Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/94 E. 2023/508 K. 16.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2023/94
KARAR NO: 2023/508
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/10/2022
NUMARASI: 2021/208 E – 2022/631 K
DAVANIN KONUSU: Tazminat
KARAR TARİHİ: 16/02/2023
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle , dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirket adına kayıtlı … plakalı … marka beyaz renkli otomobilin 16/05/2016 davalının işyeri adresine bakım için bırakılması sonrası 19/05/2016 tarihinde davalının işyerinde meydana gelen hırsızlık sonucu çalındığını, çalınan aracın bulunarak 28/02/2017 tarihinde davacı şirket yetkilisi tarafından emniyetten teslim alındığını, aracın sahte plaka (…) takılmak suretiyle sahte ruhsatla bulunduğunu ve aracı kullanan şahsın tutuklandığını, araç teslim alındıktan sonra incelenmesinde aracın birçok yerinde vuruk, göçük, çizik, hasar, jantlarında değişiklik, araç içindeki koltuk ve aksamlarda hasar, yan çıtalarda boya görüldüğünü, İstanbul 8. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2017/27 D.iş sayılı dosyasıyla aracın onarım ve kusur bedelinin tespit edilmesinin talep edildiğini, belirtilen dosyada 27/03/2017 tarihinde alınan bilirkişi raporunda aracın emsallerinin piyasa değerinin 100.000,00 TL civarında olduğu, hasar bedelinin ise 80.635,00 TL olabileceğini ve bu durumda aracın pert-total yapılması gerektiğini, aracın gözle görülmeyen birçok yerinde de hasar olduğunun belirlendiğini,davacı tarafça aracın hasarlı hali ile 11/05/2017 tarihinde Beyoğlu … Noterliğinin … yevmiye numaralı işlemi ile 40.000,00 TL bedelle satıldığını, aracın çalınmadan önce …’da 3/05/2016 tarihinde araç periyodik bakımı yapılarak teslim alındığını, müşteri istek formu ve 09/06/2016 tarihli faturadan anlaşılacağı üzere aracın ikaz lambası ve balans ayarı yapılmasının dışında hiçbir eksikliği ve arızasının olmadığını, aracın 58.200 kilometrede olduğunu, araca davacının değeri yaklaşık 7.000,00 TL değerinde body kit yaptırıldığını, aracın çalınmadan önceki emsal değerinin 110.000 TL olduğunu, çalınan aracın bulunmasından sonra pek çok yerinde hasar, çizik, boya ve kilometresinin 76.000 km civarında olduğunu, her ne kadar İstanbul 8. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2017/27 D.iş dosyası ile hasar tutarı belirtilmişse de ,mahkemede başkaca bir bilirkişi raporu tanzim edilebileceğini ,bu nedenle belirsiz alacak davası şeklinde açılan davada şimdilik 30.000,00 TL.nın ihtarnamenin tebliğ tarihi olan 24/11/2016 tarihinden itibaren davalıya verilen 7 günlük süre bitimi olan 02/12/2016 tarihinden itibaren işleyecek temerrüt faizi ile birlikte aksi halde dava tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili14.12.2018 tarihli ıslah dilekçesi ile davadaki 30.000 TLlık taleplerin 60.000 TLya yükselterek toplam 60.000,00-TL’nin davalıya gönderilen ihtarnamenin tebliği tarihi olan 24.11.2016 tarihinden itibaren davalıya verilen 7 günlük süre bitimi olan 02.12.2016 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı şirkete ait … plakalı … marka otomobilin bakım için bırakıldığı davalıya ait işyerinde 19/05/2016 tarihinde çalınması üzerine ilgili makamlara bildirimler yapıldığını, davacıya ikame araç temin edildiğini, bu dönemde davacı tarafın aracın bedelinin ödenmesini, Beyoğlu .. Noterliği nin … yevmiye sayılı ihtarnamesiyle 110.000,00-TL talep ettiğini, kayıp çalıntı pert işlemleriyle ilgili trafik siciline yaptığı işlemleri ibraz ettiğini, davalının bu sürece mali mesuliyet sigortasını devreye aldığını, aracın şaşi modeli, davalıya teslim anındaki fotoğraflarda ve geliş sebepleri tramer kayıtları, piyasa koşulları da gözetilerek yaptığı ekspertiz değerlendirmesi neticesinde davacının aracının 75.000,00-TL olabileceğini, sigorta şirketine olabilecek en maksimum rakamın tespiti için ısrarı sonucunda bile 80.000,00-TL yi geçmeyeceğini, bu değerin piyasa koşullarının ziyadesiyle üzerinde olduğunun sigorta tarafından bildirildiğini, bu nesnel tespitlere rağmen davacı tarafın 110.000,00-TL değer iddiasında ısrarcı olduğunu, taraflar arasındaki uyuşmazlığın esasında davalı tarafında kusuruyla illiyet bağını kaldıracak mahiyette gerekçeler oluşturduğunu, davalı şirketin bu dava tazmin konusuyla ilgili olarak mali mesuliyet sigortası bulunduğunu bu nedenle dava dilekçesi ve cevap dilekçesinin … nolu poliçe muhatabı … sigorta A Ş. ye ihbar edilmesini talep ettiğini, davacı tarafın aracın bulunmasından sonra 40.000,00-TL bedelle satışını yaptığını, satış bedelinin davacının beyan ve kabulünden aşağı olmamak kaydıyla daha yüksek olup olmadığının bilirkişi incelemesinde dikkate alınmasını, davacının kabulündeki miktardan az olmamak kaydıyla, tespit edilecek bedelin de davacının talebinden mahsup edilmesini,ayrıca davacıya araç temin edilerek masrafa girildiğini, bu konuda davalı tarafın nazara alınması ve ( bu giderlerin davalıdan doğrudan gider yada mali mesuliyet sigortası tarafından yapılmış olsun) takas ve mahsubunu talep ettiğini, aracın emsal piyasa fiyatının uzman bilirkişi marifetiyle belirlenmesi gerektiğini, aracın çalınmasında kusur durumunun gözetilmesini, ceza davası sonucunun da bu sebeple önem arz etmesi sebebiyle çalınmada illiyet bağının ortadan kalkması hususunun gözetilmesini, aracı çalanların ceza davasıyla belirlenmesi durumunda da, davacının gerçek zararının mesullerinin üzerinden davacının kusur durumunun belirlenmesini, davalının kusur mesuliyetinin bulunmadığının tespiti halinde davanın tümden reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkeme,söz konusu hırsızlık olayı ile ilgili yapılan soruşturma kapsamında hazırlanan olay yeri inceleme raporunda, kamera görüntüleri üzerinde yapılan incelemelerde 19.05.2016 günü saat 21:20 sıralarında gelen birkaç şahsın hırsızlık eylemini gerçekleştirdikten sonra 444 numaralı dükkanda bulunan … plakalı … marka beyaz renkli aracı alarak olay yerinden uzaklaştıklarının tespit edildiğini, alınan bilirkişi raporunda; davalı tarafın iş yerine bakım ve onarım için gelen araçları kapalı ve kilitli dükkanında muhafaza ettiğini, iş yerinin demir doğrama kapılarına asma kilit sistemiyle kilit altına aldığı, güvenlik kamera sisteminin olduğunu, ancak asıl caydırıcı olan sistemin hırsızlık alarm ve ihbar sistemi olduğu ve bu sistemin davalı tarafın iş yerinde bulunmadığını, davalının iş yerlerinde aldığı güvenlik önlemlerinin yetersiz olduğunu, olay yeri inceleme raporunun da bu doğrultuda olduğunu, teknik incelemeler sonucu yeterli güvenlik önlemlerini almaması nedeniyle davalının kusurlu olduğu ve zararını gidermekle mükellef olduğu, araçtaki hasar açısından yapılan teknik incelemelerde araçtaki toplam 100.000 TL değerindeki hasar miktarından sovtaj değeri olan aracın 40.000 TL’lik satım bedelini düşerek kalan hasarın 60.000 TL olduğunun belirlendiğini, taraflar arasında davalı tarafın bakım ve onarım işini üstlendiği davacınin ise bedel ödeme edimini üstlendiği bir hizmet sözleşmesi gereği ,davalının sözleşme kapsamında teslim edilen aracın bakımını yapıp davacı tarafa teslim etme yükümlülüğü bulunduğu,davalının zilyetliği süresinde araçlarda meydana gelen ve kusurundan kaynaklanan zararlardan sorumlu olduğu, davalı tarafın yeterli güvenlik tedbirlerini almaması, aracın güvenliğini sağlayamaması nedeniyle kusurunun bulunduğu gerekçesiyle; “Davanın kabulüne, 60.000 TL’nin davalıdan tahsili ile, dava tarihinden itibaren ticari faiz uygulanmasına,” karar vermiştir. Kararı davacı vekili ile davalı vekili istinaf etmekle Dairemizce yapılan istinaf incelemesi sonrasında Dairemizin 2019/1183 E. 2021/562 ve 26/05/20 K.ve 26/05/2021 tarihli ilamı ile; belirtilen hususlarda davacının aracındaki değer kaybının hesaplanması yönünden ek rapor yada yeni bilirkişi heyetinden yeniden bilirkişi raporu alınmak ve davalının itirazlarının da değerlendirilmesi yönünden ,ceza dosyasının aşamaları da araştırılarak ,sigorta eksper raporu ve sigorta şirketi tarafından ödeme yapılıp yapılmadığı da irdelenerek bir karar verilmesi gerektiğinden karar HMK 353/1a-6.madde gereği kaldırılarak dosyanın mahkemesine geri gönderilmesine karar verilmiştir. Mahkemece devam eden yargılamada ek rapor ve başka bilirkişi heyetinden yeniden rapor alındığı,alınan son bilirkişi heyet raporunda , kusur yönünden emsal sunulan Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 2015/854 Esas ve 2016/11721 Karar sayılı ilamındaki tespitler belirtilerek davalı ile dava dışı kooperatifin müteselsil sorumlu oldukları belirtilerek davalının ve dava dışı kooperatifin meydana gelen olayda %50 oranında kusurlu oldukları ,ayrıca hasarlı araçta meydana gelen değer kaybının ise istinaf ilamında emsal gösterilen Yargıtay içtihadı doğrultusunda 45.000 TL olarak hesaplandığı belirtilerek, davacı ile davalı arasındaki hukuki ilişki kapsamında davalı tarafın sözleşme kapsamında teslim edilen aracın bakımını yapıp davacı tarafa teslim etme yükümlülüğü altında olması, aracın bakımı süresinde zilyet bulunması, sözleşme kapsamında zilyetliği kendisine devredilen aracı işin bitiminde teslim anındaki vaziyetinde davacı tarafa teslim etmek borcu altında olması, bu nedenle de kendi zilyetliği süresinde araçta meydana gelen ve kusurundan kaynaklanan zararlardan sorumlu olması, somut olayda da, davalı tarafın yeterli güvenlik tedbirlerini almaması, aracın güvenliğini sağlayamaması nedenleriyle kusurlu olduğu, dava dışı kooperatifin de emsal Yargıtay içtihadı doğrultusunda davalı ile müteselsil sorumlu olması ve her iki tarafın da %50 kusurlu olduğu kabul edildiğinde,davalının 22.500-TL dan sorumlu olduğu gerekçesiyle; “Davanın kısmen kabulüne, 22.500-TL ‘nin 02/12/2016 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine fazlaya ilişkin istemin reddine” karar vermiştir. Kararı davacı vekili ile davalı vekili istinaf etmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; davacının diğer sorumluyu bilmek zorunda olmadığını,müteselsil sorumluluk esasına göre davalı ve dava dışı belirlenen kooperatifin %50 kusurlu olduklarının aralarındaki iç ilişkiye ilişkin bir tespit olduğunu,davalının olay nedeniyle tüm zarardan sorumluluğunun bulunduğunu,bu nedenle davanın kısmen kabulüne karar verilemeyeceğini,çalınan araç nedeniyle oluşan zararın hatalı hesaplandığını,olay tarihinden 2 yıl önceki ilanların emsal olarak alınamayacağını,emsal araç değerlerinin raporda belirlenen tutardan daha yüksek ve muhtemelen hasarsız olma ihtimalinin bulunmadığını,araca pek çok aksesuar eklendiğini,raporda bunların değerlendirilmediğini,raporun çelişki yarattığını,olay nedeniyle süren davada araç değerinin 100.000 TL olduğuna dair hem tespit hemde hemde yargılamada rapor düzenlenmesine rağmen çelişkili ve emsal olmayan araç ilanlarına istinaden değer belirlenmesi,%15 oranında değer kaybı düşülerek araç değerinin 85.000 TL olarak değerlendirilmesini kabul etmediklerini,zararın tazmin edilmesi halinde dahi güncel 2.araç fiyatları kapsamında davacının zarara uğramaya devam ettiğini,aracın değerinin belirlenmesinde hata yapıldığını,zararın gerçeğe uygun olmadığını belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde:son alınan bilirkişi raporuna itirazlarının değerlendirilmediğini,davacıya %50 oranında kusur verilmesini kabul etmediklerini,zararın oluşumunda 3.kişinin müdahalesi bulunduğunu,ceza mahkemesi kararında hırsızlığın teşkilatlı yapıldığının belirlendiğini,davalının kusuru olmadığını,davalının tüm güvenlik önlemlerini aldığını,bilirkişi raporunda aracın satış bedeli hesabının hatalı yapıldığını,aracın 40.000 TLya satış bedelinin satış tarihinde uygun olup olmadığının belirlenmediğini,eksik ve hatalı bilirkişi raporuna göre verilen kararın davanın reddine karar verilmesi için kaldırılmasını talep etmiştir. 6100 sayılı HMK’nun 355 md gereğince, istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan incelemeye göre; Dava davalı işyerine bakım için bırakılmış aracın davalı işyerinden çalınması sonrası davacı zararın tahsiline yönelik alacak talebine ilişkindir. İstinaf iade kararından sonra daha önce rapor veren bilirkişi heyetinden alınan ek raporda önceki rapor tekrar edilerek hasar miktarının 60.000 TL olduğu,ancak aracın onarımı ekonomik olmadığından hurdaya ayrıldığı,bu sebeple araçta ayrıca değer kaybı hesaplanmasına gerek bulunmadığı belirtilmiştir. Ek bilirkişi raporuna itiraz üzerine mahkeme bu kez başka bilirkişi heyetinden aldığı raporda,olayda davalı ve dava dışı davalının işyerinin bulunduğu sanayi sitesinin %50 şer oranda kusurlu bulunduğu,ayrıca dava konusu aracın değer kaybının 45.000 TL olduğu belirlenmiştir. Kusur yönünden son bilirkişi heyet raporundaki müteselsil sorumluluk yönünden ise; Konuya ilişkin Yargıtay 3.Hukuk Dairesi Başkanlığının 2017/6794 E.2019/3679 K.sayılı ilamında ;” Müteselsil borçluluk bir irade beyanı veya kanun hükmü dolayısıyla bir edimin birden ziyade borçlulardan her birinin tamamını ifa etmekle yükümlü bulunduğu, alacaklının ise tamamını ancak bir defa ifa etmek üzere edimi borçlulardan dilediği birinden talep etmeye yetkili olduğu ve borçlulardan birinin ifası veya ifa yerini tutan fiiliyle diğerlerinin bu oranda alacaklıya karşı borçtan kurtulacakları bir birlikte borçluluk halidir. Gerçekten de birden ziyade kimse, alacaklıya karşı aynı sebepten dolayı ve her biri borcun tamamı için “asıl borçlu” sıfatıyla borçlu olurlarsa, müteselsil borçluluktan bahsedilebilecektir.Müteselsil borçluluğun kaynakları, diğer bir ifadeyle birden fazla borçlular arasında teselsül ilişkisinin hangi sebeplerden ileri geldiği, 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun (BK) 141’inci maddesinde düzenlenmiştir. Maddeye göre, “Alacaklıya karşı, her biri borcun mecmuundan mesul olmadığı iltizam ettiklerini beyan eden müteaddit borçlular arasında teselsül vardır. Böyle bir beyanın fıkdanı halinde teselsül ancak kanunun tayin ettiği hallerde olur”. Benzer düzenleme 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 162’nci maddesinde de yer almıştır. İlgili madde, “Birden çok borçludan her biri, alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olmayı kabul ettiğini bildirirse, müteselsil borçluluk doğar.Böyle bir bildirim yoksa, müteselsil borçluluk ancak kanunda öngörülen hâllerde doğar.” Hükmünü içermektedir. Görüldüğü üzere hem 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 141’inci maddesinde hem de 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 162’nci maddesinde müteselsil borçluluğu doğuran iki kaynak kabul edilmiştir. Bunlardan ilki birinci fıkra uyarınca irade beyanı ile meydana gelen, “iradeden” kaynaklanan müteselsil borçluluk, diğeri ise ikinci fıkrada belirtildiği üzere kanunun öngördüğü hallerde ortaya çıkan “kanundan” kaynaklanan müteselsil borçluluktur.Kanundan kaynaklanan teselsül müteselsil borçluluğun doğrudan doğruya bir kanundan kaynaklanması halidir. Diğer bir ifadeyle bizzat kanun koyucu tarafından öngörülen müteselsil borçluluk durumudur.Müteselsil sorumluluk, hem maddi zararın hem de manevi zararın tazmininde söz konusu olur. Birden çok kişinin bir zarardan sorumlu olması için bu zararın tek ve aynı zarar olması gerekir. Bölünemeyen, zarar verenlerden her birine paylaştırılması mümkün olmayan zarara tek zarar denilir. Buna karşılık, zarar verenlerden her biri, bağımsız bir zarara neden olmuş veya zararın tespiti mümkün bir kısmına sebep olmuşsa, müteselsil sorumluluk değil, kısmi sorumluluk söz konusu olur. Bu taktirde zarar verenlerden her biri, sebep olduğu zararı veya kısmi zararı tazmin eder. Müteselsil sorumluluğu doğuran sebepler 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 50’nci maddesinde ve Türk Borçlar Kanunu’nun 61’inci maddesinde ortaya konulmuştur.818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun “Müteselsil mesuliyet” ana başlığını, “Haksız fiil halinde” alt başlığını taşıyan 50’nci maddesinin birinci cümlesi “Birden ziyade kimseler birlikte bir zarar ika ettikleri takdirde müşevvik ile asıl fail ve fer’an methali olanlar, tefrik edilmeksizin müteselsilen mesul olurlar.” şeklinde düzenlenmiştir.Müteselsil sorumluluk iki ilkeyi beraberinde getirir. Bu ilkelerden birisi zarar verenle zarar gören arasındaki ilişki, diğer bir anlatımla dış ilişki (BK’nın 50’nci, TBK’nın 61’inci maddesi); ikincisi ise zarar verenler arasındaki ilişki, diğer bir anlatımla iç ilişkidir (TBK’nın 62’nci maddesi).Zarar gören ile zarar veren arasındaki ilişkiyi düzenleyen dış ilişki müteselsil sorumluluğun ilk ilkesi olarak karşımıza çıkmaktadır.Müteselsil sorumluluk, zarar görene diğer borç ilişkilerine oranla zarar verenler karşısında daha güçlü ve ayrıcalıklı bir durum sağlar. Buna göre, zarar gören tazminatın tamamını, dilediği taktirde zarar verenlerin tamamından talep edebileceği gibi, bir kısmından veya sadece birinden de talep edebilir.Diğer bir ifadeyle alacaklı, borçluların hepsini birden takip veya dava edebileceği gibi, bunların içinden dilediği birini veya bir kaçını da takip veya dava edebilir. İşte alacaklının, borçlulardan dilediğini ya da dilediklerini ifa istemine muhatap tutabilmesi, onun bir seçim hakkına sahip bulunduğunu gösterir. Alacaklının bu hakkı borç tamamen ödeninceye kadar devam eder. Bu durumda kişilerin yarışmasından bahsedilir Alacaklının, ifayı borçluların birinden istemesi ya da yalnız onu dava etmesi veya ifaya mahkûm ettirmesi, diğer borçluları borçtan kurtarmaya yetmez. Diğer borçluları ifa yükümünden kurtaran şey, ifa istemine muhatap olan borçlunun ifada bulunmasıdır; sadece mahkûm olması değil! Kısaca, alacaklı, borçlulardan birini takip veya dava ettikten, hatta onu mahkûm ettirdikten sonra bile -ifayı tamamen elde etmedikçe- diğer borçlulara başvurmak hakkını muhafaza eder .Tazminatın tamamının zarar verenlerden yalnız birisine karşı açılan davada talep edebilmesi, zarar görene ispat ve tahsil kolaylığı sağlar. Buna göre, zarar gören tazminat davasını en sağlam ispat araçlarına sahip olduğu zarar verene karşı açabileceği gibi, böyle bir davayı, tazminatı ödeme gücü en fazla olan zarar verene karşı da açabilir. Bu sayede zarar gören zarar verenlerden her birini ayrı ayrı dava edip, sayısız zahmetlere katlanacağı yerde, tamamı aleyhine açacağı bir tek dava ile de kolayca sonuca ulaşabilir. Keza, zarar görenin, tazminat alacağının bir kısmını, bir zarar verenden, diğer kısmını da diğer zarar verenden istemesi mümkündür. Ancak, burada “tek zarar, tek tazminat ilkesi” geçerli olduğundan, tazminat ödeme borcu, zarar verenlerden biri tarafından yerine getirildiği oranda sona erer. Zarar verenlerden biri, tazminatın tamamını ödediği taktirde, borç ortadan kalkar, dolayısıyla, zarar gören böyle bir halde artık diğer zarar verenlerden tazminat talep edemez .Zarar verenlerin her biri zarar görenin uğramış olduğu zararın nedeniyle doğan tazminatın tamamından sorumlu olup, bu sorumluluk borcun ödenmesine kadar devam eder.Tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişi, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip olur.TBK’nın 62’nci maddesi iç ilişkiyi düzenlemiştir. Bu maddeye göre tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişi, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahiptir ve zarar görenin haklarına halef olur ve buradaki rücuda teselsül değil, pay esası geçerlidir. TBK. m. 62, sorumluluk hukuku yönünden bir rücu düzeni öngörmüştür. TBK. m. 167 ise, sözleşmeye dayalı müteselsil borçlarda rücu düzenini belirlemiştir. ” hususları vurgulanmıştır. Bu doğrultuda işyerinde meydana gelen hırsızlık olayında davalının kusurun tamamından sorumlu olduğu,iç ilişkide ise fazladan ödediğini diğer sorumluya rücu edebileceği açıkken,belirlenen tazminat tutarından davalı yararına %50 indirim yapılarak hesaplama yapılması yerinde görülmemiştir.Kaldı olayda davacıya yüklenecek kusur oranı da tespit edilmemiştir. Bu açıdan davacı zararının 45.000 TL olarak belirlenmesine dair hesaplama yönünden tespitin yerinde olması ile birlikte, ayrıca davalının %50 kusur oranında sorumluluğu bulunduğu belirtilerek belirlenen 45.000 TLlık zarardan kusuru olmayan davacı açısından davalının dava dışı tespit edilen diğer sorumlu ile birlikte %50 şer oranında sorumlu kabul edilerek 22.500 TL lık davacı zararı belirlenmesine dair bilirkişi raporunun bu kısımı yerinde görülmemiştir. O halde mahkemenin kusur indirimi yönünden kararı usul ve hukuka uygun bulunmadığından,davacının davalıdan talep edebileceği zararının 45.000 TL olduğu kabul edilmelidir. Buna göre davalının istinaf talebinin HMK 353/1b-1.madde gereği reddi ile, davacının istinaf talebinin ise kabulüne,kararın HMK 353/1b-2.madde gereği kaldırılmasıyla,”Davacının davasının kısmen kabulü ile 45.000 TLnın 02/12/2016 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine f,azlaya ilişkin istemin reddine” dair yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmiştir.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle; A-Davalının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine, B-Davacının istinaf talebinin kabulüne, karar HMK 353/1b-2.madde gereği kaldırılarak yeniden esas hakkında; 1-Davacının davasının kısmen kabulü ile 45.000 TLnın 02/12/2016 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine fazlaya ilişkin istemin reddine, 2-Alınması gereken 3.073,95 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 512,33 TL harcın ve 512,33 TL ıslah harç ile toplam 1.024,66 TL’nin mahsubu ile bakiye 2.049,29‬ TL’nin davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Davacı tarafından yatırılan 512,33-TL peşin ve 512,33 TL ıslah harcı olmak üzere toplam 1.024,66-TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4- Davacının yaptığı 5.910,00 TL yargılama giderinin davanın kabul ret oranında hesaplanarak 4.432,50 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye kısmın üzerinde bırakılmasına, 5-Davalının yaptığı 60,38 TL yargılama giderinin davanın kabul ret oranında hesaplanarak 15,10 TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, bakiye kısmın üzerinde bırakılmasına, 6- Davacı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden kabul edilen miktar üzerinden karar tarihindeki A.A.Ü.T göre hesaplanan ve takdir edilen 9.200,00 TL ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 7- Davalı kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden reddedilen kısım yönünden,karar tarihindeki A.A.Ü.T.göre hesaplanan ve takdir edilen 9.200,00 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 8-Dosyada kullanılmayan bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde yatıran tarafa ödenmesine, İstinaf incelemesiyle ilgili olarak; Davacıdan peşin alınan istinaf karar harcının, istinaf eden davacıya isteği halinde ilk derece mahkemesince iadesine, Davalıdan alınması gereken 3.073,95 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 384,24 TL harcın mahsubu ile 2.689,71 TL’nin davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, Davalının istinaf aşamasında yapmış olduğu yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa istinaf edenlere ilk derece mahkemesince iadesine, Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 16/02/2023