Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2020/553 E. 2020/481 K. 17.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/553
KARAR NO: 2020/481
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/01/2019
NUMARASI: 2018/1032 – 2019/52
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 17/06/2020
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’ nın 353.maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili ilk derece mahkemesine vermiş olduğu dava dilekçesinde özetle; davalılardan … Basım A.Ş.nin yayın sahibi, …’nun yönetim kurulu başkanı, …’ın gazete tüzel kişiliğinin yönetim kurulu başkanı …’nın eser sahibi olarak sorumlu olduğu … gazetesinin 27/06/2013 tarihli nüshasının birinci sayfasından başlayıp 15. sayfasında devam eden, … tarafından kaleme alınan “…”, “…” şeklindeki haber ve fotoğraflarla haksız mesnetsiz , basın ilke ve ahlakına aykırı beyan ve iddialarla müvekkilin kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu, hakaret edildiğini, müvekkili hedef gösterildiğini, kamuoyunun müvekkili aleyhine alenen kin ve düşmanlığa tahrik edildiğini, … Gazetesinin sorumlu müdürüne noter kanalı ile cevap ve düzeltme metni gönderildiğini, süresi içerisinde tekzip yayınlanmadığından İstanbul Anadolu 23. Sulh Ceza Mahkemesinin 2015/503 D.iş sayılı kararı ile cevap ve düzeltme metni isteklerinin kabulüne karar verildiğini bildirerek gerçeğe aykırı ve kişilik haklarına saldırıda bulunan haberin yasal sorumluları olan davalılardan 50.000,00.-TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini ve kararın tirajı yüksek iki gazetede yayınlanmasını talep etmiştir. Davalılar vekili ilk derece mahkemesine vermiş olduğu cevap dilekçesinde özetle; müvekkillerinden …’nun davada pasif husumet ehliyetinin bulunmadığını, bu sebeple hakkındaki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini, esas yönünden ise tekzip kararının itirazlarının kabul edildiğini ve tekzip kararının kaldırıldığını, yapılan haberin hukuka uygun bir haber olduğunu, emniyet tarafından yapılan araştırmada ortaya çıkan görüntülerin haber verme hakkı kapsamında basın özgürlüğü sınırları dahilinde kamuoyuyla paylaşıldığını, davacının iddia ettiği gibi otel odasında molotof kokteyli bulunduğu yönünde bir iddia yahut açıklamanın haberde yer almadığını, göstericilerin sığınmak için en sık kullandıkları yerlerden birinin de … Oteli olduğunu bildirerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. İlk Derece Mahkemesince; “… davaya konu haksız yayın ile davacının kişilik haklarına haksız saldırı yapıldığı, bu durumun davacının manevi yönden zarara uğramasına sebebiyet verdiği, manevi tazminatın gerçek anlamda ne bir tazminat ne bir ceza niteliğinde oluşu, bir tarafın duyduğu üzüntüyü kısmen hafifletme amacı taşıdığı gözetilerek, somut olayın özelliği ve meydana geliş şekli, zarar görenin ve davalıların ekonomik ve sosyal durumu, paranın alım gücü, olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırap ve bir tarafın zenginleşmesine diğer tarafın fakirleşmesine yol açmamak özelliği nazara alındığında, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Her ne kadar yayın tarihi ile olay tarihi arasındaki süre gözetildiğinde konunun güncelliğini yitirdiği düşünülebilir ise de; davacının kişilik haklarına zarar veren habere karşı aynı yolla aklanma hakkına sahip olduğu kanaati ile kararın ulusal gazetelerde yayımlanmasına…” karar verilmiştir. Karara karşı davacı ve davalı taraf istinaf yoluna başvurmuştur. Davacı vekili katılma yoluyla verdiği istinaf dilekçesinde özetle; dava dilekçesini tekrarlamış,bilirkişi raporu ve dosya kapsamına nazaran hükmedilen tazminat miktarının az olduğunu, talepleri gibi karar verilmesini, karşı tarafın istinaf taleplerinin reddini talep etmiştir. Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; öncelikle … yönünden davanın husumetten reddedilmesi gerektiğini zira Basın Kanunu’nun 13. Maddesine göre hukuki sorumluluğunun olmadığını, bu kişinin yönetim kurulu başkanlığı görevini yayının yapıldığı tarihte yürütmediğini, diğer esasa ilişkin talebinde ise; basının somut gerçeği araştırmasının beklenemeyeceğini, gerçek ve güncel bir haber olduğunu beyan ederek cevap dilekçesini tekrar etmiş ve davanın reddini talep etmiş, ayrıca hükmedilen tazminat miktarının da fahiş olduğunu beyan ederek kararın kaldırılmasını ve davanın tümden reddine karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: Mahkemece, davaya konu yapılan haberle davacının kişilik haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur. Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi birçok kararında; “…Sözleşme’nin 10/1. fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini geliştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatarak ifade özgürlüğünün, Sözleşme’nin 10/2. fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen “haber” veya “fikirler” için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulandığını, bunun çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olduğunu, bunlar olmaksızın “demokratik toplum” olamayacağını …” belirtmiştir. İfade özgürlüğü ve bu bağlamda basın özgürlüğünün asıl, sınırlamanın ise istisna olduğu unutulmamalıdır. Sınırlamanın kanuni olması, meşru amaca dayanması ve demokratik toplumda gerekli ve orantılı olması da gözetilmelidir. Davalı … yönünden; yayın tarihinde yürürlükte bulunan 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 13. maddesinde süreli ve süresiz yayınlarda hukuki sorumlular düzenlenmiştir. Buna göre süreli yayınlarda eser sahibi ile yayın sahibi ve varsa temsilcisi, yayın sahibi tüzel kişi şirketse, anonim şirketlerde yönetim kurulu başkanı, diğer şirketlerde en üst yönetici, şirket ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur. Davalı …’nun yayın tarihinde davalı yayın şirketinin yönetim kurulu başkanı olmadığı anlaşıldığından, 5187 sayılı Kanun’un 13. maddesine göre hukuken sorumluluğu bulunmamaktadır. Davanın esasına gelince; dava konusu haberde, ülke gündemini uzun süre meşgul eden gezi olaylarından bahsedildiği, olaylar sırasında İspark’a ait ve bir kısmı davacı şirket tarafından otel yönetiminin kontrolünde müşterilerinin kullanımına sunulan otoparkın, eylemciler tarafından işgal edildiği ve burada yaralılara müdahale için getirilen bir takım tıbbı malzemelerin bulunduğundan bahsedildiği, yine bir odada bulunan molotof kokteyli şişelerinin görüntüsünün verildiği, anılan görüntülerin polis kamerasından ve TRT’den alınan görüntüler olduğunun açıklandığı, bu konuda bir tespit yapılamadığı, bu durumda davalı kanal tarafından doğruluğunun ve gerçekliğinin soruşturulmasının beklenemeyeceği, kullanılan ifade ve alt yazıların eleştiri mahiyetinde olduğu, hakaret içermediği anlaşılmakla davacıların kişilik haklarının ihlal edildiğinin kabulü doğru değildir.Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2016/4366 E. – 2019/1640 K. Sayılı 20/03/2019 tarihli emsal kararı da bu yöndedir. Açıklanan nedenlerle, Mahkemece istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, davalıların tazminatla sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden HMK’nın 353/1-b.2 maddesi gereğince kararın kaldırılarak davanın davalı … yönünden husumetten reddine, diğer davalılar bakımından esastan reddine karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Davacının istinaf başvurusunun esastan REDDİNE, 2-Davalıların istinaf başvurusunun KABULÜNE, İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/1032 Esas 2019/52 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA; a-Davanın davalı … yönünden husumetten REDDİNE, b-Davanın diğer davalılar …, … ve … yönünden ESASTAN REDDİNE, c-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gerekli 54,40 TL karar ilam harcının peşin alınan 853,88 TL harçtan mahsubu ile kalan 809,48 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine, harç iade müzekkeresi yazılması işleminin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına, d-Davacı tarafça yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına, e-Davalı …tarafından yapılan 62,40 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak adı geçen davalıya verilmesine, f-Davalılar kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 3.400,00TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak, davalılara verilmesine, g-Harcanmayan gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine, 3-Davalıların istinaf başvurusu kabul edildiğinden yatırmış olduğu 427,00 TL istinaf karar harcının istek halinde iadesine, 4-Davacı yönünden alınması gerekli 54,40 TL istinaf karar harcı peşin alındığından, harç alınmasına yer olmadığına, 5-Taraflarca ayrı ayrı yatırılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına, 6-Davalılar tarafından yatırılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davacıdan alınarak, davalılara verilmesine, istinaf posta gideri davacı giderinden karşılandığından davacının kendi üzerinde bırakılmasına, 7-Taraflarca ayrıca yatırılan istinaf gider avansı bulunmadığından, iade konusunda karar verilmesine yer olmadığına, 8-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti verilmesine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın değişik 361/1 maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.17/06/2020