Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2021/1996 E. 2023/1348 K. 26.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1996
KARAR NO: 2023/1348
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/02/2021
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 26/04/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’ nın 353.maddesi gereğince dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; … Gazetesinin 27/10/2015 tarihli nüshasının 1. Sayfasında yayınlanan “…” başlıklı manşetle, “… İstanbul Koşuyolunda Karacaahmet Mezarlığı bitişiğinde, Darüşşafaka Cemiyeti’nin arsasını satın alarak araziye üç gökdelen inşaatına başlayan … Yapı’nın mezatlığı tahrif ettiği iddia edildi. Aralarında Osmanlı dönemine de ait olmak üzere birçok mezar taşının kırıldığı belirtiliyor…” şeklinde haber yapıldığını, devamında gazetenin 3. Sayfasındaki “…” başlıklı haberde ise, “…” şeklinde haber yapıldığını, sözkonusu haberin müvekkili şirketin İstanbul Koşuyolunda Karacaahmet Mezarlığı’nın yanında yer alan arsası üzerine inşa edilecek olduğu yapıyı karalamak ve firmanın itibarına zarar verme gayesi taşıdığını, sözkonusu haber içeriğinin müvekkili şirkete karşı haksız ithamlar ve hakaret içeren, kişilik haklarına ve ticari itibarına açıkça saldırı niteliğinde olduğunu, ayrıca sözkonusu hakaretlerinin müvekkiline manevi olarak zarar verdiğini, gazetede yer alan haber başlıklarının suç unsuru içerdiğini, gazetelerin basın özgürlüğü kapsamında haber verme hakkını hukuka uygun bir şekilde kullanabilmesi için haberin veriliş biçimi ile özü arasında fikri bir bağ bulunmak zorunda olduğunu, gazete yer alan haberin veriliş biçimi ve özü arasında fikri bir bağdan söz etmenin imkansız olduğunu, Yargıtay içtihatlarında da devamlılık kazandığı üzere, bir haberin yapılırken haberin öze ilişkin koşullarının gerçeklik, güncellik ve kamu yararı olması gerektiği, yayın hakkının sınırlarının en önemlisinin “gerçeklik” ögesi olduğu ve haberin gerçeğe uygun olması gerektiği, gerçekliğin verilen haberle ya da anlatılmak istenen amaçla ve hedefe konu olan içerikle, yayın sırasında olayla ilgili durumun uygunluğu anlamına geldiğini, biçime ilişkin koşulun ise, anlatımla ve sergilenişteki ölçülülük olduğunu, basının özgürlüğünün sınırsız olmadığı, kişilik haklarına saldırıda bulunmamak ve saygı göstermek gibi ilkelerle sınırlı olduğunu müvekkili hakkında köşe yazısında mesnetsiz haber yayınlayan davalı eser sahibi … ile davalı yayın sahibi … A.Ş. ve yayın sahibi temsilcisi/imtiyaz sahibi davalı …’dan 50.000,00 TL manevi tazminatın müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir. Davalıların davaya cevap vermediği anlaşılmıştır. İlk Derece Mahkemesince; “… Davalı gazetenin 27/10/2015 tarihli iki ayrı haberinde açıkça davacı şirketin ismi zikredilerek; “…” başlıklı haberler yayınlandığı, bu haberlerde, davacı şirket tarafından yapılan … inşaatının Karacaahmet mezarlığına tahribat verdiği, Osmanlı dönemine ait olmak üzere birçok mezar taşının kırıldığının haberleştirildiği ve kamuoyuna duyurulduğunun anlaşıldığı, yine dosyaya sunulan … isimli haber sitesinin 24/12/2015 tarihli yazısında ise; davacı şirkete ait şantiyenin mezarlığa zarar vermediğinin, dönemin Kültür ve Turizm Bakanı …’ın beyanlarından anlaşıldığı, bu haliyle de, davalı gazetenin ve muhabirlerin kamuoyuna yanlış bilgi aksettirdikleri, aldığı haberleri resmi kaynaklardan teyit ettirmedikleri ve davacı şirketin çevreye ve tarihi eserlere bilerek ve isteyerek zarar verdiği, talan ettiği gibi, olumsuz nitelendirmede bulunduğu, dolayısıyla haberin klasik anlamda haber alma ve verme hürriyeti içinde değerlendirilemeyeceği, resmi olarak doğrulanmayan ve teyit edilmeyen bilgilerle davacı şirketin kamuoyu önünde eski eserlere zarar veren, talan eden bir şirket olarak lanse edildiği, böylece yayının gerçeğe uygun olmadığı ve haberin veriliş biçimi yönünden özle biçim arasında ölçülülük bulunmadığı, dolayısıyla bu haberler nedeniyle davacı şirket tüzel kişiliğinin manevi olarak zarar gördüğü, davacının manevi tazminat isteyebileceği, manevi tazminata ilişkin tüm koşullarının somut olayda gerçekleştiği anlaşıldığından, TBK’nın 58. maddesindeki özel haller de dikkate alınarak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde, davacının manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne …. …10.000,00 TL manevi tazminatın 27/10/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya VERİLMESİNE, davacının fazlaya ilişkin manevi tazminat isteminin REDDİNE, …” karar verilmiştir. Verilen karara karşı davalılar vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davalılar vekili istinaf dilekçesinde; Eksik inceleme neticesinde hüküm kurulduğunu, dava konusu ile ilgili olarak İstanbul 11. İdare Mahkemesi Başkanlığı kararından ve de Koruma Kurulu kararından bahsedildiğini ancak Mahkemece bu dosyaların celbini istemediğini,dosyanın ve de özellikle dosya içerisindeki bilirkişi raporunun celbi gerektiğini, yargılamaya konu olan haberin gerçek olduğunu, haberin basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığını, hükmedilen manevi tazminat miktarının yüksek olduğunu beyanla Yerel Mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. maddesi gereğince istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır Dava; Basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum, halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın; olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu sebeple ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması ve hukuki bir zorunluluktur. Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi birçok kararında; “…Sözleşme’nin 10/1. fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini geliştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatarak ifade özgürlüğünün, Sözleşme’nin 10/2. fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen “haber” veya “fikirler” için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulandığını, bunun, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olduğunu, bunlar olmaksızın “demokratik toplum” olamayacağını …” belirtmiştir. İfade özgürlüğü ve bu bağlamda basın özgürlüğünün asıl, sınırlamanın ise istisna olduğu unutulmamalıdır. Sınırlamanın kanuni olması, meşru amaca dayanması ve demokratik toplumda gerekli ve orantılı olması da gözetilmelidir. Somut olaya gelince; Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda davaya konu yayın bir bütün olarak değerlendirildiğinde, halkın, dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olma hakkının olduğu, basının da bu doğrultuda olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve sorumlulu olduğu, haberinde bu ilke kapsamında yapıldığı, güncel olan konuların gazetecilik tekniği gereği okuyucunun ilgisini çekmesi için çarpıcı başlıklara yer verilerek iddia kapsamında içerisinde aktarıldığı, dava konusu yayında kullanılan ifadelerin basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı, haberin kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda davanın reddi gerektiğinden davalılar vekillerinin istinaf taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekmiştir. Yukarıda açıklanan hususlar gereğince davalılar vekilinin istinaf taleplerinin kabulüne ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince kaldırılmasına ancak bu yanılgının giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, davanın reddi yönünden yeniden karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davalılar vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/96 Esas – 2021/105 Karar sayılı kararının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b/2. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, ancak belirtilen hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden bu kapsamda; 2-Davacı tarafından davalılar aleyhine açılan manevi tazminat davasının REDDİNE, 3-İlk derece mahkemesinde yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin;3/a-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 853,88 TL harçtan mahsubuyla fazla alınan 673,98 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 3/b-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, 3/c-Davalı tarafça yapılan 170,00 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı tarafa verilmesine, 3/d-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine 10/(2). ve 13/(2). maddelerine göre reddedilen manevi tazminat talebi yönünden 9.200,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle davalılara verilmesine, 4- İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; 4/a-İstinaf talebi kabul edildiğinden davalı tarafça yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine, 4/b-İstinaf yargılaması için davalı tarafça yapılan 162,10 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 25,00 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 187,10 TL yargılama giderinin davacıdan tahsiliyle davalı tarafa verilmesine, 4/c-İstinaf incelemesi duruşmasız yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5- 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince var ise bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,6- Karar tebliği, harç tahsil müzekkeresi düzenlenmesi, harç ve avans iadesi işlemlerinin İlk derece Mahkemesince yerine getirilmesine, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve 6100 Sayılı HMK’nın 362/1-a. maddesi gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 26/04/2023