Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/2695 E. 2023/819 K. 16.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2022/2695
KARAR NO: 2023/819
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/06/2022
NUMARASI: 2021/448 E – 2022/503 K
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 16/03/2023
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak,ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle,dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilince davalı aleyhine başlatılan Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … E. numaralı icra takibine, davalı borçlunun takibin durmasına sebebiyet veren itirazlarının iptali ile takibin devamına, borçlu davalı aleyhine icra inkâr tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; söz konusu dükkanın abisinin olduğunu ama kayıtlarının kendisi üzerine olduğunu, bir süre abisinin yanında çalıştığını, abisinin dükkan yeni olduğu için elektrik saatini üzerine alamadığını, kaçak elektrik kullanılmadığını, bir süre sonra abisinin işlerinin kötü gitmesi sebebiyle biriken borçlarını ödeyemediğini, bu sebeple saati de kendi üzerine alamadığını, söz konusu borcun kendisine ait olmadığını belirtmiştir. İlk Derece Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonunda; “Davalı asıl borç ilişkisinde taraf olmayıp taraf şirketin ortağı ve yöneticisidir. Takip ve davadaki talebin dayanağı davacı vekilince ön inceleme duruşmasında TTK.nın 553.maddesi olarak açıklanmıştır.TTK 553. maddeye dayanan talep, doğrudan zarar değil dolaylı zarar olup zarar konusu tutarın ancak ilgili şirkete ödenmesi talep edilebilir. Oysa takip ve davada, gerçekleştiği ileri sürülen zararın doğrudan davacıya ödenmesi istenmiş olup, yerleşik hale gelmiş yüksek yargı içtihatlarıyla da kabul edildiği üzere, dolaylı zararın şirket alacaklısına ödenmesi talep edilemez. Davalının dosyaya getirtilen ticaret sicil müdürlüğü ve vergi dairesi kaydına göre dosyanın diğer borçlusu … Tel.San.Tic.Ltd.Şti’nde ortak ve müdür kaydı bulunduğu, bunun dışında tacir ve mükellefiyet kaydı bulunmadığı, davacı kurumdan alınan müzekkere cevabında davacı ile davalı arasında herhangi bir akdi ilişki-abonelik sözleşmesi bulunmadığı, dava dışı …Ltd Şti’nce davacı idareye kayıtsız ancak takılı sayaçtan kaçak elektrik kullanıldığına dair 2011 ve 2012’de tutanaklar tutulduğu, davalının bu tutanaktan doğan borçlardan sorumlu tutularak hakkında takip başlatıldığı, İİK.ve TTK’ya göre limited şirketlerde ortak ve müdürlerin şirket borcunun tamamından ve şirketle birlikte şahsi malvarlığıyla müşterek-müteselsil sorumlu olduğuna dair herhangi bir hüküm olmadığı, davacı ile davalı arasındaki ilişkinin dayanağı akdi ilişki olmadığı gibi, dava dışı şirketle olan ilişkinin de akdi ilişki olmadığı ve haksız fiil olarak nitelendirilebileceği, dava dışı şirketle davalı farklı kişilikler olmakla haksız fiili işleyenin davalı olmadığı davacının da kabulünde olduğundan, dava dışı limited şirketin borcu varsa bile bu borçtan davalının doğrudan takip başlatılarak şahsi malvarlığıyla sorumlu tutulamayacağı, TTK 553. Maddeye göre ise şirket alacaklılarının şirkete müdür/ortak tarafından verilen zarar varsa bu dolaylı zararın kendilerine ödenmesini talep hakkı bulunmadığı” gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir. Karara karşı davacı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Dairemizce yapılan istinaf incelemesi sonunda; 27/05/2021 tarih ve 2020/235 E-2021/1568 K sayılı kararımızla, 6102 sayılı TTK’nın 553/1 maddesi uyarınca şirket alacaklılarına karsı verdikleri zarardan sorumlu oldukları düzenlemesi gereğince davalıların borcun ödenmemesi konusunda kusurlarının bulunup bulunmadığının incelenmesi gerektiği gerekçesiyle kararın kaldırılmasına karar verilmiştir. Dairemiz kararı sonrası ilk derece mahkemesi tarafından; “… davacının alacaklı olduğu, iddia olunan zararın doğrudan alacaklı nezdinde doğmadığı, davalının yöneticisi olduğu şirketin bir an için doğrudan zarara uğradığı kabul edilse dahi bu zararın davacı alacaklı yönünden dolaylı zarar teşkil ettiği, uygulanması gereken hükmün 6102 sayılı TTK m.556 hükmü ile düzenlendiği, şirketin iflası haline münhasıran bu durumun normatif olarak düzenlendiği, doktrin görüşlerinin bu çerçevede olduğu gibi hükmün sistematik yorumunun da aynı sonuca varılmasını gerektirdiği, ne var ki dava tarihi itibariyle davalının yöneticisi olduğu şirketin iflasına dair vakıa ve delil olmadığı gibi bu yönde beyan dahi bulunmadığı, daha da önemlisi bir an için iflas olsa dahi iflas idaresinin dava açmadığına dair vakıa ve delil dahi bulunmadığı, bu durumda dolaylı zarara istinaden ve mevcut maddi hukuk hükümlerine göre davanın kabul edilemeyeceği anlaşılmıştır. … gerek öğreti ve gerekse uygulamada kabul olunduğu üzere davalı gerçek kişinin iddia olunan zararla ilgili kusurunun ne şeklide oluştuğu, davacı şirketin dayanak faturalarının ödenememesi nedeniyle davacının zarar etmesinde davalının kusurunun ne olduğunun ispatlanamadığı, bu noktada zarar olsa dahi nedensellik bağının yine davacı tarafından ispatlanamadığı, haksız fiil sorumluluğu çerçevesinde davalının açık inkarı karşısında meydana gelen zarardan sorumluluğu açısından kusurunun mutlaka açıklanması, ne şekilde davacıya zarar verdiğinin dahi açıkça somutlaştırılması ve ispatlanmasının gerektiği, ancak somut olay açısından davalı aleyhine bu hukuki durumların oluşmadığı kabul edilmiştir. Böylelikle BAM kararında da açıkça belirtildiği üzere “davacı şirketin iddia etmiş olduğu zarar ile ilgili davalı arasındaki bağlantı olduğu, yine davalı gerçek kişinin açık inkarı, hayatın olağan akışı ve davacı tarafından somutlaştırılamayan vakıa ve deliller karşısında davalının şeklen temsilcisi olduğu şirketin davacı şirkete borçlanılmasına yol açtığı” noktasında davalının bizzat kişisel kusuru, 6102 sayılı TTK m.553 hükmü de gözetildiğinde ispatlanamamıştır. ..” gerekçeleriyle davanın, davalı yönünden sübut bulmadığından reddine karar verilmiştir. Karara karşı davacı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.Davacı vekili istinaf başvurusunda özetle; bilirkişi raporunun hükmü kurmaya elverişli olmadığını, kaçak elektrik kullanımının haksız fiil olduğunu, özel hukuk tüzel kişilerinin haksız fillerinin ancak organları aracılığıyla işleyebileceği düşünüldüğünde, şirketin kurucu ortağı ve yetkilisi davalının dava konusu kaçak kullanımdan şirket tüzel kişiliği ile birlikte sorumlu olacağını, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E.2015/7-1 , K. 2015/798 , T. 28.01.2015 kararında ”özel hukuk tüzel kişilerinin haksız fiilleri ancak organları aracılığıyla işleyebileceği düşünüldüğünde, temsile yetkili kişilerin de şirket tüzel kişiliği ile birlikte müteselsil sorumluğu esastır. ” şeklinde görüş bildirildiğini, davalı yanın şirketin kurucu ortağı ve yetkilisi olarak borçtan sorumluluğunun sabit olduğunu, bilirkişi raporunda faturaların ödenmemesi nedeniyle müvekkilinin doğrudan zarara uğramış olduğunu, davalı tarafından bilirkişi incelemesi için herhangi bir kayıt dahi sunmadığını ileri sürerek kararın kaldırılmasını istemiştir. Dava, dava dışı şirketin yöneticisi olan davalının şirket borçlarını kusuruyla ödemediği iddiasına dayalı alacağın tahsili istemiyle başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine, karar verilmiş ve karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Somut olayda davacı dava dışı şirket tarafından kayıtlı olmayan sayaçla elektrik kullanımı yapıldığı, kullanımın kaçak olduğu, tüzel kişilerin organları vasıtasıyla haksız fiili işleyebileceğini ileri sürerek davalının borçtan sorumlu olduğunu ileri sürmektedir. Yargıtay 11 Hukuk Dairesinin 2017/786 esas, 2018/6284 karar sayılı içtihadı ve Yargıtay 11 Hukuk Dairesinin 2016/13409 esas, 2018/6594 karar sayılı içtihadında belirtildiği üzere, 6102 sayılı TTK m. 644/1-a atfı ile uygulanması gereken TTK m. 553 uyarınca, kanun veya anasözleşmeden doğan yükümlülüklerini kusurlarıyla ihlal ederek zarara yol açan yöneticiler şirkete, şirket alacaklılarına ve ortaklara karşı sorumludurlar. Somut olayda, davacı, dava dışı borçlu şirketin, davalının kusuruyla borcu ödemediğini, iddia ederek fatura bedellerinin davalıdan tahsilini talep etmekte ise de; oluşan zarar şirket alacaklısının doğrudan uğradığı zarar niteliğinde olmayıp, dava dışı şirkete yönelik doğrudan, davacı yönünden ise dolaylı zarar niteliğinde olduğundan, ancak şirkete verilmesi istemiyle dava açabilecektir. Diğer istinaf itirazları yönünden ise, tüzel kişiler işlem ve eylemlerini bizzat yapmayıp, ortak veya çalışanları olan gerçek kişiler aracılığı ile yaparlar. Dolayısıyla tüzel kişilerin ortak ve çalışanlarının şirket veya kurum adına yaptığı işlem ve eylemler sırasında meydana gelebilecek kasıt, kusur ve kabahatler tüzel kişinin kasıt, kusur ve kabahatini oluşturur. Buna göre, mahkeme kararında belirtilen gerekçelerle verilen karar usul ve yasaya uygundur. Bu itibarla, ilk derece mahkemesince verilen kararda mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesi bakımından usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerekmiştir.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine, Davacıdan alınması gereken 179,90-TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 80,70-TL harcın mahsubu ile bakiye 99,20-TL’nin istinaf eden davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesin olmakla istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine, Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 16/03/2023