Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2020/1687 E. 2021/106 K. 21.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2020/1687
KARAR NO : 2021/106
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/01/2020
NUMARASI : 2019/284 – 2020/50
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 21/01/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’ nın 353.maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili dava dilekçesinde; …’nin imtiyaz sahibi olduğu … Gazetesinin resmi internet sitesinde “Beş Saniyede İki Kadın Taciz Eden Havataş Elemanı” başlığı ile yayınlanan yazı içeriğinde, doğrudan müvekkillerinin hedef alınmak suretiyle, gerçeği yansıtmayan iddia, yorum ve ifadelere yer verildiğini, kamuoyu nezdinde müvekkillerinin itibarsızlaştırılması gayesiyle yanlış, asılsız ve karalamaya yönelik olarak yayınlanan işbu yazı içeriği sebebiyle müvekkillerinin kişilik haklarının ihlal edildiğini, davaya konu yayınların basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün olmayıp, söz konusu yayınların hukuka aykırı olduğunun açık olduğunu belirterek davalıların gerçeğe aykırı ve müvekillerinin hedef alan kötü niyetli beyan ve yazısı nedeniyle müveklillerinin kişilik haklarının ihlal edildiğinin tespitine, adi ortaklığı oluşturan müvekkili tüzel kişilerden … Ticaret Ltd.Şti.için 2.500,00-TL, … San.ve Ticaret Ltd.Şti.için 2.500,00-TL, müvekkili tüzel kişi çalışanı müvekkili … için 5.000,00-TL olmak üzere toplam 10.000,00-TL manevi tazminatın yayın tarihi olan 02/09/2015 tarihinde itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, kişilik haklarının ihlal edildiği yönündeki tespit kararının ülke genelinde yayın yapan tirajı en yüksek üç ulusal gazetede yayınlanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; öncelikle usule ilişkin itirazlarında; uyuşmazlık konusu köşe yazısında, müvekkili …’in, Türkiye hakkında yazılar yazmak isteyen İtalyan bir arkadaşına, Türkiye gezisi sırasında eşlik ederken, başlarından geçen taciz olayına yer verdiğini, müvekkilinin köşe yazısında hiçbir şekilde hakaret içeren kelime kullanmadığını, kimsenin şahsi ya da ticari hayatını zedelemediğini, davacı şirketlerin ortak markası olan Havataş’ın, taciz sonrası başvurduğu kurumlardan biri olduğunu ve kamuoyuna böyle yansıtılan bir kuruma hakaret ettiği iddasının, yalnızca alınganlığın ve kötü niyetli yorumun ürünü olduğunu, müvekkilinin, yazısında taciz olayı sebebiyle Havataş’ı sorumlu tutmadığını, aksine taciz konusunda başvurulan kurum konumuna koyduğunu, … ticari hayatının zedelendiği iddiasının akla uygun olmadığını, müvekkilinin köşe yazısında soyadını bilmediği … isimli bir şahıs tarafından tacize uğradığını belirttiğini, bunun üzerine … isimli davacı tarafından müvekkiline hakaret iddiası ile dava açılmış olmasının manidar olduğunu, müvekkili şirket ait internet sitesinde yayınlanan köşe yazısının gerçek, olayı birebir yaşayan şahsın ağzından aktarılan, güncel, toplumu yakından ilgilendiren ve bilinçlendiren bir olay olduğunu beyan ederek haksız ve mesnetsiz davanın ve dava konusu tazminat talebinin reddine karar verilmesini istemiştir. İlk Derece Mahkemesince; “…Somut olayda, davalılar tarafından yapılan yayınların, davacı şirket tarafından kişilik haklarına saldırı olarak nitelenen ve dava dilekçesinde belirtilen ifadelerin, kişilik haklarını zedeler nitelikte bir beyan veya içerik olmadığı, ifadelerin değer yargılarını açıklar özellikte olduğu, maddi vakıaya yer verilirken kaba, incitici, aşağılayıcı veya küçük düşürücü bir dil kullanılmadığı, yayında, davacının kişilik değerleri hedef alınmaksızın ve rahatsız edici bir üslup kullanılmaksızın haberin sunulduğu, davalı şirketin hedef alınmadığı, diğer davacının ise tam ad ve soyadının yer almadığı, doğrudan kişilik haklarının hedef alınmadığı, Davalı …’ in başından geçen olayı kendi değer yargıları ve olay sonucunda kendi iç dünyasında meydana getirdiği duygusuna göre değerlendirerek ve yorumlayarak aktardığı anlaşılmaktadır. Bu bağlamda belirtilmelidir ki basın, somut gerçeği değil, o anda belirlenen, var olan ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olguları yayınlamak durumundadır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların ve olguların yayınından basın sorumlu tutulamaz. Gazetecilik tekniğinin gereği olarak bir olayın haber haline getirilip okuyucunun ilgisini çekecek nitelikte verilmesi için başlığın çarpıcı nitelikte ifadelerinde kullanılabileceği hususu da dikkate alındığında, dava konusu yayının bütünü itibarıyla görünür gerçekliğe uygun, basının haber verme, toplumun haber alma hakkı kapsamında kalıp davacıların kişilik hakkına bir saldırı bulunmadığı sonucuna varılarak, davanın reddine…” verilmiştir. Verilen karara karşı davacılar vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacılar vekili istinaf dilekçesinde; Başvuruları üzerine davaya konu yayına erişimin engellendiğini, engellenme kararıyla kişilik haklarının ihlal edildiğinin sabit olduğunu, dava konusu yayının basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kalmadığını ileri sürerek davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE : İstinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan incelemede: Dava: Kişilik haklarının ihlal edildiğinden bahisle manevi tazminat istemine ilişkindir.Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum, halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın; olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması ve hukuki bir zorunluluktur.Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi birçok kararında; “…Sözleşme’nin 10/1. fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini geliştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatarak ifade özgürlüğünün, Sözleşme’nin 10/2. fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen “haber” veya “fikirler” için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulandığını, bunun, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olduğunu, bunlar olmaksızın “demokratik toplum” olamayacağını …” belirtmiştir. İfade özgürlüğü ve bu bağlamda basın özgürlüğünün asıl, sınırlamanın ise istisna olduğu unutulmamalıdır. Sınırlamanın kanuni olması, meşru amaca dayanması ve demokratik toplumda gerekli ve orantılı olması da gözetilmelidir.Somut olaya gelince; dosya arasında bulunan olay anına ilişkin görüntülerden davacı ve arkadaşı otobüse bagajını verip orta kapıdan otobüse binecekleri sırada kapıdan inen ve görevli olduğu anlaşılan kişinin otobüse binmek üzere olan iki kadının omuzlarına dokunup yanlarından geçtiği ve bagaj kapılarını kapattığı dava konusu yazıda da oluşun bu şekilde ifade edildiği, bu dokunmanın rahatsız edici olduğunun ifade edildiği, özle biçim arasında dengenin korunduğu, doğrudan davacı firmalara yönelik taciz iddiasında bulunulmadığı yukarıda açıklanan ilkeler kapsamında yazının ifade özgürlüğü kapsamında olduğu davacıların kişilik haklarına saldırı niteliğinde ifadeler olmadığı, kamu yararının amaçladığı ve kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik bulunduğu anlaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle davacıların istinaf talebinin HMK 353/1-b-1 uyarınca esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usul ve yasaya uygun olan ve başlıkta yazılı bulunan İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/284 Esas – 2020/50 Karar sayılı mahkeme kararına yönelik davacılar vekilinin istinaf başvurusunun HMK.m.353/1-b.1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 177,90-TL istinaf karar ve ilam harcından yatırılan 54,40-TL’nin düşümü ile eksik kalan 123,50-TL harcın istinaf eden davacılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına,3-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,4-Yasa yoluna başvuran davacılar tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına,5- HMK’nın 359. Maddesinin 4. fıkrası gereği kararın taraflara tebliği işleminin Dairemiz tarafından yerine getirilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın değişik 361/1 maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 21/01/2021