Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2020/1519 E. 2022/1163 K. 25.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1519
KARAR NO: 2022/1163
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 01/07/2020
NUMARASI: 2019/327 – 2020/293
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/04/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’ nın 353.maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; … adlı kişinin beraberindeki birkaç kişi ile birlikte müvekkillerinin maliki bulunduğu … Konutları şantiyesini 20 ve 21 Ocak 2012 tarihinde bastığını, …’in iftira, suç uydurma, haksız rekabet, hakaret suçları teşkil eden ve içlerinde Beşiktaş Belediye Başkan ve Yardımcıları, İstanbul Büyükşehir Belediyesi birimleri, 2013 yılında müvekkili şirket yetkilileri tarafından Beşiktaş Belediye Başkanı …’a iki adet dairenin rüşvet olarak verildiği iddiası ile yapılan suç duyurusu ile başladığını, 17/12/2013 sonrası başlayan ve ülke gündeminde bir numaraya oturan, Türkiye Cumhuriyeti Hükumeti ve … arasında yaşanan paralel devlet iddiaları ile ilgli çekişmenin popularitesinden istifade ederek müvekkilleri hakkında çeşitli yazılı basın organlarına açıklamalarda bulunduğunu, beyanla davalılar tarafından müvekkili davacıların Anayasa ve yasalarla güvence altına alınmış olan kişilik haklarına saldırı ve haksız rekabet niteliği taşıyan, müvekkili davacılara hakkında kesinleşmiş yargı kararına dayanmayan, rüşvet usulsuzlük, yargıyı etkileme, parelel devlet, cemaat bağlantısı, vb içerikteki iftira hakaret ve kişilik haklarına ağır saldırı niteliği taşıyan haber ve yayınların ihtiyati tedbir yolu ile durdurulmasını, yargılama sonucu verilecek kararın davalılara ait gazetede yayınlanmasını, davalıların haksız ve hukuka aykırı kişilik haklarına saldırı ve haksız rekabet niteliği teşkil eden hakaretleri nedeniyle müvekkili … için 100.000,00 TL, davacı … A.Ş için 100.000,00 TL manevi tazminatın haksız fiilin gerçekleştiriği tarihten itibaren en yüksek faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde ; Davacı şirket ve diğer davacı …’nın dava dilekçeleri ile, davaya konu olan ” … A+” projesi Beşiktaş ilçesi, … parfta, … ada, … parsel sayılı 103.081 m2 yüzölçümlü … blok , … daireden oluşan konutlar ve sosyal tesisler ile 570 araçlık otopark açık ve kapalı yüzme havuzları inşaatının yapımında, imar mevzuatına ve tasdikli ruhsat projelerine aykırı olarak yapılmasına göz yumulduğu ve Eski Beşiktaş Belediye Başkanı …’a rüşvet verildiği iddiasıyla ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na 24/09/2012 tarih 2012/133410 sor. dosyası ile müvekkili …’in yaptığı şikayet üzerine soruşturma izni verilmediği ifade edilmişse de İçişleri Bakanlığının 2013/423 nolu soruşturmasında soruşturma izni verilmemesi üzerine, müvekkilinin Danıştaya yaptığı itirazın Danıştay 1.Dairesi’nin 18/06/2013 tarih, 2013/785 E. 2013/847 K. Sayılı kararı ile soruşturma izni verilmemesisine dair kararın kaldırılmasına karar verildiği, İçişleri Bakanlığı Bakanlık Makamı’nın 22/08/2013 tarihli onay emri ve Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın 28/08/2013 tarih ve 3868 sayılı görev emirleri uyarınca yapılan önc incelemeye esas olmak üzere, mülkiye baş müfettişi … tarafından yapılan inceleme sonucu hazırlanan 29/11/2013 tarih ön inceleme raporu sonucunda, 05/12/2013 tarih … no ile yolsuzluk ve usulsüzlüklere karışan …-… inşaatlarına usulsüz iskan alabilmek için “Sahte itfaiye raporu” düzenleyen tüm kamu çalışanlarına ve inşaatın imar mevzuatına, tasdikli ruhsat projelerine aykırı olarak yapılmasına göz yumduğu için Eski Beşiktaş Belediye Başkanı … ve iki belediye çalışanı hakkında soruşturma izni verildiğini, müvekkili davalı … “… A+” konutları projesi inşaat yapım işinin yüklenicisi olan … Anonim Şirketinin yönetim kurulu üyesi olduğunu, anılan porjede inşaatın %95 bitim aşamasına geldiğinde, davacı arsa malikleri tarafından sözleşmenin tek taraflı olarak feshedildiğini, davacı şirket arsa malikleri, suç uydurmak ve iftira atmak suretiyle 14/02/2012 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na 2012/25044 soruşturma nolu soruşturma dosyası ile … yönetim kurulu başkanı …, şirket yönetim kurulu üyesi ve genel korrdinatörü olan müvekkili … ve iki çalışan işçiyi organize suç örgütü gibi göstererek şikayet ettiklerini, müvekkili hakkında açılan davadan beraat ettiklerini, davacıların ” … ” konutları projesinden 6.000.000 TL değerinde 2 adet dubleks rezidansın eski Beşiktaş Belediye Başkanı …’a karşılıksız rüşvet olarak verildiğini, İstanbul 50. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/41 Esas dosyasında görülen davada arsa malikleri vekili tarafından sunulan delil listesindeki daireleri satın alan ve kaça aldıklarını gösteren listeden bedelsiz alındığı kanaatine varıldığını, … konuyla ilgili olarak Hürriyet Gazetesinin 28 Ekim 2012 tarihli haberinde bedelsiz aldığı yolundaki ithamlar üzerine zor durumda kalınca ” Daireleri paramla aldım” diyerek dairelerin sahibi olduğunu röportajı yapan hürriyet gazatesi muhabiri …’ye itiraf ettiğini, müvekkilinin iddiları ile ilgili olarak, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na 30/01/2013 tarihinde 2013/17002 soruşturma dosyası ile suç duyurusunda bulunulduğunu, şikayet ve iddialarıyla ilgili toplam 3 adet soruşturma dosyasının, 17 Aralık 2013 sonrası HSYK tarafından görevden alınan savcılarda birleştirildiğini, yaklaşık 2 senedir bu soruşturmalarla ilgili bir ilerleme kaydedilmediğini, müvekkilinin ifadesinin alınmadığını, toplanması gereken delilerin toplanmadığnı, bu nedenle müvekkilinin yaşadığı mağduriyeti gazetelerin haber yaptığını, aynı zamandaki gazete haberleriyle ilgili olarak İstanbul 19. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2014/100 dosyasında da tedbir talebinin reddedildiğini açıklayarak davanın reddini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince;Davacılar …ve … tarafından davalı … aleyhine açılan manevi tazminat davalarının yerinde görülmemesi sebebiyle reddine karar verilmiştir. Verilen karara karşı davacılar vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacılar vekili istinaf dilekçesinde; Davalının iddialarıyla ilgili müvekkillerinin yargılandığı davada beraat ettiklerini, fetö iddialarıyla ilgili yürütülen soruşturmada takipsizlik kararı verildiğini, rüşvet iddiasına ilişkin yürütülen soruşturmada takipsizlik kararı verildiğini, davalının asılsız iddialarını basına demeç vererek müvekkillerinin kişilik haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İstinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan incelemede; Dava; Haksız şikayet ve basına verilen beyanlarla kişilik haklarının ihlalinden kaynaklanan manevi tazminat davasıdır. Şikayet hakkı; diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir. Anayasa’nın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin Niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25.maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK’nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir. Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır. Öte yandan ; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesi gereğince kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat talep edebilir. İfade özgürlüğü; haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilme, düşünce, tavır ve kanaatlerinden dolayı kınanmama ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilme, anlatabilme, savunabilme, başkalarına aktarabilme ve yayabilme imkânlarına sahip olma anlamlarına gelir. Düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve bu konuda başkalarını ikna çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için hayati önemdedir. İfade özgürlüğü; aynı zamanda demokratik toplumun temelini oluşturan, toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel unsurlardan olup bu özgürlük, sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil; incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü; yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir. Ancak belirtmek gerekir ki ifade açıklama özgürlüğü sınırsız değildir. İfade özgürlüğünün, kişilerin itibarına zarar verecek boyuta ulaşmaması gerekir. Bu gereklilik, temel hak ve hürriyetlerin; kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva ettiğini belirten Anayasa’nın 12. maddesinin ikinci fıkrasından doğan bir zorunluluktur. Bu itibarla, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden biri de başkalarının şeref ve itibarının korunmasıdır. Davalının dava konusu açıklamasında davacı hakkında sarf ettiği söz ve ifadelerin, ifade özgürlüğünün sınırlarını aştığını tespit ederken mahkemece ortaya konulan gerekçenin, bu özgürlüğü sınırlamak için yeterli ve ilgili olmasının yanında, ifade özgürlüğüne getirilecek sınırlamanın, demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik, ölçülü, orantılı ve istisnai nitelikte olması gerekir. Buna göre, ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değil ise demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez. İfade özgürlüğünün sınırı, kişilerin şeref ve itibarının korunması hakkıdır. Çatışan bu iki hak arasında dengeleme yapılırken öncelikle dava konusu açıklamanın davacılara ilişkin bölümünün, kamuoyunu ilgilendiren ve kamunun yararına ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığına bakılmalıdır. Somut olayda taraflar arasında iş ilişkisi kapsamında ihtilaflar yaşandığı ve çekişme meydana geldiği, ihtilafın meydana geldiği dönem koşullarında davalının şikayetini haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığının bulunduğu, salt davacıyı zararlandırmak için bu hakkını kullanmadığı, adliyeye akseden çekişmenin basın ile paylaşılmasının ifade ve düşünceyi açıklama hakkı kapsamında olduğu anlaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin istinaf talebinin HMK 353/1-b-1 uyarınca esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/327 Esas – 2020/293 Karar sayılı kararına karşı davacılar vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun HMK 353/1/b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gerekli 161,40 (80,70*2) maktu istinaf karar ve ilam harcından, peşin yatırılan 108,80-TL harcın mahsubu ile kalan 52,60-TL harcın davacılardan alınarak Hazineye gelir kaydına, 3-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4-Yasa yoluna başvuran tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, 5-HMK’nın 359. Maddesinin 4. fıkrası gereği kararın taraflara tebliği işlemi ile 302. maddesinin 5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına, HMK. m. 353/1-b/1 hükmü uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve HMK. m. 362/1-a mad. gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 25/04/2022