Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2021/1151 E. 2023/34 K. 11.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/1151
KARAR NO: 2023/34
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 30/12/2020
NUMARASI: 2020/119 – 2020/1098
DAVANIN KONUSU: Tespit
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 11/01/2023
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’ nın 353.maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde: Müvekkili şirketin müşterilerine önemli miktarda ürün satmakta olduğunu, alışverişlerde alternatif ödeme seçeneği sunmak için tüketici finansmanı verilmesi amacıyla … A.Ş aracılığı ile satış sözleşmeleri yaptığını, bu işlemlerinin resmi mercilerin denetiminde olduğunu, müvekkilinin ticaret unvanı olan “…” ibaresinin aynı zamanda tanınmış marka statüsünde olduğunu, birçok markaları bulunduğunu, davalının www…com.tr internet adresinin maliki olup, internet haberciliği yapan içerik sağlayıcı olduğunu, davalının içerik sağlayıcısı olduğu internet sitesinde müvekkili şirketi kötüleyen kesin yargılar içeren tefeci ve sair sıfatlar kullanmak suretiyle itibarını zedelediğini, bu eyleminin TTK 55 maddesi anlamında haksız rekabet teşkil ettiğini, ayrıca müvekkilinin marka hakkına da dayandığını beyanla, ihtiyati tedbir kararı verilerek davalının eyleminin müvekkili şirketin iş ve eylemlerini gereksiz, yanıltıcı ve incitici beyanlarla kötülediğinden ve itibarı zedelendiğinden, haksız rekabet eyleminin ve marka hakkına tecavüzün tespitine, men’ine ve kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; Davanın konusunun haber, haber verme ve eleştiri hakkının kullanılmasından ibaret olduğunu, eleştirme hakkının ifade özgürlüğünü yansıtan en önemli haklardan olduğunu, TTK hükümlerine uygun olmayan faiz oranlarıyla satış yapıldığını, temerrüt faiz oranının %17,5 i aşamayacağını, konunun bu nedenle haber değeri taşıdığını, şikayetler üzerine haber hazırlanırken davacı tarafa cevap hakkı tanınması amacıyla şikayetler hakkında telefonla bilgisi istenilmiş ise de davacının iddialarla ilgili cevap vermekten kaçındığını, dava konusu firma ile ilgili farklı konularda çok sayıda şikayetin bulunduğunu, bunların konularının haksız faiz vb konular üzerinde olduğunu, dilekçelerinde açıkladıkları üzere davaya konu haberlere erişimin engellenmesine yönelik taleplerinin Küçükçekmece 3.Sulh Ceza Hakimliği’nin 03/01/2020 tarih ve 2020/46 değişik iş sayılı kararı ile reddedildiğinin, bu kararın göz önüne alınarak davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının alacaklı ve davacı olduğu dosyalarda bile haberdeki eleştirilen konuların haklılığıyla bir bağlantı olduğunu, bu sebeplerle haksız ve mesnetsiz davanın tümüyle reddini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “…“www…..com” isimli internet sitesinde; davacı hakkında haber yapıldığı, davalının da bu haber kaynağına dayalı olarak davacı hakkında haber yayınlanmış olup, bu haberin iddiaya dayalı olup, kaynağının adı geçen internet sitesi olarak gösterilerek diğer davalının ifadelerine yer verilmiş olduğu anlaşılmıştır. Basının haber verme hakkı ve eleştirme, değer yargısında bulunma hakkı vardır. Basın bu haklarını kullanırken gerçek olgu ve olaylara dayanmalı, kamu menfaatine, genel menfaate uygun hareket etmeli, eleştirilerinde ve haberlerinde güncelliği yakalamalı, haber ve eleştirinin veriliş ve yazılış şekli uygun bir üslupta olmalıdır (Çelikbaş, Nil Merve, Haksız Rekabette Yazılı Basının Sorumluluğu, İstanbul 2013, sf. 55 vd). Bu durumda, davalı basın kuruluşunun yazılı basınında ve internet ortamında yer alan bu haberin veriliş tarzı, açıklamaya hâkim olan üslup ve özellikle de kullanılan ifade ve başlıklar dikkate alındığında, bahsi geçen haberin, bilgi verme kapsamında ve basın ve fikir özgürlüğü çerçevesinde kaldığı, dolayısıyla bu haberin mevcut rekabet ortamını etkilemeye fazlasıyla elverişli olmadığı sonuç ve kanaatina varılmıştır.Dava konusu yapılan haberde kamu yararı bulunduğu, haberdeki konunun anlatılan nedenlerle güncel olduğu ve toplumun bilgi edinme, basının haber verme hakkı kapsamında kaldığı, habere yönelik toplumsal ilginin bulunduğu, haberdeki ifadelerin Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatları ile AİHM’nin emsal kararlarına göre sert ve kırıcı eleştiri kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, bir gazetecilik tekniği olarak yerleşmiş olan çarpıcı başlık tekniğine uygun olup öz-biçim dengesinin bozulmadığı ve davacı yönünden kişilik haklarına saldırı niteliğinde olmadığı anlaşılmakla, davanın reddine” karar verilmiştir.Verilen karara karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; dava konusu haberin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup manevi tazminat talebine dair kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi gereğince istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava; Basın yoluyla haksız rekabet eyleminin ve marka hakkına tecavüzün tespiti, erişimin engellenmesi suretiyle men’i ve tecavüz neticesinde oluşan maddi durumun ortadan kaldırılması istemine ilişkindir.Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da zorunluluktur.Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.Somut olaya gelince; Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, davaya konu yayın bir bütün olarak değerlendirildiğinde, dava konusu yayının basın özgürlüğü kapsamında kaldığı, halkın, dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olma hakkının olduğu, basının da bu doğrultuda olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve sorumlulu olduğu, haberinde bu ilke kapsamında yapıldığı, özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı, güncel olan konuların gazetecilik tekniği gereği okuyucunun ilgisini çekmesi için çarpıcı başlıklara yer verilerek iddia kapsamında ve eleştiri sınırları içerisinde aktarıldığından marka ve kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda davanın reddi yönünde verilen kararın hukuka uyun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin istinaf talebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir. Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaat ve sonucuna varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usûl ve yasaya uygun Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 30/12/2020 tarih, 2020/119 Esas – 2020/1098 Karar sayılı kararına yönelik davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1/b-1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,2- 492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, peşin yatırılan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 120,60 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydedilmesine, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti tayinine yer olmadığına,5- Taraflarca yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK’nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 11/01/2023