Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/1927 E. 2023/1031 K. 04.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2022/1927
KARAR NO: 2023/1031
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/12/2021
NUMARASI: 2018/377 E – 2021/887 K
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 04/04/2023
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahke- mesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle , dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; davacı müvekkili ile davalı şirket arasında imzala- nan “Elektrik Enerjisi Satış Sözleşmesi” gereğince, müvekkili şirket tarafından davalının göstermiş olduğu adres ve abonelik bilgileri belirtilen tüketim tesislerine aktif elektrik enerjisi satıldığını, buna ilişkin hizmetlerin ifa edildiğini, Sözleşmenin Faturalandırma-Tebligat ödeme başlıklı 6.maddesinin 6.3 bendinde; “Tü- keticinin tedarikçi müvekkil şirket tarafından tahakkuk ettirilen ve tebligatı yapılan faturayı faturada belirtilen son ödeme tarihine kadar tedarikçiye ait banka hesabına ödeyeceği, faturanın son ödeme tarihine kadar ödenmediği taktirde, son ödeme tarihinden itibaren, ticari işlerde uygulanan temer- rüt(avans) faizinin uygulanacağı”nın kabul edildiğini, Davalının 2016 – 2017 yıllarına ait fatura ödemelerini sözleşmede kararlaştırılan son ödeme tarihinde yapmadığını, ödemelerinin tümünün gecikmeli olarak yapılması nedeniyle 2016- 2017 yıllarına ait gecikme bedeli faturası kesildiğini ve bu faturanın ödenmediğini, ayrıca tüketim bedeli olan … fatura numaralı 331.270,86 TL’lik faturanın da ödemediğini, bu nedenle davalı hakkında icra takibi yapıldığını, Ödeme emrinin tebliğinden sonra davalının normal tüketime ilişkin 31/12/2017 tarihli, … numaralı faturadan kaynaklanan 331.270,86 TL’yi ödediğini, ancak gecikme bedeline ilişkin bakiye borca ayrıca icra dairesinin yetkisine itiraz ettiğini, Sözleşmenin 12.maddesinde “sözleşmenin uygulanmasından doğacak ihtilafların gide- rilmesinde, İstanbul Mahkemeleri ve İcra dairelerinin yetkili olduğu”nun kararlaştırıldığını, HMK’nun 17. maddesi gereği takibin yetkili icra müdürlüğünde başlatıldığını beyanla; 1- Davalının İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasına vaki itirazlarının iptali ile takibin 58.584,22 TL asıl alacak üzerinden devamına, alacağa takip tarihinden itibaren Ticari Faiz uygulanmasına, 2- Dosya borcuna mahsuben ödenen 331.270,86-TL’nin icra takip masrafları ile vekalet ücreti yönünden takibin devamına, 3- Haksız itirazı ile takibin durmasına sebebiyet veren davalının % 20 oranından az olmamak üzere İcra İnkar tazminatı ile mahkumiyetine, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı şirket ile müvekkili şirket arasındaki ticari ilişkinin ilk olarak 06/07/2015 tarihli sözleşme ile başladığını, ilk elektrik tedariğinin 01/08/2018 tarihinde olduğunu, buna ilişkin ilk faturanın 31/08/2015 tarihinde gönderildiğini, Ödemelerin cari hesap ilişkisi içinde ödendiğini ve buna ilişkin bir teamül oluştuğunu, davacının 2017 yılının sonuna kadar olan dönem içerisinde bu ödeme şekline hiçbir itirazda bulun- madığını, 2015, 2016 ve 2017 yılının 12. ayına kadar gecikme bedeli talep edilmediğini ve bu yönden bir uygulama yapılmadığını, Sözleşmenin sona erdirileceği hususundaki mailden sonra müvekkili şirkete kesilen 31.12.2017 tarihli 37.587,38 TL bedelli 2016 yılına ait gecikme bedeli faturası ile yine 31.12.2017 tarihli 20.996,84 TL bedelli 2017 yılı gecikme bedeli faturasının kabul edilmediğini ve davacı şirkete iade edildiğini, ayrıca gecikme faturasının nasıl hesaplandığının da anlaşılamadığını, Gecikme bedeli (vade farkı) talep edilebilmesi için taraflar arasında sözleşme bulun- ması ve vade farkı uygulanması konusunda taraflar arasında benimsenmiş bir uygulama bulunmasının gerektiğini, müvekkili şirket ile davacı şirket, arasında bu yönde bir uygulama olmadığını, taraflar ara- sındaki sözleşmenin 6.4 maddesinin 2015 yılından bu yana hiç uygulanmadığını, bu madde uygu- landığında yapılan ödemelerin öncelikle gecikme bedelinden düşüleceği belirtildiğinden gecikme bedeli faturası düzenlenmesine, dolayısıyla bu faturaya itiraz edilmesine ve iade edilmesine gerek kalmayacağını, Müvekkili şirket ile davacı arasında hiçbir şekilde 2015-2017 arasında gecikme bedeli uygulanmadığını, buna rağmen 31.12.2017 tarihinde 2016 yılına ait gecikme bedeli faturası kesilmesi ve yine 2017 yılına ait gecikme bedeli faturası kesilmesinin kabul edilemeyeceğini, bu faturaların tamamen kötü niyetli düzenlendiğini, müvekkil şirketin, 2015 yılından bu yana oluşmuş ödeme tea- mülü gereğince davacıya ödeme yaptığını, davacının icra takibinden önce herhangi bir ihtarı da bulunmadığını, bu kapsamda müvekkili şirketin bir temerrüdü de söz konusu olmadığını, kötü niyetle takip başlatıldığını beyanla davanın reddine, davacının %20’den aşağı olmamak üzere tazminat ile mahkumiyetine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi’nce: 1-Davanın KABULÜ İLE, davalının İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takibine yaptığı itirazın 58.584,22 TL asıl alacak yönünden İPTALİNE, takibin asıl alacağa takip tarihinden itibaren işleyecek yıllık değişen oranlarda avans faizi yürütülmek suretiyle ve takip talebindeki diğer koşullarla DEVAMINA, 2-Hükmolunan 58.584,22 TLnin %20’si oranında 11.716,84-TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 3-Davacının dosya borcuna mahsuben ödenen 331.270,86 TL’nin icra takip masrafları ile vekalet ücreti ile ilgili kısmının hüküm altına alınması, bu alacak kalemleri yönünden takibin de- vamına karar verilmesi talebi hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA karar verilmiştir.
İstinaf Başvurusu: Hüküm davacı ve davalı tarafından istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde: İcra takibinde gecikme bedeline ilişkin 58.584,22 TL tutarında 2 adet fatura ile birlikte normal tüketime ilişkin 331.270,86 TL faturanın da tahsilinin talep edildiğini, ödeme emrinin tebliği ile birlikte davalının tüm borca itiraz ettiğini, ancak haricen 331.280,70 TL ödediğini, bu nedenle eldeki davada ödenmeyen 58.584,22 TL lık fatura ile 331.270,86 TL’nın icra masraflarının ve vekalet ücretinin hüküm altına alınmasının talep edildiğini, harcın 58.584,22 TL üzerinden yatırıldığını, mah- kemece 58.584,22 TL lık alacak yönünden itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına hükmedilmesine rağmen 331.270,86 TLnın icra giderleri ve vekalet ücreti yönünden hüküm tesis edilmediğini, bu talep hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesinin taleple bağlılık ilkesine aykırı olduğunu beyanla hükmün bu yönden kaldırılmasını talep etmiştir.Davalı vekili istinaf dilekçesinde; Takip ve dava konusu faturaların vade farkı faturası olduğunu, taraflar arasındaki söz- leşmedeki vade farkı hükmünün sözleşme dönemi içinde hiç uygulanmadığını, sözleşme bitiminde vade farkı faturası kesilmesinin kabul edilemeyeceğini, Dava konusu faturaların davacının ticari defterlerinde dahi kayıtlı olmadığını, davacının iddiasını kendi kayıtları ile dahi ispat edemediğini, faturaların ne şekilde hesaplandığının anlaşıla- madığını, Dava konusu alacağın yargılamayı gerektirdiğini ve likit nitelikte olmadığını, icra inkar tazminatına hükmedilemeyeceğini, Davacının kendi kayıtlarında bile yer almayan faturaları kötü niyetle takibe koyduğu açık olmakla kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gerektiğini Karar verilmesine yer olmadığı değerlendirilen bir kısım taleplerin reddi ile müvekkili lehine vekalet ücreti taktir edilmesi gerekirken karar tesisine yer olmadığına karar verilmesinin doğru olmadığını beyanla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir. 6100 sayılı HMK’nun 355 md gereğince, istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan incelemeye göre; Dava, İİK 67 maddesine dayalı itirazın iptali talebine ilişkindir. Celp olunan İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasının tetki- kinde; davacının 31/12/2017 tanzim 10/01/2018 son ödeme tarihli 331.270,86 TL bedelli normal tüketim faturası ve 20.996,84 TL ve 37.587,38 TL bedelli 2 adet vade farkı faturasına dayanarak davalı aleyhine 389.855,08 TL asıl alacak + 619,43 TL işlemiş faizden ibaret 390.474,51 TL alacağın tahsili talebiyle ilamsız icra takibine giriştiği, ödeme emrinin 19/01/2018 tarihinde davalıya tebliğ edildiği, davalının 25/01/2018 tarihli dilekçesiyle icra müdür- lüğünün yetkisine, borca ve ferilerine itiraz ettiği, icra müdürlüğünce takibin durdurulmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. 1- Davacının istinaf başvurusu yönünden; HMK’nun 26. Maddesi hükmüne göre; hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başkasına karar veremez. Öğreti ve uygulamada “taleple bağlılık” olarak adlan- dırılan bu kural, sadece sonuç istem yönünden değil, sonuç istemi oluşturan her bir alacak kaleminin dayanağını oluşturan vakıalar yönünden de uygulanır.Somut olayda, Davacı vekili eldeki davada davalının takip tarihinden sonra 331.270,86 TL lık fatura bedelini ödediğini ancak 58.584,22 TL lık gecikme bedeline ilişkin asıl alacağı, ayrıca takip giderleri ile vekalet ücretini ödemediğinden bahisle bu kısım itibarıyla itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesin talep etmiştir. Dava değeri gecikme bedeli faturalarına isabet eden 58.584,22 TL olarak gösterilmiş ve harç bu rakam üzerinden ödenmiş ise de müddeabih haline getirilmeyen feri nitelikteki icra giderleri ve vekalet ücretinin de dava konusu edildiği açıktır. Buna göre davacının icra gideri ve vekalet ücreti ile ilgili talebi hakkında olumlu olumsuz bir karar verilmesi gerekirken mahkemece karar tesisine yer olmadığı yönünde hüküm verilmesi isabetsiz olmuştur. 2- Davalının istinaf başvurusu yönünden; A- Vade farkı ile ilgili olarak; Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına göre vade farkının talep edilebilmesi için bu hususta yazılı bir sözleşmede düzenleme yapılması veya taraflar arasında bu doğrultuda oluşmuş bir teamülün oluşması gerekmektedir. Bu iki durum dışında vade farkının talep edilmesi mümkün değildir.Somut olayda;taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin “Faturalandırma- Tebligat ve Ödeme” başlıklı 6.maddesinin; 3.bendinde; “tüketici tedarikçi tarafından tahakkuk ettirilen ve tebligatı da yapılan faturayı , faturada belirtilen son ödeme tarihine kadar tedarikçiye ait banka hesabına ödemekle yükümlüdür. ” 4.bendinde “Tüketici kendisine tebliğ edilen faturayı son ödeme gününe kadar ödemediği taktirde, son ödeme tarihinden itibaren ticari işlerde uygulanan temerrüt faizi (avans faizi) gecikme bedeli uygulanır. Tüketicinin yaptığı kısmi ödemeler öncelikle gecikme bedelinden düşülecektir.” şeklinde düzen- leme yapılmakla son ödeme gününde ödenmeyen faturalar için vade farkı alınacağı hüküm altına alınmıştır. Buna göre artık taraflar arasında bu hususta bir teamül oluşup oluşmadığı hususu önem arz etmemektedir.Sözleşmedeki vade farkı düzenlemesinin bu tarihe kadar uygulanmamış olması bundan sonra da uygulanmayacağı şeklinde yorumlanamaz. Netice itibarıyla; son ödeme tarihinde ödenmeyen faturalar yönünden diğer şartların varlığı halinde vade farkı talep edilebileceği açıktır. B- Ticari defterler kayıtlarına göre; taraflar arasındaki akdi ilişkinin 06/07/2015 tarihli Elektrik Enerjisi Satış Sözleşmesi ile başladığı ve cari hesap ile takip edildiği anlaşılmaktadır. Mali bilirkişi tarafından ticari defterler ve dosya üzerinde yapılan incelemede davalının Ocak 2016 – Ocak 2018 döneminde tahakkuk olunan 26 adet faturayı sözleşmenin 6.3 maddesinde belirtilen son ödeme tarihinde ödemediği, ödemelerin tümünü gecikmeli olarak yaptığı tespit edilmiş olup vade farkı şartlarının oluştuğu değerlendirilmiştir. Vade farkı faturasının kaç günlük gecikme ve ne şekilde hesaplandığına dair tablo davacı tarafça dosyaya ibraz edilmiş ve bilirkişi raporunda ayrıntılı olarak gösterilmiştir. Davalı ticari defterlerini bilirkişi incelemesine sunmadığından söz konusu faturaların davalının ticari defterlerinden kayıtlı olup olmadığı tespit edilememiştir. Davacı tarafın ticari def- terleri üzerinde yapılan incelemede ise cari hesaptaki 31/12/2017 tarihli tek kaydın 331.270,86 TL tutarındaki normal tüketim faturası olduğu, 20.996,84 TL ve 37.587,38 TL tarihli faturaların kayıtlı olmadığı anlaşılmıştır. Dava konusu faturalar e-fatura olup davalı bu faturaları kabul etmediklerini ve davacıya iade ettiklerini beyan etmektedir. Yani faturaların tebliğ edildiğini doğrulamaktadır. Ancak faturaya hangi süre içinde ve ne şekilde itiraz edilip iade olunduğu hususunda bilgi belge sunulmamıştır. Söz konusu faturaların davacının defterine kaydedilmemiş olmasının VUK anlamında yaptırım gerektirip gerektirmediği hususu iş bu uyuşmazlıktan ayrık olmak üzere; Elektrik Mühen- disi tarafından yapılan inceleme sonucu davacının söz konusu fatura bedelini talep edebileceği, yapı- lan hesaplamada bir hata bulunmadığı tespit edilmekle davanın kabulü yönünde kurulan hükümde isabetsizlik görülmemiştir. d- icra inkar tazminatı yönünden; İİK 67/2 maddesinde ” Bu davada borçlunun iti- razının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.” denilmektedir. Borçlunun icra inkar tazminatı ile mahkumiyeti açısından itirazın kötü niyetli olması şartı aranmayıp geçerli bir takibin ve itirazın bulunması, takip konusu alacağın belirlenebilir (likid) alacak olması ve davalının itirazında haksız olması gerekmektedir. “Likid alacak” kavramına gelince ;eğer borçlu, ödeme emri ile kendisinden istenilen alacak bakımından borçlu olduğunu bilmekte veya bilmek durumunda ise ve buna rağmen itiraz eder- se, itirazında haksızdır. O halde, borçlunun haksız olup olmadığının saptanabilmesi için, “alacağın bilinmekte veya bilinmek durumunda olması”nın ne anlama geldiği önem arz etmektedir. Öğretide genel olarak kabul edildiği üzere, borçlu, alacaklının icra takibinde talep ettiği alacağı veya alacağın bütün unsurlarını bilmekte veya bilmek (kolayca hesap edebilmek) durumunda ise ve alacağın miktarının belirlenmesi için tarafların ayrıca mutabakata varmasına (anlaşmasına) veya mahkemenin tayin edeceği bilirkişi eliyle bir değerlendirme yapılmasına ihtiyaç yoksa, alacak likidedir. Yargıtay’ın çeşitli kararlar vesilesiyle genel olarak yaptığı tanım da buna paraleldir: Ör- neğin, Hukuk Genel Kurulu’nun emsal kararlarında belirtildiği ve benimsendiği üzere , “alacağın gerçek miktarı belli ve sabit ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilin- mekte veya bilinmesi gerekmekte ve böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesi mümkün ise başka bir ifadeyle, borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise alacak likiddir.” Yargıtay’ın burada ifade ettiği, “borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise” ölçütü çok önemlidir. Burada dile getirilen borçlunun “yalnız başına” tespiti hususu, alacağın ve miktarının borçlu tarafından bütün unsurları ile bilinebilir (hesap edilebilir) olması ve bu konuda alacağın tespiti için ayrıca yargılama yapılmasına gerek olmaması anlamındadır. Alacağın likid olması bakımından “alacağın muhakkak bir belgeye bağlı olması” da şart değildir. ( İcra İnkar Tazminatı Açısından “Likid Alacak” Kavramı – Prof. Dr. Ejder Yılmaz/ Bankacılar Dergisi, Sayı 67, 2008) Dava konusu vade farkı faturalarına konu alacak belirlenebilir ve likit alacak niteliği arz ettiğinden itirazın iptali halinde davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesi yerindedir.
D-Kötü niyet tazminatı ile ilgili olarak; İcra ve İflas Kanunu’nun 67.maddesi gereğince alacaklının kötü niyet tazminatına mah- kûm edilebilmesi için takibin haksız ve kötü niyetle yapılmış olması ve bu durumun borçlu tarafından ispatlanması gerekmektedir. Öğretide ve Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına göre, alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu hâlde, icra takibine girişen alacaklının kötüniyetli olduğu kabul edilmektedir. Anılan yasa hükmünde düzenlenen ve ‘kötü niyet tazminatı’ olarak adlandırılan taz- minat, yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde takibe girişmekte kötü niyetli bulunduğu borçlu tarafından açıkça kanıtlanmış olan ya da öyle olduğu ayrıca kanıtlanmasına gerek bulunmaksızın dosya kapsa- mından açıkça anlaşılabilen alacaklıya yönelik bir yaptırım niteliğindedir. Alacağının varlığına maddi hukuk kuralları çerçevesinde inanarak icra takibine girişen, ancak bunu usul hukuku kurallarına uygun şekilde kanıtlayamayan bir alacaklı, İİK’nın 67. maddesi anlamında ‘haksız’ ise de, ‘kötü niyetli’ olarak kabul edilmesine ve dolayısıyla, bu iki koşulun birlikte gerçekleşmesini açıkça şart koşan söz konusu hüküm çerçevesinde tazminatla sorumlu tutulmasına hukuken olanak yoktur. Başka bir ifadeyle; İİK’nın 67. md hükmüne göre, itirazın iptali davasının (borçlu) lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa dayalı takibin haksız ve kötü niyetli olması hâlinde,talep varsa, borçlu lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir. Burada takibin haksız olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötü niyetli olması da gerekmekte olup, ispat yükü; takibin kötü niyetli olduğunu iddia eden davalı (borçlu)’nun üzerindedir. ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/(19911-2837 E, 2021/1271 K. sayılı 19/10/2021 tarihli ilamı) Açıklanan nedenlerle; davalının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine, davacının istinaf başvurusunun kabulüne, HMK 353/1-b-2 maddesi uyarınca esasa ilişkin yeniden karar tesisine karar verilip aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle; A-Davalının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine, B-Davacının istinaf başvurusunun kabulü ile karar HMK 353/1-b-2 maddesi uyarınca düzeltilerek ,yeniden esas hakkında; 1-Davanın KABULÜ İLE, davalının İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takibine yaptığı itirazın 58.584,22-TL asıl alacak yönünden İPTALİNE, takibin asıl alacağa takip tarihinden itibaren işleyecek yıllık değişen oranlarda avans faizi yürütülmek suretiyle ve takip talebindeki diğer koşullarla DEVAMINA, 2-Hükmolunan 58.584,22-TLnin %20’si oranında 11.716,84-TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 3- Takipten sonra ödenen 331.720,86-TL alacağın icra gideri,takup masrafları ve vekalet ücreti yönünden de takibin aynen devamına, 4- Alınması gereken 4.001,88-TLnisbi karar ve ilam harcından peşin alınan 35,90-TL nin mahsubu ile bakiye 3.965,98-TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, 5- Davacının yatırdığı 35,90-TL harcın davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 6- Davacı tarafça yapılan 1.620,50-TL yargılama giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 7- Davacı vekille temsil edildiğinden karar tarihindeki AAÜT uyarınca 9.373,48-TL avukatlık ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 8- Taraflarca yatırılan gider avansından arta kalan kısmı karar kesinleştiğinde taraflara iadesine, İstinaf incelemesiyle ilgili olarak; Davacıdan peşin alınan istinaf karar harcının, istinaf edene isteği halinde ilk derece mahkemesince iadesine, Davalıdan alınması gereken 4.001,88-TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 1.000,50-TL harcın mahsubu ile bakiye 3.001,38-TL’nin davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, Davacının istinaf aşamasında yapmış olduğu 76,00-TL istinaf yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Davalının istinaf yargılama giderlerinin istinaf eden davalı üzerinde bırakılmasına, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesin olmakla istinaf edenlere ilk derece mahkemesince iadesine, Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.04/04/2023