Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2019/1306 E. 2021/1777 K. 23.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1306
KARAR NO: 2021/1777
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 07/02/2019
NUMARASI: 2018/151 Esas- 2019/118 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 23/09/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’ nın 353.maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili dava dilekçesinde; davalılardan …, … A.Ş. Medya hizmet sağlayıcı kuruluşu olarak davalılardan … ve …’ın program yapımcısı, yorumcusu ve bir kısım kişilik haklarına saldırı teşkil eden ifadelerin sahibi olmak sıfatıyla sorumlu olduklarını, … televizyon kanalında 01.03.2015 tarihinde canlı olarak yayınlanan “…” adlı programda 00:02:45-00:03:08 arasındaki, 00:48:40-00:50:08 arasındaki ve 01:02:00-1:08:16 arasında müvekkillerle ilgili olarak doğrudan ve dolaylı olarak yer alan ifadelerin gerçek dışı olduğunu ve müvekkillerinin kişilik haklarına açık saldırı teşkil ettiğini, müvekkilinin beyanlarının kasıtlı olarak gerçekdışı bir şekilde çarpıtıldığını, programın devam eden kısımlarında konuşmacıların objektif gazetecilik ve televizyonculuk kimliğinden çıkıp, sübjektif amaçlı bir dizi saldırı cümleleri sıraladıklarını, müvekkillerini siyasetle ilişkilendirmeye çalıştıklarını, müvekkillerinin “…” olarak tanımlanan güçlerle ilişki içinde olduğunun ifade edildiğini, açık bir servet düşmanlığı da yapıldığını, müvekkillerin şirketlerinin kurumsal vergi rekortmeni olduğunu, müvekkillerinin ekonomik ve sosyal saygınlığına saldırıda bulunulduğunu, müvekkillerine karşı toplum önünde karalayıcı ve küçük düşürücü beyan ve isnatlarda bulunulduğunu ileri sürerek basın yolu ile kişilik haklarına saldırı nedeniyle müvekkil … için 50.000,00 TL, … için 50.000 TL, … A.Ş. İçin 50.000,00 TL olmak üzere toplam 150.000,00 TL.manevi tazminatın yayın tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline, hükmün Türkiye’de yayınlanan tirajlı gazetede yayınlanmasına, ilan bedelinin davalılardan alınmasına, ayrıca hükmün ilgili TV kanalında aynı programda ve aynı saatte yayınlanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … A.Ş vekili cevap dilekçesinde, dava konusu 01.03.2015 günü yayınlanan haber programında Türkiye ve Dünya gündemini ilgilendiren önemli konuların işlendiğini, basın özgürlüğü kapsamında davacılardan …’un beyanatının objektif bir şekilde eleştirildiğini, bu yayının davacıların kişilik haklarına saldırı niteliğinde olmadığını, davacı tarafın dava konusu yayınla hiçbir ilgisi olmayan program konuğu …’ın … gazetesindeki köşe yazısında geçen bazı ifadelerini ısrarla davalı müvekkiline ait …’da konuşmuş gibi gösterdiğini, programda kesinlikle bir küfür, hakaret veya kişilik haklarına saldırının sözkonusu olmadığını ileri sürerek öncelikle davacılar … ile … A.Ş.yönünden aktif husumet yokluğu sebebiyle davanın husumetten reddine, tüm davacılar yönünden haksız ve dayanıksız davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … cevap dilekçesinde, davaya konu programda beyan edilen görüşlerin basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında yapıldığını, sözkonusu televizyon programında amacın objektif yorum, eleştiri ve haber vermek olduğunu, sözkonusu iş adamlarının eleştirilmesinin asla sansüre tabi olamayacağını, davacının kişilik haklarına saldırı ve küçük düşürme veya hakaretin kesinlikle sözkonusu olmadığını ileri sürerek haksız ve dayanaksız davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı … cevap dilekçesinde, davaya konu programdaki konuşmaların tamamının basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu, hakaret, küfür veya kişilik haklarına saldırının olmadığını, programda beyan edilen görüşlerin ve haberlerin objektifliğinin, doğruluğunun, isabetli oluşunun, gerçekliğinin aradan geçen bir yıldan fazla zaman zarfındaki kimi hadise ve gelişmelerle teyit edildiğini, sözkonusu işadamlarının eleştirilmesinin asla sansüre tabi olmadığını, basının görevinin eleştirel yönden de kamuoyunu aydınlatmak olduğunu ileri sürerek haksız ve dayanıksız davanın reddine karar verilmesini istemiştir. İlk Derece Mahkemesince; “… Eldeki davaya konu yayın bakımından da, davalı şahısların söylemlerinin davacıların ülkemizdeki tanınmışlıkları ve bulundukları konumları da dikkate alındığında sert eleştirilere muhatap kalmalarının doğal karşılanması gerektiği, sarfedilen sözlerin hakaret niteliği taşımadığı ancak ifadelerin ağır ve sert eleştiri niteliğinde olduğu ve eleştiri sınırını aşmadığı, davacıların eleştirilere katlanım oranının diğer kişilere göre daha yüksek olması gerektiği, bu nedenle sarf edilen sözlerin eleştiri ile basın ve ifade özgürlüğü sınırları dahilinde kaldığı, bu hali ile de davanın reddi gerektiği kanaatine varılmış, eldeki dava bakımından her bir davacının talebinin ayrı bir dava olduğu, davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığı, bu nedenle de davalılar yararına her bir davacı tarafından açılan dava için ayrı ayrı vekalet ücretine hükmetmek gerektiği …”şeklinde karar verilmiştir. Verilen karara karşı davacılar vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacılar vekili istinaf dilekçesinde; Dava dilekçesindeki beyanlarını tekrarla dava konusu yayınının ve sarfedilen sözlerin kişilik haklarına ağır saldırı teşkil ettiğini ve davalılar hakkında red sebebi aynı olduğundan ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesinin yasa ve usule aykırı olduğunu vekalet ücretinin ileri sürülerek kararın kaldırılması ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İstinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan incelemede; Dava; basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa’nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da zorunluluktur. Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır. Somut olaya gelince; dava konusu yayında “…” televizyon kanalında davalılardan … ve …’ın programın sunucuları oldukları 01.03.2015 tarihinde canlı olarak yayımlanan “…” adlı programda, “bu arada kısa bir süre önce …’un oğlu …’un gelecek endişesi vardı”, “milyar dolarlarla oynadığı halde, iki çocuğumun geleceğinden endişe ediyorum diyen birisi var, …, ne diyorsun?”, “Adama sorarlar, sen neden endişelisin, senin paran mı azaldı diye? Şöyle cevap verecektir: Yoo ben 12 senedir paramın üzerine para kattım”, “Sen geleceğimden endişeliyim diyorsun ama bak daha kısa bir süre önce senin yanında çalışanlar da dedi ki, biz de geleceğimizden endişeliyiz …, bak bak senin yanında çalışanlar söyledi bunu, sen yanında çalışanların geleceğini tatmin edemiyorsun, onlar feryat ediyorlar”, “Türkiye’nin geleceğini sorguluyor isen neden siyasete girmiyorsun?”, “Siyasetin adına konuşuyorsan, siyasetin adına sana bu görevi kim verdi? Kim verdi? Yani sen ve senin mensubun bulunduğun aile, Türkiye’de örtülü ana muhalefet midir her zaman? Evet, örtülü bir ana muhalefettir. Kendi zihinsel paradigmasına uygun düşmeyen iktidarlara, … Grubu, gizli ana muhalefet görevi yapmıştır ve bugünlerde ana muhalefetin gizli dizelerinden birisidir bu …”, “Tenkit ettiğin insanı durmadan randevu almaya çalıştın ve etkinliklerine davet ettin”, “Sen dalga geçer gibi bu kelimeyi kullanamazsın”, “Bu temel noktalar Türkiye’ye … ailesinin hediye ettiği ünlem, eski rejimin, baronsal rejimin hediye ettiği, miras bıraktığı, kötü miras bıraktığı, hediye ettiği ünlem diyorum”, “Sen kiminle dans ediyorsun ya, kiminle dalga geçiyorsun …?”, “Türkiye’de bütün bu temel sorunların kaynağı sensin, …”, “Bir adamın 30 milyar doları olur mu ya? 50 milyar doları, 70 milyar doları olur mu?, Nedir bu? Türkiye’de 10 tane 20 tane zengin var. Evet bunlar.”, “Şişman kediler”, “Bunlar hem siyaseti idare etmeye çalışıyorlar, hem de ticareti idare etmeye çalışıyorlar. Hem dünya ile de çok da milli olmayan şekilde dünyadaki güç unsurlarıyla da”, “küresel baronlarla ilişkileri var yani”, “Milli olmayacak bir şekilde tuhaf ilişkiler içindesiniz ve ondan sonra örtülü racon kesiyorsun. Ben de endişeliyim, ben de senden endişeliyim. Ben de senin kelimenden endişeliyim” şeklindeki ifadelere yer verildiği görülmüştür. Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda, davaya konu yayın bir bütün olarak değerlendirildiğinde davacılardan …’un gelecek endişesi beyanatına yönelik bir kısım yorum ve eleştirilerde bulunulduğu, sarfedilen sözlerin hakaret niteliği taşımadığı ancak ifadelerin sert eleştiri niteliğinde olduğu,davacı tarafın kamuya mal olmuş, bilinir kişilerden olması dikkate alındığında, sıradan insanlara bu tür eleştirilere daha fazla katlanma yükümlülüğünün bulunduğu,yayının düşünceyi açıklama ve eleştiri hakkının sınırları kapsamında kaldığı ve beyanların davacının kişilik haklarına saldırı boyutuna varmadığı anlaşıldığından davacılar vekilinin bu yöne değinen istinaf başvurusu yerinde değildir. Vekalet ücreti yönünden yapılan istinaf incelemesinde; Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 3. Maddesinin 2. Bendinde yer alan “Müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunur.” şeklindeki düzenlemeye istinaden yerel mahkemece davalılar hakkındaki red sebeplerinin aynı olmasına rağmen davalılar lehine ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi isabetsiz olup davacılar vekilinin bu yöne değinen istinaf istemi yerindedir. Davanın kabul edilmesi halinde kararın yayımlanmasının talep edildiği ancak davanın reddedildiği anlaşıldığından davacılar vekilinin bu yöne değinen istinaf istemi yerinde değildir. Buna göre; davacılar vekilinin istinaf isteminin kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının HMK 353/1-b/2 hükmü gereğince vekalet ücreti yönünden kaldırılarak yeniden aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; A-Davacılar vekilinin istinaf isteminin KABULÜNE, İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2018/151 Esas – 2019/118 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b.2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, yeniden hüküm kurularak; 1-Davacının davasının REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30-TL istinaf karar ve ilam harcından peşin alınan 2.561,63 TL harcın mahsubu ile arta kalan 2.502,33-TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacılara iadesine, 3-Davalılar kendilerini vekil ile temsil ettirdiklerinden yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre belirlenen 4.080,00-TL vekalet ücretinin davacılardan tahsili ile davalılara ödenmesine, 4-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, 5-Davacı tarafça yatırılan ve kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine, B- İstinaf incelemesi bakımından; 1-Davacı tarafın istinaf başvurusu kabul edildiğinden yatırmış olduğu 44,40-TL istinaf karar ve ilam harcının istek halinde kendisine iadesine, 2-Davacı tarafça yapılan istinaf giderinin üzerinde bırakılmasına, 3-Dosya üzerinden inceleme yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4-Kullanılmayan gider avansının artan kısmın yatıran tarafa iadesine, 5-HMK’nın 359. Maddesinin 3. fıkrası gereği kararın taraflara tebliği işlemi ile 302. maddesinin 5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına, HMK. m. 353/1-b.1 hükmü uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ve HMK. m. 362/1-a mad. gereğince, miktar itibariyle kesin olarak oy birliğiyle karar verildi. 23/09/2021