Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2019/1316 E. 2021/1859 K. 30.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1316
KARAR NO: 2021/1859
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/01/2019
NUMARASI: 2018/158 Esas – 2019/20 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 30/09/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’ nın 353.maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili dava dilekçesinde; … Gazetesinin 27/10/2016 tarihli nüshasında ve internet sitesinde davalı … imzasıyla yayınlanan “…’ın …” başlıklı yazı ile müvekillerinin kişilik hakları ağır bir şekilde ihlal edildiğini ileri sürerek her bir müvekkili için 50.000,00 TL olmak üzere toplam 100.000,00 TL manevi tazminatın açıklama tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı …’nın haberde tek bir cümlede adının geçtiğini, ”…” dendiğini, haberde herhangi bir isnadın söz konusu olmadığını, kendisinin gizli terör örgütü ile buluştuğuna dair hiçbir iddida bulunulmadığını, dava konusu haberle ilgili müvekkillerinden daha önce bir çok mecrada yayınlanmış başkaca aynı konulu haber mevcut olduğunu, gündemde büyük yer kaplayan 15 Temmuz ve devamına ilişkin tüm olaylar gibi dava konusu haberinde toplumda geniş yankı uyandırdığını ve devamında söz konusu haber hakkında savcılık soruşturması açıldığını, gündemdeki böylesine büyük ve bir çok mecrada yayınlanmış bir olayı müvekkilinin haber yapmadan es geçmesinin beklenemeyeceğini, haber içeriğinde yer alan ifadelerin bu sebeple hukuka aykırı sayılamayacağını, manevi tazminatın şartlarının oluşmadığını belirterek, müvekkilleri aleyhine açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “… dava konusu … Gazetesinin 27/10/2016 tarihli nüshasında 20.sayfada yayınlanan yazı ve … Gazetesinin aynı tarihli internet sayfasında aynı başlık altında … tarafından yazılan yazı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, yazılarda davacı …’nın adının bir kez geçtiği, bir iddiadan bahsedildiği, yazılarda istihbarat kaynaklarının değerlendirmelerinin yer aldığı, davacılara hakaret kastı olmadığı, güncel bir konuda, eleştiri içeren yazılar olup kişilik haklarına saldırı teşkil etmediği, basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmış, davacıların taleplerinin reddine …” karar verilmiştir. Verilen karara karşı davacı … vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacı … vekili istinaf dilekçesinde; müvekkilinin davaya konu yazılar ile kamuoyuna FETÖ’nün 15 Temmuz hain kalkışması ile ilişkisini sulandıran ve onları aklayan, sözde tepe yöneticilerini koruyan ve kamufle eden, gizli terör örgütü üyeleri ile buluşan, dış mihraklarla seçilmiş hükümeti hukuk dışı yollarla devirmeye çalışan ve çalışanlara yardım eden kişiler olarak tanıtıldığını, ileri sürülen iddiaların kanıtlanamadığını, başka yayın organlarında da aynı yayınların yapılmasının davaya konu yazıya hukuka uygunluk kazandıramayacağını, davaya konu yazıda yer alan ifadeler ile davalıların müvekkillerinin kamuoyu nezdinde itibarlarını sarsma ve kamuoyu oluşturmaya çalıştıklarını, hükmedilen vekalet ücretinin hatalı olduğunu ileri sürerek kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İstinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan incelemede; Dava; basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da zorunluluktur. Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır. Somut olaya gelince; dava konusu yayında “…” şeklindeki ifadeye yer verildiği görülmüştür. Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, davaya konu yayın bir bütün olarak değerlendirildiğinde dava konusu yayında kullanılan ifadenin basın ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı, 15 Temmuz darbe girişiminden kısa süre sonra yapılan yayında davacının adının yalnızca bir kez geçtiği, haberin yayın tarihi itibari ile kamu yararının ve toplumsal ilginin bulunduğu, o anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından basının sorumlu tutulmaması gerektiği, haberin davacının kişilik haklarına saldırı boyutuna varmadığı anlaşıldığından davacı vekilinin istinaf başvurusu yerinde değildir. Bu nedenlerle davacı … vekilinin istinaf isteminin HMK’ nun 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/158 Esas – 2019/20 Karar sayılı mahkeme kararına yönelik davacı … vekilinin istinaf isteminin HMK.m.353/1-b.1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30-TL istinaf karar ve ilam harcından yatırılan 44,40-TL’nin düşümü ile eksik kalan 14,90-TL harcın istinaf eden davacı … dan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 3-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4-Yasa yoluna başvuran tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, 5-HMK’nın 359. Maddesinin 3. fıkrası gereği karar kesin nitelikte olduğundan kararın taraflara tebliği işleminin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına, HMK. m. 353/1-b.1 hükmü uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve HMK. m. 362/1-a mad. gereğince, miktar itibariyle kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 30/09/2021