Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2019/1580 E. 2019/1416 K. 09.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1580
KARAR NO : 2019/1416
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/05/2019
NUMARASI : 2019/18 – 2019/457
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 09/10/2019
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’ nın 353.maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: DAVA: Davacı vekili yerel mahkemeye vermiş olduğu dava dilekçesinde özetle; posta gazetesinin 23/02/2014 tarihli sayısında “…’dan iftiraya karşı suç duyurusu” başlığı ile yayınlanan yazıda yer alan ifadelerin davacının kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu, söz konusu yazı ile davacının iftira ve yalana dayalı çirkin yayınlar yapan, karalama kampanyaları düzenleyen, tetikçi, yazalarını tetikçi olarak kullanan, ahlak sınırlarını zorlayan ve yargı makamlarını etkilemeye çalışan bir kuruluş olarak suçlandığını, yazı ile kişilik haklarının saldırıya uğradığını, aynı yazının gazetenin internet sitesinde de yayınlandığını belirterek her bir haber için 50.000,00 TL olmak üzere toplam 100.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan tahsili ile davaya konu haberin hukuka aykırılığını tespit eden mahkeme kararının ulusal düzeyde yayın yapan iki gazetede yayınlanmasını talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; haberin hukuka uygun olkararının ulusal düzeyde yayın yapan 2 gazetede yayınlanmasını talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; haberin hukuka uygun olduğunu, davacının kişilik haklarının ihlal edilmediğini, davacı tarafından kendileri aleyhine yapılan saldırıları cevap verme amacını taşıdığını belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesince; “…dava konusu yayın incelendiğinde; davalılardan … tarafından yapılan bir basın açıklaması şeklinde olduğu ve özellikle davacıya ait gazetede o dönem kendisi hakkında yer verilen kimi iddialara karşı cevap verilmeye çalışıldığı, davacıya ait gazetede özellikle davalılardan … hakkında yapılan kimi sert eleştirilere aynı tonda ve sert bir şekilde cevap verildiği, söylemlerin güncel, kamoyunu ilgilendiren konulara ilişkin olması, tarafların tanınırlığı, davacının gazetesinde davalı aleyhine yazılan yazılar, tarafların daha önceki davranışları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yukarıda açıklanan kriterleri ve kararları birlikte değerlendiriğinde; haberde kullanılan söylemlerin AİHS m.10 ifade özgürlüğü kapsamında olduğu ve davacı tarafın kişilik haklarını ihlal edecek nitelikte olmadığı kanaatine varılarak davalı … ve … hakkındaki davanın esastan reddine…”şeklinde karar verilmiştir.Karar davacı vekiline 21/07/2019 tarihinde, davalı vekiline 24/07/2019 ve 31/07/2019 tarihinde tebliğ edilmiş, davacı vekilince sunulan 25/07/2019 tarihli dilekçeyle istinaf başvurusunda bulunulmuş, bu dilekçe karşı tarafa tebliğ edilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin sahibi olduğu Sabah Gazetesi’nin yazarlarının tetikçilikle suçlayan …’ ın savcılığa yeni yaptığı bir şikayeti sanki sonuçlanmışcasına sözde haber mahiyetinde verdiğini, müvekkilini tetikçilikle suçlarken ciddi ithamlarda bulunulmasına rağme davanın reddedilmesinin haksız olduğunu, iddiaların görünen gerçeği yansıtmadığını, kamuoyunda olumsuz algı oluşturmaya yönelik olduğunu, iftiraya suç duyurusu başlığı ile açıkça ve doğrudan iftiracı dendiğini, Sabah Gazetesi’ nin iftira ve yalana dayalı çirkin yayınlar yapan, karalama kampanyaları düzenleyen, tetikçi, yargı makamlarını etkilemeye çalışan kuruluşlar olarak suçlandığını ve kamuoyunu nezdindeki ticari itibarları ile marka değerlerinin zedelenmeye çalışıldığını, tüm bu nedenlerle davanın kabulü gerektiğini beyan ederek dava dilekçesini aynen tekrar etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE : Dava; basın, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı iddiasına dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Davaya konu yazılar, … Gazetesi’ nde ve internet sitesinde 22/02/2017 ve 23/02/2017 tarihlerinde “…’dan iftiraya karşı suç duyurusu” başlığı ile yayınlanmış yazılardır. Yazı içeriğinde; “… Holding onursal başkanı …’ın … Gazetesi’ nin yayınları üzerine suç duyurusunda bulunacağını, 17 Aralık 2013 tarihinden bu yana Havuz kelimesi ile birlikte sıkça gündeme gelmekte olan … isimli gazetenin … ile ilgili iftira ve yayına dayalı çirkin yayınlarını artarak devam ettirdiğini, bugüne kadar bu karalama kampanyasını sabırla karşılayarak cevap vermediğini, müvekkilinin sesiz duruşunu yanlış değerlendiren … Gazetesi’ nin ortalıkta gözükmeyen sahibi ve yönetiminin, tetikçileri aracılığıyla ahlak sınırlarını zorladığı… isimli şahsa yazdırılan yazı ile Yargıtay sürecinin etkilenmeye çalışıldığını…, Sabah yönetimi hakkında yasal yollara başvuracağını kamuoyuna duyurduğu” şeklinde habere yer verildiği anlaşılmıştır. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin yerleşik içtihatlarında belirtildiği üzere, basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.Somut olayda; davalı …’ ın davacıya ait gazete ve internet sitesinde kendisi hakkında yer verilen iddialara karşı eleştiri ve değerlendirmede bulunduğu, cevap hakkının kullanıldığı, konunun yayınlandığı tarih itibariyle güncel olup, ifadede ölçülülük sınırının aşılmadığı, kendisi hakkındaki iddialara cevap niteliğinde hazırlandığı, davacı tarafa hakaret boyutuna varacak bir kelime kullanılmadığı, kişilik haklarına saldırı boyutuna ulaşmadığı anlaşılmakla ilk derece mahkemesinin kararında ve delilleri değerlendirmesinde hukuka ve usule aykırılık görülmemiş, davacı istinafının HMK’ nın 353/1-b.1 maddesi gereği reddi ile aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/18 Esas – 2019/457 Karar sayılı kararı usul ve yasaya uygun olduğundan davacı tarafın istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 44,40 TL istinaf karar harcı peşin alındığından yeterliliğine, başkaca harç alınmasına yer olmadığına, 3-Davacı tarafından yatırılan 121,30-TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının Hazineye gelir kaydına, 4-Davacı tarafından yatırılan 100,00-TL istinaf gider avansından kullanılmayan kısmının hükmün kesinleşmesinden sonra HMK’nın 333. maddesi gereğince ilk derece mahkemesince davacıya iadesine, yapılan istinaf yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, 5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti verilmesine yer olmadığına,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın değişik 361/1 maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.09/10/2019