Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2020/75 E. 2021/2650 K. 09.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/75
KARAR NO: 2021/2650
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/09/2019
NUMARASI: 2018/213 Esas – 2019/698 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 09/12/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’ nın 353.maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı … tarafından 12.08.2016 tarihli … yayınında ve internet sitesinde sözle Bilişim Uzmanı olan diğer davalı …’nın röportajına yer verilen “…’den …’a Paralel Bağlantı” başlıklı haber ile 2 dakika 32 saniyelik video yayınlandığını, müvekkili şirketin ve üst düzey yöneticisi olan satıştan sorumlu genel müdür yardımcısı …’nın kötülendiği, hakarete uğradığı, temeli ve herhangi bir doğrulu olmayan söz konusu yalan haberin müvekkili şirketin kişilik haklarının ihlaline sebebiyet verdiğini, Müvekkili şirketin kişilik hakkı başta olmak üzere kamusal itibarına zarar verilmek istendiğini, öncelikle davalı … tarafından “…’den …’a Paralel Bağlantı” başlıklı haberde konuk edilen ve sözde bilişim bilgisine başvurularak müvekkili şirketin ve üst düzey yeneticisinin …’nın hakarete ve iftiraya uğramasına neden olan ve asılsız iddialar ile müvekkili şirketi gereksiz yere itham eden diğer davalı sözle Bilişim Uzmanı davalı … ‘nın müvekkili şirketi ve üst düzey yöneticisi …’yı FETÖ ‘cü olmakla itham etttiğini, Müvekkili şirketin yıllardır yoğun emek harcayarak tanınır ve tercih edilir hale getirdiği markası ve itibarının asılsız beyanlar ile kötüleme yoluyla gerek kamusal gerekse ticari sektörde oluşturduğu olumlu imajının davalı … ‘in yayın mecrası kullanılarak davalı … ‘in ve diğer davalı … tarafından gerçeğe aykırı beyanlar ile kötülenerek, zedelenmesine sebep olunduğunu, bu nedenlerle davalı … ile diğer davalı … ‘dan müştereken ve müteselsilen 50.000,00 TL ve davalı … ‘ten 50.000,00 TL olmak üzere toplam 100.000,00 TL tutarındaki manevi tazminatın yayın yoluyla hakaret, kişilik haklarına saldırı ve haksız fiilin işlendiği 12/08/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle tahsiline, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalıya yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalılardan … A.Ş vekili cevap dilekçesinde; Davaya konu haberin, doğrudan doğruya davacının tüzel kişiliğinin hedef alıp eleştirmediğini, davaya konu haberin yöneldiği kişinin genel müdür yardımcısı … olduğunu,bu kişinin “2015 yılında … A.Ş.’ye transfer olmadan önce de … A,Ş. de Genel Müdürlük yaptığını,dava konusu yayın davacıya yönelik bulunmadığından, davanın matufiyet yokluğu sebebi ile husumetten reddine karar verilmesini, Dava konusu yayında hukuka aykırılık unsuru bulunmadığından, yayınların tümüyle gerçek olgulara dayalı ve hukuka uygun olduğundan ve düşünce ve İfade hürriyeti kapsamında ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile korunan bir olay açıklaması ve eleştirisi olduğundan haksız davanın ayrı ayrı tümüyle reddine karar verilmesi istemiştir. Davalılardan …’nın vekili cevap dilekçesinde; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “… Davaya konu edilen haber içeriğinde, muhatabın … olduğu, davacı ….’nin muhatap olmadığı açıkça anlaşılmaktadır. Öte yandan, taraf ehliyeti dava şartı olup, taraflarca ileri sürülmese de resen gözetilir. Somut davada davacı ….’nin tazminat talebine konu haber ve röportajda muhatap olmadığı, muhatabın ismen … olarak zikredildiği, metni okuyan kimse duraksamadan yazıda kastedilenin … olduğunu anlayabileceğinden davacının eldeki davada aktif husumetinin bulunmadığı anlaşılmış ve davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine …” karar verilmiştir. Verilen karara karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; Dava konusu haber içerisinde yer alan ifadelerle müvekkili şirketin terör örgütüne mensup, örgütü kollayan ve yardım ve yataklık eden bir kurum olarak kamuoyuna sunulduğunu, müvekkilinin kamuoyuna hedef gösterildiğini, müvekkili ile ilgili kasten yanıltıcı ve yanlış bilgi verildiğini, yerel mahkemece husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu ve manevi tazminat şartlarının oluştuğunu belirterek kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İstinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan incelemede; Dava; basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da zorunluluktur. Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır. İfade özgürlüğü; aynı zamanda demokratik toplumun temelini oluşturan, toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel unsurlardan olup bu özgürlük, sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil; incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü; yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir. Ancak belirtmek gerekir ki ifade açıklama özgürlüğü sınırsız değildir. Başta siyasi kişiler olmak üzere ifade özgürlüğünün, kişilerin itibarına zarar verecek boyuta ulaşmaması gerekir. Bu gereklilik, temel hak ve hürriyetlerin; kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva ettiğini belirten Anayasa’nın 12. maddesinin ikinci fıkrasından doğan bir zorunluluktur. Bu itibarla, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden biri de başkalarının şeref ve itibarının korunmasıdır. Bu açıklamalar ışığında somut olayda; fetöcülerin dava dışı …’ yı kullandıklarının ifade edildiği, haberin yapıldığı tarih itibariyle 15 Temmuz darbe girişiminden 1 ay sonra oluşu sebebiyle haberin güncel olduğu, okuyuculara haber verme amaçlı yayının yapıldığı, haberde kamu yararının gözetildiği, kaldığı, kullanılan söz ve ifadelerin, düşünceyi açıklama ve eleştiri hakkının sınırları kapsamında ve basın özgürlüğü kapsamında kaldığı,hakaret boyutuna ulaşmadığı, doğrudan davacının kişilik haklarına saldırının hedeflenmediği anlaşılmaktadır. Şu durumda; davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğundan söz edilemeyecektir. Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile HMK’ nın 353/1-b.2 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine yönelik gerekçesinin düzeltilerek kaldırılmasına, davanın esastan reddi yönünden yeniden hüküm kurulmasına karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; A-Davacı vekilinin istinaf isteminin USULEN KABULÜNE, İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2018/213 Esas – 2019/698 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, yeniden hüküm kurularak; 1-Davanın ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanununa göre alınması gerekli 59,30-TL karar ve ilam harcının peşin alınan 1.707,75-TL den mahsubu ile bakiye 1.648,45-TL nin karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacıya iadesine, 3-Davalı … kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 5.100,00-TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile adı geçen davalıya verilmesine, 4-Davalı … kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 5.100,00-TL maktu vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile adı geçen davalıya verilmesine, 5-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 6-Yatırılan gider avansından artan tutarın karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana iadesine,
B- İstinaf incelemesi bakımından; 1-Davacının istinaf başvurusu kabul edildiğinden yatırmış olduğu 44,40-TL istinaf karar ve ilam harcının istek halinde kendisine iadesine, 2-Dosya üzerinden inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 3-İstinaf aşamasında istinaf yasa yoluna başvuran davacı tarafından yapılan giderlerin takdiren davacı üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, 5-HMK’nın 359. Maddesinin 4. fıkrası gereği kararın taraflara tebliği işlemi ile 302. maddesinin 5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına, HMK. m. 353/1-b.1 hükmü uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve HMK. m. 362/1-a mad. gereğince, miktar itibariyle kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 09/12/2021