Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2019/1291 E. 2021/1498 K. 07.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1291
KARAR NO: 2021/1498
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/04/2019
NUMARASI: 2018/399 Esas – 2019/314 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız İhtiyati Hacizden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 07/07/2021
Yukarıda yazılı ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla HMK’ nın 353.maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/15 E sayılı tasarrufun iptali dava dosyasında, davalı tarafın 07.02.2013 tarihli ihtiyati tedbir niteliğinde ihtiyati haciz olarak müvekkiline ait taşınmazı haczettirdiğini, haczedilen taşınmazın “İstanbul İli, Bakırköy İlçesi, … Mah., … ada, … parselde kain Bodrum 2 bağımsız bölüm nolu” bölgede kayıtlı olduğunu, davalı tarafın bu haksız haciz nedeniyle sorumlu olduğunu, çünkü müvekkilin taşınmazının haczini istemekle ve haczetmekle söz konusu haksız ihtiyati haciz kararını icra etttiğini, İstanbul 12.Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/15 E 2014/276 K sayılı dosyayla açtığı tasarrufun iptali davasıyla müvekkilinin herhangi bir mal kaçırma işlemi içerisinde bulunmadığına ve davanın reddine karar verildiğini, bu dava neticesi ile davalının aldığı ihtiyati haciz kararının haksız olduğunun ve müvekkili mağdur ettiğinin hukuken tespit edildiğini, müvekkilinin haksız ihtiyati haciz kararı nedeni ile manevi zararlara uğradığını, tasarrufun iptali davası sonucunda davalı tarafın aldığı ihtiyati haczin haksız ve kötü niyetli olduğunun ortaya çıktığını, haksız ihtiyati hacizden doğan tazminat davalarında “kusursuz sorumluluk” esasının hakim olduğunun gerek uygulamada gerekse doktrinde benimsenmiş olup, manevi zararın ihtiyati hacze konu miktarın asgari %15 tutarında olması gerektiğini belirterek 100.000.-TL manevi tazminatın 07.02.2013 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsil edilerek davacı müvekkiline verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının talebinin zamanaşımına uğradığını, davanın usulden reddi gerektiğini, davacının manevi tazminat talebine yönelik tüm iddialarının hukuki mesnetten uzak olduğunu, taşınmaza ait tapu kayıtlarının detaylı incelenmesinde aslında çok değerli olan taşınmazın devir bedelinin 160.000,00 TL olarak gösterildiğinin görüldüğü, müvekkili bankanın söz konusu tasarrufun muvazaalı olarak yapıldığını düşünmesinin hayatın olağan akışına uygun olduğunu, söz konusu tasarrufun iptali davası kapsamında davacı … tarafından taşınmazın alımı için 307.406,00 TL ödendiği beyan edilerek bir takım belgelerin sunulduğunu, müvekkilinin gerçekte ödenen bedelle ilgili hiçbir bilgisi bulunmamakta olup dava sırasında öğrenilmiş olduğunu, söz konusu bedelin tapu kaydında ve resmi senetlerde yer alan rayiç bedelden çok farklı olup, müvekkili Bankanın bu durumu bilmesinin mümkün olmadığını, müvekkil bankayı tasarrufun iptali davasını açtırmaya sebebiyet verenin davacı …’un bizzat kendisinin olduğunu, davacının işbu olayda müterafik kusuru bulunmakta olduğunu, tasarrufun iptali davasına konu olan taşınmazın rayiç bedellerinin düşük gösterilerek hem devletin yanıltıldığı ve olması gerekenden daha düşük vergi ödendiğini, hem de tapu sicilini inceleyecek 3. kişileri yanılttığını, iradesi yanıltılanlardan birinin de müvekkili Banka olduğunu, tapu kaydına güvenerek İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/15 Esas sayılı dosyasından tasarrufun iptali davasını ikame eden müvekkil Bankanın söz konusu taşınmazın kaydına üçüncü kişilere devredilmesini önlemek amacıyla tedbir koyulmasını talep etmesinde ve ihtiyati tedbir konulmasında kusurunun bulunmadığını, burada kusuru bulunan esas kişinin davacı olduğunu, yaptığı usulsüz işlemin sonucu tasarrufun iptali davasına sebebiyet verdiğini, manevi tazminat davasının esas koşulu kusur olduğundan ve tapu kayıtlarına güvenerek dava açan taşınmaza ihtiyati tedbir konulmasını talep eden iyiniyetli müvekkil Bankanın kusuru bulunmadığından davacının bu yöndeki tüm iddialarının mesnetsiz olup reddi gerektiğini beyan etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; “… Davanın esası hakkında yapılan hukuki değerlendirmede, tapu kaydına güvenerek işlem yapan davalının tasarrufun iptali davasını açmakta hukuki yararı olduğu, taşınmazın tekrar el değiştirmesini önlemek ve davayı kazansa bile kararın infazının sonuçsuz kalmasını engellemek amacıyla ihtiyati tedbir ve İİK 281/2 hükmüne göre ihtiyati haciz talep etmekte de hukuki yararı bulunduğu, bu kararın esasen İİK madde 257 kapsamında ihtiyati haciz kararı olmayıp İİK 281/2 kapsamında tasarrufun iptali davalarına özgü ihtiyati haciz kararı olduğu ve infazının da sadece taşınmaz tescil kaydına devri önleyici kayıt konmak şeklinde yapıldığı, ihtiyati haciz kararı davalı tarafından kati hacze çevrilmek suretiyle davacının malvarlığının haczedilmesi gibi bir durumun da sözkonusu olmadığı, sadece tapu müdürlüğüne yazılan yazıyla tescil kaydına tedbir mahiyetinde ihtiyati haciz uygulandığı, taşınmazın tapu devri öncesi kaydında yer alan ve davalı dışında başka bir bankaya (TEB) olan ipotek borcu yükünü malik adına davacının alacaklı bankaya ödemek suretiyle ipotek şerhini kaldırttığını davalının bilme imkanı olamayacağı, nitekim bu hususun asliye hukuk mahkemesince yapılan yargılama sırasında ortaya çıkmış ve bu nedenle tasarrufun iptaline karar verilmiş olması hususları ile Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin istikrar kazanmış içtihatları birlikte değerlendirildiğinde, kişilik haklarının zarar görmesi nedeniyle manevi tazminat verilebilmesi için TBK madde 58 gereği objektif haksızlık ve davalının kusurunun kanıtlanması gerektiği, olayın özellikleri dikkate alındığında davalının yasadan doğan haklarını kullanmasının ve mahkemece talebin kabul edilmiş olmasının davalının talebinde kötüniyetli veya kusurlu davrandığı anlamına gelmeyeceği, bu durumun haksız fiil niteliğinde sayılamayacağı gibi kusur ve uygun illiyet bağının da ispatlanmış sayılamayacağı kanaatine varılmış, bu nedenle davanın reddine ….” karar verilmiştir. Verilen karara karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; Dava dilekçesindeki beyanlarını tekrarla müvekkilinin davalı … bankasının müşterisi olduğunu, davalının müvekkilinin her türlü ekonomik durumunu bildiğini,davaya cevap dilekçesi ile birlikte yaptıkları ödemeleri, kaldırdıkları ipotekleri bankanın bilgisine sunmalarına rağmen davalının aldığı ihtiyati haczi kaldırmak yerine karar kesinleşinceye kadar haksız ihtiyati haczi uygulamaya devam ettiğini, manevi tazminat açısından ihtiyati haciz gibi haksız ihtiyati tedbirin de manevi zarar oluşturacağını, işbu davada manevi tazminatın koşullarının oluştuğunu beyanla Yerel Mahkeme kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE: İstinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan incelemede; Dava; haksız haciz iddiasına dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Haksız haciz kural olarak haksız fiil niteliğindedir. Kural olarak herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. (TMK m. 2/1) Dürüstlük kuralının ana fonksiyonu, bütün hakların kullanılmasında ve hükümlerin yerine getirilmesinde bunlara bir sınır teşkil etmek, ayrıca hukuk kurallarının özellikle kanunların tamamlanmasına büyük ölçüde hizmet etmektedir. Bir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılması suretiyle başkasına bir zarar verilmesi hakkın kötüye kullanımını oluşturur. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, tapu kaydına güvenerek işlem yapan davalının tasarrufun iptali davasını açmakta hukuki yararı bulunmasına, somut olayda davalının kötü niyetinin ve ağır kusurunun ispat edilememiş olmasına, ilk derece mahkemesi kararında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesi bakımından, yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek (EMSAL YARGITAY 4. Hukuk Dairesi ESAS NO: 2018/3564 KARAR NO: 2020/1876 , EMSAL YARGITAY 4. Hukuk Dairesi ESAS NO:2019/3383 KARAR NO: 2020/4189) aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 2018/399 Esas – 2019/314 Karar sayılı mahkeme kararına yönelik davacı vekilinin istinaf isteminin HMK.m.353/1-b.1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 59,30-TL istinaf karar ve ilam harcından yatırılan 44,40-TL’nin düşümü ile eksik kalan 14,90-TL harcın istinaf eden davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 3-İncelemenin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4-Yasa yoluna başvuran tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına, 5-HMK’nın 359. Maddesinin 4. fıkrası gereği kararın taraflara tebliği işleminin Dairemiz tarafından yerine getirilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın değişik 361/1 maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 07/07/2021