Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/2661 E. 2022/3329 K. 26.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2022/2661
KARAR NO: 2022/3329
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/07/2022
NUMARASI: 2020/952 E – 2022/632 K
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 26/12/2022
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle , dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalılardan …’ın müvekkilinin amcası , davalı …’ın da onun damadı olduğunu,müvekkilinin önceden bağlantılı olduğu şirketten ayrılmasına rağmen yasal olarak ortaklığı sonlandırılmadığından şirket borçları ile ilgili olarak kendisine tebligatlar geldiğini , müvekkilinin bu durumunun risk oluşturacağı öngörülerek kurulacak olan şirketi müvekkilin üzerinde kurulmaması yönünde tarafların ortak karar aldığını, davalılardan …’ın da daha önce çalıştığı şirketteki işten ayrılışında sorunlar yaşadığından şirketin kendi adına kurulmasını istemediğini, davalı …’ın ise şirketlerde asgari ücret olarak çalışan işçi olduğu, söz konusu şirketi kurabilmesi için sermayesi ve mesleki tecrübesinin bulunmadığını, tüm bu sebepler yüzünden müvekkili ile davalı …’ın bir araya gelerek tekstil üzerine bir şirket kurma kararı aldığını ve söz konusu şirketi 21.05.2012 tarihinde kurduklarını ve şirkette tarafların paylarının yarı yarıya olacağı şeklinde anlaştıklarını, taraflar bu şekilde anlaşarak adi ortaklık kararını davalılardan … üzerine şahıs firması kurmak ve vergi açılışını yapmak suretiyle gerçekleştirdiklerini, gizli adi ortaklık kurma iradesi ile kurulan şirketin çalışma usulünün davalı …’ın …’a şirketi yönetmesi için vekalet verdiğini ve şirketin yönetiminin bu şekilde sağlandığını, tarafların arasında imzalanmış yazılı adi ortaklık sözleşmesi bulunmadığını, “sermaye amcadan emek müvekkilden” şeklinde çalışmanın mevcut olduğunu, müvekkilinin şirketin çalışmasında tüm organizasyonu kendisi ve ekibi ile gerçekleştirdiğini şirketin 21.05.2012 tarihinden müvekkilinin şirketten ayrıldığı 25.11.2015 tarihine kadar en az 1.000.000 TL. kar elde ettiğini, iş bu kardan müvekkilin payına düşen miktarı alamadığını, müvekkilinin ekonomik sıkıntılarının artması neticesinde davalı … müvekkilinin payının bir kısmı olarak 60.000.- TL. gibi son derece düşük meblağın müvekkilin eşinin hesabına yatırıldığını, taraflar arasındaki ilişkinin adi ortaklık ilişkisi olduğunu ileri sürerek adi ortaklığın tespitine, adi ortaklığın tasfiyesine, müvekkilinin adi ortaklıktan %50 payı oranında hissesinin davalılardan müştereken ve müteselsilen ihtarnamenin tebliğ tarihi olan 19.04.2016 tarihinden itibaren başlayacak ticari faiziyle tahsil edilerek müvekkiline verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili tarafından sunulan cevap dilekçesinde özetle; davacı ile müvekkilleri arasında adi ortaklık ilişkisinin mevcut olmadığını, davacı tarafından adi ortaklık olduğu iddiasında bulunulan işyerinin ” … Tekstil-…” ismiyle faaliyet gösteren müvekkili … adına tescilli şahıs firması olduğunu, müvekkili … tarafından davacının eşine ödenen toplamda 60.000.- TL’nin herhangi bir ortaklık ilişkisi kapsamında ödenmediğini, bu kişinin müvekkiline ait firmada SGK’lı çalışan olması ve uzak da olsa aralarında akrabalık ilişkisi bulunması nedeniyle müvekkili … tarafından iyi niyetli olarak borç verildiğini, davacı her ne kadar kendisinin emek davalı …’ın sermayesini koyduğunu beyan etmişse de söz konusu firmada çalıştığını gösterir delil sunmadığını, davacının iddialarını kabul anlamına gelmemekle birlikte ortaklık ilişkisinden kaynaklanan alacağın bulunduğu düşünülse dahi Türk Borçlar Kanunu madde 630/son hükmüne göre yalnızca son bir yıla ilişkin kazanç payının talep edilebileceğini belirterek davanın reddine, davanın kabulüne karar verilmesi halinde davacının eşine yapılan ödemelerin hükmedilecek tutardan mahsubuna karar verilmesini talep etmiştir.Mahkemece , taraflar arasında yazılı bir sözleşme olmadığı gibi bilirkişi incelemesinde de adi ortaklık ilişkisine yönelik bir tasarruf tespit edilemediği ,davanın ispat edilemediği gerekçesi ile reddine kaar verilmiştir.Davacı vekilince sözkonusu kararın istinaf edilmesi üzerine ,Dairemizce yapılan istinaf incelemesi sonucunda ; 2018/2182 esas 2020/1505 karar sayılı ilamıyla; “Somut olayda taraflar arasında adi ortaklık sözleşmesi bulunduğu, davacının kar payı alacağını talep etmesi nedeniyle artık taraflar arasındaki ortaklık ilişkisinin sona erdiğinin kabulü gerektiği, fiilen sona eren adi ortaklıkta davacının talebinin adi ortaklığın fesih ve tasfiyesine ilişkin olduğu ve tasfiyenin mahkemece bizzat yapılması gerektiği, tasfiyenin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 642 ve devamı maddelerinde düzenlenen sıra ve yöntem izlenmek suretiyle yapılması gerektiği, birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığının (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmesi, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmesi, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde taraflardan delillerin sorularak toplanması, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosunun taraflara tebliğ edilmesi, bu husustaki itirazların karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmesi; ikinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakde çevirme işlemini gerçekleştirilmesi, şayet bu mallar mevcut değilse değerlerinin bilirkişi marifetiyle saptanması, üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçlarının ödenmesi ve ortaklardan her birinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payının geri verilmesi, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilançonun düzenlenmesi ve sonuç bilançosuna göre tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işleminin sonlandırması ve bu doğrultuda hüküm oluşturması gerekirken,adi ortaklığın varlığının isbatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Açıklanan nedenlerle; davacının istinaf başvurusunun kabulü ile kararın HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilk derece mahkemesine geri gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.” gerekçesiyle Mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmiştir. Mahkemece yeniden yapılan yargılama sonunda; Davacı tarafın adi ortaklığın tespiti talebinin kabulü ile davacı ile davalı taraflar arasında adi ortaklık ilişkisi olduğunun TESPİTİNE Taraflar arasındaki adi ortaklık sözleşmesinin feshi ve tasfiyesi TALEBİNİN KABULÜ İLE, 60.000,00TL’nın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faiziyle birlikte davalılardan tahsilde tekerrür oluşmadan tahsili ile davacıya verilmesine, karar verilmiştir. Mahkemece verilen kararı,davacı vekili ve davalılar vekili istinaf etmiştir. 1- Davacı vekilince verilen istinaf dilekçesinde özetle ;HMK 107 ve 176. maddelerde düzenlenen bedel artırımı ve ıslah’ın birbirlerinden farklı olan usuli işlemler olduğu, ilk derece mahkemesinde daha önceki yargılama esnasında 10.000,00-TL olan harca tabi meblağ 60.000,00-TL olarak m. 107 kapsamında belirsiz alacak davasına da uygun olacak şekilde bedel artırımına tabi olduğu, huzurdaki davada daha önce herhangi bir şekilde ıslah söz konusu olmayıp, ilk derece mahkemesinin ıslah haklarını kullanmalarına imkan vermeksizin karar verdiği,( tasfiye heyet raporlarına karşı itirazları saklı kalmak kaydıyla) bu hususun hukuka aykırılık teşkil ettiği, Mahkemenin vermiş olduğu kararın yargılamanın uzamasına ve müvekkilinin alacağının daha fazla olduğu ortada olduğundan ek dava açma hakkı da saklı kalmak üzere usul ekonomisi ilkesini de ihlal eder nitelikte olduğu, her ne kadar sözü edilen bilirkişi raporlarında hukuka aykırılıklar mevcut olsa ve buna dair itirazları tekrarlamakla birlikte davada ıslah hakkını kullanmaksızın karar verilmesinin açıkça hukuka aykırı olduğu, bu sebeple mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş olsa da, eksik inceleme mevcut olduğu ileri sürülerek ,ortadan kaldırılmasına ve davanın kabul edilmesine karar verilmesi istenmiştir. 2-Davalılar vekilince verilen istinaf dilekçesinde özetle; davalı … yönünden pasif husumet itirazları mahkeme tarafından dikkate alınmamış ise de, müvekkilinin 3.şahıs olarak kabulü ve davanın kendisi açısından husumet eksikliği sebebiyle usulden reddi gerekirken davanın kabulüne karar verilmiş olmasının usule aykırı olduğu, davalı müvekkillerinden …’ın damadı olan diğer müvekkili … adına tescilli ‘…’ isimli firmada, hiçbir suretle ortaklık ilişkisinin mevcut olmadığı,müvekkili …’ın sadece bir takım işlerin ifası ile ilgili olarak diğer davalı …’a yardımcı olduğu, bu itibarla, adi ortak sıfatı taşımayan …’a dosya kapsamında husumet yöneltilmesinin somut duruma aykırı olduğu, davacı tarafça, bir vekaletnameye dayanılarak bu iddia ortaya atılmış ise de dosya kapsamına bu duruma ilişkin herhangi bir somut delil ibraz edilemediği, anılan vekaletnamede ise, şirketin yönetimi için değil banka işlemleri, elektrik, su, doğal gaz bağlatma gibi işlemler için yetkilendirme yapıldığı açıkça ortadadır. hatta bu husus, vekaletname içeriğinde ‘firmam ve şahsım adına’ tabiri ile de açıkça belirtildiği, davacı ile müvekkilleri arasında herhangi bir adi ortaklık ilişkisi söz konusu olmadığı, davacının aksi yöndeki beyanlarının soyut ve mesnetten yoksun ise de mahkemenin bu iddialara dayanarak davanın kabulüne karar vermiş olmasının hukuka aykırı olduğu, mahkeme kararına dayanak alınan ilamda, somut olayda senetle ispat kuralının istisnası kapsamına giren bir durumun söz konusu olduğu belirtilmiş ise de, bu tespitin hatalı olduğu, adi ortaklığa ilişkin ispata yarar yazılı bir delil ortaya koyamayan davacının davasının bu sebeple reddine karar verilmesi gerektiği, davacıya müvekkili tarafından ödenen herhangi bir ücret bulunmadığı, davacının 21.05.2012 tarihinden 01.12.2015 tarihine kadar hiçbir ücret almadan ortaklığa devam etmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, davacının eşine ödenen 60.000,00 tl, borç olarak verilmiş olup, adi ortaklığa ilişkin bir ödeme olduğu iddiasının kötü niyetli bir iddia olduğu, dosya kapsamında davacının, hem adi ortaklık ilişkisi mevcut olduğu hem de sigorta kaydının yapılmaması sebebiyle başvuru hakkını saklı tuttuğu hususları birbiri ile çelişmekte olup, davacının haksız kazanç sağlama niyetini ortaya koyduğu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla, bir an için ortaklık ilişkisinden kaynaklanan alacağın bulunduğu düşünülse dahi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun m. 630/3 hükmüne göre yalnızca son 1 yıla ilişkin kazanç payı talep edilebilecek olup mahkeme tarafından tesis edilen kararda bu hususun dikkate alınmadığı, dosya kapsamında tanzim edilmiş olan tasfiye memurları heyet raporunda her bir ortağa düşen ortaklık payının ikiye bölünerek hesaplandığı, söz konusu raporda davalılardan … adına ortaklık tasfiyesine ilişkin değerlendirme yapılmadığı, bu raporu dayanak alan mahkeme kararının , hukuka aykırı olduğu, Mahkeme tarafından ise adi ortaklığın tasfiyesine karar verilirken bu hususun göz ardı edilmiş ve ortaklık payı üçe bölünmemiş olduğu, bu noktada , müvekkili … yönünden davanın usulden reddi gerekirken yine bu husus da göz ardı edilmiş ve pay ikiye bölünüp tüm davalılar yönünden dava kabul edilmiş olmasının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kararın kaldırılması istenmiştir. HMK 355. maddesi yarınca ve ileri sürülen istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda; dava , adi ortaklığın tespiti ile tasfiyesine, davacının kar payının davalılardan müştereken ve müteselsilen faiziyle tahsiline ilişkindir. Dosyadaki bilgi ve belgelere göre ; Dairemizce verilen kaldırma kararında; somut olayda taraflar arasında adi ortaklık sözleşmesi bulunduğu, davacının kar payı alacağını talep etmesi nedeniyle artık taraflar arasındaki ortaklık ilişkisinin sona erdiğinin kabulü gerektiği, fiilen sona eren adi ortaklıkta davacının talebinin adi ortaklığın fesih ve tasfiyesine ilişkin olduğu ve tasfiyenin mahkemece bizzat yapılması gerektiği, tasfiyenin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 642 ve devamı maddelerinde düzenlenen sıra ve yöntem izlenmek suretiyle yapılması gerektiği hususları açıklanmıştır.Bu sebeplerle ,davalı tarafın bu yönlere ilişkin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Mahkemece seçilen tasfiye memurlarınca, davada iki tane adi ortak bulunduğu kabul edilerek hesaplama yapılmış ve buna göre hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. Adi ortaklığın davalı … adına tescilli ‘…’ isimli şahıs firmesi üzerinden yürütüldüğü tesbit edilmekle, davalı …’ın da adi ortaklardan birisi olduğu ,böylece 3 ortaklı adi ortakığın mevcut olduğu anlaşılmakla ,davalı tarafın husumete ilişkin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Davacı tarafça ,dava dilekçesinde ,fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,-TL nin tahsili talebiyle dava açılmıştır.Davanın niteliği itibarıyla ,dava belirsiz alacak davası olarak açılmıştır.Davacının talebi, adi ortaklık ilişkisinden kaynaklanan ve gelir hesaplamaları sonucu belirlenebilecek alacak istemine ilişkin olup, davacının bu alacağının miktarını tam ve kesin olarak belirlenmesi mümkün olmadığı gibi, talep edilecek miktar taraflarca tartışmasız ve açıkça belirlenmemiştir. Dava konusu alacağın tespiti, bu haliyle mümkün olmayıp yargılamayı gerektirdiğinden, davanın belirsiz alacak davası niteliğinde olduğu,bu sebeple ,davacı vekilince verilen 16-04/2018 tarihli dilekçenin ıslah dilekçesi olmayıp,talep arttırım dilekçesi olduğunun kabulü gereklidir. Kaldırma kararımızdan önce alınan 08 Şubat 2018 tarihli raporda; …-… işletmesinin 2012 ila 2015 Ctüm yıl ) arasında net 345.447,58 olmak KAR elde ettiğin ve ancak davacı yanın davacı yanın ortak olduğunu iddia ettiği dönem için … -… işletmesinin 30.05.2012- 25.11.2015 tarihleri arasında net 339,381,07 TL. kar elde etmiş olduğu ve işletmenin net özvarlığının bu tutarda olduğunun hesap edildiği bildirilmiştir. Davacı yanın eşi dava dışı …’ın …-… işletmesinde 24.05.2012- 30.11.2015 tarihleri arasında işçi olarak istihdam edildiği de dosyadaki belgelerden (SGK belgelerinden) anlaşılmaktadır. Tasfiye memurlarının 14/05/2022 tarihli raporda (bilanço) ;tasfiyeye konu işletmenin rayiç değerler üzerinden hesaplanan özvarlık tutarının 279.585,06 TL olduğu,davacının ortaklık payının 139,792,53 TL olacağı bildirilmiştir. Ancak ,adi ortaklığın 3 ortağı bulunmakla ,davacının 1/3 hissenin karşılığının 93.105,- TL olduğu anlaşılmıştır. Buna göre,mahkemece davacının (fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla ) talep artırım dilekçesine göre 60.000,-TL yönünden hüküm kurulmasında usul ve hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Açıklanan sebeplerle ,tarafların yerinde görülmeyen istinaf taleplerinin HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca ayrı ayrı reddine karar verilmesi gerekmiştir.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının ve davalının istinaf başvurularının HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca ayrı ayrı reddine, Davacıdan alınması gereken 80,70 TL karar ve ilam harcı peşin alındığından mahsubu ile başkaca harç alınmasına yer olmadığına, Davalıdan alınması gereken 4.098,60 TL karar ve ilam harcından peşin yatırılan 1.105,35 TL harcın mahsubu ile bakiye 2.993,25 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,İstinaf masrafının istinaf eden taraflar üzerinde bırakılmasına, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesin olmakla istinaf edenlere ilk derece mahkemesince iadesine,Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 26/12/2022