Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2019/1370 E. 2021/1656 K. 14.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1370
KARAR NO: 2021/1656
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 02/10/2018
NUMARASI: 2018/1 Esas – 2018/926 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 14/09/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’ nın 353.maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; … gazetesinin 23/09/2013 tarihli nüshasının 8. Sayfasında yer alan “…’ta” başlıklı yazıda müvekkillerinin kişilik haklarına açık ve ağır saldırı yapıldığını, gazete sorumlu müdürüne noter kanalı ile tekzip gönderildiğini ancak yayınlanmadığını, bunun üzerine mahkemeye başvurulduğunu, gazetenin mahkeme kararını da yerine getirmediğini, dava konusu yayında; “… Eylemcileri, … Eylemleri Başlamadan Günler Önce … Oteli ve Otoparkı’nı eylem merkezi olarak kullanması kamuoyunda çok konuşulmuş” “… çapulcuları … Oteli’ni karargah olarak kullandı” “… gezi olayları sebebiyle işgal edilen otoparkı nedeni ile … Oteli hakkında suç duyurusunda bulundu” “… Oteli’nin güvenliğini sağlayan şehir eşkiyaları” gibi kişilik haklarına tecavüz eden, gerçek olmayan iftiralarda bulunulduğunu, davalı gazetenin aylara yayılan bir süreçte tekziplere ve mahkeme tekzip kararlarına rağmen gerek … Oteli gerekse … Grubu aleyhine benzer yayınlarına bilerek ve isteyerek devam ettiğini açıklamış her bir müvekkili için 50.000’er TL olmak üzere toplam 100.000 TL manevi tazminatın yayın tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, hükmün Türkiye’de yayınlanan tirajı 100.000,00 TL’nin üzerinde olan iki adet ulusal gazetede yayınlanmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı …, … ve … Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesinde; davalılardan …’nun davalı tüzel kişinin yöneticisi olmadığını, davanın anılan kişi yönünden husumetten reddi gerektiğini, dava konusu yayınların haber verme ve eleştiri hakkının kullanılmasından ibaret olduğunu, bu hakkın basın yoluyla kişilik haklarına saldırılarda hukuka uygunluk sebebi olduğunu, yazılan yazıların somut olgulara ve Başbakan’ın açıklamalarına dayandığını ayrıca haber verme ve eleştiri hakkı kapsamında bulunduğunu belirtilmiş, talep olunan tazminat miktarının fahiş olduğu da beyan edilerek davanın reddini istemiştir. Davalı …’ in cevap dilekçesi ibraz etmediği anlaşılmıştır. İlk Derece Mahkemesince; “… davalı tarafından yapılan haber ve ifadeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, dava konusu haber içeriğinde göstericilerin saklandığı iddia edilen otoparka olaylardan çok sonra gidildiğinde davacılara ait otelin güvenlik görevlilerinin gazete muhabirini otele ve otoparka yaklaştırmadığı, sanki otoparkın da sahibi gibi davrandıkları, halbuki gazetecilerin amacının olayların yaşandığı yerin görüntülenmesi olduğu ve o sırada yaşananların haber yapıldığı, haberin görünür gerçeğe uygun olduğu ve kullanılan ifadelerin davacının küçük düşürülmesini değil okuyucunun dikkatinin çekilmesini amaçladığı, davacıların kişilik haklarına bir saldırı bulunmadığı, dava konusu haberin verilişinde özle biçim arasındaki dengenin korunduğu, bir an için aksi düşünülse bile haber içeriğinin bilgi vermeye yönelik ifadeler kapsamında kaldığı, kamu yararı, kamuyu aydınlatma ve bilgilendirme ilkeleri ışığında ve basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, eleştiri sınırlarında kaldığı, bu nedenle de basın yolu ile kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat ödetilmesi koşullarının oluşmadığı kanaatine varılarak davanın reddine…” karar verilmiştir. Verilen karara karşı davacılar vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacılar vekili istinaf dilekçesinde; Dava dilekçesindeki beyanlarını tekrarla davaya konu haberin gerçeklik ve güncellik koşullarını taşımadığını, haberde adı geçen otoparkın ispark tarafından işletildiğinin tartışmasız olduğunu, yayında …’ın müvekkili hakkında suç duyurusunda bulunduğu belirtilmiş ise de ilgili savcılıktan alınan yazı ile bunun da yalan olduğunun kanıtlandığını, isnat edilen olguların gerçek dışı olgular olup değer yargısı ile bir alakasının bulunmadığını, davacılar lehine ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, Mahkemece hükmün yayınlanması talebine ilişkin bir değerlendirme yapılmadığını beyanla Yerel Mahkeme kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İstinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan incelemede; Dava; basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir.Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur. Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi birçok kararında; “…Sözleşme’nin 10/1. fıkrasında güvence altına alınan ifade özgürlüğünün, demokratik toplumun ana temellerinden birini ve yine bu toplumun gelişmesi ve her bireyin kendini geliştirmesi için esaslı şartlarından birini oluşturduğunu hatırlatarak ifade özgürlüğünün, Sözleşme’nin 10/2. fıkrasının sınırları içinde, sadece lehte olan veya muhalif sayılmayan veya ilgilenmeye değmez görülen “haber” veya “fikirler” için değil, ama aynı zamanda muhalif olan, çarpıcı gelen veya rahatsız eden haberler veya fikirler için de uygulandığını, bunun çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olduğunu, bunlar olmaksızın “demokratik toplum” olamayacağını …” belirtmiştir. İfade özgürlüğü ve bu bağlamda basın özgürlüğünün asıl, sınırlamanın ise istisna olduğu unutulmamalıdır. Sınırlamanın kanuni olması, meşru amaca dayanması ve demokratik toplumda gerekli ve orantılı olması da gözetilmelidir. Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, davaya konu yayın bir bütün olarak değerlendirildiğinde; ülke gündemini uzun süre meşgul eden gezi olaylarından bahsedildiği, olaylar sırasında İspark’a ait ve bir kısmı davacı şirket tarafından otel yönetiminin kontrolünde müşterilerinin kullanımına sunulan otoparkın, eylemciler tarafından işgal edildiğinden bahsedildiği, ayrıca polis müdahalesi sırasında eylemcilerin davacı tarafından işletilen otele girdiği hususunun davacıların da kabulünde olduğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Bu niteliği itibari ile davacı otelde, İspark tarafından işletilen ve davacı otel tarafından da kullanılan otoparkta yaşanan ve kamuyu ilgilendiren konuların, kamu yararı çerçevesinde kamuoyu ile paylaşılması ve şirketin basının merceği altında olması olağandır. Basının okuyucunun dikkatini habere çekmek amacı ile çarpıcı başlık ve ifadeler kullanmasının bir gazetecilik tekniği olması karşısında; özle biçim arasındaki dengenin bozulduğundan da söz edilemez. (EMSAL YARGITAY 4. Hukuk Dairesinin ESAS NO: 2016/7630 KARAR NO: 2017/7977) Açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin bu yöne değinen istinaf başvurusu yerinde değildir. Vekalet ücreti yönünden yapılan istinaf incelemesinde; Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 3. Maddesinin 2. Bendinde yer alan “Müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunur.” şeklindeki düzenlemeye istinaden yerel mahkemece davalılar hakkındaki red sebeplerinin aynı olmasına rağmen davalılar lehine ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi isabetsiz olup davacılar vekilinin bu yöne değinen istinaf istemi yerindedir. Davanın kabul edilmesi halinde kararın yayımlanmasının talep edildiği ancak davanın reddedildiği anlaşıldığından davacılar vekilinin bu yöne değinen istinaf istemi yerinde değildir.
Buna göre; davacılar vekilinin istinaf isteminin kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının HMK 353/1-b/2 hükmü gereğince vekalet ücreti yönünden kaldırılarak yeniden hüküm kurulmasına karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; A-Davacılar vekilinin istinaf isteminin vekalet ücreti yönünden KABULÜNE, İstanbul Anadolu 5. Asliye Hukuk Mahkemesi’ nin 2018/1 Esas – 2018/926 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, yeniden hüküm kurularak; 1-Davanın REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu’na göre alınması gereken 59,30 TL maktu ilam harcının peşin alınan 1.707,75 TL harçtan mahsubu ile 1.648,45-TL harcın talep halinde davacılara iadesine 3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 4-Davalılar … Ltd. Şti., … ve … tarafından yapılan 10,00-TL yargılama giderinin davacılardan dayanışmalı olarak tahsili ile bu davalılara verilmesine, 5-Davalılar … Ltd. Şti., … ve … kendilerini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 4.080,00-TL maktu vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalılara verilmesine, 6-Taraflarca dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde talep halinde ilgili tarafa iadesine,
B- İstinaf incelemesi bakımından; 1-Davacı tarafın istinaf başvurusu kabul edildiğinden yatırmış oldukları 44,40-TL istinaf karar harcının istem halinde kendisine iadesine, 2-Dosya üzerinden inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine YER OLMADIĞINA, 3-İstinaf aşamasında istinaf yasa yoluna başvuran taraflarca yapılan giderlerin takdiren üzerlerinde bırakılmasına, 4-İstinaf için yatırılan gider avansından artan kısmın yatıran tarafa iadesine, 5-HMK’nın 359. Maddesinin 4. fıkrası gereği kararın taraflara tebliği işleminin Dairemiz tarafından yerine getirilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın değişik 361/1 maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 14/09/2021