Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/183 E. 2022/281 K. 03.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2022/183
KARAR NO: 2022/281
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/10/2021
NUMARASI: 2021/35 E – 2021/734 K
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 03/02/2022
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle , dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirketin EPDK’dan aldığı onay ile eylül 2012 den bu yana tüm Türkiye’de elektrik enerjisi tedariki ve toptan satışı hizmet sunduğunu, taraflar arasında sözleşme bulunduğunu ve davacı şirketten satın aldıkları elektrik ödemelerini aksattıklarını, düzenlenen faturaları ödemediklerinden temerrüte düştüklerini,alacağın tahsili için davalılar aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … sayılı takip dosyasına davalıların haksız itirazı nedeniyle davanın kabulü ile itirazın iptaline, takibin devamına, alacağın %20 sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar cevap dilekçesi sunmamıştır. Dava konusu takip …-… Adi ortaklığı-… Akaryakıt ve Dinlenme tesisleri aleyhine başlatıldığı, asıl borçlu olan Adi ortaklık olup,adi ortaklığın tüzel kişiliği olmadığı için taraf ehliyeti olmadığı, bu nedenle adi ortaklığa ilişkin davalarda adi ortaklığı oluşturan kişilerin taraf olarak hep birlikte hareket etmeleri gerektiği, her iki davalı Adi ortaklığın elbirliği ile mülkiyet kuralları gereği ortak olmaları nedeni ile zorunlu dava ve takip arkadaşlığı sıfatları bulunduğunu, davalılardan …’e ait nüfus kaydının incelenmesinde …’in 20/06/2017 tarihinde vefat ettiği, dava tarihinin ise 05/09/2017 olduğu, davalının davadan önce vefat ettiği, 18/07/2018 tarihli celse ara kararı uyarınca davacı vekiline bu hususta beyanda bulunmak üzere süre verildiği, davacı vekilinin 19/07/2018 tarihli beyan dilekçesi ile ölü davalı … mirasçılarının davaya dahil edilmesi talebinde bulunduğu, 03/09/2018 tarihli ara kararı uyarınca dava tarihinden önce vefat eden davalı mirasçılarının davaya dahil edilmesinin reddine karar verildiği ve bu ara kararın davacı vekiline 20/09/2018 tarihinde tebliğ edilmiş olduğu,davacı tarafça 18/12/2018 tarihli celsede açmış oldukları …’in mirasçılarına yönelik herhangi bir ek davanın mevcut olmadığı anlaşılmıştır. Mahkemece ,davanın Adi ortaklığın tarafı olan davalı …’in vefat tarihinden sonra açıldığı davanın davalı … mirasçılarına yöneltilmediği, mirasçılara yönelik ek davada açılmadığı gerekçesiyle “Dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine” dair verilen kararın davacı vekili tarafından istinafı üzerine yapılan incelemede dairemizin 2019/309 E.2020/1984 K.sayılı ilamı ile “Dava dayanağı takibin 21/11/2016 tarihinde başlatıldığı, davacı vekilinin gerçek kişi davalı adi ortakların TC numarasını vererek bu borçlulara tebligat çıkartılmasını 21/01/2017 tarihinde talep ettiği,borçlular vekilinin ise 07/03/2017 tarihinde borca itiraz ettiği, takibin durdurulduğu,davalı …’in 20/06/2017 tarihinde vefat ettiği ,ödeme emrine itiraz tarihinde borçlu …’in sağ olduğu ,dava tarihi olan 05/09/2017 tarihi öncesinde ise vefat ettiği,bu açıdan emsal sunulan HGK kararı çercevesinde ölü kişi aleyhine dava açılamaz isede,somut davada davacının , dava tarihinde adı geçen davalının öldüğünü bilmediği açıklığa kavuştuğundan, davalı … mirasçıları davaya dahil edilerek yargılamaya devam edilmesi gerekirken davanın usulden reddine karar verilmesi usul ve hukuka uygun bulunmadığından , kararın HMK 353/1a-6.madde gereği kaldırılmasına ,adı geçen mirasçıların davaya dahil edilmesi için dosyanın mahkemesine geri gönderilmesine” karar verildiği,mahkemece yargılamaya devam edildiği,ölü davalı … mirasçıları … ve …’in davaya dahil edildiği ,davalıların takipteki yetki itirazının da reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Mahkemece, taraflar arasındaki ticari ilişki gereği fatura bazlı ödemelerin yapıldığı, davacı tarafından davalıya 2016 yılı içerisinde 29 adet fatura kesildiği, tüm faturaların elektronik ortamda davalıya tebliğ edildiği, faturalara itiraz edilmediği ,davalı tarafından davacıya 6 adet faturanın ödenip 23 adet toplam 59.875,10 TL tutarlı faturanın ödenmemesi nedeni ile İstanbul … İcra Müdürlüğünün … sayılı dosyasında ilamsız icra takibi yapıldığı.alınan bilirkişi raporunda 2016 yılında davacı nezdinde, davalı için tutulan cari hesap dökümüne göre takip tarihi olan 21.11.2016 tarihi itibariyle davalının, davacıya 59.875,10 TL borçlu bulunduğu, davalı şirket tarafından ticari defter ve belgeler sunulmadığı ,anılan durum karşısında davacının davalıdan 59.875,10 TL alacağı mevcut olup itirazın iptali gerektiği, takip konusu alacağın likit ve hesap edilebilir nitelikte olduğu gerekçesiyle; “Davanın kabulü ile İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile başlatılan takibe yönelik itirazın iptali ile takibin takip koşulları ile devamına,davalının likit ve muaccel alacağa itirazı ile takibin durmasına sebebiyet verdiği anlaşılmakla alacağın %20 si olan 11.975,02-TL icra inkar tazminatının davalılardan alınarak davacıya verilmesine” karar vermiştir. Davalılar vekili istinaf dilekçesinde yapılan takibe borçlular vekili olarak itiraz edilmesi nedeniyle takibin durdurulduğu ancak itirazın iptaline yönelik açılan davadan vekil olarak davalılar vekili sıfatıyla haberi olmadığını,itirazın iptali davasının itiraz eden borçlu vekiline tebliği gerekirken bu konuda borçlu vekiline tebliğ yapılmadığını,usulsüz tebligat nedeniyle kararın kaldırılması gerektiğini, bu konuda emsal kararı sunduklarını belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir. 6100 sayılı HMK’nun 355 md gereğince, istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan incelemeye göre; Davada kullanılan elektrik nedeniyle ödenmeyen kullanım faturalarının tahsiline yönelik yapılan takibe itirazın iptali ve icra inkar tazminatı talep edilmiştir. Medeni Yasa’nın 6. maddesine göre “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” Medeni Yasa’nın bu hükmü 6100 sayılı Hukuk Yargılama Yasası’nın 190. maddesi 1. fıkrasında bir başka biçimde yinelenmiş olup; ” İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” denilmiştir. Bu bağlamda kural olarak davanın taraflarından her biri iddiasını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür. Konuya ilişkin Yargıtay 9.HD’nin: 2015/29476 E ve 2019/178 K.sayılı ilamında “Yargılamanın hukuka uygun ve sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunmanın özgürce ileri sürülebilmesi ve delillerin eksiksiz olarak toplanıp tartışılabilmesi, öncelikle tarafların yargılamadan haberdar edilmeleri ile olanaklıdır. Hasımsız davalar hariç olmak üzere, dava dilekçesi ile duruşma gün ve saati karşı tarafa tebliğ edilmeden ve taraf teşkili sağlanmadan davaya bakılamaz ve yargılama yapılamaz. Davanın tarafları ile vekillerinin davaya ilişkin işlemleri öğrenebilmesi için, tebligatın usulüne uygun olarak yapılması, duruşma gün ve saatinin kendilerine bildirilmesi gerekmektedir. Duruşma günü ile tebligatın yapıldığı tarih arasında makul bir süre olmalıdır. Aksi takdirde tarafların hukuksal hakları kısıtlanmış olur. Yasalarda aksine düzenleme bulunmadıkça mahkeme kararlarının taraflara tebliği gerekir.Vekâletname sunulduktan sonra tebligatların vekile yapılması gerekir. Vekil ile takip edilen davada, asil duruşmada bizzat bulunsa dahi tebliğin vekiline yapılması zorunludur. Vekile çıkarılan tebligat, kendisine veya kendisi yerine sekreteri veya kâtibine tebliğ edilmelidir. Ancak isticvap, yemin gibi şahsa bağlı işlemlerde, tebligatın vekile değil, bizzat bu işlemi yapacak asile yapılması yasal zorunluluktur. Vekilin umumî vekâletname ile yetkilendirilmiş olması, müvekkilin talimatı olmadan tüm davaları takip etme yetki ve zorunluluğunu ona yüklemez. Örneğin, hakkında icra takibi yapılan borçlu, vekili aracılığıyla takibe itiraz etmiş olsa dahi, alacaklının açtığı “itirazın iptali davası” bakımından, borçlunun takibe itiraz aşamasında tayin ettiği vekilin, bu davada da yetkili bulunup bulunmadığı davanın açılması sırasında belirli olmadığından, dava dilekçesinin vekil yerine asile tebliği gerekir. Aksi takdirde usulüne uygun şekilde taraf teşkili sağlanmış olmaz. Bu itibarla bir davada vekilin temsil yetkisinin olup olmadığı mahkemece kendiliğinden araştırılmalıdır. (Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 02.11.2004 tarih ve 2004/2041-5550 sayılı kararı)”hususları vurgulanmıştır. Buna göre haklarında icra takibi yapılan davalıların takibe vekil aracılığı ile itiraz etmeleri durumunda itirazın iptali davasının açılması halinde açılan davanın takibe itiraz eden borçlu vekiline değil bizzat borçlu davalı asillere yapılması gereklidir.Zira takibe itiraz eden borçlu vekilinin itirazın iptalini takip konusunda ayrıca borçlularca yetkili kılınıp kılınmadığı tespit edilemeyeceğinden,bu konudaki mahkemenin borçlu asillere davanın tebliğinin,tebligat kanunu ile usul ve hukuka uygun olduğu anlaşılmıştır.Buna dair davalılar vekilinin istinaf talebi yerinde görülmemiştir. Yapılan bilirkişi incelemesinde davalı adi ortaklık ticari defter ve delillerini sunmamıştır.Fatura alacağının ödenmediği usulüne uygun tutulan davacı ticari defterleri ile belirlenmiştir.Dava konusu alacağın likit ve belirlenebilir olduğu anlaşılmıştır. Bilirkişi raporu taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli olduğundan mahkemenin kararı da usul ve hukuka uygun bulunmuştur. Bu itibarla, ilk derece mahkemesince verilen kararda mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesi bakımından usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, davalıların istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerektiği kanaatindeyim.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davalıların istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine, Alınması gereken 4.090,07 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 1.022,52 TL harcın mahsubu ile bakiye 3.067,54 TL’nin davalılardan alınarak hazineye irat kaydına, İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesin olmakla istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine, Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 03/02/2022