Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2019/1865 E. 2021/2141 K. 25.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1865
KARAR NO: 2021/2141
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 04/12/2018
NUMARASI: 2015/674 – 2018/1260
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 25/10/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’ nın 353.maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin itibarı hiçe sayılmak sureti ile davalılar tarafından müvekkili aleyhinde adeta bir karalama kampanyası başlatıldığını, www…com.tr internet sitesinin http://www…com.tr/…/ linkinde 25/06/2015 tarihinde “…” başlığıyla yayımlanan yazıda: “…” yönündeki ifadelere yer verilerek müvekkili hakkında mesnetsiz iddialardan müteşekkil bir haber yayınlandığını ve görüntülerin Müvekkilinin muhabirleri tarafından … terör örgütü ile işbirliği yaparak çekildiği yönünde alçakça bir iftira atıldığını, verilen bilgilerin tümüyle gerçeğe aykırı olduğunu, zira söz konusu görüntülerin müvekkili tarafından üretilmiş görüntüler olmayıp bu görüntülerin … ve Kaymakamlık Güvenlik kameralarına ait olduğunu, birçok farklı televizyon kanalında yayınlanan haberlerde de bu görüntülerin güvenlik kameraları tarafından kaydedildiğinin belirtilmesine rağmen davalıların kendilerini sosyal medya üzerinden takip edenler nezdinde müvekkili ajansı itibarsızlaştırmak çabası içine girdiğini ve müvekkilinin bir terör örgütü ile aynı seviyeye düşürecek kadar çirkin ve asılsız yaftalarda bulunduğu, objektif gerekçelere dayanmadan, insafsızca ve her hangi bir yaş ya da diğer sınırlama olmadan herkesin ulaşabildiği bir ortamdan yapılan bu saldırının aleniliği açıkça olduğu gibi böylesi bir karalama, hakir görme, ayrıştırma-bölme, halk nezdinde düşmanca duygular yaratarak kin ve nefret duyguları uyandırma çabasının hukuk düzenince korunmamasının ve müvekkilinin markası ve ticari itibari ile aleniyet unsurlarının üzerinde durulmasının gerektiğini, müvekkilinin kişilik haklarına yapılan bu iftira ve itibarsızlaştırmaya yönelik hedef gösterme saldırısının, müvekkilinin saygınlığına ve yılların getirmiş olduğu köklü duruşuna verdiği objektif zararların giderilmesi için toplam 10.000-TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek mevduata uygulanacak en yüksek ticari faiz ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen davalılardan alınarak müvekkiline ödenmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; dava konusu yazıda “…” denilmek suretiyle …’ın sorularının aktarıldığının açıkça anlaşıldığını, bu sebeple dava konusu yazıda yer alan sözlerin davalılar tarafından sarf edildiği iddialarının gerçek dışı olduğunu, 25/06/2015 tarihinde yayınlanan yazıda, müvekkilleri tarafından güncel bir konuda bir gazetecinin twitter hesabındaki soruları aynen aktarıldığını, dava konusu yazının güncel kamuoyunu ilgilendiren bir konuda kamuoyunu bilgilendirmek ve düşünmeye sevk etmeye yönelik bir yazı olduğunu, Anayasa’nın 25-28 vd. maddelerinde ve 5187 sayılı yasanın 3. maddesinde düzenlenen haklar kapsamında yayınlandığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesin talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “Davaya konu haberde, davacının servis ettiği bir habere ilişkin olarak dava dışı gazeteci …’ın haberin servis kaynağının kim olduğu konusunda yaptığı yorumların davalı internet sitesi tarafından haberleştirildiği, o tarihte güncel ve kamunun bilgilendirmesini elzem kılan bir konu hakkında davacı tarafından yapılan servisin kaynağı ile ilgili bir dava dışı gazeteci tarafından yapılan yorumun davalı internet sitesi tarafından haberleştirildiği, ayrıca gazetecinin yorumuna cevaben davacının yapılan yorumların gerçeği yansıtmadığına ilişkin yaptığı açıklamaya da yer verildiği, yazının içeriğinde davalı site tarafından herhangi bir yorum katılmadığı, iddiaların yalnızca aynen alıntılanıp davacımn iddialara yönelik cevabının da eklendiği dikkate alındığında davaya konu haberin davacının kişilik haklarını ihlali hususunda davalıların sadece haberi haber yapanı haberleştirmesi olduğu sonucuna varılmıştır.” denilerek davanın reddine karar verilmiştir. Verilen karara karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; haberdeki iddianın gerçek olmadığını, haberden, müvekkilinin bir terör örgütü ile işbirliği yaptığı anlamının çıktığını, müvekkilinin itibarının zedelendiğini ileri sürmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İstinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan incelemede; Dava; basın yoluyla kişilik haklarının ihlal edilmesi nedenine dayalı manevi tazminat davasıdır. Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum, halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın; olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması ve hukuki bir zorunluluktur. Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi birçok kararında; “…Sözleşme’nin 10/1. fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini geliştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatarak ifade özgürlüğünün, Sözleşme’nin 10/2. fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen “haber” veya “fikirler” için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulandığını, bunun, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olduğunu, bunlar olmaksızın “demokratik toplum” olamayacağını …” belirtmiştir. İfade özgürlüğü ve bu bağlamda basın özgürlüğünün asıl, sınırlamanın ise istisna olduğu unutulmamalıdır. Sınırlamanın kanuni olması, meşru amaca dayanması ve demokratik toplumda gerekli ve orantılı olması da gözetilmelidir. Somut olaya gelince; dava konusu haber “…” dedi.
…: …” şeklindedir. Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, haberin güncel ve toplumu ilgilendiren bir haber olduğu, haberdeki görüntülerin nasıl ele geçtiği hususunda dava dışı gazetecinin ortaya attığı iddialar ve bu iddialara karşı davacının verdiği cevapların haberleştirildiği basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı, kamu yararını amaçladığı ve kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik bulunduğu, davacının kişilik haklarına saldırı niteliğindeki ifadelere yer verilmediği, özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf talebinin HMK 353/1-b-1 uyarınca esastan reddine karar verilerek, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1- İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 04/12/2018 tarih, 2015/674 Esas – 2018/1260 Karar sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun HMK 353/1/b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gerekli 59,30-TL maktu istinaf karar ve ilam harcından, peşin yatırılan 44,40-TL harcın mahsubu ile kalan 14,90-TL harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına, 3-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 4-Yasa yoluna başvuran tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, 5-HMK’nın 359. Maddesinin 3. fıkrası gereği karar kesin nitelikte olduğundan kararın taraflara tebliği işleminin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına, HMK. m. 353/1-b/1 hükmü uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve HMK. m. 362/1-a mad. gereğince, miktar itibariyle kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 25/10/2021