Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/2980 E. 2023/1927 K. 13.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2022/2980
KARAR NO: 2023/1927
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 21. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/09/2022
NUMARASI: 2019/699 E – 2022/606 K
DAVANIN KONUSU: Sözleşmenin İptali&Alacak
KARAR TARİHİ: 13/06/2023
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahke- mesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle , dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; Taraflar arasında 01/01/2018 tarihi itibariyle, “dekor kağıdı üzerine baskı yapılarak, Dekorest markasıyla üretim yapılması, müşterilere satılması ,kar ve zararın paylaşılması”na ilişkin adi ortaklık kurulduğunu , (davalı … Aş. …- kan ile diğer davalı … kardeş olduğunu) Ortaklığın … Şirketine ait “… Mah. … cad.No:… UKS Tesisleri Muratlh-Tekirdağ “adresinde 6 ay kadar yürütüldüğünü, Ekteki ihtarnamede belirtildiği üzere “görüşme taleplerine cevap verilmemesi, mali konularda bilgi verilmemesi, hesap mutabakatlarının sağlanamaması, yıllık 30-60 ton alım taah- hüdüne uyulmaması, işi geliştirme için çalışma yapılmaması,davacıya ücret ödenmemesi, reklam ve tanıtım için ödeme yapılmaması, ortaklık konusu üretimde kullanılan baskı makinesinin bir benzerinin muhataplar tarafından satın alınması ve üretim hazırlıkları yapılması (Rekabet Yasağının ihlali) ve davacının temin ettiği ehil personel ayartılarak iş teklif edilmesi” gibi sebeplerle taraflar arasında anlaşmazlık doğduğunu ve ortaklığın bozulduğunu, davacı tarafından keşide olunan söz konusu ihtar- nameyle fesih bildirimi yapıldığını ve davalılar tasfiye işlemlerine davet edildiğini, ihtarnamenin 29/08/2018 tarihinde tebliğ edildiğini , davalı tarafça her hangi itiraz ileri sürülmediğini, Bilahare tasfiyeye ilişkin olarak taraflar arasında bazı görüşmeler ve e-posta yazışmaları yapıldığını, ancak davalıların uzlaşmaz tavırları sebebiyle tasfiye bilançosunun çıkartılamadığını, tas- fiye görevlisinin seçilemediğini, ortaklığın tasfiyesinin sağlanamadığını beyanla; Öncelikle adi ortaklığın tasfiyesi için bir tasfiye görevlisi tayin edilmesine, Yargılama sonunda ; taraflar arasındaki Adi Ortaklığın feshine, tasfiye görevlisinin ha- zırlayacağı tasfiye bilançosuna göre; dava değerini arttırmak üzere şimdilik 10.000,00 TL tasfiye kâr payının dava tarihinden itibaren hesaplanacak ticari faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, Delil tespitine ilişkin Muratlı Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2018/10 Değişik iş numaralı dosyası giderleri 1.264,60 TL ve 930,00TL vekâlet ücretinin ve Büyükçekmece …Noterliği 28/08/ 2018 T. … Yev.nolu ihtarname masrafı olan 293,34TL nin HMK 323/1-ç gereği yargılama gider- leri içinde nazara alınmasına, HMK 329/1gereği kötü niyetli davalıların, davacı ile kârarlaştırılmış olan 7.500,00TL vekâlet ücretini ödemeye mahküm edilmesine, HMK 329/2 gereği, beş yüz Türk lirasından beş bin Türk Lirasına kadar disiplin para cezası ile mahkum edilmesine, Yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin davalılara yüklenmesini istemiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket davacı arasında makine faaliyetinden kaynaklanan işten kar ve zarar ortaklığı şeklinde sözlü bir anlaşma yapıldığını, kısa süren bu faaliyetin sonunda işten zarar ettiklerini, davacının bu işten 74.500,00 TL nakit ve ayrıca mü- vekkilinden habersiz iş yapılan bir şirketten 60.000,00 TL çek aldığını ve bu çeki bankadan tahsil ettiğini, davacıya her ay 10.000,00 TL maaş ödemesi yapılacağına dair bir anlaşma olmadığını, anlaşmanın kar ve zarar üzerine olduğunu, zarar edilen işten aldığı parayı müvekkillerine iade etmesi gerektiğini, esasen müvekkilinin davacıdan alacaklı olduğunu, davacının Sulh Hukuk Mahkemesi’n- den yapılan tespit ile raporda tespit edilen davaya konu makine, avadanlık, donanım ve diğer aletleri eksiksiz bir şekilde iade aldığını, teslimin ardından adi ortaklığa konu iş tasfiye edildiğini, tarafların karışılıklı olarak ibralaştığını, tarafların tespit ve dava dosyasına konu ettikleri taleplerle ilgili olarak birbirlerinden herhangi bir hak ve alacaklarının kalmadığını, birbirlerinden herhangi bir talepte bulunmayacakları konusuda anlaştıklarını, dava açmaktan bila kabili rücu olarak özgür iradeleriyle feragat ettiklerini, tespit masraflarının … üzerinde bırakıldığını beyanla davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi’nce: “Davacının davasının kısmen kabulü ile, 128.080,80 TL’ nin 03/10/2019 olan dava tarihinden itibaren, işleyen avans faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, adi ortaklığın bu suretle tasfiyesine, geri kalan miktar yönünden talebin reddine” karar verilmiştir. İstinaf Başvurusu: Hüküm davalılar tarafından istinaf edilmiştir. Davalılar vekili istinaf dilekçesinde; 1- Davacının Muratlı Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2018/10 Değişik İş sayılı dosyasın- daki tespiti yaptırdıktan sonra davalılarla anlaşmak suretiyle tespite ve davaya konu makine, ava- danlık, donanım kısaca tespit raporu ve ekindeki listede tespit edilen diğer aletler ve benzeri mal- zemeyi 17.12.2018 tarihli teslim, tesellüm ve ibraname başlıklı belgeyeyle davalı … San.A.Ş.den sağlam ve eksiksiz olarak teslim aldığını, teslimin yanı sıra adi ortaklığa konu olup fiilen 04.07.2018 tarihinde tasfiye edilen işin bir kere daha yazılı olarak tasfiye edildiğini, tarafların tespit ve dava dosyasına konu ettikleri taleplerle ilgili olarak birbirlerinden hiç bir şekilde herhangi bir hak ve alacakları kalmadığı ve bu konuda birbirlerinden herhangi bir talepte bulunmayacakları, ileride de birbirlerine karşı dava açmaktan bila kabili rücu olarak özgür irade- leriyle feragat ettiklerini, bu şekilde ibralaşıldığını, mahkemece söz konusu ibra belgesine itaber edil- memesinin hukuka aykırı olduğunu, 2- Davacıın taraf müvekkili şirket yetkilisi …’a 25 Ekim 2018, 23 Kasım 2018, 27 Kasım 2018 ve 28 Kasım 2018 tarihlerinde beş adet mail göndererek ayrıntılı kar zarar tablo- ları hazırladığını ve ekinde excel formatında içinde stokların da olduğu gelir-gider, kar-zarar tablosu (bilanço) hazırlayıp müvekkiline gönderdiğini, maillerin ve ekindeki bilançonun çıktısını tespit ve dava dilekçesi ekinde mahkemeye sunduğunu, ancak bilirkişi raporunda bu delillerin dikkate alın- madığını, Davalının 23 Kasım 2018 tarihli mailinde; kalan stoklar dahil gelirlerin toplamının 957.779,06 TL ,giderlerin toplamının 892.775,95 TL, bu hesaba göre ortaklık konusu işten yapılan toplam karın 65.003,11 TL olup,bu hesaba göre davacıya düşen kar payının 32.501,55 TL olduğunu, Mail ekinde müvekkiline gönderdiği ve dava dilekçesi ekinde delil olarak dosyaya sun- duğu tabloda; personel gideri olarak 58.031,60 TL ,… : 74.500,00 TL göründüğünü, Davacının 74.500,00 TL tutarı davalıdan elden aldığını ve … Plastik Ltd. Şti. firmasına ait 60.000,00 TL (…’in 6×10.000,00 TL) çek bedelini tahsil ettiğini davacı zaten ıslah dilekçe- sinde de kabul ve mahsup ettiğini, yani toplamda davacı …’in toplam 134.500,00 TL ücret aldığını ikrar etmiş olup ortaklık gereği davalı şirket yetkilisi …’ın da aynı tutarda ( 134.500,00 TL) ücret alma hakkı mevcut iken tasfiye sonu payında bu iki gider kaleminin dikkate alınmadığını, bu durumda tasfiye sonu hesabından 269.000,00 TL mahsup edilmesi gerekirken bilir- kişinin bu konuyu hiç irdelemediğini, davacının zaten bakiye alacağını 39.624,00 TL olarak kabul edip tüm süreç boyunca müvekkilinden bu tutarı istediğini, Buna rağmen bilirkişinin karı 270.014,04 TL olarak hesaplamasının doğru olmadığını, davacının dahi talep etmediği bu tutarın kabul edilemeyeceğini, bilançodan mahsup edilmesi gereken 269.000,00 TL ve kök bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde ayrıntılı olarak beyan edilen işçilik, elek- trik ve diğer maliyet ve gider kalemleri hepsi birlikte değerlendirildiğinde adi ortaklığın zarar ettiğini ve davacının alacağı olmadığını, Davacının dahi ıslah dilekçesinde talep etmediği 19.013,00 TL’nin bilirkişi tarafından dikkate alınıp hesaba ilave edilmesinin usul ve yasaya aykırıdır. 3-Ayrıca şirket sermayesi davalı şirket ortağı ve yöneticisi … tarafından finanse edilmiş olup … tarafından bir sermaye ödemesi yapılmadığını, satınalma ve genel giderler dikkate alındığında 500.000 TL ortalama finansman sağlandığını,bu finansman için 2018 yılı ortalama faiz oranı %24 dikkate alındığında 60.000,00 TL faiz maliyetinin ayrıca hesap- lanması gerekirken bunun yapılmadığını, 4-İşletmeye ortaklık süresi boyunca gelen elektrik faturaları ibraz edildiği halde ve makinaların ilgili kağıtların üretimi için kullandığı enerji toplam elektrik maliyetinin 1/4 iken bilir- kişinin 20.029,64 TL elektrik maliyeti yerine ek raporda 4.256,64 TL hesapladığını,boya alımlarına ait birim maliyetiyle ilgili itirazın da karşılanmadığını, 5-Ortaklık 04.07.2018 de sona erdiği davacı tarafın da kabulünde olduğu halde ayrıca Aralık 2018 tarihine göre alternatifli değerlendirme yapılması ve mahkemenin bu tarihi esas alarak davanın kısmen kabulüne karar vermesinin doğru olmadığını, Dava dilekçesinde 10.000,00 TL talep edildiği halde ıslah ile arttırılan tutara bile dava tarihinden itibaren üstelik avans faize hükmedilmiş olmasının da hukuka aykırı olduğunu beyanla kararın kaldırılmasını talep etmiştir. 6100 sayılı HMK’nun 355 md gereğince, istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan incelemeye göre; Adi ortaklık; iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca eriş- mek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir(TBK md 620/1). Diğer bir anlatımla, adi ortaklık; birbirini tanıyan, birbirlerinin kabiliyet ve şahsiyetlerine güvenen, eşit ve aynı durumda olan gerçek veya tüzel kişilerin, müşterek amacın gerçekleştirilmesini sağlayacak vasıtaları (katılım paylarını) ortaklığa getirme konusunda karşılıklı ve uygun irade beyanlarının birbirine ulaşmasıyla teşkil eden bir kişi topluluğudur. Buna göre adi ortaklığın unsurları; kişi, müşterek amaç, müşterek amaç uğruna birlikte çaba (affectio societatis), katılım payı (sermaye) ve sözleşme bağı şeklinde belirtilebilir. Adi ortaklık sözleşmelerinin kuruluşu bakımından, ortakların esaslı noktalarda uyuş- ması gerekir (TBK md 2/1). Eş söyleyişle, ortakların şahsı, müşterek amaç, müşterek amaç uğruna bir- likte çaba, katılım payının türü ve kapsamı, ortaklık açısından esaslı unsurlar olup, bunlarda uyu- şulması ortaklık sözleşmesinin kurulması için yeterlidir. Ortaklar, ikinci derecedeki noktalarda uyuş- mamış olsalar bile, ortaklık kurulmuş sayılır. Adi ortaklık ilişkisi, TBK’nın 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir. Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleriyle alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Tasfiye usulünü düzenleyen TBK’nın 644.maddesi gereğince; ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür. Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir. Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oy birliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır. Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır. Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesi gereğince; ortaklığın borçları ödendikten, ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslarla, ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazancın ortaklar arasında paylaştırılır. Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koy- dukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır. Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır.( TBK’ nun 642. md.)Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder. Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir.Hal böyle olunca mahkemece yapılacak iş; ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirle- melerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde tasfiye işlemini gerçekleştirecek, ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir kişiyi tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuş- mazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memu- runun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakde çevirme işlemi (TMK’nın 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleş- tirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır. Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle or- taklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan her birinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptı- ğı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir. Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilan- çosuna göre hakim, (HMK’nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır. Somut olayda: taraflar arasında dekor kağıdı üzerine baskı yapılması, üretim ve satışın “dekorest” markası altında gerçekleştirilmesi, elde edilen kar ve zararın paylaşılması hususunda sözlü olarak anlaşmaya varıldığı, ortaklığın filen kısa bir süre devam ettiği, bilahare tarafların anlaşmazlığa düşmesi üzerine davacı tarafça keşide olunan ihtarname ile ortaklığı feshedildiği anlaşılmaktadır.Davacı iş bu davadan önce , ortaklığın faaliyet gösterdiği adreste bulunan makine, donanım, aletler, kağıt ,boya vs malzemenin tespiti için Muratlı Sulh Hukuk Mahkemesi’ne baş vurmuş, mahkemece delil tespiti yoluyla bilirkişi raporu aldırılmıştır. Davacı taraf ,iş bu dava ile ,ortaklığın tasfiyesini ve kar payı alacağını talep etmektedir. Davalılar vekili; “Davacının Muratlı Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2018/10 Değişik İş sayılı dosyası üzerinden delil tespiti yaptırdıktan sonra müvekkilleri ile anlaşmaya vardığını, tespite ve davaya konu makine, avadanlık, donanım kısaca tespit raporu ve ekindeki listede tespit edilen diğer aletler ve benzeri malzemeyi 17.12.2018 tarihli ” teslim, tesellüm ve ibraname” başlıklı belgeyle davalı … San.A.Ş.den sağlam ve eksiksiz olarak teslim aldığını, bu belge ile daha önce sona eren iş ilişkisinin bir kez daha sonlandırıldığını ve , tarafların tespit ve dava dosyasına konu ettikleri taleplerle ilgili olarak birbirlerinden hiçbir şekilde herhangi bir hak ve alacakları kalmadığı” yönünde ibralaştıklarını beyan etmektedir. 6098 sayılı TBK’nun ” Asıl borca bağlı hak ve borçların sona ermesi” başlıklı 131. Maddesinde ” (1)Asıl borç ifa ya da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona ermiş olur. (2) İşlemiş faizin ve ceza koşulunun ifasını isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş ise ya da durum ve koşullardan saklı tutulduğu anlaşılmaktaysa, bu faizler ve ceza koşulu istenebilir. (3)Taşınmaz rehnine, kıymetli evraka ve konkordatoya ilişkin özel hükümler saklıdır.” “İbra” başlıklı 132.maddesinde ” Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleş- mesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir.” denilmiştir. Davacının delil olarak dayandığı 17/12/2018 tarihli “TESLİM, TESELLÜM VE İBRANAME” başlıklı belgede aynen: “…(TCKN:….) tarafından Muratlı Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2018/10 Değişik İş sayılı dosyasına konu edilen, 16.11.2018 tarihli keşifle tespit edilen ve 23.11.2018 tarihli bilirkişi raporunda tespiti yapılan, ayrıca İdepap’a ait olup tespit listesinde olmayan ekli liste muhteviyatı diğer malzemelerle beraber makine, avadanlık, donanım ve raporda tespit edilen diğer aletler ve benzeri malzeme … San. A.Ş. tarafından sağlam ve ek- siksiz olarak … adına yetkili İsmail Sarımaden’e teslim edilmiştir. … teslim aldığı malların tamamını sağlam olarak tespitin yapıldığı şirket tesislerinden alıp götürmüştür. …’in taraflar arasında kurulduğunu iddia ettiği adi ortaklık başta olmak üzere her türlü iş ilişkisi sona erdirilmiş olup / taraflar (… dahil) birbirlerini karşılıklı olarak ibra etmişlerdir. -Taraflar (… dahil) bu tespit dosyasına konu ettikleri taleplerle İlgili olarak – birbirlerinden – hiçbir şekilde herhangi bir hak ve alacak talebinde bulunmayacaklardır. Taraflar (… dahil)- tespite konu talepler konusunda ileri de de birbirlerine karşı dava açmaktan bila kabili rücu olarak özgür iradeleriyle feragat etmişlerdir. Tespit masrafları … üzerinde bırakılmıştır. Delil tespiti dosyasına konu taleplerle ilgili olarak açılmış davalar var ise taraflar bu davalardan feragat edeceklerdir. ” şeklinde açıklamalara yer verilmiş olup bu belge “teslim alan ” sıfatıyla …, “teslim eden” sıfatıyla … San. A.Ş. ve … tarafından imza altına alınmıştır. Davacı bu belge altına kendisine atfen atılan imzayı kabul etmekle birlikte, söz konusu ibranın kendisinden zorla ve tehditle alındığını, hukuken geçersiz olduğunu iddia etmektedir. Bu aşamada iradeyi sakatlayan hallerden bahsetmekte fayda bulunmaktadır: Yargıtay HGK’nun 2021/1-814 E- 2023/268K. Nolu 29.03.2023 tarihli ilamında da vurgulandığı üzere; Sözleşme; hukuki bir sonuç doğurmak üzere, iki veya daha ziyade kişinin karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları ile uyuşmasını ifade eder (Necip Kocayusufpaşaoğlu, Borçlar Hukukuna Giriş, İstanbul, Yedinci Baskı, 2017, s. 95). Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda (BK) olduğu gibi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda da (TBK) sözleşme; borç ilişkisinin kaynakları arasında sayılmış ve TBK’nın 1. maddesinde sözleşmenin, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulacağı hüküm altına alınmıştır. İrade beyanı, irade ve beyan unsurlarından oluşur. Bir sözleşme yapılırken taraflardan birinin işlem iradesinin oluşum veya beyanı aşamasında ortaya çıkan sakatlıklara irade bozukluğu denir (Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara, Yirmi İkinci Baskı, 2017, s. 392). Belirtmek gerekir ki, bir hukuki işlemin geçerli ve amacına uygun hukuki sonuçlar doğura- bilmesi için o hukuki işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukuki sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir. İrade bozukluğu kavramının iki farklı yönü bulunmakta olup, bunlardan ilki iradenin henüz oluşum evresindeki sakatlık, diğeri ise iradenin açığa vurulması (beyanı-bildirimi) evresinde meydana gelen sakatlıktır. İrade bozukluğu hâlleri mülga 818 sayılı BK’nda “Rızadaki fesat” başlığı altında “Hata”, “Hile” ve “İkrah” olarak 23 ilâ 31 inci maddeler arasında hükme bağlanmış iken, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK’nın 30 ilâ 39 uncu maddeleri arasında bu defa “Yanılma”, “Aldatma” ve “Korkutma” başlıkları altında düzenlenmiştir. Görüleceği üzere Türk Borçlar Hukuku sisteminde iradeyi bozan sebepler üç durum olarak hüküm altına alınmış olup, yanılma (hata), aldatma (hile) ve korkutma (ikrah) gerçekleşme biçimleri bakımın- dan birbirinden farklıdırlar. Kanunda aldatmanın tanımına doğrudan yer verilmemiş ise de aldatma (hile); genel olarak, bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı korumak yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Yanılma (hata) ise; irade ile beyan arasında istemeyerek meydana gelen bir uyumsuzluk hâlidir. Hatada yanılma, hilede ise kasıtlı olarak yanıltma söz konusudur. Türk Hukukunda irade bozukluğuna bağlanan yaptırım ise bir kesin hükümsüzlük (butlan) hâli değildir. Mülga BK’nın 23 ve devamı maddelerinde “…ilzam olunamaz” (BK, md. 23), “…o akit ile ilzam olunmaz” (BK, md. 28), “…kendi hakkında lüzum ifade etmez” (BK, md. 29/1), TBK’nda ise “… bağlı olmaz” (TBK, md. 30), “…sözleşmeyle bağlı değildir” (TBK, md. 36/1 ve md. 37/1) ibareleri kullanılmak suretiyle irade bozukluğuyla yapılan sözleşmelerin, iradesi hata, hile veya ikrahla sakatlanan kimseyi bağlamayacağı öngörülerek, bu kişiye belli bir süre içerisinde kullanabileceği iptal hakkı tanımıştır. Öte yandan, yukarıda yer verilen Kanun hükümleri uyarınca yanılmayı (hatayı) ispat yükü yanıldığını iddia eden tarafa aittir. 4721 sayılı Kanun’un 7. ve 6100 sayılı Kanun’un 203. maddeleri uyarınca bir irade bozukluğu hâli olan yanılmanın her türlü delille kanıtlanması mümkündür. Sözleşme resmî senetle yapılmış olsa bile yanılma olgusu tanık dahil olmak üzere her türlü delille ispatlanabilir. Somut olaya gelince; davacının , 17/12/2018 tarihli belgenin “zorla ve tehditle alındığı” iddiası mahkemece “ön sorun” olarak incelenmiş ,taraf ve tanık beyanlarına başvurulmuş, neticede ” davacının bu belgeyi-ortaklığa tahsis ettiği makineyi davalıdan alabilmek amacıyla ve baskı altında imzaladığı ve geçersiz olduğu” sonucuna varılmıştır. Ancak davacının ortaklığa tahsis ettiği makineyi davalıdan alabilme amacı ; TBK ‘da tarif edilen “Yanılma”, “Aldatma” ve “Korkutma” hallerinden birine uymamaktadır . Dosya kapsamına göre davacının iradesini bozan başkaca bir durumun varlığı da ispat edilememiştir. Toplanan delillere ve dosya içeriğine göre, dava konusu adi ortaklığın feshedildiği, bu ortaklık ile ilgili olarak taraflar arasında hukuken geçerli bir ibra sözleşmesinin bulunduğu, iş bu ibra sözleşmesine göre davacının talep edebileceği bir hak ve alacağının bulunmadığı sonucuna varılmakla “davanın reddi “ne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar tesisi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.Açıklanan nedenlerle, davalı tarafın istinaf talebinin kabulüyle HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince karar kaldırılarak yeniden esas hakkında aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.1-Davanın Reddine,
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
A-Davalı tarafın istinaf talebinin kabulüyle HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince karar kaldırılarak yeniden esas hakkında; 1-Davanın Reddine, 2-Alınması gereken 179,90-TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 3.397,32-TL harçtan mahsubu ile fazla yatırılan 3.217,42-TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde yatırana iadesine, 3-Davalılar vekili lehine AAÜT göre hesaplanıp takdir olunan 30.761,18-TL vekalet ücretinin davacı taraftan alınarak davalı tarafa verilmesine, 4-Davacı tarafça yapılan mahkeme masraflarının üzerinde bırakılmasına, 5-Davalı tarafça yapılan 18,00-TL yargılama giderinin davacı taraftan alınarak davalı tarafa verilmesine, 6- Taraflarca yatırılan gider avansından arta kalan kısmı karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, İstinaf incelemesiyle ilgili olarak; Peşin alınan istinaf karar harcının, istinaf edene isteği halinde ilk derece mahkemesince iadesine, Davalıların istinaf sebebiyle yapmış olduğu 72,00-TL istinaf yargılama giderinin davacı taraftan alınarak davalı tarafa verilmesine, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa, karar kesin olmakla istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 13/06/2023