Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2021/1960 E. 2021/1863 K. 30.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1960
KARAR NO: 2021/1863
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/06/2021
NUMARASI: 2020/407 Esas – 2021/524 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 30/09/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’ nın 353.maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; … ile ilgili olarak herhangi somut bir bilgi ya da belgeye dayanmadan, hem güvenlik hem de bu sistemin ülkemize sağladığı katkılar nazara alınmaksızın son derece kasıtlı olarak yapılan bu haber davalı gazetede yayınlandığını, bu haber defalarca ve çeşitli sosyal medya alanları ile İnternet üzerinde davalının yaptığı asılsız haber ile yayıldığını, tüm bu eylemlerin müvekkilin kişilik haklarını zedelediğini, asılsız olarak yapılan bu haber sebebi ile onur ve haysiyeti ayaklar altına alıntığını, .Yargitay Hukuk Genel Kurulu Esas: 2011/4-687 Karar :2012/26 tarih: 01.02.2012 Kararında “Tüzel kişinin çevresinde kazandığı itibarı aşağılayan yazılı, sözlü veya görüntülü beyanlar, şu veya bu vasıflara sahip olmadığına ilişkin yayınlar, kişilik haklarından şeref ve haysiyete yönelik tecavüz olarak kabul edilmediğini, tüzel kişinin şeref ve haysiyeti yanında onun toplumsal itibarı, ticari itibarı da TMK.nun 24. maddesindeki korumadan yararlandığını, Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu, manevi tazminat isteyecek kişinin mutlaka gerçek kişi olması gerektiğini, belirtilen nedenlerle 200.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde ; mahkemenin yetkisine itiraz ettiğini, yetkili mahkemenin Küçükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin olduğunu, müvekkili … tarafından kaleme alınan köşe yazısının birbirini tamamlar nitelikte 4 başlıktan oluştuğunu, ilk başlık altında, … (…)’lar hakkında bilgi verilmiş, ikinci başlık altında, askeriye tarafından kullanıldığından, tercih edildiğinden bahsedilmiş, üçüncü başlık altında yerli araçların kullanımının desteklendiğini, davacının yazının tümü için rahatsız olması, tümü sebebiyle manevi olarak yıprandığını iddia etmesinin mümkün olmadığını, gazetede yayınlanmış bir haber için, kişilik haklarının ihlal edildiğini düşünen için, tekzip metni yayınlanma hakkı tanındığını, köşe yazısı içerisinde adeta tekzip metni gibi, davacının da açıklamalarına ve iddialara karşı cevaplarına da yer verildiği için, davacı bu yolu tercih etmemiş, doğrudan dava yoluna başvurmuş ve gerçek dışı ithamlar ile fahiş miktarlı tazminat talep ettiğini, bu talepler, hak ihlalini önlemekten öte basın özgürlüğüne vurulan bir darbe olduğu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “…dava konusu, … Gazetesinin 22 Haziran 2016 tarihli yazısında “…” şeklinde yayın yapıldığı görülmüştür. Davaya konu yazılar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacının kişilik haklarına saldırı oluşturabilecek bir yoruma yer verilmediği, haber başlığında kullanılan ” “…” ibaresi tek başına hakaret niteliğinde bulunmadığı, haberin bir bütün olarak değerlendirildiğinde, … kelimesinin özellikle internet gazeteciliğinin öne çıktığı son dönemlerde birçok gazete ve haber sitesi, internette “tıklanma sayısı” web sitesi trafiği için önemli olduğundan kullanıcıların habere veya yazıya tıklayarak girmesi için içerikle örtüşmeyen veya abartılı sözcükler ve ifadeler kullandıkları gözlemlendiği, davalının yazısında “…” şeklinde ifadeler ile güvenilir bir kaynaktan araçların arızalı olduğunu öğrendiğini belirttiği, davalının duyumu doğrulatma sürecinde davacı firma yetkililerinden söz konusu bilgilerin gerçeği yansıtmadığı yanıtını aldığı, duyumla ilgili yanıtı almasına ve yayınlamasına karşın yazısının başlığında “…” ifadesini kullandığı, davaya konu yazılar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davalının güvenilir kaynaktan edindiği bilgiyi aktardığını yazdığı ancak yazı içeriğinde, davacının kişilik haklarına saldırı oluşturabilecek bir yoruma yer verilmediği, davalının kişilik haklarına saldırı kastıyla hareket etmediği anlaşılmaktadır. Şu durumda, çatışan yararlar dengesinin davacı yararına bozulmadığı, haber başlığı ile öz arasındaki denge gözetildiğinde haber başlığındaki skandal ibaresinin daha fazla okuyucu sayısına ulaşılmak için kullanıldığının değerlendirildiği, davalı yönünden manevi tazminat şartlarından kast unsurunun bulunmadığı ve davacının kişilik haklarının saldırıya uğramadığı değerlendirilerek davanın reddine” karar verilmiştir. Verilen karara karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; Dava dilekçesindeki beyanlarını tekrarla işbu davada manevi tazminatın koşullarının oluştuğunu, Yerel mahkemece hatalı olarak davalılar lehine maktu yerine 22.450,00-TL nispi vekalet ücretine hükmedildiğini beyanla Yerel Mahkeme kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İstinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan incelemede; Dava; basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum, halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın; olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması ve hukuki bir zorunluluktur. Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi birçok kararında; “…Sözleşme’nin 10/1. fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini geliştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatarak ifade özgürlüğünün, Sözleşme’nin 10/2. fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen “haber” veya “fikirler” için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulandığını, bunun, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olduğunu, bunlar olmaksızın “demokratik toplum” olamayacağını …” belirtmiştir. İfade özgürlüğü ve bu bağlamda basın özgürlüğünün asıl, sınırlamanın ise istisna olduğu unutulmamalıdır. Sınırlamanın kanuni olması, meşru amaca dayanması ve demokratik toplumda gerekli ve orantılı olması da gözetilmelidir. Somut olaya gelince; dava konusu yayında … şeklindeki ifadelere yer verildiği görülmüştür. Tüm bu açıklamalar ışığında davaya konu yazıda davacı hakkında sarf edilen …, davacı firma tarafından …’na satılan … taktik …ndan …’sinin arızalı olduğu, davacı firmanın talebe rağmen arızayı gidermediği, firmanın yöneticisinin …’nın damadı olması nedeniyle … Dairesinin de bu konuda sessiz kaldığı şeklindeki ifadelerin düşünceyi açıklama ve eleştiri hakkının sınırlarını aştığı, yayında yer alan isnadların küçük düşürücü nitelikte, ağır ve rencide edici olduğu, iddiaların maddi olgulara dayanmadığı, olgu isnadı biçiminde kesin yargı içeren bu haberlerin basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği gibi, davalı tarafça habere dayanak yapılan belgeler dosyaya sunulmamış olup bu itibarla doğrudan davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda davacının şeref ve itibarının korunmasını isteme hakkı, davalının ifade özgürlüğünden üstün tutulmalı ve davacının kişilik haklarının saldırıya uğradığı kabul edilmelidir. İfade özgürlüğüne bu kapsamda getirilen sınırlama, ölçülü ve orantılı olduğu gibi demokratik toplum düzeninin gereklerine de uygundur. Şu durumda; kişilik hakları saldırıya uğrayan davacı yararına 6098 sayılı TBK’nın 58. maddesi uyarınca uygun miktarda manevi tazminata karar verilmesi gerekirken yazılı biçimde karar verilmiş olması doğru olmamıştır. Ancak bu yanılgının giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden davacı vekilinin istinaf isteminin kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının HMK 353/1-b/2 hükmü gereğince kaldırılmasına, takdiren 40.000,00- TL manevi tazminatın davalılardan alınarak davacıya verilmesine yönelik yeniden aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; A-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE, Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2020/407 Esas – 2021/524 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, yeniden hüküm kurularak; 1-Davanın KISMEN KABULÜNE, 40.000,00-TL manevi tazminatın haberin yayınlandığı 22/06/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya dair istemin reddine, 2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gerekli 2.732,40-TL karar ve ilam harcının peşin alınan 3.415,50-TL harçtan mahsubu ile Hazineye gelir kaydına, bakiye 683,10-TL’ harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 3-Davacı tarafça yatırılan 29,20-TL başvurma harcı ile 2.732,40-TL peşin harç toplamı olan 2.761,60-TL harç giderinin davalılardan müştereken alınarak davacıya verilmesine, 4-Davacı tarafça yapılan 3.758,50-TL yargılama giderinin davanın kabul edilen kısmı üzerinden hesaplanan 751,70-TL’ sinin davalılardan müştereken alınarak davacıya verilmesine, bakiyesinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına 5-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, davanın kabul edilen kısmı üzerinden yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 6.000,00-TL vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, 6-Davalı taraf kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden, davanın reddedilen kısmı üzerinden yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 6.000,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı tarafa verilmesine, 7-Harcanmayan gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
B- İstinaf incelemesi bakımından; 1-Davacının istinaf başvurusu kabul edildiğinden yatırmış olduğu 59,30-TL istinaf karar ve ilam harcının istek halinde kendisine iadesine, 2-Dosya üzerinden inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 3-İstinaf aşamasında istinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından yapılan giderlerin takdiren davacı üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, 5-HMK’nın 359. Maddesinin 4. fıkrası gereği kararın taraflara tebliği işleminin Dairemiz tarafından yerine getirilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın değişik 361/1 maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 30/09/2021