Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2019/2100 E. 2021/2526 K. 25.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2100
KARAR NO: 2021/2526
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/10/2018
NUMARASI: 2018/135 Esas – 2018/1070 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/11/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’ nın 353.maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili dava dilekçesinde; 16.07.2015 tarihinde davalı …adına diğer davalı …’nun … Gazetesine ait internet adresinde ve … Gazetesi nüshasında yer alan basın açıklaması ile, davacıların kişilik haklarının ihlal edildiğini, davacılar hakkında asılsız, yanlış ve karalamaya yönelik ifadeler bulunduğunu, eleştiri sınırının aşıldığını, bu açıklamanın internet ortamında da paylaşılmış olması nedeniyle manevi zararın boyutunun büyüdüğünü belirterek 30.000 TL manevi tazminatın davalılardan tahsili ile kararın ülke genelinde yayın yapan tirajı en yüksek 3 ulusal gazetede yayınlanmasını talep etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; dava konusu haberin davacı … tarafından 15.07.2015 tarihinde … Gazetesindeki köşesinde “…” başlığı ile yayınlanan yazı nedeniyle yapılan bir basın açıklaması olduğunu, davacının yazısında hakaret ve iftira içerir ayrıca basın ve ifade özgürlüğü sınırlarını aşan beyanlar nedeniyle basın açıklaması yapıldığını, dava konusu yayının hukuka uygun olduğunu, ifade özgürlüğü kapsamında yer aldığını, ayrıca talep edilen tazminatın fahiş olduğunu, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “… İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/533 Esas sayılı dosyasından davacı aydın …’ın davalı … aleyhine … gazetesinin 15.07.2015 tarihli nüshasında davalı … imzası ile yayınlanan “…” başlıklı yazısındaki ifadeler nedeniyle manevi tazminat davası açılmış olduğu, yargılama sonunda davanın kısmen kabul ile kısmen reddine karar verildiği, anlaşılmıştır….Dava konusu habere konu olan açıklamalar davacı … Gazetesinin 15.07.2015 tarihli nüshasında davacı … imzası ile yayınlanan yazıda ki ifadelere cevap niteliğinde yazılmıştır, yazının içeriğinde davacıların kişiliği ile ilgili doğrudan bir itham ve yargı içermemektedir, yazının içeriğinde ki açıklamalar bir bütün olarak ele alındığında, basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerekir, dava konusu yazıda genel olarak yazının içeriği değerlendirildiğinde, yazarın kişisel görüş ve düşüncelerini içerdiği, kişisel hakları zedeleyici ifadelerin bulunmadığı, hakaret ve iftira niteliğinde olmadığı anlaşıldığından, davanın reddine …” karar verilmiştir. Verilen karara karşı davacılar vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacılar vekili istinaf dilekçesinde; Dava dilekçesindeki beyanlarını tekrarla, dava konusu yazının bir basın açıklaması olması sebebiyle, bunun basın özgürlüğü ilkeleri kapsamında değerlendirilmesi ve eleştiri mahiyetinde olduğunun kabul edilmesinin hatalı olduğunu, işbu davada manevi tazminatın koşullarının oluştuğunu beyanla Yerel Mahkeme kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İstinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan incelemede; Dava; basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum, halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın; olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması ve hukuki bir zorunluluktur.Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi birçok kararında; “…Sözleşme’nin 10/1. fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini geliştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatarak ifade özgürlüğünün, Sözleşme’nin 10/2. fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen “haber” veya “fikirler” için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulandığını, bunun, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olduğunu, bunlar olmaksızın “demokratik toplum” olamayacağını …” belirtmiştir. İfade özgürlüğü ve bu bağlamda basın özgürlüğünün asıl, sınırlamanın ise istisna olduğu unutulmamalıdır. Sınırlamanın kanuni olması, meşru amaca dayanması ve demokratik toplumda gerekli ve orantılı olması da gözetilmelidir. Somut olaya gelince; dava konusu … gazetesine ait internet sayfasında ve … yer verilen basın açıklamasında “… gazetesi yazarı …ün 15/7/2015 tarihli yazısında … Grubunu PKK terör örgütünün karargahı olarak tanımlayan İfadelerinin akıl, fikir, izam ve vicdan ile bağdaşması mümkün olmayan, alçakça bir hareket ve suçlama teşkil ettiği.” , “…’nın bu gibi alçakça ifadelerle anılmasının vahim bir suç teşkil ettiği …”, “Temsil edilen zihniyetin en az terör kadar tehlikeli olduğu…” şeklindeki ifadelere yer verildiği görülmüştür. Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, davaya konu basın açıklaması bir bütün olarak değerlendirildiğinde, kullanılan ifadelerin basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı, davacı … Gazetesinin 15.07.2015 tarihli nüshasında diğer davacı … imzası ile yayınlanan yazıdaki ifadelere cevap niteliğinde sarfedilen sözlerin değer yargısı niteliğinde olup hakaret niteliği taşımadığı, ifadelerin ağır ve sert eleştiri olduğu, davacı tarafın kamuya mal olmuş, bilinir kişilerden olması dikkate alındığında, diğer insanlara göre bu tür eleştirilere daha fazla katlanma yükümlülüğünün bulunduğu, açıklamanın düşünceyi açıklama ve eleştiri hakkının sınırları kapsamında kaldığı, beyanların davacıların kişilik haklarına saldırı boyutuna varmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda davanın reddi gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin istinaf talebinin HMK 353/1-b.1 uyarınca esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2018/135 Esas – 2018/1070 Karar sayılı mahkeme kararına yönelik davacılar vekilinin istinaf başvurularının HMK.m.353/1-b.1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30-TL istinaf karar ve ilam harcından yatırılan 44,40 -TL’nin düşümü ile eksik kalan 14,90-TL harcın istinaf eden davacılardan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 3-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4-Yasa yoluna başvuran tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, 5-HMK’nın 359. Maddesinin 4. fıkrası gereği karar kesin nitelikte olduğundan kararın taraflara tebliği işleminin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına, HMK. m. 353/1-b.1 hükmü uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve HMK. m. 362/1-a mad. gereğince, miktar itibariyle kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 25/11/2021