Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/2990 E. 2023/2450 K. 12.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2022/2990
KARAR NO: 2023/2450
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 20. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 29/09/2022
NUMARASI: 2019/1168 E – 2022/576 K
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 12/09/2023
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle , dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı şirket ile davalı arasında 29.08.2018 tarihinde taşeron sözleşmesi akdedildiğini, sözleşme kapsamında davacı şirketin davalıdan 814.362,38 TL değerinde alacağı bulunduğunu ve bu alacağını tahsil etmek için icra takibi başlattığını, İstanbul Havalimanındaki … ve inşaatını gerçekleştirmek amacıyla davalı ile … Hiz. A.Ş. arasında bir sözleşme kurulduğunu, davacı şirket ile davalı arasındaki taşeron sözleşmesi de ana sözleşme kapsamındaki işlerin bir kısmının davacı şirkete taşere edilmesine ilişkin olduğunu, Taşeron sözleşmesinde ana sözleşmede tanımlanan edimlerin davacı şirket ile davalı arasında yarı yarıya gerçekleştirileceğini, davacı şirketin ana sözleşmedeki işler bakımından taşeron konumunda olduğu için yaptığı işleri ve masrafları üzerine karını ekleyerek davalıya fatura ettiğini, davacı şirket de faturalarını buna uygun şekilde kestiğini, ancak her faturanın karşılığı ödenmediğini, taraflar arasında ödemenin takibi için bir cari hesap ilişkisi tutulduğunu, davacı şirketin proje süresince düzenlenen tüm faturaları bir araya getirerek davalıya tebliğ ettiğini, davalının davacı şirketin yaptığı işin karşılığı olan hak edişlerin kendisine düşen kısmının yanında davacı şirkete düşen %50 nispetindeki kar payını da davacı şirket banka hesabına yatırmayı reddettiğini, taşeron sözleşmesinden doğan yükümlülüklerini ihlal ettiğini, açıklanan nedenlerle davanın kabulü ile davalının takip dosyasına baki 814.362,80 TL tutarındaki borca ilişkin itirazlarının iptali ile takibin devamına, davalı borçlu takibe haksız olarak itiraz ettiğinden alacak tutarının %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde; Taraflar arasındaki sözleşme bir tür adi ortaklık olan iş ortaklığı sözleşmesi olduğunu, sözleşmeden dolayı taraflara yani ortaklara tahakkuk eden istisnasız her türlü vergi yükümlülüğünden %50 oranında eşit oranda sorumlu olduklarını, taraflar arasında bir cari hesap sözleşmesi olmadığını, davacının davalıya fatura tebliğ etmiş olmasının bir önemi olmadığını, çünkü davacı tarafça tanzim edilen faturalar kendisinin koymayı taahhüt ettiği sermaye borcunu oluşturduğunu, dolayısı ile davacının davalıdan bu faturalardan doğan bir alacağı olmadığını, davacının herhangi bir kar payı alacağının kalıp kalmadığı ancak iş bu dava sayesinde gerçekleştirilecek tasfiye sonunda ortaya çıkabileceğini, taraflarca ödenen vergi ve diğer yükümlülüklerin gider kalemleri içinde sayılması zorunluluğu olduğunu, arz ve izah olunan nedenlerle davacının davasının ve icra inkar tazminatının reddine, davanın kabulü anlamına gelmemek kaydıyla işbu davanın taraflar arasındaki ortaklık ilişkisinin tasfiyesi olarak addedilerek tarafların tasfiye paylarının tespitine, davacı uhdesinde bulunan davalı lehine tahakkuk etmiş veya edecek tasfiye paylarına dava tarihinden itibaren ticari faiz yürütülmesine, davacının haksız ve hukuka aykırı icra takibine girişmiş olmasından bahisle %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatının davacıdan alınarak davalıya verilmesine, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Mahkemece yapılan yargılama sonunda; Davacı tarafça açılan DAVANIN KABULÜ ile; Davacı tarafın başlattığı İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı icra dosyasında; a) Borçlu davalı tarafından 814.362,38-TL asıl alacağa yönelik yapılan İTİRAZIN İPTALİNE, takibin borçlu davalı yönünden takip talebinde belirtilen şartlarla kaldığı yerden devamına,b) Asıl alacağın (814.362,38-TL’nin) %20’si oranında icra inkar tazminatının borçlu davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine, karar verilmiştir.Mahkemece verilen kararı, davalı vekili istinaf etmiştir.Davalı vekilince verilen istinaf dilekçesinde özetle; Açılan davanın, cari hesap dökümünün davacı lehine alacak veriyor olması iddiasına dayalı bir itirazın iptali davası olarak açıldığı, ancak, itirazları üzerine davanın yargılamanın ortasında bir tasfiye davasına dönüştüğü, Yasa ve yerleşmiş Yargıtay kararları gereği, her ne olursa olsun adi ortaklık tasfiyesi sırasında gerekli aşamaların tarafların tasfiye sırasında yapacakları itirazların da göz önüne alınması sureti ile takip edilmesi zorunluluğu olduğu halde, Mahkemenin , resen atanmış olan tasfiye memurlarınca hazırlanan ilk raporu sanki nihai tasfiye raporuymuş gibi addederek bu rapora dayanarak bir karar tesis ettiğini, ancak, söz konusu raporun tebliği üzerine davalı tarafınca yapılan itirazlarda da belirtildiği üzere, tasfiye memurlarının ilk hazırladıkları 24.08.2022 tarihli rapor olsa olsa ilk tasfiye başlangıcına dair bir rapor olarak ele alınmalı ve yine davalının yapmış olduğu itirazların tek tek değerlendirilmesi ve bu konulardaki duraksamaların giderilmesi gerektiği ,müteakiben de tasfiyenin diğer aşamalarına geçilmesi gerektiği, ancak Mahkemenin , tarafların yüklenmiş olduğu işin tamamlanmamış olması ve ayrıca, işin yapılması sırasında davacı tarafınca davalı adına tanzim edilmiş faturalara davalının itiraz etmemiş olmasından bahisle, hem davalının itirazlarını değerlendirmeye almamış hem de tasfiyenin diğer aşamalarının tamamlanmasından imtina etmiş olduğu, davacı tarafın tüm faturalarına yapılan ve mahkeme tarafınca irdelenmesi gereken itirazın, öncelikle davacının kendi faturalarına %20 ilave ederek davalıya fatura tanzim etmesi noktasında toplandığı, her ne kadar davacının , davalının maliyet faturalarına %20 eklenmesi hususunu bildiğini iddia etmiş ise de davalının bu hususu iş bu dava ile öğrendiği, daha öncesinde davacı tarafınca ilk gönderilen ihtarnameye vermiş olduğu ihtarname cevabında davalı, davacı tarafınca hazırlanan tüm faturalara itiraz etmiş olduğundan, dava sırasında davalının %20 eklemek suretiyle fatura tanzim edilmiş olduğunu öğrenmiş olmasının bir anlam ifade etmediği, diğer yandan, tarafların belirlemiş oldukları adi ortaklık kurgusuna göre, davalı tek başına adi ortaklığı temsilen dava dışı işveren … ile yapmış olduğu sözleşmede davalı tarafınca sadece davalıya ait maliyet bedellerine %20 eklenmesi ile …’ya tanzim edilen faturaların bedellerinin tespit edileceği hususunun kararlaştırıldığı, … ile davalı arasındaki sözleşmede yer alan bu hükmün taraflar arasında da geçerli olacağına dair taraflar arasındaki sözleşmede herhangi bir hüküm yer almadığı, taraflar arasındaki sözleşmenin çok sade ve açık olduğu, tarafların giderlere ve kâra %50-50 oranında katılacağı, aralarında akdettikleri sözleşme gereği davacının bir adi ortak olarak kendi maliyetlerine ne %20 ne de başka bir oranda ayrıca bir fark ilave etmesinin mümkün olmadığı, ancak, tasfiye memurları bu durumu (davacının maliyet fatura bedellerine %20 ilave yapması) tespit etmişler, raporlarında belirtmişler ve hatalı olarak bu uygulamanın doğru olduğundan bahsettikleri, söz konusu hatalı uygulama neticesinde, davacı hem davalının …’ya tanzim etmiş olduğu faturalardan elde edilen kârdan %50 pay almış hem de kendisinin davalıya yani adi ortaklığa tanzim etmiş olduğu faturalardan bir kar elde etmiş olduğu, bunun da adi ortaklık ruhuna ve uygulamasına aykırı olduğu,bu konuda taraflarınca tasfiye raporuna itiraz edilmiş ve en azından davalının da davacının maliyetlerine %20 ekleyerek elde ettiği kârın %50’ sine hak kazandığının tespit edilmesi gerektiğinin bildirildiği, Mahkemenin bu itirazları hiçbir şekilde dikkate almadığı, Diğer yandan Mahkemenin kararı bir bütün olarak ele alındığında, dosyanın sanki taraflar arasında dikey yönde (yüklenici – taşeron ilişkisi) bir ticari ilişki varmışçasına cari hesap alacağının bakiye kısmının tahsili şeklinde ortaya çıktığı, ancak, önce tasfiye memurları dolayısıyla da Mahkemenin hatalı olarak dosyanın bir adi ortaklık tasfiyesi olduğunu gözden kaçırdığı ve sadece davacının değil tarafların her ikisinin de sermaye payı, avans alacağı ve kâr payı haklarını göz ardı ettikleri,. Tasfiye raporunun bu hususları ihtiva etmediği, Mahkemenin tarafların yüklenmiş olduğu işlerin tamamlanarak teslim edilmiş olmasından bahisle, davacının gerçekleştirmiş olduğu iş ve işlemlerin teknik analiz ve ölçümlerinin yapılarak tanzim etmiş oldukları faturalarla uyum sağlayıp sağlamadığı yolunda karşılaştırmayı da içeren bir keşif ve bilirkişi incelemesi yapılması yolundaki davalı itirazlarını da dikkate almadığı, Davalının ayrıca, yüklenilen iş ile ilgili olarak taraflara tahakkuk eden bazı vergilerin de eşit oranda paylaşılması gerektiği yolunda bir itirazda bulunduğu, Mahkemenin aynı gerekçelerle bu konuyu da açıklığa kavuşturmaya ihtiyaç hissetmeksizin mezkur kararını verdiği, davada talebin itirazın iptali olduğu, ancak yargılama sonucunda adi ortaklığın tasfiyesine karar verilmesi gerektiği tespit edildiği, Mahkemece adi ortaklığın tasfiyesine karar verilmesi gerekmesine rağmen, itirazın iptalinin kabulüne kararı verilmesi ile uyuşmazlık konusunun uyumsuz olduğu, dolayısı ile verilen mahkeme kararı usul ve hukuka aykırı olduğundan ortadan kaldırılarak davanın reddi ile adi ortaklığın tasfiyesine karar verilmesi gerektiği, Herhangi bir şekilde kabul ve yukarıdaki beyanlardan vazgeçmek anlamına gelmemesi kaydıyla, tasfiye memurlarının hazırladığı rapor esas bakımından hatalarla dolu olduğu, bu rapora karşı yaptıkları itirazların mahkeme tarafından dikkate alınmaksızın hüküm tesis edilmiş olduğu, İşbu dosyanın esası adi ortaklığın tasfiyesine ilişkin olup, şirket tasfiye edilmeden alacağın hesaplanmasının mümkün olmadığı, dolayısıyla ortada likit olmayan bir alacak iddiası olmasına rağmen mahkemece %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesinin ve bu sebeplerle kararın usul ve hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek,kaldırılması istenmiştir.HMK.nun 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda; dava , davacı şirket tarafından davalı şirket aleyhine taraflar arasındaki taşeron (adi ortaklık) sözleşmesinden kaynaklı alacağa ilişkin başlatılan icra takibine yönelik itirazın iptali talebine ilişkindir.Davanın dayanağı olan İstanbul … İcra Dairesi’nin … esas sayılı icra dosyasında; alacaklı … Tic. Ltd. Şti. tarafından borçlu … Tic. Ltd.Şti. aleyhine, faturalardan kaynaklanan toplam 816.755,25-TL alacağa ilişkin ilamsız icra takibi başlatıldığı, borçlu- davalı şirketin süresinde takibe itirazı nedeniyle takibin durdurulmasına karar verildiği görülmüştür. Dosyadaki bilgi ve belgelere, taraflar arasındaki 29.08.2018 tarihli taşeron sözleşmesine göre; davalı ile dava dışı işveren şirket arasında akdedilen ana sözleşmedeki işleri ile ilgili olarak, taraflar arasında İstanbul Havalimanındaki yapım işine ilişkin elde edilen karın %50 oranında paylaştırılmasının kararlaştırıldığı, bu haliyle taraflar arasındaki sözleşmenin adi ortaklık sözleşmesi niteliğinde olduğu yönündeki mahkemenin değerlendirmesi hukuka uygun bulunmaktadır. Taraflar arasında 29 Ağustos 2018 tarihinde akdedilen Sözleşmede; 6. Sözleşme Bedeli ve Ödeme Şekli 6.1 İşbu sözleşme gereği, ana sözleşme kapsamında ifa edilmesi gereken tüm planlama, inşaat çalışmaları ve edimelre karşılık olarak toplamda m2 başına ana sözleşmenin 8.1 maddesinde belirlenen miktar ve yine ana sözleşmesinin aynı maddesinde belirlenen toplam tasarım ücreti yüklenici ve alt yüklenici arasında eşit oranda bölüşülecektir. 6.2 Taraflar, sözleşmede kar ortağı konumundadırlar ve kar paylaşımı %50 nispetindedir. Kar,tüm gelir ve giderlerin hesaplanmasından sonra ve proje iş biriminde nihai olarak hesaplanır ve %50 oranında paylaşılır. Bununla birlikte proje sürecinde işveren tarafından yüklenicinin hesabına yatırılan hak ediş bedellerinden alt yüklenicinin hesabına aktarılan bedeller, iş bitiminde kardan mahsup edilir. 6.3 Ödeme şekli: Ana sözleşmenin 8.2 maddesinde belirtilen işveren tarafından onaylanan hak edişlerin, yüklenicinin hesabına yatırılmasını müteakip 5 iş günü içerisinde alt yüklenicinin belirtilen banka hesabına yatırılacaktır. 10. İhale ve Sözleşme Harç ve Vergi, Diğer Masraflar ve Sosyal Sigortalar 10.1 Bu sözleşmenin ve ana sözleşmenin gerektirdiği ve tüm vergi, resim, harçlar ve noter masrafları ve taahhüdün yerine getirilmesi ile ilgili her türlü vergi, resim, harç ve noter masrafları, her çeşit sosyal sigortalar primleri %50 oranında, işveren ve işçi hisseleri ile İş Kanunu ve işin gereğince yerine getirilmesi gereken bütün diğer şartlar yüklenici ve alt yüklenici aynı ve eşit oranda sorumludur…” şeklinde hükümler içermektedir. 2) Davacı, taraflar arasındaki sözleşmenin adi ortaklık sözleşmesi niteliğinde olmadığını iddia etmekte ve bu iddiasını, özellikle sözleşmenin 6.3 nolu maddesinde yer alan“Ödeme Şekli: Ana sözleşmeni n 8.2.maddesinde belirtilen İŞVEREN (davadışı) tarafından onaylanan hakediş YÜKLENİCİ’nin (davalının) hesabına yatırılması müteakip 5 iş günü içinde ALT YÜKLENİCİ’nin (davacının) belirtilen banka hesabına yatırılacaktır” şeklindeki hükmü göstermektedir. Ancak bu hükmün bir üst paragrafındaki hükmün yornumundan çıkan anlama göre; davacının belirtilen banka hesabına yatırılacak olan bu hakedişlerin, Masraflar hariç (yani masraflar düşüldükten sonra kalan) kısmı, işin bitiminde (ve dolayısıyla adi ortaklığın hitamında) davacının hak kazanacağı %50’lik kar tutarından mahsup edilecektir. Bu nedenle kanaatimizce, bu hüküm dahi, adi ortaklığın bünyesi ile bağdaşmayan bir hüküm niteliğinde değildir ve bu bu sözleşmeyi iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme haline getirmez. Adi ortaklığın amacını oluşturan inşaat işinin yapılıp sona erdiği anlaşılmaktadır. Bu hususta taraflar arasında bir ihtilaf bulunmamaktadır. Bu nedenle, ortaklık sözleşmesinde öngörülen amacın gerçekleşmiş olduğu ve dolayısıyla da adi ortaklığın sona erdiği kanaatine varılmaktadır (TBK.md.639/bent 1). Adi ortaklık sona ermiş olduğu için, kanaatimizce, davacının bu davadaki talebi, adi ortaklığın tasfiyesi ve davacının payına düşen “tasfiye karı” tutarının davacıya ödenmesi talebi olarak anlaşılmalıdır. Mahkemece: sözleşme kapsamında tasfiyenin yapılış şekline ilişkin düzenleme bulunmadığından Türk Borçlar Kanununun 642.madde ve devamı hükümlerine göre tasfiye işlemini gerçekleştirilmek üzere tasfiye memuru olarak Serbest Muhasebeci Mali Müşavir … ve Hukukçu Av. …, Tasfiye Memurları tarafından düzenlenen 24/08/2022 tarihli taraf şirketlerin oluşturduğu adi ortaklığın tasfiyesi sonucu düzenlenen tasfiye raporunda özetle; davacı … Ticaret Ltd. Şti.’nin davalı … Tur. İnş. San. Tic. Ltd. Şti. ile yapmış olduğu adi ortaklıktaki payından kaynaklı olarak 1.288.057,72-TL alacaklı olduğu tespit ve görüşü bildirilmiştir. Davalı tarafça tasfiye raporuna yönelik tasfiye sürecinin usulüne uygun yürütülmediği, tasfiye sürecinin taraf şirketler tarafından yapılan işlerin teknik bilirkişiler vasıtasıyla incelenerek düzenlenen faturaların yapılan işle uygun olup olmadığı ve vergi yükümlülükleri de değerlendirilerek tasfiye raporu alınması gerektiği yönünde itirazda bulunulmuş ve bu husus istinaf sebebi yapılmıştır. Mahkemece bu itirazla ilgili olarak;” yargılama sırasında gerek davacı gerekse davalı tarafça taraflar arasındaki sözleşme konusu yapılan işlere yönelik herhangi bir itiraz da bulunulmadığı, Mahkememizin 04/03/2021 tarihli 4 numaralı celsesinde davacı vekilinin işin tamamlandığı bu hususta taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığı bu nedenle keşfe gerek olmadığı yönündeki beyanı ve davalı vekilinin de taraflar arasındaki ilişkinin adi ortaklık olduğu yönündeki beyanı ve sözleşme konusu işlere yönelik itirazda bulunulmaması ayrıca yapım işi sonrası kabulün gerçekleşmesi asıl işverenden iş bedelinin tahsil edilmiş olması nedeniyle davalı tarafın yapılan işlerin incelenerek bu işlere yönelik düzenlenen faturaların denetlenmek suretiyle yeni tasfiye raporu alınmasına yönelik talebinin düzenlenen tasfiye raporunun dosya kapsamına uygun ve denetime elverişli bulunması ve yapılan işin ihtilaf konusu olmaması ” şeklindeki gerekçe ile talebin reddine karar verilmiştir. Ortaklık sözleşmesinde öngörülen amacın gerçekleşmiş olduğu ve dolayısıyla da adi ortaklığın sona erdiği; işin tamamlanarak davadışı/işverene teslim edildiği tarihte adi ortaklığın sona ermiş olduğu; konuda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığı, tasfiye raporuna göre ; Davacı … alt yüklenici konumunda tedarik ettiği malzeme fiyatının KDV hariç bölümüne % 20 ekleyerek KDV Davalı şirkete yansıttığı, dava dışı şirketle arasında akdedilen sözleşme neticesinde Dava Dışı … 10.10.2018 tarihinde Davalı … şirketine 58.867,94 TL tutarında Sözleşme damga vergisi faturası düzenlediği, Davalı şirketinde akdedilen 9650 hasılat paylaşımı gereği 29.433,97 TL tutarlık kısmını Davacı … şirketine faturalandırdığı ve bu faturanın her iki şirket ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, davacı şirketin ticari defterlerinde kayıtlı olan maliyetler toplamının 5.177.763,93 TL olduğu, anasözleşmenin 8. Maddesi gereği Davacının bu maliyetlere % 20 kâr payı ekleyerek KDV- 7.331.713,72 TL olarak davalı yükleniciye fatura düzenlemesi gerektiği, ancak Davalı şirkete toplamda 6.697.746,17 TL-KDV=7.903.340,48 TL fatura düzenlediği, KDVdahil fiyatına kar payı eklendiği, KDV tutarına da %20 eklendiği,KDV nin %20 ‘ si kadar ortaklığa gelir sağlandığı ,tasfiye raporunda açıklandığı, davalı tarafça ; davalı tek başına adi ortaklığı temsilen dava dışı işveren … ile yapmış olduğu sözleşmede davalı tarafınca sadece davalıya ait maliyet bedellerine %20 eklenmesi ile …’ya tanzim edilen faturaların bedellerinin tespit edileceği hususunun kararlaştırıldığı, … ile davalı arasındaki sözleşmede yer alan bu hükmün taraflar arasında da geçerli olacağına dair taraflar arasındaki sözleşmede herhangi bir hüküm yer almadığı, taraflar arasındaki sözleşmenin çok sade ve açık olduğu, tarafların giderlere ve kâra %50-50 oranında katılacağı, aralarında akdettikleri sözleşme gereği davacının bir adi ortak olarak kendi maliyetlerine ne %20 ne de başka bir oranda ayrıca bir fark ilave etmesinin mümkün olmadığı ileri sürülmekte ise de; Taraflar arasında 29 Ağustos 2018 tarihinde akdedilen Sözleşmede ;6.maddede; Sözleşme Bedeli ve Ödeme Şekli 6.1 md “İşbu sözleşme gereği, ana sözleşme kapsamında ifa edilmesi gereken tüm planlama, inşaat çalışmaları ve edimlere karşılık olarak toplamda m2 başına ana sözleşmenin 8.1 maddesinde belirlenen miktar ve yine ana sözleşmesinin aynı maddesinde belirlenen toplam tasarım ücreti yüklenici ve alt yüklenici arasında eşit oranda bölüşülecektir.”düzenlemesi uyarınca ,davacının da adi ortak olarak davalı ile ana sözleşmedeki aynı haklara ve yükümlülüklere sahip olduğu gözetildiğinde bu yöne ilişkin istinaf sebepleri damga vergisi ile ilgili olarak düzenlenen faturalar ,eşit yükümlülük dikkate alındığında ve tasfiye raporundaki gerekçelere göre bu istinaf sebepleri de yerinde görülmemiştir. Böylece davalı tarafın tasfiye raporu ve sürecine ilişkin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.Diğer yandan; takip konusu alacak davalı yönünden hesaplanabilir nitelikte olmakla likit kabul edileceğinden , icra inkar tazminatına hükmedilmesinde de usul ve hukuka aykırılık bulunmamaktadrı.Bu itibarla, ilk derece mahkemesince verilen kararın mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesi bakımından usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, davalının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerekmiştir.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davalının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine, Alınması gereken 55.629,09 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 13.908,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 41.729,09 TL’nin davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, İstinaf masrafının istinaf eden davalı üzerinde bırakılmasına, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesinleştiğinde istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 12/09/2023