadan kaldırmak için yeterli olduğu, davalıların davacı şirketi kötülediğine yönelik iddiaların ispatlanamadığı, soyut iddialardan ibaret kaldığı,…” yönünde görüşlerini bildirmişlerdir. 20/11/2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle; “….Mali açıdan a. Davalı şirketin faaliyetine başlamasından sonra davacı şirketin brüt satış tutarlarında ya da satılan ürün miktarında azalma olmasının tek başına haksız rekabet teşkil etmeyeceğinin raporun “B. HUKUKİ YÖNDEN” başlıklı bölümünde ortaya konulduğu, bu nedenle brüt satış tutarlarının ya da satılan ürün miktarının azalmasının haksız rekabet açısından bir öneminin bulunmadığı, Kaldı ki satılan ürün miktarlarının ve Euro olarak yapılan satış tutarlarının ticari defler kayıtları üzerinden tespit edilebilmesinin, ticari defterlerde bu bilgiler yer almadığından mümkün olmadığı, Davacı şirketin yıllar itibarıyla sattığı ürün miktarının (adedinin) ne kadar olduğunun, davalı şirketin faaliyete başlamasından sonra davacı şirketin sattığı ürün miktarında azalma olup olmadığının tespit edilebilmesi için, davacı şirketin kullanmış olduğu bilgisayar programından ilgili yıllara ait Stok Satış/Çıkış raporlarının alınıp, davacı şirket tarafından 2015 yılında düzenlenmiş 5.301 adet, 2016 yılında düzenlenmiş 4.479 adet ve 2017 yılında düzenlenmiş 3.240 adet olmak üzere toplam 13.020 adet faturanın sektör uzmanı bilirkişi tarafından tek tek kontrol edilerek faturalardaki satılan ürün miktarının incelenmesinin gerekeceği, ayrıca satış tutarlarında Euro bazında bir azalma olup olmadığının tespit edilebilmesi için de aynı incelemenin yapılmasının gerekeceği, Davalı şirketin faaliyetine başlamasından sonra davacı şirketin sattığı ürün miktarında ya da Euro bazında satış tutarlarında azalma olsa dahi bu durumun raporun “B. HUKUKİ YÖNDEN” başlıklı bölümünde açıklandığı üzere tek başına haksız rekabet teşkil etmeyeceği, bu konudaki hukuki değerlendirmenin Mahkemenizin takdirinde olduğu, 2. Hukuki açıdan ise, a. Davalı tarafın marka başvurusunda bulunurken kötü niyetli davranmış olmasının marka hukuku açısından sonuç doğuracağı, huzurdaki haksız rekabet davası açısından bir önemi olmadığı. b. Kök raporda, davacının üretim bileşen ve formüllerinin kendine özgü ve ticari sır niteliğinde olduğunun ortaya konamadığı tespiti ile değerlendirme yapıldığı, ancak davacı tarafın üretim formülleri ve bileşenlerin “kendilerine özgü” olduğunu ve davalıların bunları “birebir kullandığını” ileri sürdüğü, teknik bir konu olması sebebiyle tarafımızca bu konuda bir inceleme yapılamadığı, heyetimize bir Kimya Mühendisi bilirkişi eklenerek bu bilirkişiden, davacı tarafın üretim formül ve bileşenlerinin kendilerine özgü olup olmadığının tespitinin istenmesi konusunda takdirin tamamen Sayın Mahkemede olduğu. c.Dava konusu ihtilafta, davalı tarafın davacının müşteri portföyü ile ticaret yapmasının, somut olayın koşulları altında haksız rekabet olamayacağı. d.Davalı …’nin davacı şirket sırlarını ele geçirmeye yönelik eylemlerde bulunduğu iddiasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, bu yönde bir haksız rekabet eylemine rastlanamadığı, e.Katalog ve ürün kodlarında karıştırılma ihtimali yaratılarak haksız rekabet yapıldığı iddiası hakkında kök raporumuzdaki kanaatimizi değiştirecek bir değişiklik bulunmadığı…” yönünde görüşlerini bildirmişlerdir. Davacı tarafın üretim sırlarının davalılar tarafından taklit edildiği iddiası yönünden bilirkişi heyetine alanında uzman bir kimya mühendisi bilirkişisi eklenmiş ve ek heyet raporu alınmıştır. 28/03/2021 tarihli bilirkişi ek raporunda “…Dava dosyası içersinde yer alan ve benzer olduğu varsayılan ürünlerle ilgili yukarıdaki karşılaştırmalar doğrultusunda yapılan değerlendirmeler sonucu: gerek içerik gerekse kodlama yönünden ürünlerin aynı renkleri amaçlamakla birlikte girdi komponentler – birleşenlerin farklı oranlarda oldıığu, bu nedenle aynı reçete ve içerik veya formülasyon anlamı taşıyamayacağı, Bu sebeplerle davalıların davacının üretim veya ticari sırlarını kullanmadıkları ve bu sebeple de bu çerçevede bir haksız rekabet eyleminden söz edilemeyeceği sonucuna varmak gerektiği. Diğer itirazlar yönünden önceki raporumuzdaki kanaatimizi değiştirecek bir husus saptanamadığı…” yönünde görüşlerini bildirmişlerdir…” yönünde görüşlerini bildirmişlerdir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi). İspat yüküne ilişkin bu genel kural, tazminat davaları için de geçerlidir. Yani, tazminat davalarında da ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf o vakıayı ispat etmelidir. Somut dosya bakımından, davacı taraf davalıların davacıya ait iş ve üretim sırlarını ele geçirerek haksız bir şekilde kullandıklarını, davalıların davacıya ait çalışanları ayarttığını, davacı şirketin karıştırılmasına yol açabilecek eylemlerde bulunduklarını, davacı şirketi kötülediklerini, potansiyel müşterilere davalı şirket ile davacı şirketin kardeş şirket olarak tanıttıklarını ve bu şekilde haksız rekabete sebebiyet verdiklerini, davacı şirketin maddi ve manevi olarak zarara uğradığını beyan ve iddia etmekte olup davacı tarafından anılan hususların yöntemince ispat edilmesi gerekmektedir. Davalıların haksız rekabet hükümlerine aykırı olarak davacı şirketi maddi ve manevi zarara uğratıldığının ispat yükü davacı taraftadır. Türk Hukukunda haksız rekabet eylemi 6102 Sayılı TTK nın 54 ve 63.maddeleri arasında düzenlenmektedir. Haksız rekabetin amaç ve ilkelerinin düzenlendiği 54.maddesinde ” haksız rakebete ilişkin bu kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır. Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırı sayılmıştır. Haksız rekabet rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar olarakta tanımlanabilir. Bu nedenle tarafların menfaatine dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanması yönünde haksız rekabet tanımlanmıştır. Yasanın 55.maddesinde ” kendisi, ticari işletmesi, işletme inşaatleri, malları, iş ürünleri, faaliyetleri, fiyatları, stokları, satış kampanyalarının biçimi ve iş ilişkileri hakkında gerçek dışı veya yanıltıcı açıklamalarda bulunmak veya aynı yollarla üçüncü kişiyi rekabetle öne geçirmek haksız rekabet olarak belirlenmiştir.” Ayrıca 55/1,a-4 hükmüne göre ” başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleriyle karıştırılmaya yol açılan önlemler almak ” düzenlenmiş ve önlemi alan kimsenin başkasının emeğinden haksız olarak faydalanmasının önüne geçilmek istenmiştir. Davalılardan …’in 17/11/1998 tarihinde davacıya ait şirkette üretim sorumlusu olarak çalışmaya başladığı ve 02/10/2015 tarihinde sigortalılık ve prim gününü doldurması sebebiyle tek taraflı olarak iş aktine son verdiği ve davacı şirketten ayrıldığı, davalılardan …’nin 03/09/1990 tarihinde davacıya ait şirkette kıdemli özel müşteriler satış yöneticisi olarak çalışmaya başladığı ve 31/10/2016 tarihinde sigortalılık ve prim gününü doldurması sebebiyle tek taraflı olarak iş aktine son verdiği ve davacı şirketten ayrıldığı, davalılardan …’in 12/08/2003 tarihinde davacıya ait şirkette laboratuvar teknisyeni olarak çalışmaya başladığı ve 07/07/014 tarihinde sağlık sebepleriyle işten ayrıldığı anlaşılmıştır. Tüm dosya kapsamı, taraf iddia ve savunmaları, alınan bilirkişi kök ve ek raporları ve bütün deliller birlikte değerlendirildiğinde; Davacının ürünlerinin ve üretim süreçlerinin harcıalem olmadığı, davacı tarafça üretim sırlarının taklit edildiği iddia edilmiş ise de 28/03/2021 tarihli bilirkişi heyeti ek raporunda davalılarca kullanılan üretim yönteminde malzeme oranlarının farklı olduğu, dolayısı ile davacıların üretim ve ticari sırların taklit edildiğine ilişkin iddialarının gerçeği yansıtmadığı, davalıların davacının ticari ve üretim sırlarını kullanarak ticaret yaptıklarının somut olarak ortaya konamadığı, tarafların aynı müşteri kitlesine hitap ettikleri, davalı şirketin bu kitleye tanıtım veya satış yapmasının tek başına haksız rekabet teşkil etmediği, davacının çalışanlarının davalılarca ayartıldığı iddiasının somut olarak ispatlanamadığı, davalının kendisini davacı şirketin “kardeş şirketi” olarak tanıttığı iddiasının soyut kaldığı, dosya içinde yer verilen iki katalog fotoğrafı fotokopisi arasındaki tek benzerliğin, bir takım kalite standartlarına sahip olduğunu gösteren standart/tip bir cümleden ve bu cümlenin İngilizce çevirisinden ibaret olduğu, tarafların kullandıkları ürün kodlarının son beş rakamı aynı olsa da ilk beş karakterlerinin farklı olduğu, tarafların müşterilerinin özenli ve basiretli kişilerden oluştuğu dikkate alındığında bu kodların bir karıştırılmaya yol açmasının olanaklı olmadığı, tarafların ürünlerinin kod benzerliği etkisiyle anlık satın alma kararı ile alınacak ürünler olmadığı, kodların ilk beş karakterinin farklı olmasının karıştırılma ihtimalini ortadan kaldırmak için yeterli olduğu, davalıların davacı şirketi kötülediğine yönelik iddiaların ispatlanamadığı, davalı şirketin kurulmasından sonra davacı şirketin brüt satışlarında azalma olmadığı, aksine brüt satışların arttığı anılan hususun bilirkişi raporu ile sabit olduğu dolayısı ile davacının davalıların eylemleri sebebiyle maddi olarak zarara uğradığını (veya zarara uğrama ihtimalinin bulunduğunu) ispat edemediği anlaşılmış olup davacı tarafından ispat edilemeyen davanın reddine …” karar verilmiştir. Verilen karara karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; Dava dilekçesindeki beyanlarını tekrarla, açmış oldukları davada maddi ve manevi tazminatın koşullarının oluştuğunu, müvekkilinin haksız rekabet olgusunu ispat ettiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporlarının hatalı olduğunu beyanla Yerel Mahkeme kararının kaldırılarak davanın kabulüne, mümkün olmaması durumunda ise kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. maddesi gereğince istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava; Haksız rekabet iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. TBK.m.49 uyarınca kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Madde 50 uyarınca zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “ispat yükü” başlıklı 6. maddesinde; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü tutulmuştur. Yine ispat yükünü düzenleyen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi “(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Dosyada mevcut delil durumuna göre, ispat yükü kendisine düşen davacının davalıların, davacıya ait iş ve üretim sırlarını ele geçirerek haksız bir şekilde kullandıkları, davacıya ait çalışanları ayarttığı, davacı şirketin karıştırılmasına yol açabilecek eylemlerde bulundukları, davacı şirketi kötüledikleri, potansiyel müşterilere davalı şirket ile davacı şirketin kardeş şirket olarak tanıttıkları ve bu şekilde haksız rekabete sebebiyet verdikleri iddiasını ispat edemediği anlaşıldığından davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebepleri yerinde değildir. İlk Derece Mahkemesince yaptırılan inceleme sonualanında uzman bilirkişi heyeti tarafından tanzim edilen bilirkişi kök ve ek raporunun dosya kapsamındaki diğer delillerle örtüşmesine ve denetime elverişli olmasına, uzman bilirkişi raporunda belirtilen tespitlerin hükme esas alınmasında bir usulsüzlük görülmemesine göre davacı vekilinin bu hususa ilişkin istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, İlk Derece Mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/1182 Esas ve 2021/636 Karar sayılı kararına yönelik davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının peşin yatırılan 59,30 TL’nin mahsubuyla bakiye 120,60 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3-Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi.07/06/2023