Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/5 E. 2022/117 K. 19.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2022/5
KARAR NO: 2022/117
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN ARA KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ARA KARAR TARİHİ: 11/10/2021
NUMARASI: 2020/567 E
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 19/01/2022
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak,ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle,dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin İstanbul Ümraniye 1. Etap Arsa Satışı Karşılığı Gelir Paylaşımı Sözleşmesi gereğince dava konusu taşınmaz üzerinde inşaat yapılması için sözleşme yapıldığını, projenin %93,71’lik kısmının tamamlandığını, ancak davalının sözleşmeye konu taahhütlerini yerine getirmemesi nedeniyle zarar uğradıklarını, iflas erteleme kurumuna başvurmak zorunda kaldıklarını, bu konudaki davanın derdest olduğunu, davalı tarafından iflas kararı verilmeden bir gün önce 177 adet bağımsız bölüme el konulduğunun bildirildiğini, tamamlanmayan %6,29 oranındaki inşaat nedeniyle davalı tarafından oluşturulan nama hesap komisyonuna ödenen ve müvekkiline borç kaydedilen tutara karşılık yapıldığının bildirilmiş olduğunu, yapılan el koyma işleminin müvekkilleri hakkındaki tedbir kararları göz ardı edilerek verildiğini, usulsüz bir ekspertiz raporuna dayalı yapıldığını, piyasa rayiçlerinin çok altında bir bedelle el konulduğunu, teminat mektubunun da iddia edilen borçlara karşılık nakde çevrildiğini ileri sürerek müvekkilinin payına düşen tutarının hesaplanarak müvekkilinin alacak miktarının tespiti ile müvekkiline ödenmesi, mahkemenin aksi kanaatte olması halinde el konulan bağımsız bölümlerin tespit edilerek müvekkilinin alacağı ve payı oranında paylaştırılması veya bağımsız bölümlerin mahkeme vasıtası ile satışı ve tespit edilen alacağın payları oranında bu satışlardan ödenmesine karar verilmesini talep ettiklerini. davalı tarafın dava konusu bağımsız bölümleri ihale ile satışa çıkarmış olması sebebiyle 177 adet taşınmazın 3.kişilere satışının engellenmesi amacıyla ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesince; ” tedbir talep eden vekilince ileri sürülen hususlar yargılamayı gerektirir nitelikte bulunduğundan ve HMK 389/3 gereği yaklaşık olarak ispat koşulları oluşmadığın” gerekçesiyle ihtiyati tedbir talebini reddine karar verilmiştir. Karara karşı davacı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili istinaf başvurusunda özetle; davanın esası konusundaki haklılığın yaklaşık olarak ispat edildiğini, davalı tarafından ilan edilen ihale ile satışa çıkarılan dava konusu taşınmazların, taraflar arasında akdedilmiş sözleşmede Arsa Satışı Karşılığı Gelir Paylaşımı İşi gereği gelir olarak paylaşılması gereken taşınmazlar olduğunu, sözleşmeden kaynaklanan işin kesin kabulü ve işe ilişkin hesap mutabakatının henüz yapılmadığını, davalının müvekkilinin de sözleşme gereği hakkı bulunan dava konusu taşınmazlara “el koyduğunu” bildirmiş olduğunu, müvekkiliyle herhangi bir mutabakat ve kesin kabul yapmaksızın taşınmazlara cebren el koyulmasının ne hukuk kuralları ne de hakkaniyet ilkeleri ile bağdaşmadığını, her ne kadar tarafların iddialarına ilişkin haklılığın yargılama sonucunda belli olacak olsa da, ihtiyati tedbir kararı alabilmenin şartı “yaklaşık ispat kuralı” ile müvekkilinin taşınmazlar üzerinde hakkı olduğunu ispat etmesi olduğunu, müvekkilinin taşınmazlar üzerinde hakkı olduğu dosyayasunulan sözleşme ile dahi açık olduğunu, sözleşmeye göre, davalının arsası üzerine sözleşme konusu taşınmaz müvekkili tarafından inşa edileceğinin ve ortaya çıkan bağımsız bölümlerin taraflar arasında paylaşılacağını, müvekkilinin dava konusu sözleşmedeki bir kısım haklarını temlik ettiği …bank tarafından davalıya karşı bizzat işbu dava konusu taşınmazlardan kaynaklanan hakların temlik gereği kendisine ödenmesi talebiyle açılan davada, ilgili mahkeme gerekçeli kararında müvekkilinin davalıdan alacağının olduğunu açık bir şekilde belirttiğini, bahse konu İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/539 E. Sayılı dosyasının gerekçeli kararının 6. Sayfasında alınan bilirkişi raporuna göre müvekkilinin alacağının “davalının kendi kayıtlarından çok daha yüksek olduğunun hesaplandığının”, müvekkiline “kabaca 220 milyon kalması gerektiğinin” hesaplandığını belirttiğini, ilgili dava dosyasında bilirkişi raporlarında müvekkilinin davalıdan alacaklı olduğu tespit edildiğini, müvekkillerinin iflas erteleme taleplerinin incelendiği İstanbul Anadolu 1. Ticaret Mahkemesi’nin 2017/1212 E. Sayılı dosyasında, 29.09.2021 tarihli karar ile müvekkili … şirketinin “borca batık olmadığı ve iflasına yer olmadığına” karar verildiğini, farklı iki dava dosyasında da davalının el koyduğu taşınmazlara verdiği el koyma değerlerinin piyasa rayiçlerinin çok altında olduğu ve yalnızca bu sebeple dahi müvekkilinin bahse konu taşınmazlar açısından alacaklı konumda olduğu açıklığa kavuştuğunu, davalının kötü niyetli olarak, mal kaçırma amacıyla müvekkilinin sözleşmesel haklarının devam ettiği dava konusu taşınmazları satışa çıkarmış olduğunu, ileri sürerek kararın kaldırılmasını istemiştir. Davalı istinaf başvurusuna cevabında; sözleşme kapsamında yapılan bağımsız bölümlerin mülkiyetinin arsa sahibi konumunda bulunan müvekkili şirkete ait olduğunu, Yönetim Kurulu Kararı’nda geçen “Projede bulunan stoktaki bağımsız bölümlere ekspertiz yaptırılarak el konulmasına” ifadesinin bu bağımsız bölümlerin değer tespitinin yapılması akabinde, eğer bu taşınmazların satışı gerçekleşseydi davacı tarafa düşecek pay hangi tutara denk geliyorsa o tutarın davacı tarafın müvekkiline olan borçlarından mahsup edilmesine yönelik bir ifade olduğunu, bu sürece vakıf olan davacı yüklenicinin de Yönetim Kurulu kararında yer alan bu ifadenin mahsup anlamına geldiğini bildiğini, ancak buna rağmen haksız iddialarına dayanak yaratma çabası ile sanki hukuka aykırı bir şekilde el koyma işlemi gerçekleştirilmiş gibi beyanda bulunması davacıların kötü niyetinin açık bir göstergesi olduğunu, ortada hukuka ve taraflar arasında imzalı bulunan sözleşmeye aykırılık teşkil eden bir durum olmadığını, sözleşme konusu iş kapsamında müvekkilinin yegâne yükümlülüğünün mülkiyeti kendisine ait bulunan İstanbul İli, Ümraniye İlçesi, … Mahallesi, … Ada, … Parsel’de bulunan taşınmazın Sözleşme kapsamındaki işlerin yürütülebilmesi için Yüklenici’ye teslimi olup söz konusu yükümlülüğün de müvekkili tarafından yerine getirildiğini, davacı yüklenicinin ise müvekkiline ait bulunan arsa üzerinde proje geliştirmeyi, meydana getirdiği bağımsız bölümlerin pazarlanmasını ve arsa sahibi adına satışını sağlamayı taahhüt ettiğini, bu edimin karşılığında ise bağımsız bölümlerin satışından elde edilen gelirden, sözleşmede kararlaştırılan oranda pay alacağını, davacının mahsup işlemi yapılmasını bizzat kendinin talep ettiğini, iş ve mahsup işlemini açıkça onayladığını gösterir faturaları düzenleyerek müvekkili şirkete teslim ettiğini, mahsup işlemi öncesi bağımsız bölümlerin ekspertiz değerlemesi yapıldığını, ekspertiz bedelinin de ihtarname iledavacıya bildirildiğini, aradan uzun süre geçmesine rağmen davacının bu ekspertiz bedellerine itiraz etmediğini, tam tersine bu bedelleri kabul ettiğini gösterir faturaları düzenleyerek müvekkiline teslim ettiğini, davacının müvekkiline 177 adet bağımsız bölümün satışından herhangi bir gelir elde etmesi mümkün olmadığını, müvekkilinin davacıdan alacaklı olduğunu, dava değerinin de eksik gösterilerek harç yatırıldığını ileri sürerek talebin reddini istemiştir. Dava, taraflar arasında yapılan Arsa Satışı Karşılığı Gelir Paylaşımı sözleşmesi gereği, davalı tarafından el konulduğu iddia edilen taşınmazların rayiç değerlerinini tespiti ile alacağın ödenmesi, mahrum kalınan zarın tespiti ve tahsili ile davalının taahhütlerini yerine getirmemesi nedeniyle uğranılan zararın tahsili için açılan davada bağımsız bölümlerin satışının önlenmesi için talep edilen ihtiyati tedbir talebine ilişkindir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 389 ve devamı maddelerine göre; “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir. Talep edenin haklarının derhâl korunmasında zorunluluk bulunan hâllerde, hâkim karşı tarafı dinlemeden de tedbire karar verebilir. Mahkeme, tedbire konu olan mal veya hakkın muhafaza altına alınması veya bir yediemine tevdii ya da bir şeyin yapılması veya yapılmaması gibi, sakıncayı ortadan kaldıracak veya zararı engelleyecek her türlü tedbire karar verebilir. “şeklinde düzenleme bulunmaktadır. Dava dilekçesi kapsamı ile dosya kapsamındaki belgelerden taşınmazların aynına yönelik dava bulunmadığı görülmektedir. Buna göre, dava konusu edilmeyen hususlar üzerine ihtiyati tedbir konulamayacağından, somut davada HMK 389. maddesindeki uyuşmazlık konusu olmaya dair yasal koşullarının oluşmadığı gözetilerek, mahkemenin ihtiyati tedbirin reddi kararı sonuç olarak usul ve hukuka uygun bulunmuştur. Bu itibarla, ilk derece mahkemesince ihtiyati tedbir koşullarının oluşmadığına dair verilen kararda yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, istinaf eden davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerekmiştir.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle;Davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine, Alınması gereken 80,70 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 21,40 TL’nin istinaf eden davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesin olmakla istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine,Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK 362/1-f maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 19/01/2022