Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
36. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2023/2792
KARAR NO: 2023/2231
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 19. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/05/2023
NUMARASI: 2018/1060 E. – 2023/302 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Taşınmaz Kira Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 29/09/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyadaki tüm belgeler ve dairemiz üyesi tarafından hazırlanan raporlar incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirketin İstanbul Ticaret Odası’na … numarası ile kayıtlı olup her türlü tekstil ve konfeksiyon sanayisinde kullanılan makine cihaz alet edevat yedek parça ve aksesuarlar ile sarf malzemelerinin üretimini, alımı satımı, ithalatını ihracatını ve pazarlamasını yapmak işleri ile iştigal ettiğini, … tarafından kurulan … A.Ş. ile … San. ve Dış Tic. Ltd. Şti. nin duşa kabin ve banyo malzemeleri üretimi konusunda geçmişten bu yana ulusal ve uluslararası alanda faaliyet gösteren firmalar olduğunu, müvekkili şirket ile davalı şirket arasında, “… Bölgesi … Mah. … Sok, No:… … ada … parsel Hadımköy” adresinde bulunan taşınmazın kiralanması amacıyla 01/02/2012 tarihli “Kira Sözleşmesi” imzalandığını; işbu sözleşme ile birlikte müvekkili şirket merkezinin bu adrese taşındığını, müvekkili şirketin işbu kira sözleşmesi ile birlikte, bahsi geçen adreste ticari faaliyetlerini sürdürmeye başladığını, aradan geçen süre içerisinde tarafların tekrar bir araya gelerek kira sözleşmesini revize ettiğini ve bu kez de taraflar arasında 04/01/2016 tarihli kira sözleşmesi imzalandığını, kira sözleşmeleri kapsamında müvekkili şirketin belirtilen adresteki taşınmazda halen kiracı durumda olduğunu, davalı tarafça müvekkili şirket aleyhine işbu kiracılık durumundan bahisle kira faturaları düzenlendiğin, müvekkili şirket ile davalı arasında kira sözleşmelerinin varlığına karşılık, davalı şirketin 04/04/2016 tarihli “… A.Ş. Ortaklar Anlaşması” sebebiyle hissedarlık ve dolayısıyla yönetim yapısının değişmesi ile birlikte müvekkili şirketin şirket merkezinin bulunduğu ve dolayısıyla bütün ticari faaliyetlerini gerçekleştirdiği taşınmaza giriş yapamadığını, bunun nedeni davalı şirketin hissedarlık yapısının değişmesinden evvel, müvekkili şirket hissedarının davalı şirketin de hakim hissedarı olması olduğunu, davalının hâlihazırdaki yönetimi tarafından müvekkili şirketin kurucusu; olan …’nün, … A.Ş:’deki varlığını sonlandırmak maksadıyla müvekkili şirketin ticari faaliyetlerin gerçekleştirildiği şirket merkezine dahi girişler engellendiğini, Gaziosmanpaşa 3. Sulh Hukuk Mahkemesi 2018/4 D. İş Sayılı dosyasından yapılan keşif incelemesi neticesinde tutulan Tespit Tutanağı ile alınan bilirkişi raporu gereğince müvekkili şirkete ait stok ve demirbaş mallara davalı şirket tarafından el konulduğunu, bu malların davalı şirketçe elden çıkartıldığının sabit olduğunu, müvekkili şirketin kiracısı, davalı şirketin kiralayanı olduğu müvekkili şirketin davalı şirketin tüm haksız eylemleri neticesinde ciddi miktarda ciro kaybına uğradığının tartışmasız olduğunu müvekkili şirketin yaklaşık 1 (bir) seneye yakın bir süredir faaliyet gösterememiş olduğundan ciddi kardan mahrum kaldığını, müvekkili şirketin kiracısı, davalının kiralayanı olduğu taşınmaza müvekkili şirketin alınmaması sebebiyle, müvekkili şirketin şirket merkezi ve fabrika binası olarak kullandığı taşınmazdaki sabit varlıklar ile stok, mal vs. değerlerine davalı şirket tarafından el konulduğundan ve ayrıca müvekkili şirket stok ve demirbaş malları davalı şirket tarafından elden çıkarıldığından, müvekkili şirketin stok ve demirbaş mallarının bedelleri ve bu dönemde uğradığı ciro kaybı ve mahrum kaldığı kar da dahil olmak üzere her türlü zararının işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalı şirketten tahsiline, karar verilmesi talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının müvekkilinden hangi sebebe dayanarak nasıl bir illiyet bağı kurarak ve ne amaçla tazminat istediğinin anlaşılmadığını, davacı ve yetkilisi … tarafından müvekkili şirket ve yeni ortaklarına karşı açılan her davada “ustaca” kabul ettirilmeye çalışılan bir algının da mahkeme huzurunda ortaya çıkarılması gerektiğini, her ne kadar davacı dilekçesinde … ve davalı müvekkili …nin kurucusunun aynı kişi yani … olduğu dile getirilse de bu durumun gerçeği yansıtmadığını ticaret sicil gazetesi örneklerinden de görüleceği üzere hem davacı şirket, hem de müvekkili şirketin … tarafından değil başkaları tarafından kurulduğunu, …’nün yalnızca bir dönem her iki şirketi “tek başına temsil ve ilzama yetkili” bir şahıs olduğunu, iki şirkete ilişkin ticaret sicil dosyalarının incelemesinden anlaşılacağı üzere … Şirketi’nin 16/03/2006 tarihinde … ve … isimli şahıslar tarafından kurulduğu, … kuruluştan 5 yıl sonra 28/11/2011 tarihinde şirkete %50 pay ile ortak olduğunu, 25/12/2015 tarihinde ise şirketin tüm hisselerini satın aldığını, … nün 25/12/2015 tarihinden bugüne davacı şirketini tek imzası ile temsil ve ilzama mezun kılındığını, … ise 30/05/2006 … ve … isimli şahıslar tarafından kuruduğu, … kuruluşundan 5 yıl sonra 28/11/2011 tarihinde davalı şirkete %50 pay ile ortak olduğunu 27/03/2015 tarihinde ise şirketin tüm hisselerini satın aldığını, 04/04/2016 tarihinde ise yaklaşık 1 yıl elinde bulundurduğu şirket hisselerinden %52 payı şirketin yeni ortaklarına devrettiğini, ayrıca …’nün 27/03/2011 – 04/04/2016 tarihleri arasında davalı müvekkili …ni tek imzası ile temsil ve ilzama mezun kılındığını, … nün hem davacı … şirketinin hem de davalı müvekkili …nin hissedarı olup belli dönemlerde iki şirketi de tek imza ile temsil ve ilzama yetkili kılındığını, bu aşamada davacı şirket yetkilisi … hakkında ilk aşamada, Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığının 2017/29517 soruşturma dosyası ile şikayetçi olunduğunu, ardından da uğranan zararların tazmini için İstanbul Anadolu 9. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/878 E. Sayılı dosyası ve İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/191 E. Sayılı dosyaları ile davalar açıldığını, bunun yanında … ve davacı Şirket hakkında daha bir çok adli ve idari müracaatlar yapılmış olduğunu, yapılmaya da devam edildiğini, bunun yanında bahsi geçen sözleşme her ne kadar geriye yönelik, kötü niyetli olarak tanzim edilse de, başka bir hukuki sebep nedeniyle de ayrıca yok hükmünde olduğunu, 04/01/2016 tarihli revize kira sözleşmesinin öncelikle, 13/12/2013 tarihinden itibaren, bahsi geçen fabrika binası niteliğinde taşınmazların mülkiyetinin müvekkili … A.Ş. tarafından … Anonim Şirketine devredildiğinden müvekkili … A.Ş.’nin 04/01/2016 tarihinde bahsi geçen taşınmazları kiraya verme yetkisi ve ehliyeti bulunmadığından ötürü yok hükmünde sayılmasını ayrıca bahsi geçen sözleşmenin davacı şirket yetkilisince geriye yönelik düzenlendiği açık olduğundan durumun bir de mahkeme huzurunda tespit edilmesi gerektiğin, adli grafojolik inceleme yapılmasını talep etme zorunluluğunun hasıl olduğunu, müvekkili şirketin kira sözleşmelerine konu fabrika binası niteliğindeki taşınmazlarının mülkiyetininin 13/12/2013 tarihinde Beşiktaş … Noterliğinin 05/12/2013 tarih ve … yevmiye numaralı Finansal Kiralama Sözleşmesi ile devrettiğinden, mülga 01/02/2012 tarihli ve yok hükmündeki 04/01/2016 tarihli kira sözleşmelerinden kaynaklanan uyuşmazlıklara ilişkin açılacak tüm davaların TBK md. 310 hükmü gereğince yeni malike karşı açılması gerektiğinden açılan davanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 114/1-d bendi gereğince pasif husumet nedeniyle reddine, davacının açmış olduğu tazminat davasına ilişkin görevli Mahkemenin belirlenmesinde Hukuk Muhakemeleri Kanunun 4/1-a bendi uygulanmasının mümkün olmadığını; ortada geçerli bir kira ilişkisi bulunmadığını, dava tarafı iki şirketin de tacir olması nedeniyle, iki şirket arasında görülecek tazminat davasına bakmakla görevli Mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğu hususu açık olup, davanın 6100 sayılı yasanın 114/1-c bendi gereğince görev nedeniyle reddine, dava konusu edilen alacakların gerçekte belirli bir alacak olması ve dolayısıyla belirsiz alacak davasına konu edilemeyecekleri anlaşıldığından davanın önce 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde 114/1-h hükmü gereğince hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine, mahkemece aksi düşünüldüğü takdirde; açmış olduğu dava ile müvekkili şirketten haksız yere milyonlar isteyen ancak sadece 10.000 TL harca esas değer üzerinden harç yatıran davacıya yönelik 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun Madde 119/1-ğ bendi ve 2. Fıkrası uyarınca, açmış olduğu davanın talep sonucunun belirlenebilir olan kısmının eksiksiz olarak göstermesi için 1 haftalık kesin süre verilmesini ve eksik olan harcın tamamlatılmasının istenmesini, verilen kesin süre içerisinde eksik hususların tamamlatılmaması halinde davanın açılmamış sayılmasını, açılan haksız ve dayanaksız davanın müvekkili aleyhine sonuçlanması halinde, dava dilekçesinde dile getirilen 04/04/2016 tarihli Ortaklık Sözleşmesinin 6.6 maddesi gereğince, müvekkili şirketin uğrayacağı her türlü zarar ve ziyanın … ye rücu edileceğinden davanın …ye ihbar edilmesini, davacı şirket yetkilisi … ‘ye müvekkili şirket hisselerini devrettiği 04/04/2016 tarihinden önce elinde bulundurduğu imza yetkilerini geçmişe dönük belgeler tanzim ederek kötüye kullanmakta haksız davalarına deliller üretmekte olduğunu, 04/01/2016 tarihli “revize” kira sözleşmesinin de bu şekilde üretilen bir belge olduğundan 04/01/2016 tarihli “revize” kira sözleşmesinin yok hükmünde sayılmasına hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde;”Y.3. HD 2019/979 E. 2020/606 K. Hukuken geçersiz sözleşmeler, Sebepsiz zenginleşme kuralları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet ilkesi hiçbir zaman gözardı edilmemelidir.Bu husus, hakkaniyetin ve adaletin bir gereğidir.” bu nedenle; yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 0l/04/1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 237 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan işlemin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlı olduğu, bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşıdığı, sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağının kuşkusuz olduğunu, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel olmayacağını, TBK’nin 35. (BK’nin 26.) maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerektiğini, müvekkil şirketin ticari defter ve kayıtlarıyla sabit olduğu şekilde; anılan tarihte ileri sürüldüğü gibi bir borcu hiçbir şekilde bulunmadığını, kaldı ki, müvekkilin hissedarı bulunduğu … A.Ş. nin davalının iddialarının aksine borçlu değil alacaklı konumunda olduğunu, müvekkil adına sunulan tüm bilgi, belge ve deliller değerlendirilerek aktif husumet yönünden durum açıklığa kavuşturulup, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmekte ise de ilk derece mahkemesince davanın çözümünde oldukça önemli deliller toplanmadan ve değerlendirilmeden karar verildiğinden istinafa konu kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Dava; kiralandığı iddia edilen taşınmazda bulunan mallarına el konularak elden çıkarılması nedeniyle malların bedelleri ile kiralanan taşınmaza alınmaması nedeniyle ciro kaybından kaynaklı tazminat talebine ilişkindir.Gaziosmanpaşa 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2018/469-781 Karar sayılı ve 05/10/2018 tarihli kararı ile, taraflar arasında geçerli bir kira sözleşmesi bulunmadığını ve bu sebeple uyuşmazlığın kira hukukuna dayanmadığı belirtilip görevsizlik kararı verilerek dosyanın görevli Asliye Ticaret Mahkemesine gönderildiği, davacının tazminat talebinin haksız fiil sorumluluğuna dayanmakta olduğu, bu sorumluluk türünde tazmin yükümlülüğünün doğması için öncelikle davalının davacıya karşı haksız/hukuka aykırı bir eyleminin, zararın ve illiyet bağının bulunması gerektiği, üç şartın gerçekleştiğinin davacı tarafça ispatlanamadığı, davacı tarafın, davalı şirketin hukuka aykırı ve zarar doğurucu bir eyleminin bulunduğunu ispat edememesi nedeniyle davanın reddine ilişkin verilen karar da bir hata bulunmamaktadır.İlk derece mahkemesinin kararında esası etkileyen bir usul hatası bulunmadığı, vakıa tespitlerinin tam ve doğru olarak yapıldığı, maddi hukuk normlarının doğru olarak uygulandığı, delillerin değerlendirilmesinde de hatalı bir sonuca varılmadığı anlaşıldığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK.353/1-b-1 maddesi gereğince reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-İlk derece mahkemesinin kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan, HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince davacının istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE, 2-Yürürlükteki Yargı Harçları Tarifesi gereğince alınması gereken 269,85 TL maktu istinaf karar harcından peşin olarak alınan 179,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 89,95 TL’nin davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına, 3-Davacının istinaf başvurusu için yaptığı giderlerin üzerinde bırakılmasına, harcanmayan istinaf gider avansının iadesine, 4-Karar tebliği, harç takibi ve avans iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süresi içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.29/09/2023