Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2019/2154 E. 2021/2552 K. 30.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2154
KARAR NO: 2021/2552
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KOCAELİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/10/2019
NUMARASI: 2019/178 – 2019/548
DAVANIN KONUSU: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 30/11/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’ nın 353.maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı … Gazetesi yazarı … tarafından 01/05/2017 tarihinde müvekkili … hakkında yapılan haksız, hukuka aykırı ve gerçek dışı “…” başlıklı köşe yazısı nedeniyle 4.000,00 TL manevi tazminatın 01/05/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve mûteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde ; açılan davayı kabul etmediklerini, müvekkilinin Anayasa’nın 28. Maddesi ve 5187 sayılı yasanın 3. Maddesine göre basın özgürlüğü kapsamında haber yaptığını, kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla gerçek, güncel, kamu yararı bulunan güncel ola bir olayı eleştirdiğini, kamuoyunda tanınan kişiler/tüzel kişiler hakkında yapılan sert eleştirilere katlanılması gerektiğini, dava konusu yayında davacının kişilik haklarına yönelik bir saldırının söz konusu olmadığını beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Davaya konu yayın bir bütün olarak değerlendirildiğinde, güncel olduğu, toplumun bilgi edinme, basının haber verme hakkı kapsamında kaldığı, özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı, davacının kişilik haklarına saldırı amacı taşımadığı, yazının eleştiri sınırları içinde kaldığı anlaşılmakla davanın reddine” karar verilmiştir. Verilen karara karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; dava konusu yazının basın ve ifade özgürlüğü kapsamında olmadığını, müvekkilinin itibarını zedeler mahiyette olduğunu, eleştiri sınırlarının aşıldığını, tazminat koşullarının bulunduğunu ileri sürmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İstinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan incelemede; Dava; basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum, halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın; olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması ve hukuki bir zorunluluktur. Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi birçok kararında; “…Sözleşme’nin 10/1. fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini geliştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatarak ifade özgürlüğünün, Sözleşme’nin 10/2. fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen “haber” veya “fikirler” için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulandığını, bunun, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olduğunu, bunlar olmaksızın “demokratik toplum” olamayacağını …” belirtmiştir. İfade özgürlüğü ve bu bağlamda basın özgürlüğünün asıl, sınırlamanın ise istisna olduğu unutulmamalıdır. Sınırlamanın kanuni olması, meşru amaca dayanması ve demokratik toplumda gerekli ve orantılı olması da gözetilmelidir. Dava konusu yazıda; “Son yıllarda ülkemizde yapılan milletvekili genel seçimlerinde veya cumhurbaşkanı seçimlerinde veya referandumlarda sandıklar açılıp da oylar sayıldığında sonuçların televizyon kanallarında halka duyurulmasında … ile … arasında kıyasıya bir rekabet veya mücadele vardır. Oylama sonuçlarını televizyon programcıları halka sunarken bu iki ajansın değerlendirmesine göre hareket eder. 2002 tarihinde …’nin iktidara gelmesi ile birlikte … tarafsızlığını kaybetmiş tüm değerlendirmelerini iktidarından yana taraf tutarak yapmıştır. Tarafsız olması gereken bu devletin kurumu seçim sonuçlarını sürekli alarak siyasi iktidarın lehinde halka duyurmuş, halkın haber edinme bir nevi sabote etmiştir. …, 6 Nisan 1920 tarihinde Atatürk tarafından kurulmuştur. Atatürk’ün kurduğu … ne yazık ki bugün tarafsızlığını kaybetmiştir, siyasi iktidarın yayın organı haline gelmiştir. Böylece Atatürk’ün kurduğu bir kurum daha işlevsiz bir hale getirilmiştir. Yazık, çok yazık.” İfadeleri kullanılmıştır. Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, dava konusu edilen yazı genel ifadelerle davacı kurum tarafsız yayın yapmamakla eleştirilmiştir. Yazı içerik itibarıyla yazarın kişisel değer yargılarıdır. Dava konusu yazı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, ifadelerin basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı, kamu yararını amaçladığı ve kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik bulunduğu, davacının kişilik haklarına saldırı niteliğindeki ifadelere yer verilmediği anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf talebinin HMK 353/1-b-1 uyarınca esastan reddine karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Kocaeli 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08/10/2019 tarih, 2019/178 Esas – 2019/548 Karar sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun HMK 353/1/b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gerekli 59,30-TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, peşin yatırılan 44,40-TL harcın mahsubu ile kalan 14,90-TL harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına, 3-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 4-Yasa yoluna başvuran tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, 5-HMK’nın 359. Maddesinin 4. fıkrası gereği karar kesin nitelikte olduğundan kararın taraflara tebliği işleminin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına, HMK. m. 353/1-b/1 hükmü uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve HMK. m. 362/1-a mad. gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 30/11/2021