Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/1758 E. 2023/860 K. 21.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2022/1758
KARAR NO: 2023/860
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/03/2022
NUMARASI: 2020/52 E – 2022/264 K
DAVANIN KONUSU: Adi Ortaklık Alacağı
KARAR TARİHİ: 21/03/2023
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak,ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle, dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, Ticaret Mahkemesi’ne ibraz ettiği 2016/598 esas sayılı dava dilek- çesinde; davalılar …, … Tic. A. Ş, … Tic. A. Ş., … Kaynak San ve Tic. A. Ş., … aleyhine açtıkları davaya ilişkin dava dilekçesinde özetle; davacı … ile davalı … arasında, 2007 yılından beri devam eden çalışmalar sonrasında davacının emeği ve davalının sermayesi ile … Tic. A.Ş.’nin kurulduğunu, adı geçen şirketin % 10 payının davacıya devri taahhüt edilmesine ve bugüne kadar devrin yapılması hususu defalarca talep edilmesine karşın pay devrinin yapılmadığını beyanla, öncelikle adı geçen şirketteki %10 payın dava- cıya ait olduğunun tespiti ile davacı devrine, devrin mümkün olmaması halinde % 10 hissenin rayiç bedelinin …’nin kuruluş tarihi olan 04/11/2008 tarihinden itibaren işleyecek ticari (avans) faizi ile tazminini talep ve dava etmiştir. Davacı taraf yargılama devam ederken ibraz ettikleri 10/05/2018 tarihli dilekçe ile; davayı tamamen ıslah etmek suretiyle, ilk dava dilekçesi ile davalı olarak hasım gösterilen tüm şirketler yönünden iradi taraf değişikliği yapmış; davalı şirketlerin davadan çıkartılarak davaya sadece davalı gerçek kişi yönünden devam ettiklerini bildirmiş, devamla adı geçen davalı gerçek kişi yö- nünden; davacının adi ortaklığa sermaye olarak getirdiği kişisel emeğinin değerini, inançlı işlem ile …’a devrettiğini, inançlı işleme bağlanmış geciktirici koşul gerçekleştiği halde …’un davacının emeği olan hakkı devretmediğini, …’un …nin hakim hissedarı konumunda olduğunu, dava dilekçesine eklenen e-mail çıktılarının delil başlangıcı niteliğinde olduğunu, davalı olarak gösterilen şirketlerin ıslahtan önceki dava dilek- çesine konu iken ıslah dilekçesinin talep sonucuna konu olmadıklarını, bu nedenle davada taraf deği- şikliğine gittiklerini beyanla, a.) Davacı …’ye, … tarafından adi ortaklık ilişkisi içerisinde taah- hüt edilen … A.Ş’ de % 10; … Sana- yi ve Ticaret A.Ş’ de % 5 ve … Ticaret A.Ş’ de % 4,5 oranındaki hisselerin … tarafından davacı …’ye devrine, işbu talebin kabul edilmemesi halinde tahkikat sonucunda dava konusunun değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin müm- kün olduğu anda arttırılmak üzere söz konusu hisselerin piyasa rayiç bedelinin belirlenerek inanç sözleşmesinde belirtilen geciktirici koşulun gerçekleşmesi anından itibaren işleyecek ticari faizi ile tazminini, b) Davanın tamamen ıslahı ile talep sonucu değiştiğinde davada görevli mahkeme As- liye Hukuk Mahkemesi olduğundan, görevsizlik kararı verilerek dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi, c) Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 124. maddesi gereğince iradi taraf değişikliği ile davacı olarak huzurdaki davalı şirketlerin davadan çıkartılması ve davanın yeni talep sonucu gereğince …’a karşı devam ettirilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; …’un bugün dek … San. A.Ş. Genel Müdürlüğü, …Genel Müdürlüğü, … (İtalya), … A.Ş. Genel Müdürlüğü gibi bir takım şirketlerde üst düzey yöneticilik görevlerini yürüttüğünü,Taraflar arasındaki tanışıklığın, müvekkili …’un … A.Ş. Genel Mü- dürlüğü’nde bulunduğu sırada davacının aynı şirketin Finans Direktörlüğü görevinde bulunmasından kaynaklandığını, profesyonel iş yaşamlarının yanı sıra arkadaşlıkları da bulunan tarafların … A.Ş. deki çalışmaları sona erdikten sonra da bir araya gelip ortak iş yapma kararı aldıklarını, Bu kapsamda davacı …’nin, …’un kurucuortağı olduğu … şirketlerinin bir kısmında ortak ve yönetim kurulu üyesi olarak çalışmaya başladığını,2008 yılında başlayan bu ortaklığın 2011 yılı Aralık ayında davacının kendi isteği ile davalı şirketlerdeki görevlerinden istifası nedeniyle tek taraflı olarak sona erdiğini, Ortaklık ilişkisi sona erdiğinden davacının bahsi geçen şirketlerdeki tüm hisselerini 31/05/2012 tarihinde kendisinin yerine yönetim kurulu üyesi seçilen dava dışı …’a devrettiğini, bu devirin pay defterine işlenerek sonuçlandırıldığını, davacının davalı şirketler ile ilişki- sinin tamamen kesildiğini kaldı ki davacının …’de hiç bir zaman ortak veya yönetici sıfatının bulunmadığını, neticede davacının özgün iradesiyle ve tek yanlı olarak ilişkisini sonlandırdığı bu şirketler nezdinde kar payı vs alacağının bulunmadığını, davalı şirketler tarafından davacıya her hangi bir hususta yazılı taahhütte bulunulmadığını, böyle bir iddiayı ispata elverişli belge vs kaydın olmadığını, Davacının …’ne ilişkin iddiası nedeniyle neden diğer şirketlere husumet yönelttiğinin anlaşılamadığını, Davacı ile davalı … arasındaki iş ilişkisi kapsamında, ilk olarak 2008 yılında … A.Ş. İsimli şirketin kurulduğunu, davacının bu şirkette % 6 oranında pay sahibi olduğunu, bahsi geçen şirketin davalının yönetimde olduğu süre içinde genellikle zarar ettiğin- den 2016 yılında dava dışı kişiye devredildiğini, söz konusu şirket ile ilgili % 10 pay taahhüdünün kesinlikle bulunmadığını, Davacının … yönetimi ile ilgili iddiasına gelince, … yönetiminin … San ve Tic. A. Ş., ile dava dışı … ve …’in bir araya gelerek kurdukları bir şirket olduğunu, bu şirketin davalı … ve ortaklarının iş geliştirme, strateji planlaması dahilinde profesyonel bir ekip tarafından kurulduğunu, davacının şahsına ve profesyonel yete- neklerine duyulan güven ile yönetim kurulu üyeliği teklifinde bulunulduğunu, bu kapsamda davacının şirket üzerinde 1 adet 500,00 TL ‘lik hisse sahibi olduğunu, bu durumun şirketin kuruluşuna ilişkin ortaklık sözleşmesi incelendiğinde görüleceğini, bu ortaklık yapısı dışında davalı … tara- fından hisse devri ile ilgili olarak davacıya verilmiş yazılı bir taahhüt, anlaşma vs belge bulun- madığını, Davacı dava dilekçesinde % 10 hisse taahhüdünün işin başlangıcından itibaren baki ol- masına, defalarca talep edilmiş ise de, pay devrinin gerçekleşmediğini beyan etmiş olup kabul anla- mına gelmemek kaydıyla bu süreçte pay devri gerçekleşmemesine rağmen neden şirket yönetiminde kalmaya devam ettiği hususunda somut ve mantıklı bir açıklamaya ihtiyaç duyulduğunu, Davacının delil olarak dayandığı “Protokol Taslağı”, “… İlişkisi”, “…” vb konulu bir takım yazışmaların somutlaşmış, üzerinde anlaşmaya varılmış bir statünün var- lığını göstermediğini, taraflar arasında bir hususunun müzakere edilmesi, taraflardan birinin diğerin- den bir eylemde bulunmasını beklemesi veya geleceğe dair öngörülerini açıklaması hukuken geçerli sözleşme kurulduğu sonucunu doğurmayacağını, dolayısıyla e-maillerin delil niteliği taşımadığını , … tarafından şirketin işleyişi ve yönetimi ile ilgili bir talep veya şikayet ile- tildiğinde davacının ortaklık meselesini ileri sürerek konuyu kendi isteğine göre yönlendirmeye çalış- tığını, Ekte sunulan e-maillerden de anlaşılacağı üzere, taraflar arasında davacının % 10 or- taklığı konusunda hiç bir zaman anlaşmaya varılmadığını, davacının ısrarlı tutumu nedeniyle davalı …’un rahatsız olduğunu, yazışmalara dahil olan diğer bir şirket yönetici … tara- fından da davacının talebinin hiç bir zaman kabul edilmediğini, Sonuç itibariyle davacıya hisse devri ile ilgili bir taahhüdün bulunmadığını beyanla davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi’nce 2016/598 E., 2019/92 K. Nolu 07/02/2019 tarihli ilamda “Somut olayda dava konusu uyuşmazlığın; taraflar arasında varlığı ileri sürülen adi ortaklık ilişkisi gereği davalının dava dışı şirketlerde bulunan hisselerinin belirtilen oranlarda davacıya devrine, aksi halde hisse değerleri karşılığı bedelin davalıdan tahsili istemine ilişkin olduğu ,ıslah edilen davada tarafların tacir olmadığı, davanın Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen mutlak ticari dava niteliğinde bulunmadığı, bu kapsamda TTK’nın 5/3 maddesi gereği uyuşmazlığın görüm ve çözüm yerinin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu” gerekçesiyle “Islah edilen davanın görev dava şartı yokluğu nedeni ile HMK’nın 114/1-c ve 115/2.maddeleri gereğince usulden reddine, görevli mahkemenin İstanbul Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğuna” karar verilmiştir. Davalı vekilinin istinaf talebi üzerine İstanbul 14. Hukuk Dairesi’nce yapılan inceleme sonucu tesis olunan 2019/807 E., 2019/1657 K. Nolu 20/12/2019 tarihli ilamda; “Davacının ıslah dilekçesindeki netice talebinde, davalı gerçek kişi tarafından adi ortaklık ilişkisi kap- samında taahhüt edilen şirket hisselerinin kendisine devri, iş bu talebin kabul görmemesi halinde his- selerin değerinin tahsili talep edilmiş olup, ortaklığa konu faaliyetlerin ticari faaliyetler olduğu, uyuş- mazlığın tarafların ticari faaliyeti ile ilgili olduğu, davacının hisse devirlerini istediği, uyuşmazlığın şirket hisselerine ilişkin olup TTK hükümlerinin uygulanması gerektiği, davanın Asliye Ticaret Mahkemesi’nde görülüp sonuçlandırılmasının gerektiği” gerekçesiyle HMK 353/1-a-3 md gereğince kararın kaldırılmasına, dosyanın Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiştir. İlk Derece Mahkemesi 2020/52 E., 2022/264 K. Nolu 17/03/2022 tarihli ilamıyla “DAVANIN REDDİNE” karar vermiş, hüküm davacı tarafından istinafa getirilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; Her ne kadar mahkemece uyuşmazlığın “adi ortaklığın mevcut olup olmadığı” husu- sunda toplandığı belirtilmiş ise de, TBK anlamında bir adi ortaklığın kurulup kurulmadığı, adi ortaklık yok ise bunun yasal zemininin ne olduğu hususunun değerlendirilmediğini, Mahkeme kararında taraflar arasındaki e-maillerin adi ortaklık ilişkisinin ispatı yönün- den yeterli olmadığı belirtilmiş ise de, HMK’nun delil başlangıcına ilişkin hükümleri, doktrin görüşü ve Yargıtay içtihatlarına göre bu e-maillerin delil gücünün bulunduğunu, Kaldı ki, davalının pay taahhüdünün bulunduğu hususunun beyanına başvurulan tanık anlatımları ile doğrulundığını, Dosyaya sundukları e-mailler başta olmak üzere diğer delillerin hiç bir şekilde ince- lenmediğini, dava malzemelerinin her hangi bir tahlile ve çözümlemeye tabi tutulmadığını, gerekçe son derece yüzeysel olup “davanın reddine” dair kararın dayanağının açıklanmadığını, müvekkilinin hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğini, Davacı ile davalı … arasında bir adi ortaklık ilişkisinin mevcut olduğunu, tarafların …’nde çalıştıkları dönemde ortaklık kurma yönünde iradelerini yansıttıklarını ve mutabık kaldıklarını, bizatihi …’un şahsi e-postasından gönderilen e-mailde bu iradenin kabul edildiğini ve devam edeceğinin altının çizildiğini, bu e-postalarda davalı …’un davacının üzerine düşen edimleri yerine getirdiğini açıkça ikrar ettiğini ve pay taahhüdünü yenilediğini, Davacının adi ortaklığa sermaye olarak getirdiği kişisel emeğinin değerini inançlı işlem ile …’a devrettiğini, inançlı işleme bağlanan geciktirici koşul gerçekleştiği halde davalının taahhüdünü yerine getirmediğini beyanla kararın kaldırılmasını istemiştir. 6100 sayılı HMK’nun 355 md gereğince, istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan incelemeye göre; Davacı, davalı … ile aralarındaki ortaklık iradesi kapsamında …’nin kurulduğunu, bu ortaklığa davacının emeğini, davalının ser- mayesini koyduğunu, bu şirketin % 10 hissesinin davacıya devri taahhüt edilmesine rağmen bu taah- hüdün yerine getirilmediğinden bahisle dava konusu şirketin % 10 oranındaki hissesinin davacıya aidiyetinin tespiti ile davacıya devri, aksi halde hissenin rayiç bedelinin tazminini talep etmektedir. Davalı ise, taraflar arasındaki e-mail içeriklerinden de anlaşılacağı üzere somutlaşmış, üzerinde anlaşmaya varılmış bir statüden yani davacının ortaklığından bahsedilemeyeceğini, dava konusu şirket hissesinin davacıya devrine ilişkin bir taahhüdün bulunmadığını beyan etmektedir. Uyuşmazlık, taraflar arasında adi ortaklık ilişkisi bulunup bulunmadığı, …’nin bu ortaklık kapsamında kurulmuş bir şirket olup olmadığı ve davalı tarafça davacıya %10 oranında şirket hissesi verilmesinin taahhüt edilip edilmediği husu- sunda toplanmaktadır. Uyuşmazlığın çözümü, davacı tarafından dayanılan adi ortaklık sözleşmesinin hukuki tanımı, kurulma aşaması ve ispatında toplanmaktadır. Adi ortaklık; iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca eriş- mek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir(TBK md 620/1). Diğer bir anlatımla, adi ortaklık; birbirini tanıyan, birbirlerinin kabiliyet ve şahsiyetlerine güvenen, eşit ve aynı durumda olan gerçek veya tüzel kişilerin, müşterek amacın gerçekleştirilmesini sağlayacak vasıtaları (katılım paylarını) ortaklığa getirme konusunda karşılıklı ve uygun irade beyanlarının birbirine ulaşmasıyla teşkil eden bir kişi topluluğudur. Buna göre adi ortaklığın unsurları; kişi, müşterek amaç, müşterek amaç uğruna birlikte çaba (affectio societatis), katılım payı (sermaye) ve sözleşme bağı şeklinde belirtilebilir. Adi ortaklık sözleşmelerinin kuruluşu bakımından, ortakların esaslı noktalarda uyuş- ması gerekir (TBK md 2/1). Eş söyleyişle, ortakların şahsı, müşterek amaç, müşterek amaç uğruna bir- likte çaba, katılım payının türü ve kapsamı, ortaklık açısından esaslı unsurlar olup, bunlarda uyu- şulması ortaklık sözleşmesinin kurulması için yeterlidir. Ortaklar, ikinci derecedeki noktalarda uyuş- mamış olsalar bile, ortaklık kurulmuş sayılır. Adi ortaklık sözleşmesi yazılı yapılabileceği gibi sözlü de yapılabilir. İhtilaf halinde, bu ortaklığın var olduğunu ileri süren kişi, iddiasını, HMK’nın 200. md gereğince senetle ispat etmelidir. Her ne kadar adi ortaklık ilişkisi her hangi bir şekle bağlı değilse de, bu kural geçerlilik şekli bakımından söz konusu olup, ihtilaf çıktığında adi ortaklık sözleşmesinin varlığını ispat yükü, adi ortaklık ilişkisinin varlığını iddia edene düşer. Bu durumda, davacı ortaklığın varlığını ispat ile yükümlüdür. Adi ortaklıkta yazılı sözleşme, geçerlilik koşulu değil, bir ispat aracıdır. HMK’nın 200/1 md gereğince; bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri 2.500,00 TL’yi geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Sözü geçen mad- denin 2. fıkrası gereğince, senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati halinde tanık dinlenebilir. Ayrıca HMK 202.madde gereğince “delil başlangıcı” bulunan hallerde 203/1 md gere- ğince de “altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlem- lerde” tanık delilline başvurulabilir. Dava tarihi itibariyle uyuşmazlık değeri 10.000,00 TL senet ile ispat sınırının üzerinde kalmaktadır. Davacı ortaklık ilişkisinin varlığına dair taraflarca imzalanmış yazılı bir sözleşme sunamamıştır. Davacı delil olarak davalı ile e-posta yoluyla yaptığı yazışmalara, hisse ve sermaye durumunu gösterir ticaret sicili kayıtlarına, ticari defter ve kayıtlara, bilirkişi incelemesine, tanık ve yemin deliline dayanmıştır. İbraz olunan e-maillerin delil başlangıcı niteliği arz edip etmediği, tanık deliline baş vurulup başvurulmayacağı ve bu delillerin ispat gücü üzerinde durulmalıdır. 6100 sayılı HMK’nun HMK 202.maddede delil başlangıcı; “(1) Senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir. (2) Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir.” şeklinde tanımlanmıştır. Davalı taraf, dosyaya ibraz olunan e-mail içeriklerine itiraz etmemekle birlikte, bu maillerin adi ortaklığın varlığını kabule elverişli olmadığını, taraflar arasında yapılmış bir müzakere, beklenti ve öngörü açıklaması mahiyetinde olduğunu savunmaktadır. Mevcut e-mailler ve dosya içeriği incelendiğinde davacının davalı …’a gönder- diği 30/05/2012 tarihli görevden çekilme konulu e-mailinde Mayıs sonu itibarıyla Heksagon’daki profesyonel görevlerden çekilme kararının oluştuğu, bu nedenle 31/05/2012 tarihi itibarıyla … AŞ’deki murahassas aza, yönetim kurulu üyeliği ile CEO’lu görevlerinden grupta üyesi olduğu tüm üyeliklerden çekildiğini, şirketlerdeki sahip olduğu hisseleri …’un uygun bulacağı kişilere devredeceğini bildirdiğini, akabinde davacının hisselerini 31/05/2012 tarihinde …’a devrettiği, davacının istifası ile … ve … AŞ’deki yönetim kurulu üyeliğine …’un atandığı anlaşılmaktadır. Ancak bu e-maillerin davacı ile davalı arasında … şirketi ile ilgili adi ortaklığın kurulması, ortaklığın amacı, tarafların hak ve yükümlülükleri, kar ve zarara katılım vs un- surlar yönünden somut hükümler içeren, tarafların karşılıklı irade ve rızalarını, imzalarını içeren bir beyan açıklaması içermediği tespit edilmiştir. 10/09/2021 tarihli duruşmada tanık sıfatıyla dinlenen … yeminli beyanında; “Ben davacı …’nin …nde çalıştığı dönemde 2001 ve 2002 yılından itibaren tanırım. Onun makam şoförlüğünü yaptım, hem ofis ve hem şirket araçlarıyla filo yönetim işlerini takip ettim. … Finans Uzmanı olup, daha çok şirketin para ve finans işleri ile ilgileniyordu. … adlı ve benzer adlarda bazı şirketlerin kurulacağı konuşuluyordu. Fakat bu şirketlerin nasıl kurulduğuna ilişkin toplantılara ben katılmadım. … ile … aralarında … %10, … %10 ve … %10 oranında, … da büyük ortak olacak şekilde anlaştıklarını duydum. Ancak benim gözümün önünde herhangi bir anlaşma olmadı. O dönemde … tarafından …’nin bilgisayarına atıl- mış olan ve kendisine %10 ortaklık payı verildiğine ilişkin maili bizzat kendim gördüm. Sonrasında bu şirket kuruldu ve faaliyete geçti. Hatırladığım kadarıyla 2009 yılı gibiydi, şirketin kuruluş aşa- masından itibaren gerek finans işlerinde, gerek alınacak kararlarda etkin olarak çalıştı. 2012 yılına kadar bu çalışması sürdü, ancak şirketten neden ayrıldığını net olarak bilmiyorum,….” demiştir. Davacı vekilince yurt dışında bulunan diğer tanıkların dinlenmesinden vazgeçilmiş olup davalı taraf esasen yazılı belge ile ispat gerektiğinden tanık delilini ve beyanlarını kabul etme- diğini belirtmiştir. Mahkemece de sadece tanık …’ın dinlenmesi ile yetinilmiş, 03/09/2021 tarihli duruşmada 1 nolu ara karar ile diğer tanıkların dinlenmesinden vazgeçilmiştir. Dosya kapsamına göre; taraflar arasında kişi, müşterek amaç, müşterek amaç uğruna birlikte çaba (affectio societatis), katılım payı (sermaye) ve sözleşme bağı yönünden adi ortaklık un- surlarını içerir bir sözleşme ilişkisinin varlığı yazılı delil ile ispat edilememiş olup beyanına baş vurulan tanık beyanı ve dosyaya ibraz olunan e-maillerin de iddiası ispata elverişli olmadığı değerlendirilmiştir. Gelinen aşamada; davacı, davalı taraf ile adi ortaklık sözleşmesi niteliğinde akdi/ve hukuki ilişkisinin varlığını yazılı delillerle ispatlayamamıştır. Hal böyle olunca mahkemece; davacıya, iddiasını ispat zımnında, adi ortaklığın varlığı hususunda davalıya yemin teklif etme hakkının hatırlatılması ve sonucuna göre ortaya çıkacak uygun hukuksal sonuç çerçevesinde hüküm kurulması gerekirken, bu yön gözardı edilerek, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırıdır. Açıklanan nedenlerle; davacının istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca kabulü ile kararın kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dava dosyasının mahke- mesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının istinaf başvurusunun kabulü ile, kararın HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasıyla,yukarıda izah edilen şekilde, yeniden yargılama yapılıp bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine geri gönderilmesine, Peşin alınan istinaf karar harcının istinaf edene isteği halinde iadesine, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesin olmakla istinaf edenlere ilk derece mahkemesince iadesine, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 21/03/2023