Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/1168 E. 2022/1894 K. 21.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2022/1168
KARAR NO: 2022/1894
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/01/2022
NUMARASI: 2021/197 E – 2022/12 K
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 21/06/2022
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak,ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle,dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin … Anonim Şirketi’nde 30/12/2011 tarihine kadar % 49,9 oranında pay sahibi olduğunu, … A.Ş. ile aralarında bir iş sözleşmesi bulunduğunu, davalılar … ve …’ın da … Anonim Şirketinde pay sahibi, diğer davalıların ise … Anonim Şirketi ortakları olduğunu; iki ayrı şirket kurulmasının nedeninin mali müşavirlik mevzuatı olduğunu, ancak şirketlerden elde edilen karın her iki şirketin ortakları arasında anlaşmaya göre paylaştırıldığını, bunun bir adi ortaklık sözleşmesi teşkil ettiğini, doktrinde de mesleklerini ortak olarak icra eden mali müşavirlerin durumunun adi ortaklık olarak kabul edildiğini, müvekkilinin …’de ifa ettiği görevlerden de herhangi bir çalışan değil, gizli ortağı olduğunun anlaşıldığını, …’deki adi ortaklıkta ortağın ortaklıktan çıkarılmasının mümkün olmaması nedeniyle 30/12/2011 tarihinde müvekkilinin …’deki işinden çıkarılmasının ortaklığın feshedilmesi anlamı taşıdığını, bu nedenle adi ortaklığın tasfiyesi suretiyle kendisine düşen adi ortaklık payını talep ettiğini, ancak adi ortaklık sözleşmesi uyarınca kurulan anonim şirketin adi ortaklıkta birlikte sona ermeyeceği dikkate alınarak, adi ortaklık malvarlığındaki şirketler tasfiye edilmeden adi ortaklığın varsayımsal olarak tasfiyesi sonucunda payın hesaplanmasını ve şirketlerin hizmet şirketi olması nedeniyle indirgenmiş nakit akımları yönetiminin uygulanması suretiyle hesaplama yapılmasını, müvekkili ile davalılar arasında, ortaklaşa yürüttükleri faaliyetinin gelirlerinin paylaştırılmasını amacıyla kurulan adi ortaklığın davalı … A.Ş. Ortakları tarafından haksız fesih suretiyle sona erdirilmiş olması nedeniyle, adi ortaklık tasfiyeye girdiğinden, müvekkilinin tasfiye payının, adi ortaklığın malvarlığının varsayımsal olarak tasfiye edilmesi suretiyle HMK’nın 107. Maddesi çerçevesinde tespit edilmesini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla asgari bir miktar olarak, şimdilik 100.000,00 (yüzbin) TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek faiz ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsilini alep ve dava etmiştir. Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında adi ortaklık kurulmasına yönelik bir anlaşma bulunmadığı gibi davacıların oybirliği ile alınmış ortaklık kararını da olmadığını, “fiili adi ortaklık” kurumunun hukukumuzda bulunmadığını, adi ortaklık sözleşmesinin sözlü olarak da akdedilebileceğini, ancak bir ortağın sadece kara katılmasının ancak yazılı olarak kararlaştırılabileceğini, davacı ile … şirketi arasında sonuca katılmalı hizmet sözleşmesi bulunduğunu, davacının bu kapsamda 23/02/1998 yılında hizmet akdiyle göreve başlatıldığını, 2002 yılında performansa dayalı prim sistemine geçildiğini ve bağımsız denetim şirketlerinde uygulanan hiyerarşik düzende bir paye olarak “…” sıfatını kazandığını, ancak bunun şirket ortağı haline gelmesi anlamını taşımadığını, davacının hizmet akdinin sona ermesine bağlı tazminatları kabul etmesinin de bunun ikrarı olduğunu, davacının şirkette aldığı görevlerin de üst düzey personel olmasından kaynaklanan görevlendirmeler olduğunu, bu nedenle iş akdine son verilmesinin sözde bir adi ortaklığın sonlandırılması anlamına da gelmediğini, ortada bir adi ortaklık bulunduğu kabul edilse dahi, ortaklığın ancak dağıtılmamış kazançları ile sınırlı bir tasfiye payından söz edilebileceğini, davacının … şirketinde de emaneten hissedar olduğunu, bu şirketin ihtiyaç nedeniyle kurulmuş bir şirket olduğunu ve kendisine kıdemli personel olarak duyulan güven sonucunda kağıt üzerinde hissedar yapıldığını ve bu sistem içinde kağıt üzerinde hissedar olarak gözüken kişilerin kar dağıtımı yoluyla paylaşım yapıldığında ücretlerini aşan tutarı diğer kişilere ödediklerini, paylaşım tablolarının bu hususu teyit ettiğini beyanla davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesince tesis olunan 2012/63 Esas, 2018/629 karar nolu 28/05/ 2018 tarihli ilam ile, “davacı ile davalılar arasındaki adi ortaklık sözleşmesinin ispatlanamadığı” gerekçesiyle “DAVANIN REDDİNE” karar verilmiştir. Davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine dairemizce yapılan inceleme sonucu tesis olunan 2019/448 Esas, 2021/593 Karar nolu 02/03/2021 tarihli ilamda; “Dava; adi ortaklığın tasfiyesi ve tasfiye payının tahsili talebine ilişkindir. Somut olay incelendiğinde; davacı, davalı ile esaslı noktalarda uyuşarak kurdukları adi ortaklığın faaliyet gösterdiğini ileri sürmüş, davalı ise adi ortaklığın varlığını inkar etmiştir. Bu halde, davacı davasını dayandırdığı adi ortaklığın varlığını ispatla yükümlüdür. Davacı … ile dava dışı … şirket arasında imzalanmış olan 23/02/ 1998 tarihli Hizmet Sözleşmesi dosyaya sunulmuş olup, bahsi geçen Hizmet Sözleşmesi’nde; davacı’nın görevi “…” olarak belirlenmiş ve sorumlulukları “şirketçe verilecek görev ve fonksiyonları yerine getirmek” şeklinde tanımlanmıştır. Aynı sözleşmede “Aylık brüt ücretin 1.650.000.000TL (Yalnız: Bir milyar altı yüz elli milyon Türk Lirası) olduğu, ücretlerin Şirket Yönetim Kurulu tarafından her yıl 30 Haziran ve 31 Aralık tarihlerinde gözden geçirileceği” belirtilmiştir. “Sözleşmenin Feshi” başlığı altında “Bu sözleşme, kanunlara uygun olmak kaydıyla, taraflarca her zaman tek taraflı olarak feshedilebilir. Ancak, feshi ihbar süresi iki aydan az olamaz” ibaresine yer verilmiştir. Bahsi geçen Hizmet Sözleşmesi, Beyoğlu … Noterliği’nce düzenlenen 30/12/2011 tarihli ve 52453 sayılı Fesih Bildirimi ile … A.Ş. Tarafından tek taraflı olarak feshedilmiştir. Davacı, söz konusu Hizmet Sözleşmesinin feshi ile Adi Ortaklık sözleşmesinin de davalılar tarafından haksız olarak ortadan kaldırıldığını iddia etmektedir. Bahsi geçen hizmet sözleşmesi ile bağlantılı olarak, dava dışı … şirketi tarafından davacıya 31/03/1998 tarihinden, hizmet sözleşmesinin feshedildiği 30/12/2011 tarihine kadar olan dönem için Bordro Tahakkukları ile ücretlerinin tahakkuk ettirilerek ödenmiştir. Ayrıca, davacıya … şirketi tarafından 30/12/2011 tarihinde Kıdem Tazminatı ve İhbar tazminatının da ödendiği, davacının söz konusu ödemeleri itirazi kayıt ileri sürmeden kabul ettiği tespit edilmiştir. Her ne kadar davacı, 2010 yılındaki karın banka aracılığıyla davacı asilin hesabına gelen paranın bir kısmını kendi uhdesinde bırakarak kalan kısmını diğer davalılara gönderdiğini ve karın bu şekilde dağıtıldığı, bunun da taraflar arasındaki adi ortaklık ilişkisinin delili olduğunu iddia etmiş ise de incelenen kayıtlar ve bilirkişi raporuna göre şirket pay oranları gibi kar dağıtımı tespit edilememiştir. Ayrıca davacının iddiasında olduğu gibi zaman zaman dokuz kişi, zaman zaman onbir kişi arasında olacak şekilde kar dağıtımı yapıldığı belgelenememiştir. Davacının …’ye hizmet sözleşmesiyle bağlı çalışanı olarak ücret şeklinde ve …’ye verdiği serbest muhasebeci mali müşavirlik hizmeti dolayısıyla serbest meslek mak- buzları karşılığı serbest meslek kazancı şeklinde paralar aldığı, davacıya serbest meslek makbuzu karşılığında prim ya da bono şeklinde ücret ödemeleri yapıldığı anlaşılmıştır. …’de ve …’de hisse devri, ölüm nedeniyle ortaklık yapılarında değişiklikler olmasına rağmen bu değişiklikler adi ortaklık ilişkisine yansımamıştır. Davalılar adi ortaklık ilişkisini inkar ettiğine göre ortakların sözleşme unsurunun ortakların katılma payı unsurunun vs davacı tarafça ispat edilmesi gerektiği gözetilmelidir. Ücretin kardan belli bir pay verilmesi şeklinde tayin edildiği veya taraflar arasındaki ilişkinin sonucu / kara katılmalı hizmet sözleşmesi şeklinde ilerlemesi, sözleşmenin hizmet sözleşmesi olma niteliğini değiştirmeyecek, hizmet ilişkisini aşan bir ortaklık ilişkisinin varlığına da delil teşkil etmeyecektir. Sonuca katılmalı hizmet sözleşmelerinde ücret bu şekilde kararlaştırılabileceği gibi, unvan da kararlaştırılabilir. Dosya içeriğine göre davacı adi ortaklığın varlığını yasal yazılı delil ile ispat edememiştir. Davacının dava dilekçesinin 11. sayfasında deliller kısmının 12. sırasında açıkça yemin deliline dayandığı, mahkemece yemin delilinin hatırlatılmadığı görülmüştür. Mahkemece yemin delili hatırlatılarak sonucuna göre hüküm vermesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur. ” denilerek “davacının istinaf başvurusunun kabulüne, HMK 353/1-a-6 md gereğince eksikliği belirtilen husus tahkikat gerektirdiğinden dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine” karar verilmiştir. İlk derece mahkemesi’nce bu kez, 2021/197 Esas, 2022/12 Karar nolu 13/01/2022 tarihli ilam ile ” DAVANIN REDDİNE ” karar verilmiştir.
İstinaf başvurusu: Karar davacı vekilince istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davaya konu … Anonim Şirketi (…) ve … Anonim Şirketi (…) ünvanlı iki anonim şirket bulunduğunu, bu yapılanma içerisinde yeminli mali müşavirlik ve serbest mali müşavirlik şirketlerinin ayrı ayrı kurulduğunu, bu durumun 20/Mart/1996 tarihli 22586 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 1996/2 sayılı ” TÜRMOB’un Mecburi Meslek Kararına İlişkin Genelgesi”nin “Anonim Şirketler” başlıklı 8. maddesi uyarınca serbest muhasebecilik anonim şirketlerinin ortaklarının serbest muhasebeci unvanına sahip olmaları zorunlu olduğu gibi, yeminli mali müşavirlik anonim şirketlerinin ortaklarının da yeminli mali müşavir unvanına sahip olmalarını zorunlu tutarn düzenlemeden kaynaklandığını, … ortakları davacı … ile davalılardan …, …’nin dağıttığı karı … ortakları ile paylaştıklarını, … ortaklarının da … şirketinin karını … ve … ile paylaştıklarını, taraflar arasındaki şifahi anlaşma sonucu yeminli mali müşavirlik ve serbest muhasebe işlemleri birlikte yapılarak elde edilen karın paylaşılması şeklinde bir düzen kurulduğunu, …’nin % 49,948 oranındaki hissesinin müvekkili …’a; % 49,948 oranındaki hissesinin davalı …’a ve % 0,104 ‘inin ise (yönetim kurulu üyesi) …’a ait olduğunu …’nin ortaklarının ise diğer davalılar …, …, …, …, …, … olduğunu, müvekkili …’ın bu şirkette hizmet sözleşmesi bulunduğunu, ayrıca müvekkilinin bu şirkete serbest meslek makbuzu kestiğini, … ve …, … Limited’in üyesi ve bağımsız üye kuruluşlardan oluşan … ağının mensupları olduğunu, bu ilişki ve anlaşmanın iki şirketin ortakları arasında yaklaşık 10 yıl devam ettiğini, Bu anlaşma yazılı yapılmadığı için, bu ilişkinin ispatının şirket defterleri, kesilen serbest meslek makbuzları, şirketlerden diğer şirkete ve bunun ortaklarına gönderilen paralar (kar payları) ve diğer delilerle yapılacağını, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen bozma kararı uyarınca bu ilişkinin ispatı için yemin deliline başvurulması gerektiğinin belirtildiğini, Kaldırma kararı sonrasında mahkemece verilen ara karar gereğince yemin metnini dosyaya sunduklarını, Ancak yemin metnindeki bazı hususlarda beyanda bulunulmadığını, bazı davalıların iki ortaklık arasındaki ilişkiyi ikrar ettiklerini, bazılarının beyanlarının çelişki içerdiğini, aralarında dava arkadaşlığı bulunan davalıların eksik ve çelişkili beyanlarının “yeminin yerine getirilmemesi ” sonucunu doğurduğunu, Kararın gerekçesindeki “…’ın yemininin sonuca etkili olmadığı; …’ın çelişkili beyanının esasa etkili olmadığı” yönündeki tespitin hatalı olduğunu, yemin tam olarak eda olunmadığından ortaklık ilişkisinin ispat edilmediğini, … şirketinin ortaklarının … şirketinde gerçekleşen % 80 oranındaki karın dağıtım tablosuna (outsourcing tablosu) göre dağıtıldığı konusunda, kendilerine tebliğ edilen yemin metninin ekinde bulunmadığını ileri sürerek itiraz ettiklerini ve bu konuda yeminden kaçındıklarını, Müvekkili … ile aynı pozisyonda bulunan ve … şirketinde % 49.9 hissesi bulunan …’ın “… şirketinden de pay aldığını” beyan ettiğini, … şirketinde % 49.9 ortak ve … şirketindee gizli ortak olan …’ın iadesi ile … şirketinin ortakları ile % 0.01 pay ile … şirketin tek başına yönetim kurulu başkanı olan …’ın yeminlerinin çeliştiğini, … şirketinde % 0,01 pay ile tek başına yönetim kurulu başkanı olan …’ın da … ortaklarının … de görevlendirdiği kişi olmasına karşın, onların yemini ile çelişkili ifade verdiğini, kar dağıtım tablosu konusunda yeminden kaçındığını, Mevcut duruma göre, hiç bir haklı ve geçerli sebep olmaksızın … ve … arasında kurulan bu sistemin sonlandırılması ve adi ortaklık sözleşmesinin haksız olarak feshi nedeniyle tasfiye yapılması gerektiğini, Dava dilekçesinde 100.000,00 TL dava değeri üzerinden belirsiz alacak olarak ikame ettikleri dava değerini- olayın gerçek olduğuna inanarak – 7.000.000,00 TL’ye artırdıklarını, davanın reddi nedeniyle tazminat alamadıkları gibi büyük bir vekalet ücretine de mahkum olduklarını beyanla kararın kaldırılmasını talep etmiştir. 6100 sayılı hmk’nun 355 md gereğince, istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan incelemeye göre; Önceki kaldırma kararımız ile davacı tarafa yemin delilini hatırlatılması ve oluşacak sonuç dairesinde karar tesis edilmesi işaret edilmiş, mahkemece davalılara yemin eda ettirilerek davanın reddine karar verilmiştir. Davalı vekili istinaf başvurusunda özellikle; yemin teklif edilen davalıların yeminlerini usule uygun olarak eda etmediklerini, bu nedenle dava dilekçesinde ileri sürdükleri adi ortaklığın varlığı olgusunun ispatlanmış sayıldığını, bu aşamadan sonra artık tasfiye yoluna gidilmesi gerektiğini ileri sürdüğüne göre, uyuşmazlık yemin edasının usulüne uygun olarak yapılıp yapılmadığı hususunda toplamaktadır. 6100 sayılı HMK’nun üçüncü bölümünde “Yemin” ana başlığı altında; “Yeminin konusu” başlıklı 225.maddede” Yeminin konusu, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır. Bir kimsenin bir hususu bilmesi onun kendisinden kaynaklanan vakıa sayılır.” “Yemine konu olamayacak vakıalar” başlıklı 226.maddede; “(1) Aşağıdaki hususlar yemine konu olamaz: a) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği vakıalar. b) Bir işlemin geçerliliği için, kanunen iki tarafın irade açıklamalarının yeterli görülmediği hâller. c) Yemin edecek kimsenin namus ve onurunu etkileyecek veya onu ceza soruşturması ya da kovuşturması ile karşı karşıya bırakacak vakıalar. ” “Yemin teklifi” başlıklı 227.maddede; ” (1) Uyuşmazlık konusu vakıanın ispatı için yeminden başka delili olduğunu beyan etmiş olan taraf dahi yemin teklif edebilir. (2) Yemin teklif olunan kimse, yemini edaya hazır olduğunu bildirdikten sonra, diğer taraf teklifinden vazgeçerek başka bir delile dayanamaz ve yeni bir delil de gösteremez. ” “Yemine davet ” başlıklı 228.maddesinde; ” (1) Yemin teklif edilen kimse, duruşmada bizzat hazır bulunmadığı takdirde, kendisine yemin için bir davetiye çıkarılır. (2) Yemin davetiyesine, yemine konu hususlar hakkında sorulacak sorular ile geçerli bir özrü olmaksızın yemin için tayin olunan gün ve saatte mahkemeye bizzat gelmediği veya gelip de yemini iade etmediği yahut yemini eda etmekten kaçındığı takdirde, yemin konusu vakıaları ikrar etmiş sayılacağı yazılır. ” “Yemin etmemenin sonuçları” başlıklı 229.maddede ” (1) Yemin için davet edilen kimse, tayin edilen gün ve saatte mahkemede geçerli bir özrü ol- maksızın bizzat hazır bulunmaz yahut hazır bulunup da yemini iade etmez ya da yemini eda etmekten kaçınırsa yemin konusu vakıaları ikrar etmiş sayılır. (2) Kendisine yemin iade olunan kimse, yemin etmekten kaçınırsa yemin konusu vakıa ispat edilememiş sayılır. ” “Yeminin iade olunamayacağı hâller ” başlıklı 230.maddede” (1)Yeminin konusunu oluşturan vakıa, her iki tarafın değil, yalnızca kendisine yemin teklif edilen tarafın şahsından kaynaklanıyorsa yemin iade edilemez” “Ölüm veya fiil ehliyetinin kaybı” başlıklı 231. maddede; “Yemin edecek taraf gerçek kişi olup, yeminden evvel ölür veya fiil ehliyetini kaybederse yemin teklif edilmemiş sayılır. ” “Yemini yerine getirecek kimseler” başlıklı 232.maddede; ” (1) Yemin, tarafa teklif olunur ve tarafça eda yahut iade olunur. (2) Taraflardan biri tüzel kişi yahut ergin olmayan veya kısıtlı bir kimse ise onlar adına ya- pılmış bir işleme ilişkin vakıanın ispatı için yemin, tüzel kişiyi temsile yetkili kişi veya organ yahut kanuni mümessil tarafından eda ya da iade olunabilir. (3) Ergin olmayan veya kısıtlı kimselere bizzat dava hakkı tanınan hâllerde, ikinci fıkra hükmü uygulanmaz.” “Yeminin şekli” başlıklı 233.maddesinde; “(1) Yemin, mahkeme huzurunda eda olunur. (2) Hâkim, yeminin icrasından önce yemin edecek kimseye, hangi konuda yemin edeceğini açıklar, yeminin anlam ve önemini anlatır ve yalan yere yemin etmesi hâlinde cezalandırılacağı hususunda dikkatini çeker. (3) Yemin edecek kimse, yemin konusunun yeterli açıklıkta olmadığını ileri sürerse; hâkim, karşı tarafın görüşünü aldıktan sonra derhâl bu konuda kararını verir. (4) Sonra “Size sorulan sorular hakkında, gerçeğe uygun cevap vereceğinize ve hiçbir şey sak- lamayacağınıza namusunuz, şerefiniz ve kutsal saydığınız bütün inanç ve değerler üzerine yemin eder misiniz?” diye sorar. O kimse de “Bana sorulan sorular hakkında gerçeğe uygun cevap vereceğime ve hiçbir şey sakla- mayacağıma namusum, şerefim ve kutsal saydığım bütün inanç ve değerlerim üzerine yemin ediyorum.” demekle yemin eda edilmiş sayılır. (5) Yemin eda edilirken, hâkim de dâhil olmak üzere hazır bulunan herkes ayağa kalkar.” “Sağır ve dilsizlerin yemini” başlıklı 234.maddesinde” (1) Okuma ve yazma bilen sağır veya dilsizler, yemin hakkındaki beyanlarını yazıp imzala- yarak yemin ederler. (2) Okuma ve yazma bilmeyen sağır veya dilsizler, işaretlerinden anlayan bir bilirkişi aracılığıyla yemin ederler. ” “Hasta Veya Engellilerin Mahkeme Dışında Yemini ” başlıklı 235.maddede; ” (1) Yemin edecek kimse, mahkemeye gelemeyecek kadar hasta veya engelli ise hâkim, bulunduğu yerde o kimseye yemin ettirir. Bu sırada isterlerse taraf vekilleri ve karşı taraf da hazır bulunabilir. ” “Yemin Edecek Kimsenin Mahkemenin Yargı Çevresi Dışında Olması” başlıklı 236.maddesinde; (1) Mahkemenin yargı çevresi dışında oturan kimse, yemin için davaya bakan mahkemeye gelmek zorundadır. Ancak, yemin edecek kişi, mahkemenin bulunduğu il dışında oturuyor ve bulunduğu yerde aynı anda ses ve görüntü nakledilmesi yolu ile yemin icrası mümkün değil ise istinabe yolu ile yemin ettirilir.” “Yemin konusunun açıklattırılması” başlıklı 237.maddesinde; (1) Hâkim, eksik olan noktaları tamamlamak veya açık olmayan hususları aydınlatmak için yeminin konusu ile bağlantılı gördüğü soruları yemin eden kimseye sorabilir. ” “Yemin tutanağının düzenlenmesi” başlıklı 238.maddesinde “Hâkim, yemin eden kimsenin beyanını dinleyip tutanağa geçirir ve yazılanları yüksek sesle huzurunda okur; beyanında ısrar edip etmediğini sorar ve verilen cevabı tutanağa kaydeder. ” “Yalan yere yemin iddiası” başlıklı 239.maddede” Yemin eda edildikten sonra, yalan yere yemin nedeniyle açılan ceza davası, esas dava bakımından bekletici sorun yapılamaz. ” hükmüne yer verilmiştir. Eldeki davada, ilk derece mahkemesince davacı tarafa yemin delili hatırlatılmış, davacı tarafça yemin deliline başvurulacağı belirtilmekle hazırlanan yemin metni dosyaya ibraz edilmiş, ancak davacının hazırladığı metin usule uygun bulunmadığından mahkemece hazırlanan metin esas alınarak davalılara yemin teklif edilmiştir. Netice itibariyl;e davalılar kendilerine teklif edilen yemini kabul ile taraflar arasında adi ortaklık ilişkisi bulunmadığı hususunda usulen yemin etmişlerdir. Dosya içeriğine göre, davacı taraf dava konusu taleplerinin dayanağını oluşturan adi ortaklık ilişkisini yasal deliller ile ispat edememiştir. Açıklanan nedenlerle, ilk derece mahkemesince verilen kararda maddi vakıa ve hukuki değerlendirme noktasında usul ve yasaya aykırılık tespit edilmediğinden davacının istinaf başvuru- sunun hMK 353/1-b-1 md gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacı tarafın istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine, Davacıdan alınması gereken harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesinleştiğinde istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.21/06/2022