Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2019/222 E. 2021/289 K. 11.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/222
KARAR NO: 2021/289
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/11/2018
NUMARASI: 2017/690 Esas – 2018/1080 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 11/02/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’ nın 353.maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 2007 yılından bu yana gazetecilik faaliyetlerini yürüten … gazetesinin sahibi olduğunu, davalı …’ın … gazetesinin imtiyaz sahibi olduğunu, diğer davalı …’nın eser sahibi olduğu … gazetesinde ve internet sitesinde 12/09/2015 tarihinde yayınlanan “…” başlıklı yazıda müvekkili aleyhine gerçek dışı hakaret ve ithamlarda bulunduğunu, kasıtlı ve müvekkilini karalamaya yönelik bu isnatların “kişilik haklarının korunmasına yönelik hükümleri ihlal ettiğini belirterek müvekkilinin uğramış olduğu zarara karşılık olarak 20.000,00 TL manevi tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline, hükmün Türk Borçlar Kanunu’nun 58/2 maddesi uyarınca Türkiye Genelinde neşrolunan en yüksek tirajlı gazetede yayımlanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; davayı kabul etmediklerini, davada husumet yöneltilen …’ın tüzel kişilik olduğu, husumet yöneltilmesinin doğru olmadığını, dava konusu köşe yazılarının hukuki dayanağını ulusal ve uluslararası düzeyde korunan basın özgürlüğü kavramından aldığını, tamamıyla yasaya ve hukuka uygun oldğunu, davaya konu yazının bir köşe yazısı olduğunu, basın ve ifade özgürlüğü çerçevesinde toplumu güncel gelişmelerden haberdar etme, tartışmalar açarak düşünmeye sevk etme ve bilgilendirme gayesiyle hukuka uygun olarak yazarın kişisel görüş ve eleştirilerinin kamu yararı esas gözetilerek yayınlanmasından ibaret olduğunu, talep edilen manevi tazminat miktarının fahiş olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur. Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Yayın, salt toplumun yararı gözetilerek yapılmış olmalıdır. Toplumun çıkarı dışında hiçbir kişisel çıkar, gerçeklerin yanlış olarak sunulmasına neden olmamalıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basının bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, yayında kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini ve haber verilirken özle biçim arasındaki denge de korunmalıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine, basın objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır. Bu ilke ve kurallar gözetilmeden yapılan yayın hukuka aykırılığı oluşturur ve böylece kişilik hakları saldırıya uğramış olur. Anılan ilke ve kurallara uyulması durumunda ise, yayının Anayasa, Basın Yasası ve basının genel işlevi karşısında hukuka uygun olduğu, kişilik değerlerine saldırı teşkil etmediği kabul edilmelidir. AİHM 22 Nisan 2013 tarihli 48876/08 başvuru no’lu kararında “İfade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun vazgeçilmez esasını ve bu toplumun gelişiminin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşulunu oluşturduğunu, 10. maddenin 2. fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla ifade özgürlüğünün sadece kabul edilen, zararsız ya da farklı olan «bilgi» ya da «düşünceler» için değil ama ayrıca hoşa gitmeyen, sarsıcı ya da rahatsız edici olanlar için de geçerli olduğunu, bunların, «demokratik toplumun» onlarsız olamayacağı çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gereği olduğunu, 10. maddede açıklandığı gibi bu özgürlüğe yapılan sınırlamaların her halde dar yorumlanması gerektiğini ve herhangi bir sınırlama gereksiniminin ikna edici bir biçimde ortaya koyulması gerektiğini,…” ifade etmektedir. Mahkeme aynı ifadeleri 69698/01 başvuru no’lu ve 16354/06 başvuru no’lu kararlarında da tekrar etmiştir. (Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2017/753 E, 2017/3860 K sayılı kararı ve benzer yöndeki kararları) Dava konusu uyuşmazlıkta;davaya konu yayınların güncel ve görünür gerçekliğe uygun olduğu, toplumun bilgi edinme, basının haber verme hakkı kapsamında kaldığı, habere yönelik toplumsal ilginin bulunduğu, özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı, demokratik toplum tarafından meşru sayılabilecek nitelikte, ifade özgürlüğüne getirilmesi gereken bir sınırlamanın gerekli olmadığı, yapılan yayının davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olmadığı sonucuna varılarak talebin reddine …” şeklinde karar verilmiştir. Verilen karara karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; açmış olduğu davanın önce Küçükçekmece 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2015/396 E. 2017/29 K. sayılı kararı ile davacı tarafa yönelik, terör örgütü paralel devlet yapılanmasını desteklediğine dair ithamlarda bulunulduğu gerekçesi ile kabul edildiğini ancak davalının istinafa gitmesi sonucunda mahkemenin görevsizliğine karar verildiğini, Asliye Ticaret Mahkemesinin ise haksız olarak davayı reddettiğini, davalının müvekkilini FETÖ ilişkilendirmeye, toplumun duyguları ve hisleri üzerinden müvekkilime karşı bir algı oluşturmaya çalıştığını, aynı dosyada, iki farklı karar mevcut olup kararın hem usulü açıdan hem de esas bakımından hukuka aykırılık nedeniyle kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İstinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan incelemede, Dava, basın yolu ile kişilik haklarına saldırı iddiasına dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, ilk derece mahkemesi kararında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesi bakımından, yasaya aykırı bir durum bulunmamasına, davaya konu yayınların güncel ve görünür gerçekliğe uygun olmasına, toplumun bilgi edinme basının haber verme hakkı kapsamında kalmasına, özle biçim arasındaki dengenin bozulmamasına, kullanılan ifadelerin sarsıcı ya da rahatsız edici olsalarda eleştiri sınırları içinde kalıp davacının kişilik hakkına bir saldırı niteliğinde bulunmamasına göre, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Usul ve yasaya uygun olan ve başlıkta yazılı bulunan Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2017/690 Esas – 2018/1080 Karar sayılı mahkeme kararına yönelik davacı vekilinin istinaf isteminin HMK.m.353/1-b.1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30-TL istinaf karar ve ilam harcından yatırılan 44,40-TL’ nin düşümü ile eksik kalan 14,90-TL harcın istinaf eden davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 3-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4-Yasa yoluna başvuran davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, 5-Kararın taraflara tebliği işleminin Dairemizce yapılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın değişik 361/1 maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 11/02/2021