Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2021/2205 E. 2023/1651 K. 24.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/2205
KARAR NO: 2023/1651
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 25/05/2021
NUMARASI: 2020/20 Esas – 2021/387 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 24/05/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’ nın 353.maddesi gereğince dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; Müvekkili şirketin, Türkiye’nin en önemli ve en büyük medya kuruluşlarından … Grubuna bağlı olan … ogolu televizyon kanalının sahibi olduğunu, müvekkiline ait … logolu televizyon kanalında, 2019 yılının Ekim ayında düzenlenen … sırasında, sınırın sıfır noktasında saat 09.30’dan itibaren aralıklarla canlı olarak an be an son durum bilgisinin yayınlandığını, yapılan bu haberler sırasında basın mensuplarının bulunduğu binanın çok yakınına havan topunun düştüğünü ve basın mensuplarının ciddi bir tehlike yaşadığını, bu sırada … muhabirinin üzerinde çelik yelek ve kask bulunduğunu, ayrıca kendini korumak maksadıyla canlı yayın esnasında ve yayın dışında binanın duvarını kendine siper yaparak bu şekilde kendini korumaya çalıştığını, müvekkili şirketin muhabirinin, duvar kenarında beklerken TRT muhabirininde TRT’de bir canlı yayına çıktığını ve son durum bilgilerini izleyicileri île paylaştığını, bu sırada TRT muhabirinin üzerinde de çelik yelek bulunduğunu ve fakat kaskının olmadığını, birbirini süre olarak takip eden bu yayınlar sırasında müvekkili kanal muhabirinin de halen kendisini korumak amacıyla ve bombanın etkisi ile duvar kenarında eğilmiş vaziyette durarak yayına devam etmekte olduğunu, takip eden dakikalarda TRT muhabirinin yayın yaptığı esnada ise TRT muhabirinin ayakta durarak yayınına devam ettiğini, davalı yayın hakkı sahibi olduğu haber sitesinde canlı yayına bağlanan … muhabirinin “…” dediği anlarda hemen yanında bulunan TRT muhabirinin kasksız ve rahat bir şekilde yayın yapması sosyal medyada alay konusu olduğunu, haber bültenine bağlanan muhabir, bulunduğu bölgede yoğun bir çatışma olduğunu ve başının üzerinden kurşunlar geçtiğini iddia ettiğini, ifadelerine yer verilmiş olması, müvekkili şirketin yalan haber yaptığı, içerisinde bulunduğu durumu abarttığı, kamuyu yanlış yönlendirdiği izlenimini yaratmakta olduğunu, dava konusu haberin, müvekkili hakkında gerçeğe aykırı beyanlar ile dolu, tamamen çarptırılmış ve hayal ürünü olan, müvekkilini karalamaya yönelik, gerçeği yansıtmayan ve tamamen müvekkili şirkete zarar verme kastı içeren bir haber olduğunu beyanla açıkça hukuka aykırı ve müvekkilinin manevi haklarına tecavüz teşkil eden dava konusu yayın nedeniyle; 50.000 TL manevi tazminatın yayın tarihi olan 14.10.2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, dava konusu yayının Türk Medeni Kanunu’nun 25. maddesi uyarınca internet ortamından kaldırılmasına, tirajı en yüksek ulusal iki gazetede yayınlanmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; Yakınma konusu haberin yayınlandığı sitenin içerik sağlayıcısınin … Ticaret Limited Şirketi olduğunu, müvekkilinin söz konusu sitenin içerik sağlayıcısı olmadığının anlaşıldığı takdirde davanın husumet yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini, … muhabirinin, … esnasında- korunaklı bir duvarın kenarında oturur vaziyette- çatışma bölgesinden yayın yapmaktayken, hemen arkasında yayın yapmakta olan TRT muhabirinin ayakta ve kasksız haber yapıyor olması izleyiciler tarafından dikkat çektiğini ve bu konunun sosyal medya üzerinde çok fazla sayıda kullanıcı tarafından konuşulduğunu ve paylaşıldığını doğal olarak, bu olayın sosyal medyada konuşulması ve çok ses getirmesi nedeniyle, çok sayıda haber kanalı veya sitesinin konuya yayınlarında yer verdiğini, birçoğunun atılan tweetlerden alıntılar yaptığını veyahut müvekkili yayıncı kuruluş gibi olayı özetleyen ve açıklayan nitelikte haberler yaptığını, yakınma konusu edilen haberin gerek anayasa gerekse aihs kapsamında basın özgürlüğünün sınırları içinde olup görünür gerçekliğe uygun olduğunu, Basın Kanunu’nda da basının hür olduğu, bilgi edinme, yayma eleştirme, yorumlama, eser verme haklarını içerecek şekilde kullanılacağının belirtildiğini, basın mensuplarının haber konusu olarak değerlendirdikleri olayları kendi düşünceleri doğrultusunda açıklama, eleştirme, yayma ve yorumlama hürriyetine sahip olduklarını, yorum yaparken rahatsız edici, sert, çarpıcı, şoke edici, kaba üslup kullansa bile hakaret boyutuna ulaşmayacağı hakkında Yargıtay Kararlarının mevcut olduğunu, manevi tazminat davalarında zarar karşılığı olarak talep edilen miktarın, talepte bulunanı zenginleştirecek oranda olmaması gerektiğini beyanla haksız ve mesnetsiz davanın ve fahiş tazminat talebinin esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “… davacı tarafından 14.10.2019 tarihinde davalının yayın hakkı sahibi olduğu haber sitesinde yapılan haberden kaynaklı davalı aleyhine açılan manevi tazminat davasında, dosyada mevcut haber çıktılarının incelenmesi neticesinde TRT muhabirinin canlı yayına çıktığı sırada davacı şirketin muhabirinin duvar kenarında eğilmiş vaziyette durarak yayına devam etmekte olduğu görülmekle yapılan haberin toplumun bilgi edinme, gerçekleri öğrenme ve basının haber verme hakkı kapsamında kaldığının kabul edilmesi gerektiği ve davalının basın görevini yerine getirirken özellikle haberin gerçek olmasını, konunun güncelliğini gözettiği, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de koruduğu, yine davalının objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle haber yaptığı, haberin güncelliğini koruduğu ve bu yönü ile biçim ile öz arasındaki dengenin davacı yararına bozulmadığı bu haliyle davalının yaptığı haberin hukuka uygun olup basın ve ifade özgürlüğü kapsamında korunacağı, davacının isim, şöhret ve ekonomik itibarını zedeleyecek nitelikte olmadığı bu haliyle ifade özgürlüğüne getirilmesi gereken bir sınırlamanın gerekli olmadığı anlaşıldığından davanın reddine …” karar verilmiştir. Verilen karara karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; Dava dilekçesindeki beyanlarını tekrarla, açmış oldukları davada manevi tazminatın koşullarının oluştuğunu, hükmedilen vekalet ücretinin hatalı olduğunu beyanla Yerel Mahkeme kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. maddesi gereğince istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava; Basın yoluyla kişilik haklarına saldırı iddiasına dayalı manevi tazminat talebine ilişkindir. Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu sebeple ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da zorunluluktur. Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır. Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, davaya konu yayın bir bütün olarak değerlendirildiğinde, dava konusu yayının basın özgürlüğü kapsamında kaldığı, güncel olan konuların gazetecilik tekniği gereği okuyucunun ilgisini çekmesi için çarpıcı başlıklara yer verilerek iddia kapsamında ve eleştiri sınırları içerisinde aktarıldığı, haberin yayın tarihiitibari ile kamu yararının ve toplumsal ilginin bulunduğu ve davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda davanın reddi yönünde verilen karar doğrudur. Vekalet ücreti yönünden yapılan istinaf incelemesinde; Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin manevi tazminat davalarında ücret başlıklı 10. maddesinin 3. bendinde yer alan “Bu davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur.” şeklindeki düzenlemeye istinaden yerel mahkemece davanın tümden reddedilmesine rağmen davalı lehine maktu yerine nisbi vekalet ücreti takdir edilmesi isabetsiz olup davacı vekilinin bu yöne değinen istinaf istemi yerindedir. Yukarıda açıklanan hususlar gereğince davacı vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulüne ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince kaldırılmasına ancak bu yanılgının giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, davanın reddine, davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT gereğince 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesi yönünde yeniden karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/20 Esas – 2021/387 Karar sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. Maddesi gereğince KALDIRILMASINA, ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden bu kapsamda; 2-Davacı tarafından davalı aleyhine açılan manevi tazminat davasının REDDİNE, 3-İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 3/a-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL maktu karar ve ilam harcının, peşin alınan 853,88 TL harcın mahsubu ile fazla alınan 673,98 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talebi halinde davacıya iadesine, 3/b-Davacı tarafından yapılan yargılamagiderlerinin üzerinde bırakılmasına, 3/c-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, 3/d-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine 10/(2). ve 13/(2). maddelerine göre reddedilen manevi tazminat talebi yönünden 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesine, 4-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 4/a-Davacının istinaf talebi kabul edildiğinden davacı tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine, 4/b-İstinaf yargılaması için davacı tarafından yapılan 162,10 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 32,50 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 194,60 TL yargılama giderinin davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesine, 4/c-İstinaf incelemesi duruşmasız yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5-Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, 6-6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 24/05/2023