Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2020/1675 E. 2022/1457 K. 25.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1675
KARAR NO: 2022/1457
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/02/2020
NUMARASI: 2018/527 – 2020/156
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/05/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’ nın 353.maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; … Gazetesi’nin 23/02/2014 tarihli nüshasında, “…” başlığı ile yayınlanan ve 23/02/2014 tarihinde internet sitesinde “…” başlığı ile yayınlanan yazıda yer alan bilgiler ve hakaret teşkil eden suçlamaların gerçek dışı, yanıltıcı, haksız, müvekkilinin manevi haklarına ve ticari itibarına saldırı teşkil eder nitelikte olduğunu, hiçbir hak ve özgürlüğün sınırsız olamayacağını, özellikle gerçek dışı haberciliğin bu hak ve özgürlük kapsamında korunamayacağını, eleştiri hakkının ancak gerçek olgular üzerinden kullanılabileceğini, gerçek dışı olay ve iddiaların eleştirisinden bahsedilemeyeceğini belirterek hukuka aykırı ve müvekkilinin manevi haklarına tecavüz teşkil eden dava konusu yayınlar nedeniyle 100.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini ve karar örneğinin … Gazetesi ile birlikte trajı en yüksek iki ulusal gazetede ilanını talep etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; Davacı tarafın müvekkilini hedef alan iftira ve yalan haberler yayınlar yaptığını, müvekkilinin bu durum nedeni ile yasal işlemler başlattığını, yine davacının … gazetesinde yayınladığı “…” ve “…” yazıları nedeni ile manevi tazminat davası açtıklarını, yine aynı gazetede birden çok yazı nedeni ile açılan davaların olduğunu, davayı konu olan olayın oluş biçim ve anlatılan olaylar da dikkate alındığından talep ettiği miktarın fazla olduğunu, bu sebeplerle davanın reddini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “… davacının kişilik hakkına bir saldırı bulunmadığı sonucuna varılarak, davanın reddine …” karar verilmiştir. Verilen karara karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; Dava dilekçesindeki beyanlarını tekrarla, açmış oldukları davada manevi tazminatın koşullarının oluştuğunu beyanla Yerel Mahkeme kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İstinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan incelemede; Dava; basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum, halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın; olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması ve hukuki bir zorunluluktur. Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi birçok kararında; “…Sözleşme’nin 10/1. fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini geliştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatarak ifade özgürlüğünün, Sözleşme’nin 10/2. fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen “haber” veya “fikirler” için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulandığını, bunun, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olduğunu, bunlar olmaksızın “demokratik toplum” olamayacağını …” belirtmiştir. İfade özgürlüğü ve bu bağlamda basın özgürlüğünün asıl, sınırlamanın ise istisna olduğu unutulmamalıdır. Sınırlamanın kanuni olması, meşru amaca dayanması ve demokratik toplumda gerekli ve orantılı olması da gözetilmelidir. Davaya konu yazı içeriğinde; “… Holding onursal başkanı …’ın … Gazetesi’ nin yayınları üzerine suç duyurusunda bulunacağını, 17 Aralık 2013 tarihinden bu yana … kelimesi ile birlikte sıkça gündeme gelmekte olan … isimli gazetenin … ile ilgili iftira ve yayına dayalı çirkin yayınlarını artarak devam ettirdiğini, bugüne kadar bu karalama kampanyasını sabırla karşılayarak cevap vermediğini, müvekkilinin sesiz duruşunu yanlış değerlendiren … Gazetesi’ nin ortalıkta gözükmeyen sahibi ve yönetiminin, tetikçileri aracılığıyla ahlak sınırlarını zorladığı… isimli şahısa yazdırılan yazı ile Yargıtay sürecinin etkilenmeye çalışıldığını…, … yönetimi hakkında yasal yollara başvuracağını kamuoyuna duyurduğu” şeklinde habere yer verildiği, davalı …’ ın bu yazı ile davacıya ait gazete ve internet sitesinde kendisi hakkında yer verilen iddialara karşı eleştiri ve değerlendirmede bulunduğu, cevap hakkının kullanıldığı, konunun yayınlandığı tarih itibariyle güncel olup, ifadede ölçülülük sınırının aşılmadığı, kullanılan ifadelerin davacının şeref ve itibarına saldırı boyutuna ulaşmadığı anlaşılmakla ilk derece mahkemesinin kararında ve delilleri değerlendirmesinde hukuka ve usule aykırılık görülmemiş, davacı vekilinin istinafının HMK’ nın 353/1-b.1 maddesi gereği esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi”nin 2018/527 Esas – 2020/156 Karar sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun HMK 353/1/b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gerekli 80,70-TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, peşin yatırılan 54,40-TL harcın mahsubu ile kalan 26,30-TL harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına, 3-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4-Yasa yoluna başvuran tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, 5-HMK’nın 359. Maddesinin 4. fıkrası gereği kararın taraflara tebliği işlemi ile 302. maddesinin 5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına, HMK. m. 353/1-b/1 hükmü uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve HMK. m. 362/1-a mad. gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 25/05/2022