Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/1055 E. 2022/1443 K. 11.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2022/1055
KARAR NO: 2022/1443
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/02/2022
NUMARASI: 2021/26 E – 2022/137 K
DAVANIN KONUSU: Ticari Şirket
KARAR TARİHİ: 11/05/2022
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak,ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle,dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 17/07/2008 tarihinde şuan davalı olan … Tic. Ltd. Şti’ni dava dışı … ile birlikte kurduğunu, müvekkilinin o tarihten itibaren mevcut ticaret unvanı ile fırın işletmeye başladığını, müvekkilinin mevcut fırını 2013 yılında dava dışı …’nun da payını alarak şirketin tek ortağı konumuna geldiğini, 2014 yılı başında ise mevcut davalı şirketin yetkilisi ve arkadaşı olan …’ün müvekkili ile birlikte ortaklık kurmak istediğini, müvekkilinin de o dönemin ekonomik koşulları nedeniyle ortak da araması ve davalının müvekkili ile eskiden gelen arkadaşlığının olması sebebiyle bu duruma olumlu baktığını, aynı zamanda … şahsının taraf olduğu velayet davasına da fayda sağlar düşüncesi ile şuan davalı olan şirketin resmi olarak devrinin kendi üzerine yapılmasını istediğini, o dönem müvekkilinin … ile eskiden gelen arkadaşlığının olması ve zaten ortak olacak olmaları sebebiyle de bu duruma onay verdiğini, bu çerçevede 25/04/2014 tarihinde müvekkilinin davalı şirketi şuanda davalı şirketin yetkilisi …’e devrettiğini, devir ile birlikte müvekkilinin davalı şirket … Şti’ni 25/04/2014 tarihinden dava tarihine kadar 6 yıl boyunca fırını beraber yönettiklerini, fırının kazanç sağlaması için çaba sarf ettiklerini ve ticaretlerini beraber yapıp bu kapsamda sözlü olarak tarafları tacir olan adi bir ortaklık kurulduğunu, söz konusu adi ortaklığın asıl ve müşterek amacının o dönem hali hazırda olan ve halen devam eden fırının işletilmesi ve kazanç elde edilmesi olduğunu, fırındaki kasanın iki anahtarı olduğunu, anahtarlardan birinin müvekkilinde diğerinin de davalı şirket yetkilisinde olduğunu, söz konusu adi ortaklık sözleşmesinin yazılı olarak değil sözlü olarak kurulduğunu ve bu kapsamda adi ortaklığın mevcut olduğuna ilişkin delilleri bulunduğunu, davalı tarafın 6 yıl boyunca müvekkili ile adi ortaklık ilişkisi içerisindeyken 2020 yılının başında taraflar arasında alacak-borç ilişkilerinde anlaşmazlıklar başlaması üzerine davalı şirket yetkilisinin müvekkiline fırının kendisine ait olduğunu, kazanın ve dükkanın anahtarlarını vermesini istediğini, müvekkili hakkında kasanın anahtarlarını çalındığı iddiasıyla açıktan hırsızlık ve tehdit suçlarından şikayette bulunduğunu, savcılık tarafından müvekkili hakkında takipsizlik kararı verildiğini, davalı şirket yetkilisinin bu zamana kadar sürdürmüş olduğu adi ortaklık ilişkisini kötüye kullanarak müvekkilini söz konusu fırında saf dışı bırakmak istediğini, söz konusu fırına ilişkin su aboneliğinin müvekkilinin üzerine kayıtlı olduğunu, fırına ilişkin hesap kayıtlarının da müvekkilinde bulunduğunu, aynı zamanda davalının ortaklığı ikrar yazısı bulunduğunu, tüm bu nedenlerle taraflar arasındaki adi ortaklığın tespitine , feshine ve tasfiyesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle;davanın konusunun adi ortaklığın tespiti, feshi ve tasfiyesi olarak belirtildiğini, ancak görev yerinin Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğunu, bu sebeple görevsizlik kararı verilmesi gerektiğini, davacı tarafın iddialarını kabul etmediklerini, iddia edilen alacağın zamanaşımına uğradığını, 6098 sayılı TBK’nun 147.maddesi gereği 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, dava şartı olan arabuluculuk sürecinin yerine getirilmediğini, müvekkili şirketin yetkilisi …’ün 11/04/2014 tarihinde …’ın … Mamulleri şirketinin tüm hisselerini tek ortak haline gelecek şekilde devraldığını, devir ile birlikte kendisine 25.000 Dolar ödediğini, müvekkilinin bu ödemeyi banka kanalıyla yapmak istese de davacının hesaplarında haciz olduğu gerekçesiyle bu parayı elden aldığını, müvekilinin devir işleminden sonra piyasaya ve devlete çok fazla borcu olan bu şirketin borçlarını ödediğini, işletmeye başladığını, davacının ahbaplık ilişkisinden dolayı ara sıra işyerine gelip gitmeye devam ettiğini, davacının sözlü olarak taraflar arasında adi ortaklık ilişkisi kurulduğu ve birlikte iş yapıldığı iddialarının kabulünün mümkün olmadığını, müvekkilinin şirketin tek ortağı olduğunu, tüm bu nedenlerle öncelikle görev itirazlarının kabulü ile, mahkeme aksi kanaatte ise arabuluculuk şartı eksikliğinden davanın reddini, haksız ve hukuki mesnetten yoksun davanın reddine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir. İlk Derece Mahkemesi tarafından; ” dosya kapsamından dosyamız davalısı tüzel kişi ticari şirket olmakla tacir olduğu hususunda ihtilaf olmasa da gelen müzekkere cevaplarından davacının esnaf olmadığı, gerçek kişi tacir olmadığı ,(bknz:İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi2019/906E-2021/287K,2021/1457E-2021/2041K) sadece bir dönem davalı şirketin ortağı olduğu ortaklığının da dosya içerisinde bulunan Üsküdar … Noterliğinin 11/04/2014 tarihli hisse devri sözleşmesi ile dava dışı …’e devrettiği bu hali ile dava tarihi itibariyle davacının gerçek kişi tacir kaydının bulunmadığı mahkememizce anlaşılmış ,taraflar arasındaki uyuşmazlığın TBK’da düzenlenen adi ortaklık ilişkisinden kaynaklı olduğu, davacının TTK’da düzenlendiği gibi tacir sıfatını taşımadığı, adi ortaklığın konusunun ticari gelir elde etmek olmasının, davayı kendiliğinden ticari dava haline getirmeyeceği ve TTK’da ön görülen, tarafların her ikisinin de tacir olması koşulunun davada oluşmadığı, tarafların her ikisinin de tacir olmaması durumunda uyuşmazlığın çözümünde genel mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu mahkememizce anlaşılmış ve mahkememizin görevsizliğine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.” gerekçesiyle 1-Göreve ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğundan HMK’nun 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca davanın usulden reddine, 2-Yasal sürede başvurulması halinde dosyanın görevli İstanbul Anadolu Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Karara karşı davacı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili istinaf başvurusunda özetle; müvekkilinin TTK anlamında tacir sayılması gerektiğini, müvekkilinin davalı firmayı yıllarca işlettiğini, işletmenin kasa anahtarının müvekkilinde olduğunu, işletmenin aboneliklerinin müvekkili üzerinde olduğunu, delilleri değerlendirme kapsamına alınmadan yalnızca ticaret odasına müzekkere yazılarak müzekkere cevabına göre görevsizlik kararı verildiğini, dava konusu olayda işyeri devrinin de söz konusu olduğunu, 25/04/2014 tarihinde müvekkilinin işletmeyi şuanda davalı şirketin yetkilisi …’e devrettiğini, ticari davaların düzenleme altına alındığı TTK m.4 düzenlemesin 1-c bendinde malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203 öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılacağının düzenlendiğini, buna göre dava konusu olaylardan biri işletmenin devridir. Bu sebeple davanın asliye ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Dava; adi ortaklık sözleşmesine dayalı fesih, tasfiye ve alacak talebine ilişkindir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4.maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın, Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bakacağı yönünde düzenleme olması gerekmektedir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/II. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. Zira, Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı, ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Buna göre işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez. Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafça dava konusu şirket ortağı iken davalıya devrettiği, bu tarihten sonra adi ortaklık olarak fırını birlikte işlettiklerini ileri sürdüğü anlaşılmaktadır. Buna göre mahkemece, taraflar arasındaki uyuşmazlığın TBK’da düzenlenen adi ortaklık ilişkisinden kaynaklı olduğu taraflardan davacının TTK’da düzenlenen tacir sıfatını taşımadığı gibi, adi ortaklığın konusunun ticari gelir elde etmek olması, davayı kendiliğinden ticari dava haline getirmeyeceğinden, TTK’da ön görülen, tarafların her ikisinin de tacir olması koşulunun davada oluşmadığı anlaşıldığından, uyuşmazlığın çözümünde genel mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek, görevsizlik kararı verilmesi usul ve yasaya uygun görülmüştür. Açıklanan nedenlerle; davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerekmiştir.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine, Alınması gereken 80,70 TL karar ve ilam harcı peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına, İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesin olmakla istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine, Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 11/05/2022