Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/339 E. 2022/658 K. 03.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2022/339
KARAR NO: 2022/658
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/10/2021
NUMARASI: 2016/1197 E – 2021/741 K
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 03/03/2022
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle , dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirket hakkında İstanbul Anadolu 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde iflas erteleme talepli dava bulunduğunu, yargılaması sırasında kayyım heyetinin 28.01.2013tarihli raporunda “şirket ile yoğun iş ve parasal ilişki içinde bulunan … hesaplarının geçmişe dönük olarak dayanaklarıyla birlikte ayrıntılı olarak tetkiki, uğradığı zararların ortaya konulması, gereği halinde tespit edilecek alacaklarının tahsili zımnında … aleyhine hukuki müracaatta bulunulmasının” mütalaa edildiğin, yapılan araştırmalarda davacı şirket ile davalı arasında, 2002 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından ihale olunun Başıbüyük Süreyyapaşa yol ve altyapı inşaatı ve ilgili olarak ortaklık kurulduğunu, bu ortaklık kapsamında işin davacı şirkete ihale edilmek ile birlikte, teminat mektuplarının davalının kefaleti ile temin edildiği, buna karşılık davacı şirket tarafından davalıya 15.09.2004 ile 30.10.2004 tarihleri arasında toplam 2.070.000,00 TL lık senet verildiğini,davacı şirket tarafından tamamlanarak ilgili idareye teslim edilen bu iş ile ilgili olarak davalıya 15.01.2003 ile 28.02.2005 tarihleri arasında 2.940.000,00 TL ödeme yapıldığını, bu ödemelerin davalı tarafından davacı şirkete karşı usulünce muhasebeleştirilmediğini, hesapların tetkikinde davalının davacı şirkete 102.541,30 TL borçlu bulunduğunu, bu hesaba ilişkin toplam 3.048.297,49 TL tutarın vergi, KDV ve SSK ödemelerinde ortaklık hesaplarının davalı tarafın Cr usulünce muhasebeleştirilmediğini, davacı şirketin ortaklığa ait mali yükümlülükleri başına katlanması nedeniyle zarara uğratıldığını, taahhüt işi olarak kesin hesap aşamasında idare tarafından yapılan 3.716.124,80 TL tutarındaki resmi kesinti nedeniyle, davalıya 1.858.062,40 TL fazla ödeme yapıldığını, ortaklık ilişkisinin aynı ilişkinin devamı olarak 2007 yılında keşif artışı işi kapsamında tekrar kurulduğunu, tüm teminatların davacı tarafından verildiğini, işin tamamının da davacı tarafından gerçekleştirildiğini, ikinci iş kapsamında davalıya birinci işten alacaklı olunmasına rağmen, hukuki ve teknik koşulları oluşmadığı halde, 07.06.2007 ile 25.03.2008 tarihleri arasında toplam 1.350.000,00 TL ödeme yapıldığını, ihale makamının talebi üzerine de Maltepe’de okul inşasına başlanıldığını, davalının ortak sıfatına rağmen hiçbir maddi katkıda bulunmadığını, bu inşaatın tamamen davacı şirket tarafından 4.776.765,00 TL harcanmak suretiyle tamamlanarak idareye teslim edildiğini, davacı şirketin aldığı krediler nedeniyle bu süreçte ekonomik darboğaza girdiğini, ikinci ortaklık sürecinde davacı şirket tarafından alacağının bizzarur temliki suretiyle ödenen banka faizleri toplamının 2.728.669,34 TL olduğunu,davacı şirket tarafından tanzim tarihi itibariyle aralarında resmi ilişki bulunmayan davalı 20.11.2009 tanzim 20.01.2010 tarihli 2.000.000,00 TL bedelli senet keşide edildiğini, bedelin nakden ahzolunduğu belirtilmesine karşılık ,davacı şirket kayıtlarında nakdi karşılığı bulunmayan bu senet üzerinden davacı şirketin suni olarak borçlandırıldığını,gerçek bir borç ilişkisi içermeyen bu senedin İstanbul/Anadolu … İcra Müdürlüğü’nde … E. sayıyla takibe konu yapıldığını, davacı şirketin malvarlığına haciz konularak zarara uğratıldığını, yine aynı borç nedeniyle,davacı şirket yetkilisiyle davalı arasında 14.05.2010 tarihli sözleşme imzalandığını, şirket yetkilisi …’nın borcun kefili haline getirildiğini, aynı dönemde davalı tarafından davacı şirket unvanı üzerine atılan bir imza ile davacı şirket ile … Ltd. Şti. arasındaki kesin hesaba yönelik sözleşme akdedilerek, davacı şirketin İstanbul Büyükşehir Belediyesi nezdindeki hak edişlerini kontrol altında tutulma çabasına girildiğini,davacı şirket tarafından davalıya 30.03.2011, 20.05.2012 tarihleri arasında şirket kayıtlarına yansıtılmayan 4 adet çek ile 85.000,00 TL ödeme yapıldığını, yazışmalar ile sabit olduğu üzere, bu ödemenin faiz olarak tahsil edildiğini, yine bu süreçte davacı şirket tarafından davalıya toplam 550.000,00 TL tutarında gün kaydı içermeyen iki adet çek teslim edildiğini, halen davalı yeddinde bulunduğunu,davacı şirket adına kayıtlı iki adet aracın davalıya ya da davalı tarafından gösterilen üçüncü kişilere devredildiğini, bu devirlerden elde edilen 100.000,00 TL tutarındaki maddi menfaatin şirket hesaplarına aktarılmadığını, davalı tarafından gönderilen maillerde devre/dönem faizi olarak zikredildiğinin tespit edildiğini, davalıya 10.06.2013 günü keşide edilen ihtarnameyle, tüm parasal ilişkiler kapsamında hesap mutabakatı yapılmasını, yapılan ödemelerin ortaklık ilişkisi çerçevesinde muhasebeleştirilerek faturaların usulünce tebliğ edilmesini, günsüz olarak keşide edilen çeklerin şirket yetkilisine iade edilmesinin talep edildiğini, davalının cevabı ihtarname ile talebe karşı çıktığını, davalının taraflar arasında mevcudiyeti tartışmasız olan ortaklık ve güven ilişkisine aykırı eylemleri nedeniyle davacı şirketi ciddi maddi ve manevi zarara uğradığından bahisle, davacı şirketin davalıdan aralarındaki ortaklık ilişkisi, davalının bu ilişkiye aykırı eylem, işlem ve davranışları, nihayet bu ortaklık ilişkisinin tasfiyesi nedeniyle mevcudiyeti tartışmasız olan alacaklarının tespitiyle, şimdilik 100.000,00 TL’nin her bir işlem tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Mahkemenin olumsuz görev uyuşmazlığı sonrası Yargıtay 20.HD tarafından yargı yeri olarak belirlendiği, daha sonra 2016/1197 E.numarası ile yargılamaya devam edilmiştir. Dava, fazlaya dair haklar saklı tutularak 10.000,00 TL yönünden açıldığı için tek hakimi tarafından yargılamaya başlandığı, ancak davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağı bildirildiğinde davacı tarafça 2.285.000,00 TL üzerinden harç tamamlanarak heyet şeklinde yargılamaya devam olunmuştur. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davalının kesinleşmiş icra dosyasıyla sabit olduğu üzere, davacıdan alacaklı olduğunu; bu dosyaya karşı açılacak menfi tespit davasının harcının 2.013.013,70 TL üzerinden ödenmesi gerektiğini, öncelikle davacıya talebini açıklaması ve harcı tamamlaması için süre verilmesini, aksi takdirde dava Şartı yokluğu nedeniyle davanın reddini, iddiaların kabulü anlamına gelmemek kaydıyla taleplerin zamanaşımına uğradığını,davalı ile davacı şirket arasında adi ortaklık ilişkisi bulunmadığını, davacının tek yanlı ve sözlü beyanları ile taraflar arasında bir adi ortaklık olduğunun kabul edilemeyeceğini, davalının Kadıköy … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyasıyla davacıdan alacaklı olduğunun kesinleştiğini, icra dosyasına konu alacak yönünden 14.05.2010 tarihli borç ödeme sözleşmesi ile ödeme taahhüdü verilerek, davacı tarafın bir kez daha borcu kabullenerek, yapılandırdığını, şirket yetkilisinin de kefil olduğunu, davalının bu anlaşmaya sadık kaldığını, davacının iflas erteleme kararına itiraz etmediğini, alacağının ödenmesini beklediğini, huzurdaki davanın açılma sebebinin alacağın ödenmesinden kaçınmaya yönelik olduğunu, davacının davalının iki adet araç sattığının doğru olduğunu, satım bedelinin banka kanalıyla davacıya ödendiğini, dolayısıyla satılan araçlar nedeniyle herhangi bir borcu bulunmadığını, dava dilekçesine ek/5-a olarak fotokopisi eklenen bononun davalının elinde olmadığını, davalının elinde olan senedin takibe konu yapılıp icra kasasında olduğunu;,davacının icra takibine konu senedin boş olarak verildiği görüntüsünü yaratmak adına yaptığı bu girişimin kötü niyetinin göstergesi olduğunu,davacının kredi alamaması nedeniyle davalının kredi hesapları üzerinden 550.000,00 TL nakit kredi kullandığını, kredilerinin davalı tarafından kullanılmış gibi görünmesine rağmen paraları davacı şirketin aldığını, bu kredilerin miktarı kadar davacı tarafından davalıya çekler verildiğini,davalının …’tan çektiği 200.000,00 TL’lik nakit krediyi 09/11/2009 tarihinde davacı şirket hissedarının … Bankası’ndaki şahsi hesabına gönderdiğini, aynı durumun … ve … A.Ş.’den alınan diğer krediler içinde cari olduğunu, görüldüğü üzere, teslim edilen çeklerin kullanılan nakit kredi bedellerinin ödenmesi amacıyla verildiğini, bu kredilerin ödenmediği sürece, iadesinin mümkün bulunmadığını, bu çeklerin şirket kayıtlarına işlenmemiş olmasının davacının kusuru olduğunu,davalının davacıdan faiz tahsilatı adı altında bir para almadığını,yukarıda bahsedilen 550.000,00 TL’nin davalının adına davacının kullandığı kredilerin devre faizleri olup, bu faizlerin davalıya değil, alacaklı bankalara ödendiğini, üstelik devre faizlerini ödemek için verilen bazı çeklerin de karşılığı olmadığı için iade edildiğini, kredilerin ödemenin yapıldığı dönemdeki devre faizi kayıtları incelendiğinde, 85.000,00 TL’nin bankalara ödenen 550.000,00 TLlik kredilerin devre faizi olduğunun görüleceğini, davacının Süreyyapaşa yol ve altyapı inşaatı işi kapsamında, Belediye Başkanlığı’ndan 34.690.081,51 TL net tahsilat yaptığını,davalı şirketin bu işe ortak olması halinde, hesabın 34.690.081,51 TL üzerinden görülmesi gerektiğini, bu halde iki ortağın kazancının ortalama iade bedelinin 96 20’si üzerinden olması gerektiğini, davacı tarafın davalının kâr payını ödemeden 1.095.500,00 TL borçlu çıkarmasının izahı gerektiğini, davacı tarafın bu ihale işini tek başına aldığını,davalının zaman zaman yardım ve elden paralar aldığını,davalı hesapları üzerinden teminat mektubu kullandığını, davacının basiretli iş adamı gibi hareket etmekle yükümlü olduğunu, verdiği çek ve senetlerin aslında olmayan bir borç için verildiğini ileri sürerek, borcu ödemekten imtina edemeyeceğini, dava dilekçesinde resmi ve gayriresmi ilişkilerden bahsedilmesine karşın resmi ilişkiler üzerinden hareket ile alacak talebinin de doğruluk ve iyi niyet ilkelerine aykırı olduğunu,davalının okul inşaatından herhangi bir bilgisi olmadığını, bu okulu niye yaptığı,davalıdan neden borca ortaklık talep etmekte olduğunu anlamanın mümkün olmadığını,davalının davacı şirket ile değil davacı şirketin hissedarı olan … ile adi ortaklık kurarak ortak olmak istediğini, ortaklığın aşağıdaki belgelerle sabit olduğu üzere, başlamadan sonra erdiğini,davalı ve davacı şirket yetkilisi yönünden, Küçükyalı Vergi Dairesi’nde … vergi nolu ortaklık vergi kaydı açıldığın,; ancak ortaklığın yürümeyeceğine karar verilip, hiçbir işe başlamadan, fatura dahi bastırmadan 06.04.2004 tarihinde ortaklık vergi kaydının kapatıldığını, 06.04.2004 tarihli … sayı ile kayda alınan kapanış dilekçesiyle, Vergi Dairesi’nin iş bırakma tutanağında, her iki tarafın imzasının bulunduğu, hiçbir iş yapılmadığının kabul ve beyan edildiğini,davalı ile davacı şirket arasında hiçbir zaman ortaklık kurulmadığını, davalının bankalar nezdinde bulunan kredi hesaplarından, kredi kullandığını, bu bağlamda teminat mektubu aldığını, 550.000,00 TL tutarlı çeklerin davalı adına ve hesabına kullanılan kredi alacakları için verildiğini, bu krediler ödenmediği sürece çeklerin iadesinin mümkün olmadığını, davalının davacıya borcu bulunmadığını, kambiyo senedine bağlanmış mevcut borçları karşısında davalının yerinde olmayan davasının reddini talep etmiştir. Feri müdahil ise, müflis şirketin yasal defter ve belgelerinde davalıdan 2.285.000,00 TL tutarında alacağı bulunduğunun hiç tartışmaya yer verilmeyecek şekilde kayıt altına alındığını, bu nedenle davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, davacı ile davalı arasında bir adi ortaklık ilişkisinin bulunmadığının yargılamanın ilerleyen aşamalarında tespit edildiği ve bu hususun davacı tarafından da kabul edildiğini,adi ortaklık sözleşmesinin 24/03/2003 tarihli olup, adi ortaklık davacı şirketin ortağı … ile şirkete ortak olmayan davalı … arasında imzalandığını,ortaklığın kuruluş nedeni olarak Başıbüyük – Süreyya Paşa Yol ve Alt Yapı İnşaat işinin yapımı şeklinde tanımlandığı, ancak 1 yıl kadar sonra iki tarafın 06/04/2004 tarihli müşterek dilekçesiyle 31/03/2004 tarihinde iş yerinin kapatıldığı Küçükyalı Vergi Dairesine bildirilildiği, bırakma bildirimin altında …’nın imzası olduğu ve ; ” iş yapılmadığından fatura basılmadığı ” bu bildirimde beyan edildiğini, İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/606 Esas sayılı dosyasının davalı tarafından davacı olan şirket aleyhine açılan kayıt kabul davası olduğu,bu dava ile da doğrudan ilişkili bulunmadığının belirlendiği,yine davacı şirketin 11/01/2010 günü iflas erteleme talepli olarak İstanbul Anadolu 14. Asliye Ticaret Mahkemesine başvurduğu, 06/11/2013 tarihinde mahkemece talebin reddine, davacı şirketin iflasının açılmasına karar verildiği, kararında kesinleşmiş olduğu, davalı … ile müdahil … arasında gerçekleşip bir yıl süren adi ortaklığın fiilen ticari faaliyetinin tespit edilemediği, davalının da davacı şirket yetkilisi olmadığı, hal böyle olunca adi ortaklığın tasfiyesi ve buna bağlı alacağın belirlenmesi ve alacağın bu yolla istenebileceği şeklinde değerlendirme yapılamayacağı; davacı şirketin iş bu davayı 28/01/2013 tarihli kayyım raporuna dayandırarak açtıkları, bu raporda …’nın şirkete verdiği zararların tespit edildiğini iddia edildiği, incelenen kayyım raporu ile alınan kök ve ek rapor ile kapsamında davacının yapılan ödemeleri borç ödeme dışında başka bir amaçla yaptığı doğrultusunda dosyaya yazılı delilleri sunmasının gerektiği ,ancak davacının böyle bir delili bulunmadığı gibi ticari defterlerine davadan hemen önce işlemesinin sebebi de kayyım raporu olduğunun anlaşıldığı gibi,4 adet olup toplamı 85.000,00 TL olan çeklerin ise, şirket emrine keşide edildiği, davalıya ciro edildiği ve onun tarafından tahsil edildiği; davalı vekilinin söz konusu çeklerin davalıya verildiğini doğruladığını ancak davacı lehine bankadan çekilen kredilerin faizi olduğunu savunduğu, davacının ise bu çekleri avans çeki olarak ileriye sürdüğü, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 29/09/2020 tarihli ve 2020/4760 Esas 2020/5125 Karar sayılı ilamında çekin bir ödeme vasıtası olup sebepten mücerret olduğu, hangi borca ilişkin bir ödeme olduğunu çeki verenin ispat etmesi gerektiği, bu nedenle davalıyı çek bedellerinden sorumlu tutabilmek için davacının iddia ettiği sebebe göre bu çeklerin davalıya verildiğini yazılı belgeyle ispat etmesi gerektiği ancak davacı yanın bunu da ispat edemediği, çeklerin bedelsizliğini kanıtlayamadığı, mevcut duruma göre de, davacı alacağının ispat edilemediği gerekçesiyle; “Davanın reddine” karar vermiştir. Kararı davacı vekili istinaf etmiştir. İstinaf dilekçesinde ;davacı müflis şirket Kadıköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/108 E. sayılı dosyası ile açtığı iflasın ertelenmesi talepli davada, mahkemenin talebin kabulü ile Prof. Dr. … ile … müflis şirkete kayyum olarak atandıklarını, davacı müflis şirketin kayyım heyetinin, davacı ile davalı arasında yoğun para ilişkilerinin olduğunu ancak bu paraların kayıt altına alınmadığını tespit etmesi üzerine müflis şirkete hitaben 28.01.2013 tarihli gönderdiği muhtırada , şirket ile yoğun iş ve parasal ilişki içerisinde bulunan (davalı) … hesaplarının geçmişe dönük olarak ve dayanakları ile birlikte, ayrıntılı olarak tetkiki ile şirketin bu ilişki nedeniyle uğramış olduğu maddi zararların ortaya konulması ve gereği halinde şirketin tespit edilecek alacaklarının tahsili zımnında (davalı) … aleyhine hukuki müracaatlarda bulunmasının talep edildiği, kayyum heyetinin bu talep ve tavsiyesi üzerine davacı şirket, geçmiş dönemde sehven kayıt altına almadığı … Bankası ile … A.Ş. üzerinden davalıya gönderdiği 2.285.000,00 TL (bankalardan gelen yazılarda 3.000.000,00 TL) tutarındaki borç parayı, 2013 yılına ait yasal defterlerine kayıt ettiği,davacı müflis şirketin banka kanalı ile davalıya borç olarak gönderdiği 2.285.000,00 TL tutarındaki parayı (bankalardan gelen yazıya göre 3.000.000,00 TL) 2011 ve 2012 yılları Yevmiye defterlerine kayıt etmesi gerekirken 2013 yılı yevmiye defterinin 06.11.2013 tarih … numaralı kapanış maddesi 159.01.R01 kod numaralı hesabına kayıt etmiş olmasının davalının davacıya borcu olduğu gerçeğini değiştirmeyeceğini, davacı müflis şirket yetkilisi tarafından 25.10.2013 tarihin de dava ikame edildikten sonra, müflis şirketin 06.11.2013 tarihinde iflasına karar verildiği ve tasfiye işlemleri için Anadolu … İcra ve İflas Müdürlüğü … İflas sayılı dosyasına kayıt yapıldığı, davacı müflis şirket hakkın da verilen iflas kararından sonra Anadolu … İcra ve İflas Müdürlüğüne müracaat eden davalı …’nın müflis şirketten alacağı bulunduğunu belirtilerek alacağının kayıt ve kabulüne karar verilmesini talep ettiği, bu talebinin tamamının reddedildiği,ret kararı üzerine davalı tarafından Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/606 E. sayılı dosyası ile kayıt kabul davası açıldığı, davalının davacı olduğu Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin ısrarlı talebine rağmen yasal defter ve belgelerini mahkemeye sunmaktan kaçındığı,. müflis şirket hakkında tasfiye işlemlerinin yapıldığı İstanbul Anadolu … İcra ve İflas Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasından, Müdürlük tarafından re’sen görevlendirilen bilirkişilerden aldırılan 22.01.2014 tarihli raporda “159 Verilen Sipariş Avansları” hesabının 2013 yılı bakiyesinin 2.285.000,00-TL olduğu, bu bakiyenin 01.10.2013 tarihinde …’ya verilen ve toplamı 85.000,00-TL olan 6 adet çekler tutarı ile 10.10.2013 tarih ve … nolu yevmiye kaydıyla “331 01 …” hesabına yapılan 2.200.000,00-TL virmandan kaynaklandığı, … İncelenen hesaplarda İcra ve İflas Kanunu’nun 310/5 madde hükümlerine aykırı hareket edilmediği” görüş ve kanaatine varıldığını,daha sonra bilirkişi raporundaki tespitler uyarınca, İflas Müdürlüğünün talimatı üzerine belirsiz alacak davası olarak açılan huzurdaki davada, dava değeri 2.285.000,00 TL’ye yükseltilerek eksik harcın 27.06.2018 tarihin de mahkeme veznesine depo edildiğini, davacı şirket tarafından davalı tarafa yapılan para transferlerini belgelemek maksadıyla … Bankası ve …’a gönderilen müzekkerelere verilen yanıtlarda iddianın kanıtlandığı ve müflis şirketin alacaklı olduğunun belgelendiğini, … Bankası A.Ş.’nin 20.06.2019 tarihli cevabi yazısında davacı şirketin davalıya toplam 550.000,00 TL tutarında para gönderdiğinin belirtildiğini, … A.Ş.’nin 18.06.2019 tarihli cevabi yazısında da, davacı müflis şirketin davalı …’ya toplam 2.730.000,00 TL tutarında para gönderdiği, davalı …’nın ise davacı şirkete 280.000,00 TL geri ödeme yaptığının belirtildiğini,davalı vekilinin davacı müflis şirket tarafından davalıya para gönderildiğini kabul ettiği ve davacı tarafından gönderilen paraların davacının davalıya olan borcuna karşılık mahsup edildiğini beyan ettiğini, davalının müflis şirketten olan alacağı için açtığı Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/606 E. sayılı kayıt kabul davasının reddine karar verilmiş olması davalının davacı tarafından kendisine gönderilen parayı mahsup edecek bir alacağının bulunmadığını gösterdiğini,bu durumda davalının, davacı şirket tarafından gönderilen ve davacının kendisine olan borcundan mahsup ettiği beyanında bulunduğu 2.285.000,00 TL tutarındaki borç parayı davacıya geri ödemek zorunda olduğunun ortaya çıktığını, bilirkişilerin “Usulüne uygun tutulmuş ticari defterler sahibi lehine delil teşkil ettiği,ancak, bunun için ticari defterlerdeki kayıtların dayanak belgelerle doğrulanması gerektiği, tespitiyle birlikte düşünüldüğünde usulüne uygun tutulmuş ticari defterlerde yer alan kayıtların bankalardan gelen yazı cevaplarıyla doğrulandığı ve haklı davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, bilirkişilerin “öte yandan, huzurdaki davalının (bilinmemekle beraber) tacir sıfatı bulunmaması halinde tek başına davacı defter kanıtının da hüküm ifade etmeyeceği sonucuna varıldığı”na ilişkin tespitinin, davalı tarafından açılan İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/606 E. sayılı dosyasından verilen karar karşısında isabetli olmadığını, o kararda tacir olarak nitelendirilen …’nın davasını ispatlamak üzere sunması istenen defterlerini ibraz etmekten kaçındığı bu nedenle ispatlayamadığı davasının reddine karar verildiği gibi, aynı karara karşı yapılan İstinaf başvurusunun da reddedildiğini,bilirkişilerin “4 Adet çek toplamının 85.000,00 TL olduğu,çeklerin şirket emrine keşide edildiği, davalıya ciro edildiği ve onun tarafından tahsil edildiği hususunun sunulu belge kapsamına yansımadığı” tespitinde bulunduklarını, söz konusu çekleri davalı … adına teslim alan …’nın davalının oğlu, …’ın ise davalının çalışanı olduğunu, çeklerin teslim alındığına dair belgelerin dosyada olmasına rağmen yeniden sunduklarını belirterek, davanın kabulüne karar verilmesi için kararın kaldırılmasını talep etmiştir. 6100 sayılı HMK’nun 355 md gereğince, istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan incelemeye göre; Davada, daha sonra iflasına karar verilen şirket yönünden iflas idaresi tarafından müflis şirketin zararına neden olduğu ileri sürülen 3.kişi davalıdan zararın tazmini talep edilmiştir. İspat hususuna gelince; Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlamakla yükümlüdür. Davacı müflis şirket davalıya banka kanalı gönderdiği ödemeleri borç olarak gönderdiğini ispatlayamamıştır.Ayrıca müflis davacı tarafça davalıya verilen çekler davalı tarafça tahsil edilmekle,çek ve havale bir ödeme vasıtası olduğundan ,banka havaleleri ve çeklerin davacı lehine borç olarak verildiğinin iddia edence ispatlanması gerektiği kabul edilmelidir.Taraflar arasındaki araç satış işlemleri ile açıkca belirlenmiştir. Davacı müflis şirket ile davalı arasındaki tüm ilişkiler ve araç satımı da dahil olmak üzere tüm para ilişkileri incelenen ticari defter kayıt ve belgeleri ile dekontlar kapsamında ayrıca 4 adet çek de dahil olmak üzere kök ve ek bilirkişi raporunda kayyım raporu ile bağlantılı iddialarla birlikte incelenmiş,davacı tarafça davalıya satılan araçlar,gönderilen para ve verilen çekler nedeniyle davacının zarara uğradığı ve alacağı bulunduğu konusunda tespitlerin yapılamadığı anlaşılmakla,davacı tarafça davanın ispatlanamadığı anlaşılmıştır. Yeni bir bilirkişi incelemesinin davaya katkısı olmayacağından,mahkemenin kararı usul ve hukuka uygun bulunmuştur. Bu itibarla, ilk derece mahkemesince verilen kararda mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesi bakımından usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerekmiştir.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine, Alınması gereken 80,70 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 21,40 TL’nin davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesinleştiğinde istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK 361.madde uyarınca gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 03/03/2022