Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2020/1189 E. 2022/1017 K. 11.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/1189
KARAR NO: 2022/1017
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/07/2019
NUMARASI: 2017/1247 – 2019/811
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 11/04/2022
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’ nın 353.maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; Davalılardan …’nun diğer davalının yönetim kurulu başkanı olduğu davalı şirkete ait … Gazetesinin 10/03/2014 tarihli nüshasında ve gazetenin internet sayfasında gerçek dışı iddia ve ithamlarda bulunduğunu, davacıların kişilik haklarının saldırıya uğradığını belirterek her bir davacı için 10.000 TL olmak üzere toplam 20.000 TL manevi tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davalılardan alınarak davacıya ödenmesini, ihlalin ağırlığı ve yoğunluğu nazara alınarak hükmün yazının yayınlandığı gazetede ve hüküm tarihi itibariyle en yüksek tiraja sahip üç gazetesinden yayınlanmasını talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde ; Davaya konu edilen yazıda iftira içerikli veya kişilik haklarına saldıracak ifadeye yer verilmediğini, tamamı ile gerçek ve güncel olaylara dayanılarak kamu yararı bulunan yazıda müvekkilinin eleştiri hakkını kullanarak, somut verilerek dayanarak söz konusu yazıyı kaleme aldığını, kamuoyunu ilgilendiren böyle bir konunun basın özgürlüğü çerçevesinde haberleştirildiğini, yazıda basına defalarca kez yansıyan ihale ile ilgili olarak davacı hakkında kişilik haklarına zarar vermeden objektif olarak eleştiri yapıldığını belirtmiş, manevi tazminat talebinin haksız ve mesnetsiz olduğunu savunarak davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesince; “… somut olayda yazıda geçen ifadelerin sert ve rahatsız edici nitelikte olsa da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10.maddesi ile Anayasanın 20.maddesi uyarınca yazının eleştiri sınırları kapsamında ve düşünce ve ifade özgürlüğünün olağan kullanım sınırları içinde olduğu, yazıda yer alan düşünceler sert şekilde ifade edilseler de davacı tarafın manevi zarara uğramasına yol açacak nitelikte olmadığı,dava konusu yapılan köşe yazısındaki bir kısım ifadelerin ise denetime elverişli olan bilirkişi raporlarında da belirtildiği gibi bu ifadelerin atfedilen kişilerin, davacılardan biri olduğunun tespit edilmiş olmadığı ,bu sebeple bu ifadelerin davacılara atfedilmiş olmadığı,bu sebeple matufiyet koşulunun oluşmadığı gözönüne alınarak davacıların kişilik haklarına ve ticari itibarına saldırı niteliğinde bulunmadığı kanaatine varılmakla birlikte davanın reddine…” karar verilmiştir. Verilen karara karşı davacılar vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacılar vekili istinaf dilekçesinde; matufiyet koşulunun yerine gelmediği kanaatine varılmasının hukuka aykırı olduğunu, yayının düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında mütalaa edilmesinin yanlış olduğunu, hükme esas alınan bilirkişi raporunda hatalı ve eksik inceleme neticesinde müvekkilinin siyasetçi olarak tespit edildiğini, sade vatandaş olan müvekkilinin hakkındaki eleştirilere katlanma yükümlülüğü bulunmadığını, hiçbir kabul anlamına gelmemek kaydıyla, menfaatlerin çatışması halinde, sade vatandaşlar bakımından kişilik haklarının ifade özgürlüğünden üstün tutulması gerektiğini, haberin hukuka uygunluk şartlarını taşımadığını ve müvekkilinin kişilik haklarını ihlal ettiğini, davalıların köşe yazısında yer alan beyanların eleştiri sınırları içerisinde ve gazetecilik gereği kamuyu bilgilendirme amacı kapsamında kabul edilemeyeceğini, söz konusu beyanların değer yargısı değil olgu isnadı olduğunu, manevi tazminatın koşullarının gerçekleştiğini iddia ederek kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İstinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan incelemede; Dava; basın yoluyla kişilik hakkına saldırı nedeniyle manevi tazminat davasıdır. Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum, halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın; olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması ve hukuki bir zorunluluktur.Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi birçok kararında; “…” belirtmiştir. İfade özgürlüğü ve bu bağlamda basın özgürlüğünün asıl, sınırlamanın ise istisna olduğu unutulmamalıdır. Sınırlamanın kanuni olması, meşru amaca dayanması ve demokratik toplumda gerekli ve orantılı olması da gözetilmelidir. Somut olaya gelince; Dava konusu yapılan köşe yazısında ”…” ifadelerinin kullanıldığı anlaşılmıştır. Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda davaya konu yayın bir bütün olarak değerlendirildiğinde; “…” yazılmak suretiyle matufiyet koşulunun gerçekleştiği, haber olgu isnadı mahiyetinde olduğu, yayına konu olayla ilgili hiçbir veri,delil,belge bulunmadığı, haberi verirken özle biçim arasındaki dengenin bozulduğu, objektif sınırlar içinde kalınmadığı, ,bir kısım sözlerin hakaret niteliğinde olduğu, ağır eleştiri niteliğini ve basın özgürlüğü kapsamını aştığı doğrudan kişilik haklarına saldırı mahiyetinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda davacılar yararına uygun bir tazminata hükmedilmesi gerekir. Yazının yayımlandığı tarih, tarafların sosyal ekonomik durumları, kullanılan ifadeler, hakaretin ağırlığı ve talep edilen miktarlar birlikte değerlendirildiğinde davacılar yararına talep edilen tazminat miktarının uygun olduğu anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle; davacılar vekilinin istinaf isteminin kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının HMK 353/1-b/2 hükmü gereğince kaldırılarak davacılar lehine 20.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesi ile yayın talebinin yazının güncelliğini yitirmesi ve umulan faydayı sağlamayacağı gözetilerek reddine karar verilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; A-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18/07/2019 tarih, 2017/1247 Esas – 2019/811 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b/2.maddesi gereğince yeniden esas hakkında karar verilmek üzere KALDIRILMASINA, yeniden hüküm oluşturularak; 1-Davanın Kabulü ile her bir davacı için 10.000,00-TL toplamda 20.000,00-TL manevi tazminatın davalılardan alınarak davacılara ödenmesine, 2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gerekli 1.366,20-TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 31,40-TL harcın mahsubu ile eksik kalan 1.334,80-TL nin davalılardan alınarak hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafça yatırılan 31,40-TL peşin harcın davalılardan alınarak davacıya verilmesine, 4-Davacı tarafça yapılan 63,40-TL yargılama giderinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, bakiye yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, 5-Davalı tarafça yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, 6-Davacılar kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 5.100,00-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak, davacıya verilmesine, 7-Yargılama sırasında gider avansı yatırılması halinde arta kalan kısmın yatıran tarafa iadesine, B- İstinaf incelemesi bakımından; 1-Davacı tarafından peşin yatırılan 54,40-TL istinaf karar ve ilam harcının, istem halinde kendisine iadesine, 2-Dosya üzerinden inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 3-İstinaf aşamasında istinaf yasa yoluna başvuran taraflarca yapılan giderlerin takdiren üzerlerinde bırakılmasına, 4-İstinaf için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, 5-HMK’nın 359. Maddesinin 4. fıkrası gereği kararın taraflara tebliği işlemi ile 302. maddesinin 5. fıkrası gereği Dairemiz tarafından yapılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, miktar itibariyle HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca kesin, davacının yayın talebi yönünden HMK 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine yahut temyiz edenin bulunduğu yer bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine veya ilk derece mahkemesine verilebilecek bir dilekçe ile Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 11/04/2022