Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2019/1876 E. 2021/2256 K. 04.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2019/1876
KARAR NO : 2021/2256
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/11/2018
NUMARASI : 2018/465 Esas – 2018/1085Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 04/11/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’ nın 353.maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; … Gazetesinin 19/04/2014 tarihli nüshasının 6. Sayfasında yayınlanan “…” başlıklı haberin tamamiyle gerçek dışı bilgiler eşliğinde, haksız ve kasıtlı olarak kamuoyunu … aleyhine yönlendirmek ve provoke etmek amacıyla hazırlanmış asılsız bir yayın olduğunu, müvekkillerinin kişilik haklarına zarar verdiğini, davaya konu yazının, müvekkillerinin havuz gibi çirkin ifadelerle özdeşleştirmek ve usulsüz işlemlerin bir parçası olarak mali denetimden geçmiyormuş gibi bir tablo çizilmek suretiyle kötülemeye veyıpratmaya çalışmaktan başka bir amaca hizmet etmediği ve gerçekleri çarpıtmak amacıyla hazırlandığının son derece açık olduğunu, dava konusu haber nedeniyle ypaptıkları tekzip başvurusunun İstanbul 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 2014/242 D.İş sayılı kararı ile tekzibin yayınlanmasına kesin olarak karar verildiğini, bir basın kuruluşunun başlıca görevinin, haberin gerçeğe uygunluğu konusunda gerekli araştırmaları yaparak özen borcunu yerine getirmek olduğunu, bu nedenle gazetede yayınlanan yayın için; müvekkilleri için ayrı ayrı 50.000 TL den toplam 100.000 TL manevi tazminatın yayın tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, yayının hukuka aykırılıklarının tespiti ve masrafı davalılardan alınmak suretiyle kararın … Gazetesinde ve tirajı en yüksek ulusal iki gazetede yayınlanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde; dava konusu haberin davacılarla ilgili olmadığını, Haberin, “… sahibi kim?” başlığını taşıdığını, haberin içeriğinde, şirketin sahibinin 17 Aralık soruşturmalarındaki ses kayıtlarından bahsedildiğini, haberde davacıların isminin geçtiği kısmının ise, ” İhaleyi alan … firmasının sahibi … yakınlığıyla bilinen … ismi 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonunda da geçmiş, o dönemde gündeme düşen ses kayıtlarında … ile birlikte bir grup işadamının … grubunun satışı için … talimatı doğrultusunda havuz usulü para topladıkları ortaya çıkmıştı.” olarak geçtiğini, davacıların alındıkları kısmının, haberdeki “havuz usulü para toplamak” ifadesi olduğunu, ifadede davacılara yönelik herhangi bir hakaret veya suçlama yer almadığını, para toplama işleminin “havuz usulü” yapılmasının suç olmadığını, haberde bu eylemi yapanın belirtildiğini, davacıların bu eylemle ilgisi olmadığını, haberdeki ifadelerin kişilik haklarına saldırı niteliğinde olmadığını, davada hak arama özgürlüğünün sınırlarının ihlal edildiğini ve basın özgürlüğünün alanına girildiğini, talep edilen tazminat miktarının fahiş olduğunu, basın organlarına Anayasal hükümlerce tanınmış olanhaber verme, eleştiri ve yorum hürriyetinin zedelenmesi sonucunu doğurabilecek tazminat talebinin haksız olduğu kanaati ile davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “… davalı tarafın ilgili haberde … isminin 17 aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonunda da geçmiş, o dönemde gündeme düşen ses kayıtlarında … ile birlikte bir grup iş adamının … grubunun satışı için … talimatıyla havuz usulü para topladıkları….” şeklinde haber yapılmış olması ve basının haber veme hakkı bakımından her ne kadar ifade özgürlüğü sınırları kapsamında davalı yayın organın mutlak doğru haber verme ödevi olduğu söylenemese de (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Esas No: 2016/8897, Karar No: 2018/6166 sayılı ilamında “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi birçok kararında; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10/1. fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini geliştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatarak, ifade özgürlüğünün sözleşmenin 10/2. fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen haber veya fikirler için değil, aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulandığını, bunun çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olduğunu, bunlar olmaksızın demokratik toplum olamayacağını belirtmiştir. 10. maddede güvence altına alınan bu hak bazı istisnalara tabi ise de, bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın sınırlandırılmasının ikna edici olması gerekir. Basın özgürlüğü bağlamında, gazetecilerin kanıtlayamayacağı söylenti ve iddiaların yayınlanması yönünden ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi doğruluk koşulunu makul olmayan, hatta olanaksız bir talep olarak değerlendirip, basının sadece bütünüyle kanıtlanmış olguları yayınlama zorunluluğu ile karşı karşıya bırakılması halinde hemen hemen hiçbir şeyin yayınlanamayacağı, bunun da basın özgürlüğüne zarar vereceği yönündedir. “şeklinde karar bulunmaktadır) haberde yolsuzluk iddiasıyla başlatılan soruşturmada adı geçen bir şahıs, talimatla toplanan parayla davacı şirketin alındığı şeklinde yer alan anlatım, kullanılan uslüp ve veriliş tarzı itibariyle TMK md. 24 uyarınca davacı tarafın ticari itibar ve manevi kişiliğine zarar verecek düzeyde olduğu kanaatine varılmıştır. Manevi tazminatların aynı zamanda bir zenginleşmeye sebebiyet veremeyeceği, bu sebeple davanın kısmen kabul kısmen reddi ile aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir. Zira Yargıtay 17. Hukuk Dairesi Esas No: 2015/3500, Karar No: 2017/9228 sayılı ilamında da belirtildiği üzere ” Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi hükmüne göre (6098 sayılı BK. md. 56), hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de gözönünde tutularak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, Türk Medeni Kanununun 4. maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hükmedeceği öngörülmüştür.” görüşüne yer verilmiştir. Davacının yayının hukuka aykırı olduğunun tespitine dair yayın yapılmasına dair talebinin 6098 sayılı TBK md.58/2’de “Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir” düzenlemesi gereği davalılar hakkında manevi tazminata karar verilmesi nedeniyle artık bu giderim biçimi uygulanamayacağından buna dair talebin reddine karar verilmiştir… …1-Davanın Kısmen Kabul Kısmen Reddi ile her bir davacı için ayrı ayrı 2.500,00 TL den toplamda 5.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin sair taleplerin REDDİNE, …” karar verilmiştir. Verilen karara karşı davacılar vekili ve davalılar vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacılar vekili istinaf dilekçesinde; Hükmedilen manevi tazminat miktarının yetersiz olduğunu, kararın tirajı en yüksek 2 gazetede yayınlanma talebinin yeterli şekilde gerekçelendirilmediğini belirterek kararın kaldırılmasına ve davanın tamamen kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar vekili istinaf dilekçesinde; haberde davacılara yönelik doğrudan suçlama olmadığını, gazeteciden somut gerçeğe ulaşmasının beklenemeyeceğini, haberin görünür gerçekliğe uygun olduğunu, basın özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini belirterek kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE : İstinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan incelemede; Dava; basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir.Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da zorunluluktur.Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.Somut olaya gelince; her ne kadar dava konusu haberin yer aldığı gazete nüshası dosya arasında bulunmasa da böyle bir haber ve içeriğinin mevcudiyeti hususunda taraflar arasında ihtilaf bulunmamaktadır. Davaya konu mevcut gazetenin 19/04/2014 tarihli nüshasında yayınlanan “…” başlığı ile yayınlanan haber yazısı ve içeriği bir bütün olarak değerlendirildiğinde, haberin “… sahibi kim?” başlığıyla verildiği ve içeriğinde; “İhaleyi alan … firmasının sahibi … yakınlığıyla bilinen … . … ismi 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonunda da geçmiş, o dönemde gündeme düşen ses kayıtlarında … ile birlikte bir grup işadamının … grubunun satışı için … talimatı doğrultusunda havuz usulü para topladıkları ortaya çıkmıştı.” ifadelerinin kullanıldığı görülmektedir. İnternette paylaşılan kimler arasında geçtiği belli olmayan ve gerçekliği kanıtlanmayan bir kısım telefon kayıtlarına dayanılarak davacılar hakkında kesin kanaat oluşturacak ve suçlayıcı nitelendirmelerle kamuoyunda suç işleyen kişiler olduğu algısını oluşturacak ve davacıların masumiyetinin zedelenmesine sebep olacak şekilde davacıların şeref ve saygınlığına, kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu anlaşılmıştır. Bu haliyle haberin eleştiri sınırlarını aştığı, haberin görünür gerçekliğinin bulunmadığı, basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kalmadığı görülmüştür. Davalılar vekilinin bu yöne ilişkin istinaf istemi yerinde değildir.Manevi tazminatın miktarıyla ilgili yapılan istinaf istemine gelince;6098 sayılı TBK’nın 58. maddesi hükmüne göre hâkimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22/06/1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.Somut olayda; davalını eylemi, eylemin davacı üzerindeki etkisi, olay tarihi ve yukarıdaki ilkeler nazara alındığında davacılar yararına hükmedilen manevi tazminat miktarı azdır. Davacılar vekilinin bu yöndeki istinaf istemi yerindedir. Dava konusu haberin üzerinden geçen zaman ve olayın güncel etkisini yitirmesi nedeniyle yayın talebinin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle; davalılar vekilinin istinaf isteminin reddi, davacılar vekilinin istinaf isteminin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK’ nun 353/1-b.2 maddesi uyarınca kaldırılarak her bir davacı için 7.500,00-TL manevi tazminata hükmedilmesi yönünde yeniden hüküm kurulmasına karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; A-Davalılar vekilinin istinaf isteminin REDDİNE,B-Davacılar vekilinin istinaf isteminin KABULÜNE, İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2018/465 Esas – 2018/1085 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, yeniden hüküm kurularak;1-Davanın KISMEN KABULÜNE, her bir davacı için ayrı ayrı 7.500,00 TL den toplamda 15.000,00 TL manevi tazminatın 19/04/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin sair taleplerin REDDİNE,2-Alınması gereken 1.024,65-TL nisbi ilam harcından peşin alınan 1.707,75-TL harcın mahsubu ile bakiye 683,10-TL’ nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa İADESİNE,3-Davacı tarafın ilk dava açılırken peşin olarak yatırdığı 1.024,65-TL harcın davalılardan tahsili ile davacı tarafa VERİLMESİNE, 4-Davacının yaptığı ilk masraf 27,70-TL başvurma harcı, 135,00-TL posta masrafı olmak üzere; toplam 162,70-TL yargılama giderinin, davanın kabul ve ret oranı nazara alınarak 24,40-TL’ nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınıp davacılara verilmesine, kalan miktarının davacılar üzerinde BIRAKILMASINA,5-Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihi Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan 4.080,00-TL ücreti vekaletin davalı taraftan tahsili ile davacıya verilmesine, 6-Davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihi Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan 4.080,00-TL ücreti vekaletin davacı taraftan tahsili ile davalıya verilmesine,
7-Davacının HMK 120 madde gereğince yatırdığı gider avansından kalan miktarın karar kesinleştiğinde talep halinde davacıya iadesine,C- İstinaf incelemesi bakımından ;1-Davacıların istinaf başvurusu kabul edildiğinden yatırmış olduğu 44,40-TL istinaf karar ve ilam harcının istek halinde kendisine iadesine, 2-Davalılar yönünden Harçlar Kanunu uyarınca alınması gerekli 1.024,65-TL istinaf karar ve ilam harcından, peşin yatırılan 85,38-TL harcın mahsubu ile 939,27-TL harcın davalı taraftan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3-Dosya üzerinden inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 4-İstinaf aşamasında istinaf yasa yoluna başvuran taraflarca yapılan giderlerin takdiren üzerlerinde bırakılmasına, 5-İstinaf için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, 6-HMK’nın 359. Maddesinin 4. fıkrası gereği kararın taraflara tebliği işleminin Dairemiz tarafından yerine getirilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın değişik 361/1 maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 04/11/2021