Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 36. Hukuk Dairesi 2021/178 E. 2023/1408 K. 11.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
36. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2021/178
KARAR NO: 2023/1408
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/09/2020
NUMARASI: 2014/698 E. – 2020/574 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat
KARAR TARİHİ: 11/05/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyadaki tüm belgeler ve dairemiz üyesi tarafından hazırlanan raporlar incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Asıl davada davacı vekili dava dilekçesinde, taraflar arasında 06/11/2011 tarihinde bir kira sözleşmesi imzalandığını, sözleşme ayrınca davalı; 2012, 2013, 2014 yıllarının Mart ve Ekim aylarında düzenlenecek … Fuarı’nda müvekkiline ait organizasyon faaliyeti için CNR Expo Fuar Merkezinde sözleşmede belirlenen salonları müvekkiline kiralamayı taahhüt ettiğini ve aynı kira sözleşmesi ile 2015, 2016 yılları için müvekkiline aynı mekanda kiracı olarak öncelik hakkı tanındığını, kira sözleşmesi gereğince sözleşme bedeli olan 3.000.000 Euro bedeli 28/01/2011 tarihli çek keşide edilerek ve davalıya teslim edildiğini, müvekkilince 2012-2013-2014 yıllarında yapılacak fuarların organize edileceğinin ve fuarların CNR Expo’da gerçekleşeceğinin İstanbul Kuyumcular Odasına bildirildiğini, müvekkilinin pazarlama faaliyetlerine başladığını, üyelerle alt kira sözleşmeleri akdettiğini, davalı tarafından hiçbir gerekçe gösterilmeden 14/01/2011 tarihinde Bakırköy … Noterliği 12/01/2011 tarih ve … yevmiye nolu ihtarname ile müvekkilinin sözleşmesini feshettiğini, dava dışı … firmasıyla daha yüksek bir bedelle sözleşme yaptığını, sözleşmenin feshiyle müvekkilinin itibar kaybına uğradığını, fesih ihtarnamesine karşılık İstanbul … Noterliğinin 20/01/2011 tarihli ihtarnamesi ile cevap verilerek fesih iradesinden 3 gün içinde vazgeçilmediği takdirde uğranılan zararın isteneceğinin ihtar edildiğini, söz konusu kuyumculuk fuarının sektördeki en önemli fuarlardan olduğunu, Mart ayında yaklaşık 1.200 firma, Ekim ayında 600 firmanın katıldığını, bu sayının her yıl arttığını, müvekkilinin sözleşmesi feshedilmesi olsaydı aynı konuda Tüyap’ta düzenlenen fuarın iptal olacağından yılda 3.000 ‘den fazla işlem gerçekleştireceğini, davalının sözleşmeyi feshini hiçbir haklı nedene dayandırmadığını, fesih sebebi olarak sözleşme dışı üçüncü tüzel kişi İstanbul Maden İhracatçıları Birliğinin müvekkilinin düzenleyeceği fuarı desteklemeyeceğinin öğrenildiği hususunun gösterildiğini, bunun gerçeği yansıtmadığını ve sözleşmede fesih sebebi olarak yer almadığını, fuarın Maden İhracatçıları Birliğinin desteğinin olmaksızın yapılamayacak durumda olmadığını, davalının haksız fesih nedeniyle müvekkilinin uğradığı zararı tazmin etmek zorunda olduğunu, müvekkilinin iş bu dava ile talep ettiği zararın müspet zarar olduğunu, müspet zararın alacaklının borcun ifasındaki menfaatinin gerçekleşmemesi yüzünden uğradığı zararı ifade ettiğini, bu zarara müvekkilinin kar kaybının da dahil olduğunu, müvekkilinin mahrum kaldığı karın tazmin edilmesi gerektiğini, müvekkili ile davalı arasında akdedilen sözleşmenin 4.1 maddesinde sözleşmeye uyulmaması halinde cezai şart ödeneceğinin öngörüldüğünü, sözleşmenin feshi halinde sözleşme bedeli kadar cezai şart öngörüldüğünü, sözleşme bedelinin 3.540.000,00 Euro olduğunu ve davalının bu ödemekle yükümlü olduğunu beyanla, davalının haksız feshi nedeniyle müvekkilinin uğradığı maddi ve manevi zararın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiz ile davalıdan tahsiline, kısmı dava olarak şimdilik 10.000 TL zararın tahsiline hükmedilmesine karar verilmesini dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde, davacının iddia ettiği ve delil olarak dayandığı akitin kurulmadığını, yoklukla ve mutlak butlanla batıl olduğunu, davacının iddia ettiği fuarı gerçekleştirmesinde kanuni, hukuki ve fiili imkansızlıkların bulunduğu kadar kendisinden kaynaklanan imkansızlıklar da bulunduğunu, davacının sunduğu sözleşmeye bakıldığında davacının “İstanbul Uluslararası mücevher, saat ve malzemeleri fuarı” düzenlemeyi vaat ve taahhüt ettiğini, davacının iştigal konusunun fuarcılık olmadığını, fuar düzenleyebilmesi için fuar düzenleme yetki belgesine sahip olması gerektiğini, davacının bu belgesinin olmadığını, davacının fuar düzenleyebilmesi, satış ve pazarlama faaliyetlerine başlayabilmesi için fuarın fuar takviminde ilan edilmiş olması gerektiğini, bu şartın da gerçekleşmediğini, davacının yapmayı vaadettiği fuarın … adlı üçüncü kişi adına fuar takviminde kayıtlı olduğunu, davacının uluslararası bir fuar düzenlemeyi vaadettiğini, yurtiçinde fuar düzenlenmesine dair usul ve esaslara göre uluslararası nitelikteki bir fuarın düzenlenebilmesi ve fuarda “uluslararası” ibaresinin kullanılabilmesi için fuarın aynı düzenleyici tarafından aynı isim ve konuda son yedi yıl içerisinde en az üç defa düzenlenmiş olmasının kanuni zorunluluk olduğunu, davacının bu şartlara sahip olmadığını, davacının sözleşmenin kurulması aşamasında müvekkiline başvurarak tüm sektörü ilgilendiren bu fuar için İDMMİB ile işbirliği içinde olduğunu, fuarı birlikte gerçekleştireceklerini beyan ettiğini, bu hususların gerçek dışı olduğu ve İDMMİB ile bir başka üçüncü kişinin işbirliği anlaşmasına sahip olduğunu, davacının bu hususu müvekkilini iğfal etmek için kullandığını, tüm bu durumlar karşısında davacı ile ilişkinin sonlamasının doğal olduğunu ve davacının kusuru olduğunu, sözleşme ile davacıya yapılan bildirim arasında 6 gün olduğunu, bu hususun dahi davacının hiçbir zararı olmadığını gösterdiğini, davacının fuar yapma yetkisine sahip bulunmayan bir şirket olarak fuar düzenleme konusunda alt kira sözleşmesi yapamayacağını, bu hususta iddia edeceği bir zararı olamayacağını, davacının 6 gün içinde kendi kabulüne göre SMS atmaktan başka faaliyeti olmadığını, iddia ettiği faaliyet ile tazminat arasından büyük bir oransızlık olduğunu, sözleşmeye bakıldığında, davacının lehine hiçbir cezai şart maddesinin olmadığının, sadece müvekkili lehine cezai şart düzenlenmesinin olduğunun görüleceğini beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Birleşen davada davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkili şirket ile davalı şirket arasındaki sözleşmenin haksız feshi sebebiyle müvekkilinin mahrum kaldığı muhtemel iş hacminden elde etmesi beklenen itibar kaybından doğan zararın tazmini için iş bu davayı açtıklarını, zira anılan sözleşme feshedilmemiş olsaydı; müvekkili şirketin çok ciddi bir gelecek dönem nakit akışlarına kavuşacağını, bu yolla müvekkili şirketin değerinin artmış olacağını, zira fuarı düzenleme yetkisi münhasıran müvekkilinde olacak bu fuar düzenleme yetkisi nedeniyle gerçekleşecek ticari işlerin şirketin hisse değerine ve şirketin kümülatif değerine indirgenmiş nakit akımları yöntemi ve sair finansal yöntemlerle yapılacak hesaplamasında çok ciddi bir katkısı olacağını, davalı tarafın şirketin bu zararını da tazmin etmesi gerektiğini bu nedenlerle iş bu tazminat davalarının kabulüne, davalının haksız feshi sebebiyle müvekkilinin mahrum kaldığı iş hacmi ve portföy sebebiyle uğradığı şirket değeri kaybının, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere haksız fesih tarihinden itibaren işletilecek ticari temerrüt faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı cevap dilikçesinde, davacının müvekkilinin iradesinin sakatlanması sonucu imzalanmış 6 günlük bir sözleşmeden herhangi bir değer kaybına uğramadığını, ilk davadaki maddi tazminat davası ile aynı nitelikte olduğunu, davacının ilk davadaki ilk iddialarını ispat edemediğinden neticei talebi değiştirerek başka bir dava açarak birleştirme yoluna gittiğini, davacının sözleşmenin imzalanması sırasında yetki belgesi bulunmadığını gizlediğini, keza İDMMİB desteğini almadığını, … şirketinin 11/01/2012 tarihinde kurulduğunu, tescilden sonra bu şirketin fuar düzenleme kriterlerine sahip olmadığının anlaşıldığını, davacının üstlendiği fuarın uluslararası bir fuar olduğunu, davacının 6 günlük bir sözleşme ile zararı doğmayacağını beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, asıl davanın kısmen kabulü ile, 7.035.000,00 TL’nin dava tarihi olan 28/06/2011 tarihinde itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, birleşen davanın ise reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.Davacı vekili istinaf talebinde, esas dava yönünden KDV talep edilmesinin mümkün olmadığına dair mahkemenin kararının taraflar arasındaki sözleşmeye aykırılık nedeniyle kaldırılmasına, ıslah dilekçesinde döviz kuru için fiili ödeme günü kuru olarak talep edilmiş iken bu husus göz ardı edilerek dava tarihindeki kur üzerinden karar verilmesinin hatalı olduğunu, 3.000.000,00 EURO+ KDV toplamından ibaret 3.450.000 EURO olarak fiili ödeme günündeki kur üzerinden ödenmesine karar verilmesi gerektiğini, birleşen dava yönünden de feri müdahil …nin elde ettiği kar üzerinden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu belirterek, asıl davanın kısmen kaldırılmasını, birleşen davanın tümden kaldırılmasını talep etmiştir. Davalı vekili istinaf talebinde, davanın taraf sıfatı yokluğu nedeniyle husumetten reddi gerektiğini, davacının feshi sebebiyle zarar oluştuğunu iddia ettiği sözleşmeyi … A.Ş.’ ye devrettiğini açıkça kabul ve beyan ettiğini, asıl dava yönünden müspet zararın tümden reddi gerektiğini, müvekkili tarafından yapılan feshin haksız olmadığını, her halükarda sözleşme uyarınca davacı … lehine cezai şart doğmadığını, fahiş oran cezai şartın tenkisi gerektiğini belirterek asıl davanın da reddine karar verilmesini talep etmiştir.Dava, kira sözleşmesinden kaynaklı tazminat istemine ilişkindir. Asıl davada, 06/01/2011 tarihli kira sözleşmesi ile davalının 2012-2013-2014 yılları Mart ayında düzenlenecek … Fuarında organizasyon faaliyetleri için belirlenen salonları davacıya kiralamayı taahhüt ettiği, aynı kira sözleşmesi ile 2015 ve 2016 yılları için de kiracı olarak davacıya öncelik tanındığı, kira sözleşmesi gereğince sözleşme bedeli olan 3.000.000 Euro bedelli 28/01/2011 tarihli çekin davalıya teslim edildiği, Bakırköy …Noterliği’nin 12/01/2011 tarih, … yevmiye no’lu ihtarnamesi ile sözleşmenin davalı tarafından feshedildiği, davacı tarafın asıl dava ile sözleşmenin 4.1 maddesi gereğince 3.540.000,00 Euro ödemekle yükümlü olduğundan bahisle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 10.000 TL’nin tahsili istenmiştir. Birleşen 2013/313 esas sayılı dava ile de sözleşmenin haksız feshi nedeniyle davacının mahrum kaldığı muhtemel iş hacminden beklenen itibar kaybından doğan zararın tazmini, sözleşme feshedilmemiş olsaydı şirketin ulaşacağı hisse değerinin tazmini talep edilmiştir. Taraflar arasında aktedilen kira sözleşmesi ile sözleşmede yazılı süreler boyunca fuar alanının kiralanması öngörülmüştür. Sözleşmeye istinaden davacının fuar düzenleme yetki belgesi bulunmamakla birlikte sözleşmenin 3.2.12 maddesinde, “Kiracı bu sözleşmeden doğan tüm hak ve yükümlülüklerini kuracağı, ünvanı daha sonra belli olacak fuar şirketine devretme hakkına sahiptir. Kiracı, bu şirketi yazılı olarak CNR’a bildirdiği andan itibaren bu kontratın tüm hak ve yükümlülükleri onay gerekmeksizin yeni şirkete devrolur. CNR devir işlemine muvafakat etmiştir.” hükmü gereğince sözleşmedeki tüm hakların alt kira ile başka bir şirkete devredilebileceği ve devir hususunun davalıya bildirilmesi ile alt kiracının davalının muhatabı olacağı kararlaştırılmıştır. Davacı tarafından davalıya gönderilen Bakırköy …Noterliği’nin 12/01/2011 tarih, … yevmiye no’lu ihtarnamesi ile İMMİB (İstanbul Maden İhracatçıları Birliği) temsilcisinin İstanbul Kuyumcular Odası’nın yanında olduklarını, …’nun organize etmeyi planladığı fuarı İMMİB olarak resmi olarak destekleyeceklerini söylediğini, buna istinaden sektörlerin birliği açısından 06/01/2011 tarihli sözleşmenin imzalandığını, İMMİB’in mevcut …’u desteklediği, fuarı organize eden … AŞ ile 2014 yılına kadar imzalanmış resmi destek sözleşmesi olduğu, yeni düzenlenecek böyle bir fuarı desteklemesinin mümkün olmadığının öğrenildiğini belirterek sözleşmeyi feshetmiş, sözleşme müzakereleri sırasında muhatabın yetkili olduğuna ilişkin beyanların gerçeği yansıtmaması ve bu nedenle BK anlamında culpa in contrehendo sorumluluğunun doğduğu ve BK m.28 gereğince sözleşme ile bağlı olmadıklarını bildirmişlerdir. Fuar organizasyonu düzenlenmesine ilişkin yönetmelikte fuar organizasyonu düzenleyecek şirketin fuar düzenleme yetki belgesinin bulunması gerektiği, yetki belgesinin bulunmadığının davacının da kabulünde olduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte yanlar arasında aktedilen sözleşme öncesinde davacının davalıyı fuar düzenleme yetki belgesi bulunduğu kanaatini uyandıracak, irade fesadına uğratacak bir belge ya da bilgi sunulduğu iddia ve ispat edilebilmiş değildir. Ayrıca davalının, davacının 06/01/2011 sözleşme tarihi ile 2012 yılında düzenlenecek 1.etap fuarın başlangıç tarihi 19/03/2012 arasında fuar hazırlık dönemi içinde sözleşmenin 3.2.12 maddesindeki edimini yerine getirmesini, fuarcılık faaliyetinde şirketin kurulmasını beklemeden feshetmiştir. TBK M.27/1’e göre “….konusu imkansız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür”. Bu hüküm, sözleşmeyle kararlaştırılan edimin yerine getirilmesinin, o sözleşme kurulduğu sırada imkansız olması ihtimalini düzenlemektedir. “Başlangıçtaki imkansızlık” olarak adlandırılan, TBK 27/1 anlamındaki imkansızlık, herkes için söz konusu (objektif) ve sürekli bir imkansızlıktır. TBK’nun sözleşme serbestisinin bir sınırı olarak öngördüğü bu durumun sonucu, söz konusu sözleşmenin kesin hükümsüz olmasıdır.Başlangıçtaki subjektif imkansızlık halinde ise imkansızlık sadece borçlu için mevcuttur ve sözleşmenin geçersizliğine yol açmaz.Sözleşmenin geçersizliğine sebep olacak imkansızlık halinin başlangıçtaki objektif imkansızlık hali olup, davalı tarafın ileri sürdüğü fuarcılık yetki belgesi bulunmaması halinin ancak subjektif imkansızlık olarak değerlendirilebileceği, sözleşmenin kurulması anında subjektif imkansızlık bulunsa dahi, davalının sözleşmenin kurulacak bir fuar şirketine devrine onay verdiği, fuarcılık yetki belgesi bulunması halinin sözleşmenin kurucu unsuru olarak değerlendirilemeyeceği gibi fuarın taraflar arasındaki sözleşmenin feshi akabinde uluslararası fuarcılık yetki belgesi bulunmayan … şirketi tarafından gerçekleştirildiği hususları birlikte değerlendirildiğinde, taraflar arasında yapılan sözleşmenin geçerli olduğu, davalı tarafın hile ile iradesinin sakatlandığı iddiasının yerinde olmadığı ve sözleşmenin davalı tarafça haksız olarak feshedildiği kanaatine varılmıştır. Davacı taraf asıl dava ile cezai şart talep etmiştir. Cezai şartın çeşitleri ise 818 sayılı BK’nın 158. maddesinde (6098 sayılı TBK m. 179) üç fıkra halinde üç çeşit olarak düzenlenmiştir. Buna göre 1. fıkrasında “seçimlik cezai şart”, 2. fıkrasında “ifaya eklenen cezai şart” ve 3. fıkrasında ise “dönme cezası” ya da “ifayı engelleyen cezai şart” olarak sayılabilir. Bu cezai şart çeşitlerinden cezai şartın başlıca üç amacı olduğu anlaşılmaktadır. Bunlar; teminatla birlikte ceza amacı, tazminat amacı ve sözleşmeden dönme amacıdır. Taraflar arasındaki sözleşmenin 4.1maddesi “Kira bedeli 3.000.000 Euro +KDV=3.450.000 Euro’dur…Kiracı sözleşmenin feshi halinde, sözleşme bedelini cezai şart olarak ödeyeceğini, fahişlik vs hiçbir itiraz ileri sürmeyeceğini, kabul ve taahhüt eder…Sözleşmeye uyulmaması veya sözleşmedeki diğer fesih hallerinde de yukarıdaki ceza, tekrar satış, diğer zarar ve tazminat hükümleri aynen geçerlidir.” şeklinde düzenlenmiştir. Davalı tarafça cezai şartın sadece davalı yan yararına düzenlendiği iddia edilmiş ise de, “sözleşmeye uyulmaması veya sözleşmedeki diğer fesih halleri” denmek suretiyle cezai şarta ilişkin hükmün her iki yan için de geçerli olduğu kararlaştırılmıştır. Yanlar arasında kararlaştırılan cezai şart niteliği itibariyle sözleşmeye uyulmaması ya da sözleşmenin sona ermesi haline bağlanmıştır. Sözleşme ile kararlaştırılan cezai şart tutarı 3.000.000 Euro ve KDV bedeli olup faturaya bağlanmış bir cezai şart bedeli bulunmadığından KDV talep edilmesi mümkün olmayıp davacı tarafın cezai şart bedeli 3.000.000 Euro’yu talep edebileceği kanaatine ulaşılmıştır. Asıl davada davacı taraf, davalıdan 3.450.000 Euro cezai şart alacakları bulunduğundan bahisle fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 10.000 TL talep etmiş olup, talep ıslah dilekçesi ile arttırılmıştır. Davacı taraf KDV hariç cezai şart bedelini talep edebilecek olup davanın açıldığı tarih olan 26/06/2011 tarihinde Euro efektif satış kurunun 2,3450 TL olduğu ve 3.000.000 Euro karşılığının 7.035.000 TL olduğu anlaşılmakla asıl davanın kısmen kabul kısmen reddi ile 7.035.000,00 TL’nin dava tarihi olan 28/06/2011 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacı tarafa verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmesinde isabetsizlik yoktur.Birleşen dava ile davacı taraf yoksun kalınan kar ve müspet zararın tazminini talep etmiş ise de, davacı tarafça yoksun kaldığı kar ya da müspet zararına ilişkin olarak somut belge ya da delil sunulamamıştır. Davacı vekili mahkemenin 26/02/2014 tarihli celsesinde, birleşen davayı ek dava olarak açmadıklarını, aynı maddi vakadan kaynaklı ayrı tazminat talebiyle dava açtıklarını, birleşen dosya için de asıl davada ileri sürülen delillere dayandıklarını ve başkaca delil ibraz etmeyeceklerini beyan etmiş, beyanı imza altına alınmıştır. Bilirkişi heyeti tarafından yapılan incelemede, yoksun kalınan karın tespitinin davacının geçmiş dönem ve sözleşmede öngörülen dönem mali verilerinden tespitinin mümkün olmadığı, zira davacının fuarcılık alanında faaliyet göstermediği, davacı tarafça proforma gelir tablosu hazırlanmış ise de, proforma gelir tablosunun hazırlanmasına dayanak herhangi bir somut ve objektif bilgi ve belgenin sunulmadığı, davacının proforma gelir tablosu ile öngördüğü karın, geçmiş yıl ve sözleşme dönemi verileri ile uyumlu olmadığından mali verilerin dikkate alınamayacağı, taraflar arasındaki sözleşmenin feshinden sonra sözleşme aktedilen dava dışı …’nin gelir ve faaliyet karının davacının mahrum kaldığı kar olarak değerlendirilmesinin yanlış olacağı, zira dava dışı şirketin gelirinin tamamının sözleşmeden elde edilen gelir olacağının kabul edilemeyeceği gibi, her işletmenin kendi faaliyetlerini tecrübe ve becerileriyle yürütürken elde edeceği karın farklı miktarlarda olabileceği, netice itibariyle davacı tarafça bu yöndeki iddianın ispatına yönelik delil ibraz edilemediğinden birleşen davanın reddine dair ilk derece mahkemesinin bu gerekçelerle vermiş olduğu kararda isabetsizlik bulunmadığından davacı ve davalı tarafın istinaf taleplerinin ayrı ayrı reddine karar vermek gerekmiştir. İlk derece mahkemesinin kararında esası etkileyen bir usul hatası bulunmadığı, vakıa tespitlerinin tam ve doğru olarak yapıldığı, maddi hukuk normlarının doğru olarak uygulandığı, delillerin değerlendirilmesinde de hatalı bir sonuca varılmadığı anlaşıldığından taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı HMK.353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-İlk derece mahkemesinin kararı usul ve yasaya uygun bulunduğundan, HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-a) Asıl dava yönünden Yürürlükteki Yargı Harçları Tarifesi gereğince davacıdan alınması gereken 179,90 TL istinaf maktu karar harcından peşin olarak alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 125,50 TL’nin davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına, b)Asıl dava yönünden Yürürlükteki Yargı Harçları Tarifesi gereğince davalıdan alınması gereken 480.560,85 TL istinaf nispi karar harcından peşin olarak alınan 120.140,21 TL harcın mahsubu ile bakiye 360.420,64 TL’nin davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydına, c)Birleşen dava yönünden Yürürlükteki Yargı Harçları Tarifesi gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf maktu karar harcının davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına, 3-Tarafların istinaf başvurusu için yaptıkları giderlerin kendi üzerlerinde bırakılmasına, harcanmayan istinaf gider avansının yatıran tarafa iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süresi içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.11/05/2022