Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/1573 E. 2022/3372 K. 28.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2022/1573
KARAR NO: 2022/3372
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/12/2021
NUMARASI: 2019/128 E – 2021/923 K
DAVANIN KONUSU: Alacak
DAVA TARİHİ:30/01/2017
KARAR TARİHİ: 28/12/2022
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle , dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili dava dilekçesinde; dava dışı … Bankası T.A.Ş. Mecidiyeköy Şubesi müşterilerinden …’ın, bu şubedeki hesabından banka personeli … tarafından para çekildiği iddiasıyla banka aleyhine İstanbul 4 ATM 2014/770 Esasta açtığı alacak davasında verilen 2014/362 K sayılı kararla davanın kısmen kabul edilerek 189.426,05 TL’nin 15.01.2002 tarihinden itibaren değişen oranlarda avans faiziyle ödenmesine karar verildiğini, temyiz üzerine Yargıtay 11. HD 2015/3234 E. 2016/1190 K. sayılı ilamı ile, karardaki banka aleyhine verilen harca ilişkin hükümlerin karardan çıkarılması suretiyle düzeltilerek onandığı, dosyanın karar düzeltme incelemesi aşamasında olduğu, müşteri … tarafından müvekkili banka aleyhine ilamın icrasına yönelik icra başlatılıp İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasından gönderilen muhtıra ile 995.655,64 TL’nin ödenmesinin istenildiği ve lehe hükmedilen mürafaa vekalet ücreti mahsup edilerek 15.04.2016 tarihinde 994.305,64 TL’nın müvekkilince takip dosyasına ödendiğini, takiben Banka Teftiş Kuruluna yaptırılan inceleme sonucunda, banka çalışanı … tarafından dava dışı müşterinin hesabından davalılara ait … nolu müşterek hesaba virman suretiyle 13 farklı tarihte toplam 79.195,86 TL.’nin hakları olmadığı halde davalıların müşterek hesabına alacak geçilmiş olduğunun belirlendiği, bunun karşılığının müvekkili banka tarafından mahkeme kararına göre ödenmiş olması nedeniyle davalıların müvekkili bankaya karşı sorumlu olduklarını, bu dava açılmadan tüm davalılara 06.12.2016 tarihli yazılar gönderilerek dava konusu tutarın faiziyle birlikte ödenmesinin istenilmesine rağmen herhangi bir ödeme yapılmadığından bu davanın açılma gereğinin doğduğunu belirterek, davanın kabulü ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak ve tahsilde tekerrür etmemek üzere şimdilik 79.195,86 TL. (ana para) müvekkili alacağının dilekçe içeriğindeki tabloda gösterilen işlem tarihlerinden ödemenin yapıldığı 15.04.2016 tarihine kadar işleyecek değişen oranlarda TCMB avans faiz oranlarından faizi ve faizin %5’i oranında BSMV’si, 15/04/2016 tarihinden itibaren tahsil tarihine kadar ise müvekkil banka tarafından TCMB’ye bildirilen değişen oranlarda kredi akdi faiz oranlarından faizi ve %5 BMV’siyle birlikte davalılardan tahsiline, dava sonucunda verilecek hükmün tatbik ve alacağı istirdat imkanının yitirilmemesi yönünden davalıların menkul, gayrimenkul malları ile üçüncü kişilerdeki hak ve alacakları üzerine teminatsız ihtiyati haciz konulmasına, ihtiyati haciz talebinin reddi halinde hak ve alacakların devrini engeller mahiyette ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğunu, dava sebepsiz zenginleşme nedenine dayalı alacak davası niteliğinde olduğundan, müvekkillerinin müşterek hesabına virmanların yapıldığı 2001 yılından sonra 10 yıllık zamanaşımı içinde açılmadığından TBK md 82 uyarınca zamanaşımından reddine karar verilmesi gerektiğini, davanın bankacılık işlemlerinden kaynaklanan bir alacak davası olmadığını, mahkemece haksız fiile dayalı dava olduğuna kanaat getirilmesi halinde ise müvekkillerinin haksız fiili olmadığından husumet yokluğundan, bu talep kabul görmezse zamanaşımından reddi gerektiğini, davacı tarafın iddialarının asılsız olduğunu, müvekkilleri ile davacı arasında dava konusu tutarın ödenmesini gerektirecek bir sözleşmesel ve/veya akdi ilişki bulunmadığını, dava dışı banka çalışanı … hakkında İstanbul 8.Ağır CM 2011/34 E 2012/11 K sayılı mahkumiyet kararında davacının uğradığı zararın sanık tarafından karşılanmasına karar verildiğini, bu nedenle davacının öncelikle çalışanından zararını haksız fiile dayanarak talep etmesi gerektiğini, sebepsiz zenginleşme davasının tali nitelikte olduğunu, aynı meblağın müvekkillerinden tahsiline karar verilmesi halinde davacının sebepsiz zenginleşmesi sözkonusu olacağını, müvekkillerinin hesabına virman yapılan tutarlar ile davacının yaptığı ödeme arasında illiyet bağı bulunmadığını, … tarafından hukuka ve ahlaka aykırı bir sonucun gerçekleşmesi amacıyla gerçekleştirilen usulsüz virman işlemlerinin TBK md 81 uyarınca geri istenemeyeceğini, bankaların güven esasına dayalı ve denetim altında hizmet verdiklerinden çalışanlarının meydana getirdiği zarardan da sorumlu olduğunu, müvekkillerinden tahsil etmeye çalışmasının kötüniyetli olduğunu, talep edilen faiz türlerinin ve BSMV’nin ise taraflar arasında bir akdi/ticari ilişki olmadığından ve müvekkilleri usule uygun temerrüde düşürülmediğinden reddi gerektiğini belirterek, haksız verilen ihtiyati haciz kararının kaldırılmasına, haksız açılan davanın zamanaşımından, usulden ve esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.Dava davacı bankanın çalışanı tarafından müşteri hesaplarında yapılan usulsüzlükler sonucu davalıların hesabına aktarılmış olan bedelin iadesine yönelik alacağına yöneliktir.Davalılar vekili 21/03/2017 tarihli cevap dilekçesinde; davanın bankacılık işlemlerinden kaynaklanan alacak davası olmadığını, davanın banka çalışanın suç teşkil eden usulsüz eylem ve işlemleri sebebiyle açılan sebepsiz zenginleşme davası olduğunu, bu bağlamda 5411 sayılı Bankacılık Kanunundaki 20 yıllık zamanaşımı sürelerinin somut olayda uygulanma imkanının bulunmadığını, sebepsiz zenginleşmeye dayalı olarak açılan davada zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğunu, usulsüz para aktarım ve hesaptan para çekilmesi işlemlerinin tamamının 2001 yılında gerçekleştiğini, davanın açıldığı 2017 yılı itibariyle on yıllık zaman aşımı süresinin dolduğunu ileri sürmüştür.Davacı banka vekili 07/04/2017 tarihli cevaba cevap dilekçesinde; davaya konu usulsüz işlemlerin 2001 yılında gerçekleşmesinin zamanaşımı bakımından bir öneminin olmadığını, … isimli şahsa banka tarafından ödemenin 15/04/2016 tarihinde yapıldığını, bu nedenle zamanaşımı süresinin ödeme tarihinden itibaren başlaması gerektiğini, usulsüz işlemlerinin tarihinin esas alınmasının hatalı olacağını, ayrıca somut olayda sebepsiz zenginleşme hukuksal nedeninin bulunmadığını, bu kapsamda banka alacağı yönünden zamanaşımının Fon alacağı olması nedeni ile 5411 sayılı Bankacılık Kanunu uyarınca 20 yıl olduğunu ve zamanaşımı süresinin dolmadığını beyan etmiştir.Mahkeme, davacı bankanın kendisinin de taraf olduğu yargılamalar sebebiyle en geç 2014 yılında sebepsiz zenginleşme kapsamında davalılardan istemde bulunma hakkının olduğunu bildiği, ancak 1 yıllık süre içinde davasını açmadığı, eldeki davanın 2017 yılında ikame edildiği, bu süreçte davacının mahkeme kararlarının temyizde kesinleşmesini beklediği, diğer taraftan sebepsiz zenginleşmenin 2001 yılında gerçekleştiği, geri istem konusunda hakkın doğumunun sebepsiz zenginleşmenin gerçekleştiği 2001 yılından on yıllık süre içinde 2011 yılına kadar davanın açılmadığı, davacının iddialarının aksinde ödeme yapılmasının zamanaşımının başlangıcına etkisinin bulunmadığı, yerleşik içtihatlar doğrultusunda sebepsiz zenginleşmede zaman aşımının başlangıcının ödeme tarihi değil, geri istemde bulunma hakkını öğrenme tarihi olması karşısında davacının bu yöndeki iddialarına itibar edilmediği, açıklanan nedenlerle davanın 818 sayılı Borçlar Kanunun 66. maddesinde düzenlenen 1 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri içerisinde açılmadığı anlaşıldığından, davanın zamanaşımı sona erdikten sonra açılmış olduğu gerekçesiyle;”Davanın zamanaşımından sonra açılmış olması nedeniyle tüm davalılar yönünden reddine” karar vermiştir.Daha sonra yetkisizlik kararı öncesi İstanbul Anadolu 5.ATM 2017/116 E üzerinden verilen 31.07.2017 tarihli ihtiyati haciz kararının kaldırılmasına ilişkin davalılar vekilinin talebinin dosya kapsamı, mahkemece verilen nihai kararın niteliği ve henüz kesinleşmemiş durumda olduğu gözetilerek, ihtiyati haciz kararı da bir geçici hukuki koruma kararı olmakla HMK md 397/2 kıyasen uygulanarak, bu aşamada reddine istinafı kabil olmak üzere 08/03/2022 tarihli ek karar verildiği görülmüştür.Asıl kararı davacı vekili,ek kararı davalılar vekili istinaf etmiştir.Davacı vekili asıl karara karşı istinaf dilekçesinde; davacı bankanın harçtan muaf olduğunu,davalılar vekilinin cevap dilekçesinin süresinde olup olmadığının tespit edilemediğini,süresinde değilse zamanaşımı itirazlarının dinlenemeyeceğini,zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin usul ve hukuka uygun olmadığını,dava konusu alacağın zamanaşımına uğramadığını,mahkemece ilk önce zamanaşımının reddine karar verildiğini,yetkili mahkemece yeniden zamanaşımı nedeniyle davanın reddi kararın kabul etmediklerini,asıl usulsüz olarak hesabından para çekilen …’a ödemenin davacı banka tarafından mahkeme kararı kapsamında 15/04/2016 tarihinde yapıldığını,bu tarih itibarıyla zamanaşımı süresinin değerlendirilmesi gerektiğini, …’ın açtığı davanın sürecinin özetlendiğini,İstanbul 8.Ağır Ceza Mahkemesinin kararında … hakkında hüküm tesis edilmediğini, İst 4.ATM dosyasındaki dava konusu hesaplar hakkında hüküm tesis edildiğini,davada davalıların sorumluluğunun banka teftiş kurulu başkanlığınca düzenlenen 30/06/2016 tarih ve 14 sayılı inceleme raporu ile tespit edildiğini,kamu kurum ve kuruluşlarında dava açma konusunda yetkili kılınan kişi veya organların verdiğini geri almaya istirdata hakkı olduğunu öğrendiği tarihin zamanaşımı başlangıcı sayılacağı,bu nerenle dava açılması olurunun verildiği tarihin tespitinin belirlenmesi gerektiği,dava tarihindeki TBK hükümlerinin uygulanması gerekirken olay tarihindeki 818 sayılı BK’daki hükümlerin uygulanmasının da hukuka aykırı olduğunu,sebepsiz zenginleşmeye dayalı zamanaşımı başlangıç tarihi olarak kurulan hükmün usul ve yasaya aykırı olduğunu,ayrıca davacı banka alacaklarında zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğunu,5411 sayılı bankacaılık yasası 141.maddede bu kanundan kaynaklanan fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresinin 20 yıl olduğunun belirtildiğini,5411 sayılı yasa geçici 11.maddesinde fon alacaklarının belirlendiğini,bu nedenle dava konusu alacağın fon alacağı olduğu ve 20 yıllık zamanaşımına tabi olduğu ve zamanaşımının bu nedenle de dolmadığı,davalıların dava konusu alacaktan dolayı davacı bankaya karşı sorumlu olduğunu,davalıların alacağın faiz ve ferilerinde sorumlu olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.Davalılar vekili ek karara karşı istinaf dilekçesinde; mahkemece davanın reddine karar verilmesine rağmen daha önce verilen ihtiyati haciz kararın kaldırılması gerekirken bu talebin mahkemenin ek kararı ile reddedildiğini belirterek ,davalılar hakkındaki ihtiyati haciz kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.6100 sayılı HMK’nun 355 md gereğince, istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan incelemeye göre;Dava daha sonra fon bankasına devredilen iktisat bankası çalışanı tarafından usulüne aykırı olarak başka bir müşteri hesabından davalılara gönderildiği ileri sürülen paranın davalılardan iadesi talebine ilişkindir.Davacı banka çalışanından bu bedeli tahsil edememiştir.Emsal Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarında ” 5411 sayılı Bankacılık Kanununda TMSF alacakları ve faaliyet izni kaldırılarak yönetimi ve alacakları TMSF’ye devredilmiş bankaların Fon alacağı haline gelmiş alacakları hakkında uygulanacak olup aynı yasa 141.maddede zamanaşımı süresi 20 yıl olarak düzenlenmiştir. Bu aşamada “Fon alacağı” kavramı üzerinde de durulması gerekmektedir. 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun çeşitli hükümlerinde “Fon alacağı” kavramı kullanılmıştır. Bu kavram 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’na özgü ve Fon’un birden çok alacağını içeren bir üst kavramdır (Tekinalp, s. 300). Ancak Fon alacağı kavramı, Fon’un alacaklı sıfatı bulunan tüm hâller bakımından müşterek bir kavram olarak kullanılmamaktadır.5411 sayılı Bankacılık Kanunu sisteminde Fon alacağı; birbirinden farklı türde alacakları bünyesinde barındıran bir üst kavram olması yanı sıra özel bir hukukî rejime de tabidir. Zira Kanun’da Fon alacağı olarak nitelenen alacakların takip ve tahsiline ilişkin olarak özel himaye araçlarına yer verilmiş, ayrıca genel hükümlerden ayrılarak uzun bir zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Bu itibarla Fon alacağı kavramının aynı zamanda hukukî bir statüyü ifade ettiği, sadece bu statü içerisinde yer alan alacakların Kanun’un öngördüğü özel himaye rejimine tabi olabileceği anlaşılmaktadır.Fon alacağı kavramının 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun çeşitli hükümlerinde kullanılmasına ve hukukî bir statü ifade edip, kapsamında yer alan alacaklar açısından özel bir himaye rejimi sağlamasına rağmen, Fon alacağının ne olduğu ya da hangi alacakları kapsadığı hususunda açık bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Dolayısıyla  Fon  alacağı  kavramına yüklenen anlamın ve kapsamın belirlenmesi, gerek özel himaye rejiminin uygulanması, gerekse  alacağın  tabi olduğu zamanaşımı süresi bakımından önem arz etmektedir. Hemen belirtmek gerekir ki; 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun  Fon  alacağına  yüklediği hukukî statü, temel hak ve özgürlüklere yönelik kısıtlamaları bünyesinde bulundurduğu için  Fon’un  hangi  alacaklarının  “Fon alacağı” kapsamında olduğunun sadece kanunla düzenlenmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle 5411 sayılı Bankacılık Kanunu dışındaki şekli anlamda kanunlarla da Fon alacağı ihdas edilmesinin önünde bir engel bulunmamakla birlikte alt düzenleyici işlemlerle özel himaye rejimine tabi Fon alacağı ihdas edilemeyecektir. Ayrıca; 5411 sayılı Bankacılık Kanun’un 132/8. maddesi;“Bu Kanunun 107 nci maddesi uyarınca bir bankanın alacaklarının devralınması halinde bu alacaklar, devir tarihi itibarıyla Fon alacağı haline gelir ve bu alacaklarla ilgili olarak borçlu aleyhine 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre başlatılmış bulunan takipler ile alacağın tahsiline yönelik davalara kaldığı yerden devam edilir” düzenlemesini içermektedir.21.06.2001 tarihli, 24439 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun 15.06.2001 tarihli ve 346 sayılı “… A.Ş. ve … A.Ş. tüm aktif ve pasifi ile … A.Ş. bünyesinde devren birleştirilmesine ve … A.Ş.’nin de temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetiminin 4389 sayılı Bankalar Kanunun 14. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarına ve 18. maddesine istinaden Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilmesine …” konulu kararıyla … A.Ş. (… A.Ş. ve … A.Ş.) TMSF’ye devredilmiştir.Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun 20.03.2002 tarihli ve 653 nolu kararına göre … Bankası T.A.Ş., … A.Ş. ve … A.Ş.’nin … A.Ş. ile birleşmesine karar verilmiş olup, 05.04.2002 tarihinde … A.Ş., … Bankası T.A.Ş. ve … A.Ş.’ne … A.Ş. bünyesinde devren birleşmiştir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun 26.09.2002 tarihli ve … nolu kararına göre … A.Ş. … A.Ş. bünyesinde devren birleştirilmiştir.5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun 109. maddesi hükmü çerçevesinde, Fon Kurulunun 07.12.2005 tarihli ve 515 sayılı kararı ile … A.Ş. ana sözleşmesinin; 2. maddesinde belirtilen unvanı: “… Bankası A.Ş.” olarak değiştirilmiştir. Söz konusu unvan değişikliği 19.12.2005 tarihli ve 6455 sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde yayımlanarak ticaret siciline tescil ve ilan edilmiştir.”şeklinde belirtilmiştir.Banka kaynaklarının istismarı nedeniyle davalı hesaplarına gönderilen para fon alacağı olarak davacı tarafça talep edilmektedir.Söz konusu olayda davalıların müşterek hesabına usulsüz para aktarım işlemlerin tümünün davacı banka çalışanı tarafından 2001 yılında yapıldığı,dava dışı banka çalışanı … hakkında İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesinin (ilk verilen 2004/84 E., 2007/51 K. sayılı karar bozulduğundan) 2011/34 E 2012/11 K sayılı ceza dava dosyası ile hakkında kamu davasının açıldığı, ceza dava dosyasında davacı bankanın ve dava dışı müşteri …’ın katılan sıfatıyla taraf olarak yer aldığı, ağır ceza mahkemesince en son 08/03/2012 tarihinde sanık …’in nitelikli (bankacılık zimmeti) zimmet suçundan mahkumiyetine karar verildiği,kararın temyiz incelemesinden geçerek 26/05/2014 tarihinde kesinleştiği, dosyada alınan bilirkişi raporlarında usulsüz aktarımların tarih ve tutarlarının, hangi hesaplara, kimlerin hesaplarına para aktarıldığının tespit edildiği, tespit edilen banka zararının tespiti ve tazminine dair kararda hüküm kurulduğu, hem hesabı boşaltılan müşterinin hesabı hemde davalıların hesabının fona devredilen İktisat Bankasının aynı şubesinde bulunduğu,ceza kararının 26/05/2014 tarihinde kesinleştiği ,eldeki bu söz konusu davanın 30/01/2017 tarihinde açıldığı, İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/770 Esas, 2014/362 Karar sayılı dava dosyasında, eldeki dava dosyasında davacı konumunda bulunan … Bankası A.Ş.’ nin davalı olarak yer aldığı, dava dışı banka görevlisi … tarafından … isimli şahsın hesaplarında yaptığı usulsüz işlemlere yönelik olarak yargılama yapıldığı, mahkemece 17/02/2011 tarihinde alınan raporlar ile banka kayıtları üzerinde inceleme gerçekleştirildiği, bilirkişi raporunda … hesaplarından usulsüz para aktarım işlemlerine yönelik tek tek ve kapsamlı şekilde açıklama yapıldığı, mahkeme gerekçesinde de yer aldığı üzere işbu dava dosyasında davalıların hesabına 79.195,86 TL havale işlemi yapıldığının belirlendiği, davacı bankanın ne kadar tutarda davalılardan geri istemde bulunabileceğinin bu yargılama sürecinde ortaya çıktığı, kararın 25/11/2014 tarihinde verildiği anlaşılmıştır. Ayrıca hesabı boşaltılan banka müşterisi … isimli şahsa banka tarafından ödemenin 15/04/2016 tarihinde yapıldığı bildirilmiştir.Banka çalışanının banka müşterisinin hesabını boşaltarak parayı başkasına yani bu davada davalılar hesabına gönderme tarihinde davacı bankanın zarar gören banka müşterisine henüz yaptığı bir geri ödeme olmadığı açıktır.Davacı bankanın zarar gören müşterisine mahkeme kararı sonrası 15/04/2016 tarihinde ödeme yaptığı ve yaptığı ödemeye ilişkin rücuan alacak davasının ise 30/01/2017 tarihinde açıldığı tespit edilmiştir.Buna göre davacı bankanın hesabı boşaltılan dava dışı banka mudisine ödemek zorunda kaldığı tutar nedeniyle ,davacı bankanın tıpkı dava dışı usulsüz işlemi yapan banka çalışanı gibi menfaat sağlayan davalılardan da bu bedeli rucuan talep etme hakkının banka kaynaklarının istismarı kapsamına girdiği,ayrıca davacı bankanın dava dışı banka mudisine yaptığı zarar ödemesi sonrası bu zararını talep edebileceği gözetilerek,davaya konu alacağın fona devredilen banka alacağı olarak fon alacağı statüsünde kabul edilmesi gereklidir.Somut olayda davacının alacak talebi rucuya konu banka zarar alacağına yönelik olmakla, fon alacağı niteliğinde bulunmaktadır.Bu sebeple bu davada 5411 sayılı yasadaki fon alacaklarına ilişkin 20 yıllık zamanaşımı süresinin bu davada uygulanması gereklidir.Davacı bankanın üçüncü şahsa zararı ödeme ve davalılara rücu davası açması arasında davada zamanaşımı süresi dolmamıştır.Mahkemenin esasa yönelik kararı usul ve hukuka uygun bulunmamıştır.Ayrıca tedbir niteliğindeki kararlar hükmün kesinleşmesine kadar devam edeceğinden, ek karara yönelik davalıların istinaf talepleri de yerinde görülmemiştir.Bu itibarla, davalıların ek karara yönelik istinaf talebinin HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine, davacının istinaf başvurusunun kabulü ile kararın HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilk derece mahkemesine geri gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle; A-Davalıların ek karara istinaf talebinin HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine, B-Davacının istinaf başvurusunun kabulü ile kararın, HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasıyla, yeniden yargılama yapılıp bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine geri gönderilmesine,Davacı harçtan muaf olduğundan harç alınmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,Davalılardan alınması gereken 80,70’er TL karar ve ilam harcı peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,Davalıların istinaf yargılama giderlerinin istinaf eden davalılar üzerinde bırakılmasına,İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesin olmakla istinaf edenlere ilk derece mahkemesince iadesine, Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 28/12/2022