Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2020/1449 E. 2022/1053 K. 13.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1449
KARAR NO: 2022/1053
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/04/2019
NUMARASI: 2018/463 Esas – 2019/418 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Basın Yoluyla Kişilik Haklarına Saldırı Nedeniyle)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 13/04/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’ nın 353.maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin … Sağlık Grubu bünyesinde 1976 yılından itibaren Kadıköy’de sağlık hizmeti verdiğini, davalı … gazetesinin 09/11/2014 tarihli … ekinin 1,10 ve 11.sayfalarında yer alan diğer davalı … tarafından kaleme alınan yazıda “…” başlıklı yazı ile ve bunun devamı niteliğindeki “…” ve “…” başlıklı yazılarla gerçeğe aykırı şekilde atfı kabil kusur varmış gibi gösterilmek suretiyle müvekkili şirkete zarar verdiğini, yapılan tüm işlemlerin tıp ilim ve kurallarına uygun olmasına rağmen davalı …’ın hastane, hekim ve yardımcı sağlık personeli ile ilgili olarak kesin kusurlu olduklarının kabulüyle yazı yazdığını, kamu oyunda bu yönde algı oluşturduğunu, bu hususun adli tıp kurumunca yapılacak incelemeler neticesi ortaya çıkacağı kuşkusuz olduğu halde kamu oyunda aksi yönde algı yaratmak ve zarar vermek saiki ile yazılar yazdığını, söz konusu olayın olduğu gibi habere konu edilmediğini, davalı …’ın “…” “…”şeklinde hakaret içeren, değer yargılarıyla toplumsal yapıyı göz önünde bulundurmadan şahsi eleştirileriyle olayı abartarak bir sağlık skandalı varmış gibi, müvekkilinin kişilik haklarına saldırıda bulunduğunu ve ağır ölçüde zarar verdiğini, hastane adının da defalarca anıldığını, yaptığı yorum ile müvekkili şirketin kişilik haklarına, ticari itibarına saldırıda bulunduğunu, toplam ve hastalar nezdindeki güvenilirliğinin sarsılmasına sebebiyet verdiğini, yazının bir bölümünün müvekkili şirkette çalışan ismi belirtilmeyen bir doktarla söyleşmiş gibi yazıldığını, oysa …’ın çalışan herhangi bir doktorla diyaloğu olmadığını, davalı …’ın … Gazetesinin 09/11/2014 tarihli … ekinin 11.sayfasında yer alan yazısında Dr. … ile röportaj yapmış gibi “…” başlığı ile yazı kaleme aldığını, oysa ki bu kişi ile hiçbir zaman görüşmediğini, soru cevap diyaloğuna girmediğini, davalının Anayasa, Basın Kanunu ve Basın Meslek İlkelerine aykırı olarak yazı yazdığını, aynı gazetenin 11.sayfasında Uzm.Dr. … ile yapılan “…” başlıklı röportajı yayınladığını, söz konusu doktorun Kadın Doğum Uzmanı yahut Kardiyolog olmayıp radyoloji uzmanı olduğunu, davalının da bunu bildiği halde uzmanlık alanı dışındaki bir konuda röportaj yaparak yayınladığını, davalının müvekkili şirketin kişilik haklarına tecavüze son vermesi için şirket yetkilisi ve hukuk müşavirinin … Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve davalı … ile görüşüp olayın bütün detaylarını anlatarak haksız tecavüze son verilmesini talep etmiş olmalarına rağmen davalıların saldırılara devam ettiğini, …’ın … Gazetesinin 11/11/2014 tarihli nüshasının 6.sayfasında bu kez “…” başlıklı bir röportaj daha yayınladığını, yazının devamı niteliğinde gazetenin 12/11/2014 tarihli nüshasının 5.sayfasında “…” 13/11/2014 tarihli nüshanın 7.sayfasında da “…”başlıklı yazılar yazarak hekim ve müvekkili şirketin kusuru varmış gibi gösterdiğini, davalı …’ın dürüstlük kurallarına riayet etmeden haber yapımında ve sunumunda yaptığı kişisel değerlendirmeler ile müvekkili şirketin kişilik haklarını ihlal ettiğini, İstanbul anadolu C.Başsavcılığının 2014/140814 sayılı soruşturma dosyasında alınan Adli Tıp Kurumu raporunda hastanın takip ve tedavisinde görev alan hekim ve yardımcı sağlık personeline atfı kabil bir kusur olmadığının tespit edildiğini, davalıların gerçek dışı ilaveler içeren haberleri nedeniyle müvekkilinin %30-40 civarında zarara uğradığını, … bankası ve … Bankası tarafından kredi sözleşmelerinin tek taraflı olarak feshedildiğini, 2014 yılı Kasım ayı itibariyle bu yıla ilişkin bütçe beklentilerinin düştüğünü, pekçok maddi zarar ve kayıp yaşandığını, zararın kadın doğum polikliniği başta olmak üzere hastanenin diğer branşlarına da yayıldığını belirterek maddi tazminat ve yoksun kalınan kar/alacak miktarının tam ve kesin olarak belirlenmesini müteakip dava değerinin artırılmasına, ıslah ve fazlayı talep etme haklarının saklı kalması kaydıyla 10.000 TL maddi tazminat ve yoksun kalınan kar alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, 1.000.000,00 TL manevi tazminatın ise yayın/haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; davaya konu yazıların gerçek olaylara dayanmakta olduğunu, gerçekliğe uygun ve bilinmesinde kamu yararı bulunan nitelikte olduğunu, kamu yararına olduğu gerekçesi ile müvekkili … tarafından bu olayın bizzat araştırıldığını, hastanede doğumu yaptıran doktorla ve hemşirelerle bizzat röportaj yapıldığını ve aynen diğer müvekkili gazetede yayınlandığını, dava konusu yazı nedeniyle şirketin zarara uğramasından dolayı talep edilen 10.000 TL’nin kabulünün mümkün olmayacağını, müvekkilinden önce pek çok medya organlarınca yazılı ve görsel olarak yayınlandığını, iddia edilen zararın somut bir delile dayanmadığını, gerçeğe uygun olarak yayınlanan bir haber nedeniyle cevap ve düzeltme metni yayınlamak suretiyle meydana geldiği iddia edilen zararın ortadan kaldırma imkanı varken 1.000.000,00 TL. manevi tazminat isteminin kötü niyetli olduğunu belirterek haksız ve mesnetsiz davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesince; “… davalı …’ın davacıya ait hastanede yaşanan olayları kaleme aldığı, yazılarının güncel olduğu, olayla ilgili olarak farklı branşlarda doktorların görüşlerine başvurduğu, bir gazetecinin haber verme görevi yanında toplumu uyarmak, toplumun hassas olduğu konuların takipçisi olmak gibi görevlerinin de bulunduğu göz önüne alındığında gerçek ve güncel bir olayı aktardığı, gerçek ve güncel olayların aktarılmasında kamu yararının mevcut olup, toplumun bilgi edinme ve basının haber verme hakkı kapsamında kaldığı, özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı, davacının kişilik haklarına saldırı niteliği taşımadığı, dolayısıyla yayın nedeniyle maddi zarardan da bahsedilemeyeceği gözetilerek manevi tazminat istemine ilişkin davanın takipsiz bırakılmış olup süresi içinde yenilenmemiş olması nedeniyle açılmamış sayılmasına, maddi tazminat taleplerinin reddine …” karar verilmiştir. Verilen karara karşı temlik alanlar (davacılar) vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Temlik alanlar (davacılar) vekili istinaf dilekçesinde; Dava konusu yazılarda müvekkili hastanenin adının defalarca anıldığını ve kullanılan ifadelerle kişilik haklarının ihlal edildiğini, vakıanın olduğu gibi haber yapmak amacıyla objektif olarak habere konu edilmediğini, gerçeğe aykırı ifadelerle öz ve biçim dengesi gözetilmeden haber yapıldığını, İstanbul 20. Asliye Ceza Mahkemesi’ nin 2015/471 E. Sayılı dosyasında yapılan yargılama neticesinde gebelik takibini yapan ve hastaya müdahale eden doktorlar hakkında beraat kararı verildiğini ve hastane ile hekimler yönünden atfı kabil bir kusur bulunmadığının kesin olarak kanıtlanmış olduğunu ancak kusur varmış gibi haber yapılarak kişilik haklarının ihlal edildiğini, Mahkemece bilirkişi incelemesi yapılmaksızın karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İstinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan incelemede;Dava; basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Manevi tazminat talebi yönünden takip edilmeyen davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş, maddi tazminata konu talep yargılama sırasında temlik edilmiş ve maddi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir. Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da zorunluluktur. Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır. Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, davaya konu yayın bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacı hastanede meydana gelen bebeklerin karışması ve doğum yapan bir annenin sonrasında vefat etmesi olayı üzerine haber ve yorum yapıldığı, basın halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olma hakkının olduğu, basının da bu doğrultuda olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve sorumluluğu olduğu, haberinde bu ilke kapsamında yayınlandığı,yapılan haberin görünür gerçeğe uygun olduğu, kamu yarının bulunduğu, güncel olan konuların gazetecilik tekniği gereği okuyucunun ilgisini çekmesi için çarpıcı başlıklara yer verilerek iddia kapsamında ve eleştiri sınırları içerisinde aktarıldığı, o anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından basının sorumlu tutulamayacağı, bu durumda haberin kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunmadığı, basın özgürlüğü kapsamında kaldığı ve davacıların bu nedenle maddi bir zararlarının doğmadığı anlaşılmıştır. Davaya konu olan haberin basın özgürlüğü kapsamında kaldığından davanın niteliği gereği mahkemece HMK’ nın 198. Maddesi uyarınca delillerin serbestçe değerlendirilerek maddi tazminat talebi yönünden bilirkişi incelemesi yaptırılmamasında hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır. Bu kapsamda davanın reddi yönünde verilen karar doğrudur. Açıklanan nedenlerle temlik alan davacılar vekilinin istinaf isteminin HMK’nın 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2018/463 Esas – 2019/418 Karar sayılı mahkeme kararına yönelik temlik alan davacılar vekilinin istinaf isteminin HMK.m.353/1-b.1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gerekli 80,70-TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, peşin yatırılan 54,40-TL harcın mahsubu ile kalan 26,30-TL harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına, 3-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 4-Yasa yoluna başvuran tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, 5-HMK’nın 359. Maddesinin 4. fıkrası gereği kararın taraflara tebliği işleminin Dairemiz tarafından yerine getirilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın değişik 361/1 maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 13/04/2022