Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/1687 E. 2022/2075 K. 06.07.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2022/1687
KARAR NO: 2022/2075
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/05/2022
NUMARASI: 2022/157 D.iş – 2022/157 K
DAVANIN KONUSU: İhtiyati Tedbir
KARAR TARİHİ: 06/07/2022
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle , dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: İhtiyati tedbir isteyen vekili dava dilekçesinde; Müvekkili … A.Ş. (“Eski Unvanı: … Ticaret A.Ş.) ile karşı taraf … A.Ş. (…) arasında 15/01/2020 tarihinde “Ortak Film Yapım İşi Anlaşması” imzalandığını, Sözleşme ile … kanalı veya ileride seçilecek başka televizyon kanalları veya sinema eseri olarak …’in hikayesini, … ve/veya senaristlerin senaryosunu yazacağı, baş- rollerini …’in oynayacağı “…” adlı dizinin projesinin yapımında ortak işbirliği yapılacağı, taraflar arasında eşit oran prensibine dayalı kar ve zarar ortaklığı olacağının kararlaştırıldığını, Daha sonra, …’de yayınlanması planlanan “…” adlı dizinin, “…” adı ile … TV’de yayınlanması konusunda mutabakata varıldığını, … Tv, …, müvekkili … ve karşı taraf … arasında 14/08/2020 tarihinde “Televizyon Dizisi Yapım Sözleş- mesi” imzalandığını, Bu sözleşmenin konusunun da, dizinin yapımcılar (Müvekkil Şirket ve …) tarafından yayına hazır hale getirilmesi ve diziye ilişkin mali ve manevi hakları kullanma yetkisinin ya- pımcılar tarafından … ve … TV’ye lisanslanmasın ilişkin olduğunu, Müvekkilinin her iki sözleşmede yer alan edim ve yükümlülüklerini yerine getirdiğini, dizi projesinin yapımını başarı ile gerçekleştirdiğini, gelinen bu noktada genel tabloda gelirler ve giderler hesaplandıktan sonra müvekkili şirket ve karşı tarafın birlikte üstlendikleri bu projeden kanaldan sağ- lanan kısmının dışındaki ilave maliyet/zarar tutarı toplamı 17.497.963,95 TL olduğunu, taraflar arasında imzalanan anlaşmalar uyarınca müvekkil şirket ve karşı tarafın bu maliyete eşit olarak katlanması gerek- tiğini, buna göre taraflar arasında ortak kar/zarar durumunun …’ın Zararı: 8.748.981,98 TL, …’ın Zararı : 8.748.981,98 TL olarak belirlendiğini,bu hesaplamanın 09/06/2021 tarihli “Yapım Mutabakatı” ile kayıt altına alındığını, işbu mutabakatın karşı tarafın yetkilisince imzalanarak bir nüsha- sının kendilerine teslim edildiğini, İşbu mutabakat ile taraflar arasındaki anlaşmaların gereği olarak karşı tarafça müvekkil şirkete ödenecek bedelin net olarak belirlendiğini, dayanak sözleşmelerin, faturaların ve sair tüm belgelerin dışında işbu mutabakat tutanağının İİK 68.maddesinde zikrolunan “imzası ikrar olunmuş” belge niteliğinde olduğunu, Yukarıda bahsi geçen anlaşmalar ve Yapım Mutabakatı’nın imzalanmasına müteakiben müvekkili şirket tarafından karşı tarafa 02/11/2021 tarihinde “14/08/2020 Tarihli … Dizi Ortak Yapım Sözleşmesine İstinaden Düzenlenmiştir” açıklaması ile KDV Dahil 8.844.898,35 TL tuta- rında fatura kesilerek gönderildiğini, ancak karşı tarafın, işbu faturayı kabul etmeyerek düzenlenen e-fa- turayı e-fatura sisteminden ve noter marifetiyle red ederek kayıtlarına almadığını, bu tutarda bir hizmet almadığını iddia ederek ödeme yapmadığını, Karşı tarafın anlaşmalar, faturalar ve imzalı mutabakata rağmen, müvekkiline ödemekle mükellef olduğu tutarı kötüniyetli şekilde ödemediğini, süreci bilinçli ve kasıtlı bir şekilde uzatmayı ter- cih ettiğini, müvekkil şirket ile karşı taraf arasında yapılan görüşmelerde karşı tarafın, “İstanbul İli, Kadıköy İlçesi, … Mah. … Ada … Parsel … Blok …Kat … numaralı bağımsız bölüm”de bulunan adına kayıtlı taşınmazını müvekkili şirkete, mutabık kalınacak bedel üzerinden borcun bir kıs- mını ödemek maksadı ile devretmeyi önerdiğini, ancak daha sonra bu taşınmazın da devrinden kaçın- dığını, Dava süreci başlamadan önce , zorunlu olarak arabuluculuk yoluna başvurmalarının gerek- tiğini, akabinde dava sürecinin başlayacağını ve davanın sonuçlanmasının uzunca bir süre alacağını, bu süre içinde karşı tarafın sahip olduğu mal varlığını 3. kişilere devretme ve müvekkilinin dava sonundaa elde edeceği alacağını elde edememe riskinin bulunduğunu beyanla HMK 389 md. gereğince karşı tarafın – alacak miktarını karşılayacak miktardaki -menkul, gayrimenkul ve 3. kişilerdeki hak ve alacakları üze- rine teminatsız olarak/ yada uygun bir teminat karşılığında ihtiyati tedbir konulmasını talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesi’nce; “ihtiyati tedbir talebinin reddine” karar verilmiştir. İstinaf Başvurusu: karar ihtiyati tedbir talep eden tarafından istinaf edilmiştir. İhtiyati tedbir talep eden vekili istinaf dilekçesinde: İhtiyati tedbire ilişkin ilgili yasal düzenlemelerden ve emsal yüksek mahkeme içtihatla- rından da görüleceği üzere, mahkemelerce ihtiyati tedbire hükmedilebilmesi için ihtiyati tedbire esas olan bir hakkın bulunması ve ihtiyati tedbir sebebinin mevcut olması gerektiğini, ihtiyati tedbir sebebinin asıl dava sonuçlanmadan önce hızlı bir yargılamada geçici olarak güvence altına alınmasını ya da gerçek- leştirilmesini zorunlu kılan, somut, “ivedi tehlike” olduğunu, Somut olayda karşı tarafın, mal varlığını elden çıkarma riskinin bulunduğunu, yapılacak yargılama neticesinde müvekkilinin alacağını elde etme ihtimalinin güçleşeceğini veya imkansız hale ge- leceğinden karşı tarafın mal varlığı üzerine alacak miktarınca ihtiyati tedbir konulmasının acil ve elzem bir olgu olduğunu, İlk derece mahkemesince ihtiyati tedbir talebinin reddi yönünde verilen kararın kaldı- rılmasını, karşı tarafın, başta İstanbul İli, Kadıköy İlçesi, … Mah. … Ada … Parsel … Blok … Kat … numaralı bağımsız bölüm ve diğer gayrimenkulleri, menkulleri, trafik siciline kayıtları araç- ları, her türlü telif hakları, banka hesapları ve üçüncü kişi/kurumlardaki hak ve alacaklarına, alacak mik- tarını karşılayacak miktarda teminatsız/veya uygun görülecek teminat karşılığında ihtiyati tedbir konul- masını talep etmiştir. 6100 sayılı HMK’nun 355 md gereğince, istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan incelemeye göre; İlk derece mahkemesine ibraz olunan dilekçe “ihtiyati tedbir” talebine ilişkin olup İlk Derece Mahkemesi’nce verilen “talebin reddi” kararı hakkında istinaf yoluna başvurulmaktadır. Hukuk Genel Kurulu’nun 2013/21-1791Esas-2013/1676 Karar nolu ilamında da belir- tildiği üzere ; gerek ihtiyati tedbir, gerekse de ihtiyati haciz hukukumuzda geçici hukuki korumalar olarak düzenlenmiştir. İhtiyati tedbir ile ilgili olarak, HMK’nun 389. maddesinde ” Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da ta- mamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğa- cağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir. Birinci fıkra hükmü niteliğine uygun düştüğü ölçüde çekişmesiz yargı işlerinde de uygulanır” hükmü düzen- lenmekle ihtiyati tedbir açıklanmıştır. Bir başka geçici hukuki koruma kurumu olan ihtiyati haciz ise İİK’nun 257 vd. Madde- lerinde düzenlenmiş olup belirtilen kanun maddesinde; “Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklarıyla diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir. Vadesi gelmemiş borçtan dolayı yalnız aşağıdaki hallerde ihtiyati haciz istenebilir. 1-Borçlunun muayyen yerleşim yeri yoksa;2-Borçlu taahhütlerinden kurtulmak maksadıyla mallarını gizlemeye, kaçırmaya veya kendisi kaçmaya hazırlanır yahut kaçar ya da bu maksatla alacaklının haklarını ihlal eden hileli işlemlerde bulunursa; Bu suretle ihtiyati haciz konulursa borç yalnız borçlu hakkında muacceliyet kesbeder. Gemi alacaklıları, donatanın yalnız mahdut aynı surette mesul olduğu hallerde, ancak mesu- liyete mevzu teşkil eden mal ve haklara ihtiyati haciz koydurabilirler. Donatanın aynı zamanda şahsen mesul olduğu haller bundan müstesnadır. Şu kadar ki, donatanın şahsi mesuliyeti bir miktar ile mahdut ise gemi alacaklıları ancak bu miktar için donatanın diğer mallarını haczettirebilirler. Yük alacaklıları hakkında da yukarıdaki fıkra hükmü kıyas yoluyla tatbik olunur” denilmiştir.İİK’nun 258. maddesinde ise “ihtiyati hacizde yetki ve kanun yolu” düzenlemiştir. Anılan maddeye göre “ihtiyati hacze 50. maddeye göre yetkili mahkeme tarafından karar verilir. Alacaklı ala- cağı ve icabında haciz sebepleri hakkında mahkemeye kanaat getirecek deliller göstermeye mecburdur. Mahkeme iki tarafı dinleyip dinlememekte serbesttir. İhtiyati haciz talebin reddi halinde alacaklı kanun yoluna başvurabilir” (ek: 4949 S.K.M.60) İİK’nun 259 maddesinde de “teminat” hususu düzenlen olup “ İhtiyati haciz isteyen ala- caklı hacizde haksız çıktığı takdirde borçlunun ve üçüncü şahsın bu yüzden uğrayacakları bütün zarar- lardan mesul ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 96. maddesinde yazılı teminatı vermeye mec- burdur. Ancak alacak bir ilama müstenid ise teminat aranmaz.Alacak ilam mahiyetinde bir vesikaya müstenid ise mahkeme teminata lüzum olup olmadığını takdir eder. Tazminat davası ihtiyati haczi koyan mahkemede dahi görülür.” hükmü yer almaktadır. İhtiyati haciz ve ihtiyati tedbirin geçici hukuki koruma tedbirleri olduğu madde gerekçelerinde de açıklanmıştır. ”İhtiyati haciz, borçlunun alacaklısından mal kaçırması ihtimaline karşı en etkili tedbirdir. Eldeki kanun muaccel alacaktan dolayı da borçlunun bir malına karşı bu tedbire müracaat edebilmesini, borçlunun muayyen ikametgâhı olmamasının yahut Türkiye’de ikamet etmemesinin bir de takipten kaç- mak veya malını gizlemek gibi kötü niyetin zahiri delilleri olan hallerin anlaşılması yolunda bazı şartlara bağlı tutmaktadır. Hâlbuki haczi kabil malı, yani kudreti olduğu halde, vadesi gelmiş borcunu ödemeyen kimse iyi niyetinden şüphe olunmasına hak vermiş ve ihtiyati haciz muamelesine müstehak olmuş sayılabilir. Alacağı, mahkemeye oldukça kanaat verecek bir vesikaya bağlı olan alacaklıyı iyiniyetinden şüphe caiz olan borçlusuna karşı, eskiden olduğu gibi mal kaçırmaya meydan vermeyecek bir tedbiri mahkemeden istemek yetkisi ile teçhiz etmek icabeder. Alacaklının elindeki belge kesinleşmiş bir ilam bile olsa, bazı hallerde icrai hacizden evvel ihtiyati haciz kararı almayı tercih etmesine ihtiyaç hasıl oluyor ve belge bu mahiyette olunca, borçlunun her hangi bir suretle borçtan kurtulmuş olması gibi zayıf ihtimale mebni alacaklıdan teminat aramak bize zait görünür. Yalnız ilam henüz kesinleşmemiş ise yahut alacaklının elindeki belge, sahteliği veya cebir, hile gibi rızayı ortadan kaldıran hallerden birine müstenit olduğunu iddia edilebilmek ve mukabilindeki ödemelerin adi makbuzlarla vukuu ihtimalden uzak ve adeta muhalif sayılmamak itibariyle, ilam kuvvetini tamamıyla haiz olmayan resmi senetlerden ise haciz isteyenlerden teminat aramak lazım gelip gelmediğinin takdirini mahkemeye bırakmak uygun olur. Bunlar haricinde bir belgeye dayanarak haciz isteyen alacaklının, şayet takip veya dava neticesinde haksız çıkarsa aleyhine ihtiyati haciz kararı verilen kimsenin bu yüzden uğrayacağı zarar ve ziyana karşı geçerli teminat göstermesi gerekliliği söz götürmez. Haciz isteyenin gerçekten muaccel bir alacağı bulunduğuna mahkemede oldukça kuvvetli bir kanaat hasıl olması yeterli bir şart olduğundan, mahkemenin iki tarafı dinleyip dinlememekte serbest bırakılması uygundur. Mahkemenin bu serbestlik hakkını alacaklı tarafından arz edilen delillerin mahiyetine ve halin icabına göre kullanılması lazım geleceğini söylemeye hacet yoktur”(İİK’ nun 257. Madde Gerekçesi)Bu açıklamalara göre ihtiyatı haciz “Alacaklının, bir para alacağının zamanında ödenmesini güvence (garanti) altına almak için, mahkeme kararı ile, borçlunun mallarına önceden geçici ola- rak el konulması”dır.Amaç bakımından ihtiyati tedbir, aynı uyuşmazlık konusu olan taşınır veya taşınmaz mal- ların devrinin önlenmesi, dava sonuna kadar aynen muhafaza edilmesi veya bir tehlike yahut zararın önlenmesi amacıyla HMK’ nun 389 vd. maddelerinde öngörülen durumlarda baş vurulan bir yol olduğu halde, ihtiyati haciz, bir alacağın tahsilini temine sağlayan bir vasıtadır. İhtiyati hacizde, ihtiyaten hac- zedilen mal ve haklar, alacaklının açtığı veya yaptığı veya açmayı yahut yapmayı düşündüğü dava veya icra takibinin konusu değildir. Halbuki ihtiyati tedbirde, hakkında tedbir kararı alınan şey, esasen asıl davanın konusudur. Konuları bakımından ihtiyati haciz sadece taşınır ve taşınmaz mallarla alacak ve hak- lara ilişkin olabildiği halde, ihtiyati tedbirin konusu daha geniştir. Gerçekten ihtiyati hacze konu teşkil eden şeyler dışında bir şeyin yapılması veya yapılmamasına dair fiil ve hareketler ile bir şeyin teslimi veya bir paranın ödenmesi veya ödenmemesi gibi yükümlülükler de ihtiyati tedbirin konusu teşkil ederler. Sonuçları bakımından, ihtiyati haciz kararından sonra alacaklı borçlu hakkında mutlaka dava açmaya mecbur olmayıp icra takibinde de bulunabildiği halde (İİK mad. 264) ihtiyati tedbir kararı alan kimse mutlaka süresi içinde dava açmak zorundadır. İstihkak davaları bakımından da ihtiyati haciz ile ihtiyati tedbir farklılık arzeder. İhti- yaten haczedilen şeyler hakkında açılan istihkak davalarına İİK’ nun 96 vd. hükümlerine göre İcra Mah- kemelerince (İ.İ.K.Geçici 6.Madde) bakıldığı halde, ihtiyati tedbir kararına konu teşkil eden şeyler hakkında istihkak iddiaları genel hükümlere göre genel görevli mahkemelerde incelenir. İhtiyati hacizde alacaklı borçlunun malların önceden geçici olarak el konulduğundan ihti- yati haciz kesin (icrai) hacze çevrilip, takip kesinleşmeden, alacaklı ihtiyaten haczedilen malların satıl- masını ve bedelinin kendisine ödenmesini isteyemez. Alacaklının ihtiyati haciz koydurduğu mallar üzerinde bir öncelik (rüçhan) hakkı yoktur. Bu mallar, kendisinden sonra başka alacaklılar tarafından haciz ettirilebilir ve borçlu iflas ederse iflas masasına girer. (Talih Uyar İcra Hukukunda Haciz)Geçiçi hukuki koruma yargılamasını asıl hukuki koruma yargılamasından ayıran özellik- lerden biri ispat ölçüsü noktasındadır. HMK’nın ihtiyati tedbirle ilgili 390. maddesinin gerekçesinde geçici hukuki korumalarda ispat hususu üzerinde durulmuştur.Kanun da açıkça öngörülmemişse ya da işin niteliği gerekli kılmıyorsa, bir davada ( normal bir yargılamada yaklaşık ispat değil, tam ispat aranır. Çünkü, hakim, mevcut ispat ve delil kuralları çerçevesinde, tarafların iddia ettiği bir vakıa konusunda tam bir kanaate varmadan o vakıayı doğru kabul edemez. Örneğin, bir alacak davasında taraflardan biri bir sözleşmenin varlığına dayanıyorsa hakim bu sözleşmenin varlığı konusunda ( mevcut ispat yükü ve delil kuralları çerçevesinde) tam bir kanaate sahip olmalıdır. Yani, zayıf veya kuvvetli bir ihtimal, karar vermek için yeterli değildir. Sözleşmenin varlığı konusunda tam kanaat uyanmazsa o zaman ispat yükü kendisine düşen tarafın aleyhine bir karar verilmesi gerekir. Ancak kanun koyucu bazen ya doğrudan kendisi düzenleme yaparak ya da işin niteliği ve olayın özelliği gereği hakime, bu durumu belirterek, ispat olgusunu düşürme imkanı vermiştir. Bu düşü- rülmüş ispat ölçüsü çerçevesinde, tam kanaat değil, kuvvetle muhtemel, yaklaşık bir kanaat yeterli görülmektedir. Doktrinde bu yön karar verilmesi için “tam ispat” ölçüsü yerine “yaklaşık ispat” ölçüsü olarak ifade edilmektedir. Ancak, yaklaşık ispatla yetinilmiş olması, ispatın aranmayacağı ya da ispat kurallarının tamamen dışına çıkılacağı anlamına gelmez.Bir taraf iddiasını mahkeme önüne ne kadar inandırıcı şekilde getirirse getirsin, bu sadece bir iddiadan ibarettir. İddia edilen vakıanın sabit yani doğru kabul edilebilmesi için, ispat yükü üzerine düşen tarafın bunu kanundaki delil sistemi içinde yine kanunun aradığı ispat ölçüsü çerçe- vesinde ispat etmesi gerekir. Tam ispatın arandığı durumlardan bu ölçü tereddütsüz ortaya konmalıdır. Yaklaşık ispat durumunda ise hakim o iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte, zayıf bir ihtimal de olsa, aksinin mümkün olduğunu gözardı etmez. Bu sebepledir ki, genelde geçici hukuki koru- malara, özel de ihtiyati tedbire ve ihtiyati hacze karar verilirken haksız olma ihtimalide dikkate alınarak talepte bulunandan teminat alınması öngörülmüştür. Geçici hukuki korumalarda, bazen karşı tarafın din- lenmemesi, tüm delillerin ayrıntılı bir biçimde incelenmesine yeterli zamanın olmaması gibi sebeplerle yaklaşık ispat yeterli görülmüştür. Bu çerçevede aslında ispat ölçüsü bakımından bir yenilik getirilme- mekle birlikte, “Yaklaşık ispat” kavramı kullanılarak doktrinde kabul gören ifade tasarıya alınmış, ayrıca burada hem tam ispatın aranmadığı belirtilmiş hem de basit bir iddianın yeterli olmadığı vurgulanmak istenmiştir.(HMK’nın 390. Madde Gerekçesi)İİK’nun 257/1 maddesinde rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcu nede- niyle ihtiyati haciz istenebileceği açıklanmış iken,2. bentte vadesi gelmemiş borçtan dolayı hangi hallerde ihtiyati haciz istenebileceği açıklanmıştır. Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda, somut olay ele alındığında, ihtiyati tedbir ta- lep eden ,taraflar arasında imzalanan 15/01/2020 tarihli “Ortak Film Yapım İşi Anlaşması” ve taraflar ile dava dışı 3. Kişi arasında imzalanan 14/08/2020 tarihli sözleşmelere dayanarak davalının malvarlığı üze- rine ihtiyati tedbir konulmasını talep etmektedir. Ancak üzerine tedbir konulması talep edilen malvarlığı iş bu uyuşmazlığın konusu olmadığından HMK 389/1 maddesi gereğince ihtiyati tedbir şartları oluş- mamıştır. Ancak 6100 sayılı HMK’nun 33. Maddesinde ” Hâkim, Türk hukukunu resen uygular.” hük- müne yer verilmiştir. Bu düzenlemeye göre maddi olayın izahı tarafların, hukuki niteleme ise hakimin/ mahkemenin görevi olup hakim taraflarca yapılan hukuki niteleme ile bağlı değildir.İhtiyati tedbir talep edenin talep dilekçesindeki beyanlarından ; asıl amacının sözleşme- den doğan alacağının güvence altına alınması ,yani ihtiyati haciz olduğu sonucuna varılmaktadır.Davacı alacağın varlığı ve miktarını “yaklaşık ispatı” noktasında delil olarak sözleşme örneklerini ve mutabakat metnini sunmuştur.Davacının alacağı adi ortaklıkta zarara katılım nedenine dayalı olup bu talep adi ortaklı- ğın fesih ve tasfiyesi sonucunu doğuracaktır. Ayrıca uyuşmazlığın bir miktar para alacağına ilişkin olduğu, davacının alacak hakkının tasfiye sonunda doğacağı gözetildiğinde henüz muaccel bir alacaktan bahsedilemeyecektir. Müeccel alacaklar için de yasanın aradığı koşullar mevcut değildir.Açıklanan nedenlerle, ilk derece mahkemesince verilen kararda usul ve yasaya aykırılık tespit edilmediğinden davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerekmiştir.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle;Davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine, Alınması gereken 80,70 TL karar ve ilam harcından, peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına,İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesin olmakla istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine,Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 06/07/2022