Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/43 E. 2023/1478 K. 11.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2023/43
KARAR NO: 2023/1478
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/04/2022
NUMARASI: 2015/1149 E – 2022/290 K
DAVANIN KONUSU: Adi Ortaklığın Tespiti
KARAR TARİHİ: 11/05/2023
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle , dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalılar …, …, … ve … ile birlikte 01/09/1991 tarihinde, kağıt ticareti ve tüm iç ve dış ticari faaliyetleri yapmak üzere bir protokol yapıldığını, ortaklığın kuruluşu sırasında her ne kadar … Ticaret A.Ş. tabiri kullanılmışsa da, bu isim altında bir şirket kurulmadığını ve bu ismin kısaca … diye anılacağını ve diğer tarafta … ve ekibi olarak anılacağı tabirinin kullanıldığını, tarafların bir araya gelme sebeplerinin adi ortaklık olduğunu, ortaklığın birinci cümlesinde 01/09/1991 tarihinden itibaren taraflar nasıl ve hangi türden ticaret yapacaklarsa davacı ve diğer dört isim şirket kuruşlarında yer almasa da hisseleri oranında ortak olduklarını, taraflar arasında 1991 yılında kurulmuş bulunan ortaklık protokolünde … A.Ş.’nin yani … ve …’un o zaman ki para ile 3 milyar nakdi ve 7 milyar gayri nakdi parayı sermaye olarak … ve ekibine vermeyi taahhüt ettiğini, … ve ekibindeki davacı dahil kişilerin emeklerini sermaye olarak koyduklarını, sözleşmede yıllık kazançtan yıl içindeki tüm masraflar düşüldükten sonra geriye kalan meblağ ile ilgili olarak … ve ekibine %12 pay verileceğini, ileri de davalı … ortada bırakılmaması adına …ın her bir ortağından 150.000.000 TL bedelli teminat senedi aldığını ve ortaklığın başladığını, kısa zaman sonra … ve diğerlerinin göstermiş olduğu performans sebebi ile tekrar bir araya gelindiğini ve ek protokol ile kar oranlarının değiştirildiğini, ortaklık kurulurken 875$ dolar olan avansın davacı için 1000$ dolara yükseltildiğini, tarafların 1992 yılında bir araya geldiğini ve yeni bir protokolle davalılar … ve … tarafından konmuş bulunan 650.000 Doların firmalarda sermaye olarak kalmasının kararlaştırıldığını, bu kez aylık avansların 1150$ dolar olarak değiştirildiğini, daha sonra davalıların … Ticaret A.Ş.’ni kurduklarını, 1994 yılına kadar davacı ve davalıların bu şirket üzerinden ortaklığa devam ettiklerini, ekonomik kriz nedeni ile şirketin tasfiye edildiğini ve … Pazarlama A.Ş.’nin kurulduğunu, müvekkilinin … ve … ile ayrıca tüm şirketlerde %14 ortak olduğunu, müvekkilinin … tarafından kurulmuş şirketler de adi ortaklık sözleşmesi gereğince %14 adi ortaklık payının bulunduğunu, …, … ve şirketleri bünyesinde devam etmiş 20 yıl boyunca ödenmesi gereken kar paylarının ödenmediğini ve bu kazançların şahıs ve şirketlerin faaliyetlerinde kullanıldığını, buna rağmen müvekkilinin bu faaliyet karlarından yararlandırılmadığını, müvekkilinin haklarını talep etmesi üzerine şirketten kovulduğunu ve ortaklık kar paylarının cüzi bir kısmının sadece avans şeklinde ödendiğini, bu nedenlerle davalılarla davacının tüm şirketlerde ve ticari faaliyetin bütününden adi ortak olduğunun tespitine, müvekkilinin 20 yıl boyunca devam edelen davalılarda birlikte adi ortaklığa ait ortaklığın aktif ve pasif mal varlığının belirlenerek idareci ortak konumunda olan davalılardan ortaklık hesabını gösterir hesabın istenilerek ortaklıktaki payının tespiti ile ortaklıkta yer alan ticari şirketlerden bu güne kadar kendisine ödenmeyen ortaklık payının dava tarihinden itibaren işleyecek olan reeskont faizleri ile birlikte ile davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline, aksi kanaatte olması halinde taraflar arasındaki adi ortaklığın B.K. 643 ve devamı maddelerine göre tasfiye işlemleri yapılarak bugüne kadar elde edilen kazancın ortaklar arasındaki paylaşımı, davacının hissesine düşen kısmın yine faizleri ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilerek davacıya verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının dava dilekçesinde dayandığı protokol tarihinin 1991 yılında olması ve dava tarihine kadar 20 yıldan fazla sürenin geçmesi nedeni ile talep ve davanın zaman aşımına uğradığını, davacının aynı protokole dayanarak İstanbul Anadolu 14. Asliye Ticaret Mahkemesinde açmış olduğu davanın reddine karar verildiğini, protokolün … Ticaret A.Ş. ile …, davacı ve … arasında imzalandığını, davalılardan …’un dışındakilerin protokolde taraf olmadıklarını, dava konusu protokolün adi ortaklık protokolü olarak değerlendirilemeyeceğini ve protokolün hiçbir zaman hayata geçmediğini, … A.Ş’nin bu protokol kapsamında kurulduğundan söz etme imkanının olmadığını, … ve …’un … Ticaret A.Ş.’nin ortağı, yönetim kurulu üyesi ve temsil ilzama yetkili kişiler olduğunu ve protokolü temsilen imzaladıklarını, davacının hiçbir zaman herhangi bir şirkette ortaya şahsi bir emek koymadığını, davacının 20/09/1991 tarihinden sonra … Ticaret A.Ş.’nde çalışmaya başladığını ve tüm mesaisini şirkette çalışmaya ayırdığını, ücretini aldığını ve … Ticaret A.Ş.’nde çalışırken başka bir şirkette emeğini sermaye olarak koyamayacağını, davacının protokolde … Ticaret A.Ş. unvanının kullanılmasının kararlaştırıldığını, ancak daha sonra 1994 yılında … Ticaret A.Ş. isimli bir şirketin kurulduğunu iddia etmiş ise de bizzat davacının dayandığı 01/09/1991 tarihli protokolde davacının bu iddiasını yalanladığını, davacının … ve … tarafından kurulmuş olan … A.Ş, … A.Ş., … A.Ş., … A.Ş., … Sanayi A.Ş.’ne ortak olduğunu iddia etmişse de bu iddianında gerçek dışı olduğunu, dava konusu protokolde davalılardan … dışındaki davalıların protokole taraf olmadığını, davacının da …’tan herhangi bir talebinin olmadığını, taraflar arasında kağıt ticareti ile ilgili bir çalışma yapılması konusunda bazı ilkeler belirlemişler ise de bu işler çerçevesinde ticaret yapmanın mümkün olmadığını, belirtilen faaliyetlerin … A.Ş. bünyesinde yapılmasının planlandığını ve buna göre bir organizasyon yapıldığını, davacıya şirketten pay verildiğini ve davacının hatalı işlemleri sonucunda şirketin batma noktasına geldiğini ve şirketten mahcup bir şekilde ayrıldığını belirterek davanın reddini talep etmiştir. Davanın ilk açıldığı İstanbul Anadolu 10.ATM’nin 2014/237 Esas-2014/232 Karar sayılı kararı ile, görevsizlik kararı verildiği, dosyanın İstanbul Anadolu 27.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/320 Esas sırasına kaydının yapıldığı, bu kez İstanbul Anadolu 27.Asliye Hukuk mahkemesinin 2014/320 Esas-2015/33 Karar sayılı kararı ile karşı görevsizlik kararı verilerek yargı yeri belirlenmesi için dosyanın Yargıtay’a gönderildiği, Yargıtay 20.Hukuk Dairesi tarafından İstanbul Anadolu 10.ATM’nin yargı yeri olarak belirlendiği, daha sonra İstanbul Anadolu 10.ATM’nin bu mahkeme ile birleşmesi nedeniyle yargılamaya devam edilmiştir. Davacının 15/11/2021 tarihli dilekçe ile, HMK’nun 119/2 maddesine göre açıklama yaparak “davacının … ve … ile adi ortak olduğunun ve bu ortaklığın davalı mevkiinde bulunan diğer şirketler ile mahkemeye vermiş olduğu çeşitli tarihteki şirket unvanları yazılı şirketlerle dolaylı olarak adi ortak olduğunun tespitini ve ödenmeyen ortaklık payları için tüm ticari faaliyetlerden dolayı fazlaya dair hakları saklı kalmak koşuluyla 90.000,00 TL. ortaklık payı alacağının tahsilini, ortaklığın tespitinden sonra yapılacak tasfiye talebi ile ilgili olarak ta fazlaya ilişkin hakları saklı kalarak 90.000 TL. tasfiye payının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ettiğini” beyan ettiği, dosyanın heyetine tevdi edildiği görülmüştür. Mahkeme,davacının İstanbul Anadolu 14.Ticaret mahkemesinin 2013/226 Esas sayılı dosyasında … Paz.A.Ş. ve … aleyhine şirket ortaklığından kaynaklı kar payı istemi ile açtığı davada ,davacının hisselerini devrederek pay sahipliği sıfatını yitirdiği, bu sıfatın yitirilmesiyle kar payı hakkı gibi ortaklığa bağlı haklarında yitirildiği, davacının ortak olduğu döneme ilişkin kar payı talep etmesinin mümkün olduğu ancak TTK’nun 469/2 maddesi uyarınca şirket genel kurulu tarafından kar payı dağıtılmasına ilişkin karar alınmadığı, bu sebeple davacının dava tarihi itibariyle geçmişe dönük kar payı talep etmesinin Türk Medeni kanunun 2.maddesine aykırılık teşkil edeceği kanaatiyle davanın reddine ilişkin kararın Yargıtay 11.Hukuk Dairesi tarafından onandığı, karar düzeltme isteminin reddi ile kararın kesinleştiği ,davanın dayanağı olarak ileri sürülen 01/09/1991 tarihli protokolün bir tarafında … Ticaret A.Ş., diğer tarafında …, … ve … isimli kişilerin bulunduğu, protokolde geçerlilik süresinin 31/12/1993 tarihine kadar olduğunun belirlendiği ,bu protokolün bir adi ortaklık olarak kabul edilmesi halinde Borçlar Kanuna göre belirlene sürenin dolması ile adi ortaklığın kendiliğinden sona erdiğinin kabulü gerektiği,protokolde adı geçen … A.Ş.nin 1994 yılında kapandığı ,adi ortaklığın varlığının kabulü halinde ortaklardan birinin ölümü ile de adi ortaklığın sona ermiş olduğunun kabulü gerektiği, davacı …’in davalı … A.Ş.de 1994 yılı ile 1999 yılları arasında ortak olduğu, 1999 yılında hisselerini devrederek ayrıldığı, bu şirkete karşı geçmişe dönük ortaklık payı kar payı talebi ile İstanbul Anadolu 14.ATM’de açtığı davanın reddedilerek kesinleştiği, davacının diğer şirketlerle adi ortaklığı olduğuna dair bir belge de olmadığı,davacının davalılarla adi ortaklığın varlığını ve devam ettiğini, ortaklık payı alacağı bulunduğunu ispatlayamadığı gerekçesi ile; “Davanın reddine” karar vermiştir. Karar temyizi kabil olarak verilip dosya temyiz incelemesi için Yargıtay 3.Hukuk Dairesi Başkanlığına gönderilmiş ise de, aynı Dairenin 2022/7245 E.2022/8723 K.sayılı 10/11/2022 tarihli kararı ile karar tarihi itibarıyla kanun yolu denetiminin istinaf olduğu gerekçesi ile dosyanın ilgili Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmek üzere iade edilmesi nedeniyle istinaf incelemesi için dosyanın Dairemize gönderilmesiyle istinaf incelemesine geçilmiştir. Kararı davacı asil ile katılma yoluyla davalılar vekili istinaf etmiştir. Davacı asil istinaf dilekçesinde; kararda hatalı yorumlar yapıldığını,kararın istinaf incelemesine gönderilmesi gerekirken temyiz incelemesi için Yargıtay’a gönderilmesinin de hatalı olduğunu,taraf beyanlarının kararda değiştirilerek Yargıtay’ın yanıltılmaya teşebbüs edildiğini,gerekçeli karada gerçeklere ve belgelere uymayan bölümler olduğunu,bu bölümlerin ayrıntılı olarak dilekçelerinde belirtildiğini,davada adi ortaklık nedeniyle alınmış bir tasfiye kararı bulunmadığını, zamanaşımının dolmadığını,İstanbul Anadolu 14.ATM nın 2013/226 E.sayılı dosya kararının bu dava ile ilgisinin bulunmadığını, ilk adi ortaklık protokolünün 1991 yılanda kurulduğunu,teminat senedi alındığını,bu senedin hala iade edilmediğini, bunun ortaklığın devam ettiğini gösterdiğini,yapılan banka ödemelerinin görmezden gelindiğini,tanık beyanlarının değerlendirilmediğini belirterek tüm talepleri yönünden davanın kabulüne karar verilmesi için kararın kaldırılmasını talep etmiştir. Davalılar vekili katılma yoluyla istinaf dilekçesinde; davacının 5.000 TL olarak açtığı davadaki dava değerin daha sonra 180.000 TLya çıkardığını,bu neden davanın reddi nedeniyle maktu vekalet ücreti yerine nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini belirterek kararın bu yönüyle kaldırılmasını talep etmiştir.6100 sayılı HMK’nun 355 md gereğince, istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan incelemeye göre; Dava adi ortaklık kar payı alacağı ile adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi talebine ilişkindir. Adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir ( TBK. md. 620/1 ). Adi ortaklığın sona erme sebeplerini düzenleyen TBK’nın 639. maddesinin 7. bendinde ise, “Haklı sebeplerin bulunması halinde, her zaman başkaca koşul aranmaksızın, fesih istemi üzerine mahkeme kararıyla” ortaklığın sona ereceği belirtilmiştir. Adi ortaklık sözleşmesinin haklı sebeple feshi için ortaklık süresinin önemi bulunmamaktadır. Haklı sebeple fesih hakkı; mutlak ortaksal bir hak olup, bu hakkın ortaklık sözleşmesiyle sınırlandırılması veya tamamen ortadan kaldırılması olanaksızdır. Gerçekten ortaklar arasındaki ilişkinin devam etmesini haklı göstermeyecek bazı durumlar ortaya çıkarsa, bu durumda ortakların ortaklığın feshini mahkemeden istemesi mümkündür. Hatta belirli süreli ortaklıklarda da sözleşmede belirtilen ortaklık süresinin bitmesinden önce haklı sebeple sözleşmenin feshi davası açmak olanaklıdır ( Şener, Oruç Hami, Adi Ortaklık, Ankara: Yetkin Yayıncılık, 2008, s. 482 ). Ortak tarafından ileri sürülen sebebin, ortaklığın sona erdirilmesine olanak sağlayacak derecede haklı olup olmadığının belirlenmesi mahkemenin takdirindedir. Ayrıca fesih talebinin mutlaka fesih istenmesi şeklinde açıkça olması zorunluluğu yoktur. Örneğin; ortağın, ortaklığa getirdiği sermayenin iadesini istemesi, ortaklığın feshi ve tasfiyesi istemini de kapsamaktadır. Adi ortaklığın sona ermesi ile birlikte ortaklık tasfiye aşamasına girer. Ortaklar arasındaki hukuki bağ, tasfiye tamamlanmadan ortadan kalkmış kabul edilemez. Tasfiye, ortaklar arasındaki ortaklık ilişkisinin tamamen sona erdirilmesine yönelik kanuni bir usuldür. Tasfiye ile artık ortaklık malvarlığı para haline dönüştürülecek, borçlar ödenecek, sermaye değerleri ortaklara iade edilecek ve geri kalan meblağ ortaklar arasında kar ve zararın paylaşılması esasına göre dağıtılacaktır. Adi ortaklığın tasfiyesi ya tarafların anlaşması suretiyle ya da bizzat mahkemece yapılır. Taraflar tasfiye konusunda anlaşmadığı takdirde ortaklığın tasfiyesinin mahkemece TBK’nın 642 vd. madde hükümlerine uygun olarak yapılması gerekir. Öte taraftan; ortağın, ortaklığa getirdiği sermayenin ve kar payının tahsilini istemesi ortaklığın fesih ve tasfiyesi talebini de kapsamaktadır. Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanunu’nun 644. maddesine göre; “Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür. Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir. Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır. Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.”.Aynı Kanun’un “Kazanç ve zararın paylaşımı” başlıklı 643. maddesinde ise; ” Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında paylaşılır.Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır.” hükmü yer almaktadır. Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır ( TBK md 642).Keza, aynı Kanun’un “Kazanç ve zarara katılma başlıklı” 623. maddesi de; “Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir.Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder.Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir.” hükmünü ihtiva etmektedir.Bu aşamada mahkemece; yukarıdaki Kanun hükümlerine göre, öncelikle tarafların anlaşarak tasfiye memuru belirlemeleri istenmeli, tarafların bu konuda anlaşamamaları halinde ise tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru resen atanmalıdır.Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakde çevirme işlemi (TMK’nun 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse, değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan her birinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK’nın 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır. Adi ortaklığın fesih ve tasfiyesinde emsal Yargıtay kararlarında yukarıda belirlenen bu usulün uygulanması gerektiği vurgulanmıştır.İstanbul Anadolu 14.Ticaret Mahkemesinin 2013/226 Esas sayılı dosyasında … Paz.A.Ş. ve … aleyhine şirket ortaklığından kaynaklı kar payı istemi ile açtığı davada ,davacının hisselerini devrederek pay sahipliği sıfatını yitirdiği, bu sıfatın yitirilmesiyle kar payı hakkı gibi ortaklığa bağlı haklarında yitirildiği, davacının ortak olduğu döneme ilişkin kar payı talep etmesinin mümkün olduğu ancak TTK’nun 469/2 maddesi uyarınca şirket genel kurulu tarafından kar payı dağıtılmasına ilişkin karar alınmadığı, bu sebeple davacının dava tarihi itibariyle geçmişe dönük kar payı talep etmesinin Türk Medeni kanunun 2.maddesine aykırılık teşkil ettiği gerekçesine dayalı davanın reddine ilişkin kararın temyiz incelemesi sırasında Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin kararı ile onanarak daha sonra karar tashihi talebi reddedildiğinden kesinleştiği belirlenmiştir. Davacının dayanak yaptığı 01/09/1991 tarihli protokolün … Ticaret A.Ş.,ile …, … ve … isimli kişilerle geçerlilik süresinin 31/12/1993 tarihine kadar devam edecek şekilde düzenlendiği görülmekle,süre sonunda adi ortaklığın son bulduğu açıktır.Yine protokol tarafı … Tic. A.Ş.nin 1994 yılında kapandığı ticaret sicil kayıtları ile de belirlenmiştir. Bununla birlikte davacının 1994 yılı ile 1999 yılları arasında ortak olduğu davalı … A.Ş.deki hisselerini 1999 yılında devrederek ayrıldığı, gibi aynı şirketteki ortaklık payı kar payı yönündeki alacak talebinin ise İstanbul Anadolu 14.Ticaret mahkemesinin 2013/226 Esas sayılı davada reddedilerek kesinleştiği, davacının diğer şirketlerle adi ortaklığı olduğuna delil ve belge sunulmadığı ve bu iddianın ise ispatlanamaması karşısında ,davacının adi ortaklık ve bundan dolayı alacağına dair davanın ispatlanmadığından davanın reddine ilişkin mahkemenin kararın usul ve hukuka uygun olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca dava adi ortaklığın tespiti ile fesih ve tasfiyesine ilişkin olmakla ,adi ortaklık ispatlanamadığından mahkemece davalılar yararına maktu vekalet ücretine hükmedilmesinde aykırılık görülmemiştir. Bu itibarla, ilk derece mahkemesince verilen kararda mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirilmesi bakımından usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, davacının ve katılma yoluyla davalıların istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerekmiştir.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının ve katılma yoluyla davalıların istinaf başvurularının HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca ayrı ayrı reddine, Davacıdan alınması gereken 179,90 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 80,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 99,20 TL’nin davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, Davalılardan alınması gereken 179,90 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 80,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 99,20 TL’nin davalılardan alınarak hazineye irat kaydına, İstinaf yargılama giderlerinin istinaf edenler üzerinde bırakılmasına, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesinleştiğinde istinaf edenlere ilk derece mahkemesince iadesine,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK 361.madde uyarınca gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 11/05/2023