Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2019/96 E. 2021/108 K. 21.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2019/96
KARAR NO : 2021/108
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/10/2018
NUMARASI : 2017/690 – 2018/1051
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 21/01/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’ nın 353.maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; … Gazetesi’nin 16 Haziran 2015 tarihinde yayınlanan ve … tarafından kaleme alınan “AKP döneminde kamu bankaları 11 milyar lira krediyi batırdı” başlıklı yazıda müvekkili bankaya yönelik ticari itibarını sarsan halkın husumetine maruz kılan gerçek dışı itibar ve saygınlığı ile nam ve şöhretini rencide edecek nitelikte somut filli ve yakıştırmalarda bulunulduğunu, haber hazırlanırken sektör ile kamu bankalarının salt rakamsal artışlarının hangi dönemde kamu bankaları aleyhine olduğu özellikle belirlenerek yalnız o dönemlerin yazıya konu edildiğini, müvekkilinin ticari itibarının zedelendiğini beyanla 50.000,00-TL manevi tazminatın yazının yayınlandığı 16 Haziran 2015 tarihinden itibaren ticari temerrüt faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsilini, müvekkiline yönelik saldırının hukuka aykırılığının tespitini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davalı …’in gazete bünyesinde alanında başarılı bir ekonomik yazarı olduğunu, ülkemizde ekonominin temel taşlarından olan bankalara ait verilerin BDDK ve TBB tarafından yayınlandığını, müvekkilinin de her ekonomi yazarının yaptığı gibi herkesin ulaşımına açık olan rakamsal ifadeler sebebiyle herkesçe anlaşılamayan verileri halk tarafından kolay anlaşılabilmek için temel ifadelerle haber yaptığını, söz konusu verileri bu iki kurumun resmi internet site adreslerinden ulaşılabildiğini, haberdeki iddiaların resmi kurumların verileri olduğunu, müvekkilinin haberinde teknik hataların olduğuna dair iddiaların ise bu iki kurumun verilerinden başkaca veriler kullanılarak ortaya atıldığını, haberin görünür gerçeğe uygun olduğunu, basın yayın organlarının halkın haber alma hakkı adına çalışmalarının yanı sıra ülkedeki kurum ve kuruluşların adeta denetimlerini yapıp kötü durumları önlemekle de yükümlü olduklarını, haberde sadece davacı banka değil vatandaşların ortak malı olan tüm kamu bankalarının verilerinin yer aldığını, haber başlığının davacı tarafça yanlış yorumlandığını, kullanılan ifadelerin ekonomi içerikli makalelerde sıklıkla kullanılan ifadeler olduğunu, haberin asılsız olmadığını beyanla davanın reddini savunmuştur.İlk Derece Mahkemesince; “…Yargıtay 4. HD’nin emsal nitelik arz eden 2017/4773 Esas, 2018/5121 Karar nolu 26/06/2018 tarihli ilamı ile diğer yerleşik içtihatlarında vurgulandığı üzere; basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapması güvence altına alınmaktadır. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgür- lükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur. Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır. Her ne kadar davacı vekili dava dilekçesinde davaya konu haberde “sizin malınız olan bankalar, sizin paralarınızı verilmemesi gereken kişilere kredi vermek suretiyle batırıyor” ifadelerinin de kullanıldığını iddia etmiş ise de -davalıların yayın sahibi, imyitaz sahibi ve yazarı olduğu- … Gazetesi’nin 16 haziran 2015 tarihli nüshanın 7. sayfasında yer verilen “kamu bankaları 11 milyar batırdı” başlıklı haber içeriğinde böyle bir ibare kullanılmadığı, kişisel olarak davacı tarafa yönelik bir ithamın bulunmadığı, tüm kamu bankaları ile özel bankalara ilişkin değerlendirme ve karşılaştırma yapıldığı, haberde yer verilen ayrıntı niteliğindeki bir takım beyanların gazetecilik tekniği gereği okuyucunun dikkatini çekmeye yönelik olduğu, davaya konu haberin yayınlandığı tarih nazara alındığında güncel olduğu, kamu yararı üstün tutulmak suretiyle kaleme alındığı,özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı, davacının kişilik haklarına saldırı niteliği taşımadığı sonucuna varılmakla davanın reddine…” şeklinde karar verilmiştir. Verilen karara karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; aşamalardaki beyanlarını tekrarla dava konusu haberin tamamen yalan yanlış ve gerçek dışı olduğunu, haber hazırlanırken sektör ile kamu bankalarının salt rakamsal artışlarının hangi dönemde kamu bankaları aleyhine olduğu özellikle belirlenmiş ve yalnız o dönemin yazıya konu edildiğini, kullanılan ifadelerin bankanın itibarını zedeleyici mahiyette olduğunu, basın özgürlüğü kapsamında kalmadığını, özle biçim arasındaki dengenin bozulduğunu, cevap ve düzeltme metninin yayınlanmasına karar verildiğini ileri sürerek davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE : İstinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan incelemede: Dava: Basın yoluyla itibarın zedelenmesinden kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir.Davacı dava dilekçesinde ve istinaf dilekçesinde habere konu verilerden kamu bankaları aleyhine olan dönemin özellikle seçildiğini ve yalnız o dönemin konu edildiğini ileri sürmüştür. Davaya konu yazıda mart 2012 ve mart 2015 verilerine yer verilmiş ve toplam batık krediler içerisinde kamu bankalarının payı %27,9 olarak ifade edilmiştir. Bu haliyle yazarın BDDK verilerini kullanarak haber yaptığı, kamu bankaları aleyhine olan dönemin haber yapılmasının yayın tarihinin 2015 olduğu gözetildiğinde Mart 2015 verilerinin değerlendirilmesinin ve bu dönemin Mart 2012 yılıyla kıyaslanmasının doğrudan davacının itibarını zedeleme kastıyla yapıldığı anlamına gelmeyeceği anlaşılmıştır. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde ve hukukun uygulanmasında bir isabetsizlik görülmemesine, davaya konu haberin yayınlandığı tarih nazara alındığında, haberin ; güncel olmasına , kamu yararı üstün tutulmak suretiyle kaleme alınmasına , özle biçim arasındaki dengenin bozulmamasına ve davacının kişilik haklarına doğrudan saldırı niteliği taşımamasına göre ilk derece mahkeme kararına yönelik davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm istinaf itirazlarının yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf talebinin HMK 353/1-b-1 uyarınca esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usul ve yasaya uygun olan ve başlıkta yazılı bulunan Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/690 Esas – 2018/1051 Karar sayılı mahkeme kararına yönelik davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK.m.353/1-b.1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30-TL istinaf karar ve ilam harcından yatırılan 35,90-TL’nin düşümü ile eksik kalan 23,40-TL harcın istinaf eden davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,3-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,4-Yasa yoluna başvuran davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına,5-HMK’nın 359. Maddesinin 3. fıkrası gereği karar kesin nitelikte olduğundan kararın taraflara tebliği işleminin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,HMK. m. 353/1-b.1 hükmü uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve HMK. m. 362/1-a mad. gereğince, miktar itibariyle kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 21/01/2021