Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2021/184 E. 2022/2097 K. 22.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/184
KARAR NO: 2022/2097
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/01/2019
NUMARASI: 2018/34 – 2019/18
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 22/09/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’ nın 353.maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; … Gazetesi’nin 23/02/2014 tarihli nüshasında ve http://www…..com/turkiye/…dan iftiraya suç duyurusu …/ adresinde “…’ın Suç Duyurusu” başlığı ile yayımlanan haberin müvekkilinin manevi haklarını ve ticari itibarını toplum nezdinde rencide eden isnatlar içermesinden ötürü, her iki yayınlanan haber için ayrı ayrı 50.000 TL olmak üzere 100.000 TL manevi tazminatın yayın tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, dava konusu haberlerin hukuka aykırıklarının tespiti ve masrafı davalılardan alınmak suretiyle kararın … Gazetesi’nin ve tirajı en yüksek ulusal iki gazetede yayınlanmasını talep etmiştir. Davalı vekilleri cevap dilekçesinde; davanın reddini savunmuşlardır. İlk Derece Mahkemesince; davanın reddine karar vermiştir. Verilen karara karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; Dava konusu yayın nedeniyle müvekkilinin kişilik haklarının zarar gördüğünü, yayının basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kalmadığını, tazminat koşullarının oluştuğunu ileri sürmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İstinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan incelemede; Dava; Basın yoluyla kişilik haklarının ihlalinden kaynaklanan tazminat davasıdır. Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da zorunluluktur. Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır. Somut olaya gelince; www…..com.tr internet haber sitesinde 22/02/2014 tarihinde; “…’dan iftiraya suç duyurusu” başlığı adı altında … Holding onursal başkanı …, … Gazetesi’nin yayınları üzerine suç duyurusunda bulunacağını, … yönetimi hakkında yasal yollara başvuracağını söyledi, sahipliğini 17 Aralık 2013 tarihinden bu yana havuz kelimesi ile birlikte sıkça gündeme gelmekte olan … isimli gazetenin müvekkilim sayın … ile ilgili iftira ve yalana dayalı çirkin yayınları artarak devam etmektedir, müvekkilim bugüne kadar bu karalama kampanyasına sabırla karşılayarak cevap verememiştir. Ancak müvekkilimin sessiz duruşunu yanlış değerlendiren … gazetesinin ortalıkta gözükmeyen sahibi ve yönetimi, tetikçileri aracılığıyla ahlak sınırlarını zorlamaktadır… Bu yazıda imzası bulunan şahıs hakkında suç duyurusunda bulunacağımızı … yönetimi hakkında yasal yollara başvuracağımızı kamu oyuna duyururuz.” şeklinde haber yapıldığı, … Gazetesi’nin 23/02/2014 tarihli sayısında birinci sayfada “…’dan suç duyurusu” başlığı adı altında …, … Gazetesi’nin kendisi hakkındaki yayınları üzerine suç duyurusunda bulunacağını açıkladı. Devam eden dördüncü sayfasında da “…’dan iftiraya suç duyurusu” başlığı adı altında … Holding onursal başkanı …’ın … Gazetesi’nin yayınları üzerine suç duyurusunda bulunacağını, … yönetimi hakkında yasal yollara başvuracağını söyledi. …’ın avukatı… ” ifadelerinin kullanıldığı anlaşılmıştır. Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda davaya konu yayın bir bütün olarak değerlendirildiğinde ; dava konusu yayının basın özgürlüğü kapsamında olduğu, halkın, dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olma hakkının olduğu, basının da bu doğrultuda olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve sorumlu olduğu, haberin de bu ilke kapsamında yapıldığı, güncel olan konuların gazetecilik tekniği gereği okuyucunun ilgisini çekmesi için çarpıcı başlıklara yer verilerek iddia kapsamında ve eleştiri sınırları içerisinde aktarıldığı, kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda davanın reddi yönünde verilen karar doğrudur. Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf talebinin HMK 353/1-b-1 uyarınca esastan reddine karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 22/01/2019 tarih, 2018/34 Esas – 2019/18 Karar sayılı kararına yönelik davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun HMK 353/1/b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gerekli 80,70-TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, peşin yatırılan 54,40-TL harcın mahsubu ile kalan 26,30-TL harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına, 3-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4-Yasa yoluna başvuran tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, 5-HMK’nın 359. Maddesinin 4. fıkrası gereği kararın taraflara tebliği işlemi ile 302. maddesinin 5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına, HMK. m. 353/1-b/1 hükmü uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve HMK. m. 362/1-a mad. gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 22/09/2022