Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/955 E. 2022/112 K. 19.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2021/955
KARAR NO: 2022/112
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/11/2020
NUMARASI: 2016/573 E – 2020/695 K
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 19/01/2022
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle , dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili 18.05.2016 harç yatırma tarihli dava dilekçesinde özetle; davalı şirketten elektrik enerjisi satın aldığını, davalı tarafından tahakkuk ettirilen faturalarda hukuka aykırı olarak K/K (Kayıp/Kaçak), PSH, PSH Sayaç okuma, %2 TRT Payı, İletim Sistemi Kullanım, Dağıtım bedellerinin tahsil edildiğini, 10 yıl geriye yönelik söz konusu bedeller ve bu bedeller üzerinden hesaplanan KDV’nin, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 3.000 TL’nin ödeme tarihlerinden itibaren hesap edilecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini, fatura Ödeme tarihinden itibaren Merkez Bankasının kısa vadeli krediler için uyguladığı avans faizi oranında temerrüt faizi işletilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de davalı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiş, 13/10/2020 havale tarihli dilekçesi ile dava değerini 421.955,25 TL bedele yükselterek harcını yatırmıştır. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava talep konusu açıkça faturalarda belirli olması hasebiyle HMK’nın ilgili maddeleri uyarınca belirsiz alacak davası açılamayacağını, davacının zaman aşımına uğradığını, davacının iddia ettiği bedellerinin taraflar arasında yapılmış sözleşme hükümlerine aykırılık teşkil ettiğini, faturaların EPDK ve sözleşme hükümlerine göre hazırlandığını, davalı şirketin elektrik faturalarına yansıttığı bedellerin tamamının mevzuata ve düzenlemelere uygun olduğunu bu doğrultuda mevzuatın emrettiği şekilde yerine getirildiğini, lisans sahibi şirketlerin tarifeleri uygulayıp uygulamama ve kayıp kaçak bedelini tahsil etmeme gibi bir inisiyatifi bulunmadığını, huzurdaki davada davacı şirketin elektriği davalı şirketten kendi ticarethanesinde mal ve hizmet üretmek üzere satm almakta olduğunu 6502 sayılı kanun anlamında tüketici olmadığını, davacı tarafından dava konusu alacak için faizin dava tarihi itibarıyla işlemesi gerektiğini savunarak haksız davanın reddi ile yargılama masrafları ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesini istemiştir. İlk Derece Mahkemesi tarafından; “Davaya konu fatura dönemlerinde, davacı … A.Ş.’ye ilişkin gerçekleşmiş Kayıp/Kaçak oranlarının EPDK hedef oranlarını geçtiği, bundan dolayı davacı 6446 Sayılı Kanununun 17.6.Ç. ve 6719 sayılı kanunun Geçici 20. maddesine göre davalı şirketten Kayıp/Kaçak bedellerini talep edebilecektir. Hükme elverişli 19/08/2020 tarihli elektrikçi bilirkişi … tarafından fazladan tahsil edilen faturalar üzerinden EPDK hedef oranlarının aşıldığı tespitine mahkememizce katılınmıştır. Diğer bilirkişilerin de tespit ettiği üzere dosyada başkaca da davalı elektrik şirketinin sorumlu olduğu bölgedeki kayıp oranlarına ilişkin EPDK tarafından düzenlenmiş bir rapor olmadığından bu ayrıksı rapordaki ve son rapordaki miktara mahkememizce itibar edildiği” gerekçesiyle 1-Davanın KABULÜ ile 421.955,25 TL kayıp kaçak bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Karara karşı davalı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davalı vekili istinaf başvurusunda özetle; kanun değişikliğinden sonra tahkikat aşamasında davanın dayandığı maddi vakıaların değiştirilmesinin usule uygun olmadığını, davanın 18.05.2016 tarihinde açıldığını, dava dilekçesinde faturalarda hukuka aykırı olarak K/K (Kayıp/Kaçak), PSH, PSH Sayaç okuma, %2 TRT Payı, İletim Sistemi Kullanım, Dağıtım bedellerinin tahsil edildiğini, 10 yıl geriye yönelik söz konusu bedeller ve bu bedeller üzerinden hesaplanan KDV’nin tahsilini talep edilidğini, ancak 17.06.2016 tarihinde yapılan değişikliğe dayanarak , mevcut yargılamanın konusunun değiştirilmesi, dava dilekçesi ile talep edilmeyen alacak kalemlerinin hüküm altına alınması usul ve yasaya aykırı olduğunu, EPDK tarafından davacı şirketin aboneliklerinin bulunduğu bölgeler için belirlenmiş olan tarifeler yerine yine aynı kurum tarafından belirlenen hedef kayıp-kaçak oranlarını hesaplamaya esas alan bilirkişi raporunun hükme esas alınmasını doğru olmadığını, hükme esas alınan bilirkişi raporunun hatalı, taraflı ve diğer raporlar ile çelişik olduğunu, müvekkili tarafından mevzuata ve taraflar arasındaki sözleşmeye uygun hareket edildiğini, faturalara süresinde itiraz edilmediğini ileri sürerek kararın kaldırılmasını istemiştir. Dava, aboneden tahsil edilen kayıp kaçak ve diğer bir kısım bedellerinin haksız tahsil edildiği iddiası ile istirdadı talebine ilişkindir. HMK 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda; yargılama sırasında 17.06.2016 tarih ve 29745 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6719 sayılı kanunun 21. maddesi ile 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu Kanunu’nun 17. maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları ile altıncı fıkrasının (a), (ç), (d) ve (f) bentleri değiştirilmiş ve aynı maddeye eklenen 10. bend ile; “Kurum tarafından gelir ve tarife düzenlemeleri kapsamında belirlenen bedellere ilişkin olarak yapılan başvurularda ve açılan davalarda; tüketici hakem heyetleri ile mahkemelerin yetkisi, bu bedellerin, kurumun düzenleyici işlemlerine uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır” hükmü getirilerek, Tüketici Hakem Heyetlerinin ve Mahkemelerin bu konularda açılacak davalarda inceleme ve araştırma yetkileri sadece bu dağıtım, sayaç okuma, perakende satış hizmeti, iletim ve kayıp-kaçak bedellerinin kurumun bu konulardaki düzenleyici işlemlerine uygunluğunun denetimi ile sınırlanmış, bu bedellerin alınmasında esas olan ilgili tarifelerin düzenlenmesinde Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun Kanundaki yetkileri genişletilerek, yukarıda sözü edilen bedeller maliyet unsuru kapsamına dahil edilmiştir. Yine, 6719 sayılı Kanunun 26. maddesi ile 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’na eklenen; geçici madde 19; “Bu maddeyi ihdas eden Kanunla öngörülen düzenlemeler yürürlüğe konuluncaya kadar, kurul tarafından yürürlüğe konulan mevcut yönetmelik, tebliğ ve kurul kararlarının bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına devam olunur” hükmünü, geçici madde 20; “Kurul kararlarına uygun şekilde tahakkuk ettirilmiş dağıtım, sayaç okuma, perakende satış hizmeti, iletim ve kayıp-kaçak bedelleri ile ilgili olarak açılmış olan her türlü ilamsız icra takibi, dava ve başvurular hakkında 17. madde hükümleri uygulanır” hükmünü içermektedir. Görüldüğü üzere, 6719 sayılı Kanunun 21. maddesi ile 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 17. maddesine eklenen 10. bend ile dava konusu uyuşmazlığın da özünü oluşturan bedeller konusunda, davanın açıldığı tarihteki içtihat durumundan farklı ve yeni bir düzenleme getirmiş; hem de, geçici 20. maddeyle, anılan düzenleme devam etmekte olan davalarda da uygulanacak şekilde geçmişe yürütülmüştür. Davacının dava dilekçesindeki talebi dava konusu bedellerin haksız alındığı, hiç alınmaması gerektiği iddiasına dayalıdır. HMK’nın 119/1-e maddesi uyarınca; davacı, iddiasının (davasının) dayanağı olan bütün vakıaların (olayların ve olguların) sıra numarası altında açık özetlerini dava dilekçesinde yazmalıdır. Bunlar, dava dilekçesindeki talep sonucunun dayanağı olan ve bu talep sonucunu haklı göstermeye elverişli bulunan vakıalardır. Bu vakıalar, maddi bir fiil olabileceği gibi bir hukuki işlem de olabilir. Öte yandan, HMK’nın 194 üncü maddesi uyarınca; taraflar dayandıkları vakıaları ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdır. Kanun, buna (vakıaları) somutlaştırma yükü demektedir. Bir davada, ispat faaliyetinin tam olarak yürütülebilmesi, mahkemenin uyuşmazlığı doğru tespit ederek yargılama yapabilmesi, karşı tarafın ileri sürülen vakıalara karşı kendini savunabilmesi için, iddia edilen vakıaların açık ve somut olarak ortaya konulması gerekir. Somut bir şekilde ortaya koymadan iddia veya savunma amacıyla vakıaların ileri sürülmesi durumunda,yargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi mümkün olmayacağı gibi, vakıaların anlaşılması için ayrıca bir araştırma yapılması ve zaman kaybedilmesi söz konusu olacaktır. Taraflar, haklarını dayandırdıkları hukuk kuralının aradığı koşullara uygun, somut vakıaları açıkça ortaya koymalıdırlar. Bu vakıaların somut olarak ileri sürülmesi, ilgili taraf için bir yüktür; bu yükü yerine getirmeyen taraf sonuçlarına katlanmak durumundadır.Davacı, davasının dayanağı (temeli) olan bütün vakıaları (açık özetlerini) dava dilekçesinde bildirmekle yükümlüdür (HMK m.119/l-e). Davacının, dilekçeler aşamasından sonra (dilekçesinde bildirmediği) yeni vakıalar ileri sürmesi, davayı değiştirme olup, ancak davalının rızası veya ıslah yolu ile mümkündür (HMK m.l41). Hakim, davacının dava dilekçesinde göstermediği vakıaları kendiliğinden gözetemez (inceleyemez) ve onları hatırlatabilecek hallerde dahi bulunamaz (HMK m.25). Fakat hakim, müphem (belirsiz) veya çelişik gördüğü iddia ve sebepler (vakıalar) hakkında izahat (açıklama) isteyebilir (HMK m.31). Ancak, bu izahat isteme sadece dava dilekçesinde bildirilmiş olan vakıalar için söz konusudur. Dava dilekçesinde gösterilmeyen (bildirilmeyen) bir vakıa, izahat isteme (veya izahat verme) bahanesi ile (davalının rızası olmadıkça) sonradan ileri sürülemez. Belirtildiği gibi, davacı davasının dayanağı olan bütün vakıaları dava dilekçesinde bildirmekle yükümlü kılındığı için, kanunumuz iddiaların teksifi ilkesini kabul etmiş demektir. Bununla birlikte, hakim, hukuki sebepleri (kanun hükümlerini) kendiliğinden gözetir (HMK m.33). Yani hakim, davacının dava dilekçesinde göstermiş olduğu hukuki sebepler ile bağlı olmayıp, davacının dava dilekçesinde bildirmiş olduğu vakıaların hukuki sebebini (hukuki niteliğini) kendisi araştırıp bulmakla yükümlüdür. Davacının dava dilekçesinde hukuki sebebi yanlış göstermiş (ve hatta hiç göstermemiş) olmasının bir önemi yoktur. Buna karşılık, hakim, davacının dava dilekçesinde bildirdiği vakıalarla bağlı olup, davacının bildirmediği vakıaları kendiliğinden inceleyemez (HMK m.25). Davacının dava dilekçesinde bildirdiği vakıalar davanın temelidir. Çünkü, sadece bu vakıalar davanın sınırını çizmekte, hakim ancak bu vakıalar hakkında inceleme yapabilmektedir. Bu nedenle, hukukumuzda dava sebebi (hukuki sebepler değil) davacının davasını dayandırmış olduğu vakıalardır. Hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başkasına karar veremez. Öğreti ve uygulamada taleple bağlılık olarak adlandırılan bu kural; sadece sonuç istem yönünden değil, sonuç istemi oluşturan her bir alacak kaleminin dayanağını oluşturan vakıalar yönünden de uygulanır (HMK m.26). Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davacı, dava dilekçesinde davaya konu bedellerin yürürlükteki mevzuat uyarınca davalı tarafından kendisinden alınmasının mümkün olmadığını ileri sürmüştür. Diğer bir anlatımla, davacı davaya konu bedellerin alınamayacağı yönündeki iddiasının dayanağı olan maddi vakıayı, yürürlükte olan mevzuat hükümleri ve bu mevzuata işaret eden yargı kararları olarak bildirmiştir. Bu itibarla, davanın, davacı tarafından bildirilen vakıalar doğrultusunda incelenmesi yasal bir zorunluluktur (Dairece verilen 22/10/2018 tarihli ve 2018/3607 E. 2018/10364 K., 15/01/2019 tarihli ve 2018/5200 E. 2019/115 K., 02/07/2019 tarihli ve 2018/7002 E. 2019/6042 K. sayılı kararları da aynı yöndedir). Her ne kadar, davacı ıslah talep dilekçesinde; dava değerini ıslah ettiklerini bildirmiş ise de ıslahın, talebin bilirkişi raporu ile tespit edilen miktara çıkarılmasına ve eksik harcın tamamlanmasına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre, davacı; dava dilekçesinde dava konusu bedellerin haksız alındığı, alınmaması gerektiği iddiasına dayandığı, sonrasında tarifelere uygunluk denetimine yönelik usulüne uygun verilmiş bir ıslah dilekçesi de bulunmadığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, ilk derece mahkemesince; yargılama sırasında yürürlüğe giren geçmişe etkili yasa değişikliklerinin, dava konusu hakkın özünü ortadan kaldırdığı, eş söyleyişle geçmişe etkili yeni yasa nedeniyle davanın konusuz kaldığı, davacının davanın açıldığı andaki mevzuat ve içtihat durumuna göre dava açmakta haklı olduğu gözetilerek, davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına, davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin ve bu giderlere dahil olan maktu vekalet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeler içeren bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle taleple bağlılık ilkesine aykırı karar verilmiş olması, usul ve kanuna aykırı bulunmuştur. Bu itibarla, davalının istinaf talebinin kabulü ile, karar HMK 353/1-b-2 maddesi gereği düzeltilerek yeniden esas hakkında; dava konusuz kaldığından esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair aşağıdaki şekilde karar verilmesi gerekmiştir.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle;Davalının istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile, karar HMK 353/1-b-2 maddesi gereği düzeltilerek yeniden esas hakkında; 1-Dava konusuz kaldığından esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına, 2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan harçlar tarifesi gereği alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcının, peşin olarak alınan 51,24 TL harçtan düşümü ile bakiye 29,46 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 3-Davacı vekille temsil edildiğinden karar tarihindeki AAÜT uyarınca takdir edilen 5.100,00 TL maktu vekalet ücretinin davalı taraftan tahsili ile davacıya verilmesine, 4-Davacı tarafından yapılan 6.126,90 TL yargılama giderinin ve 51,24 TL peşin harcın davalı taraftan tahsili ile davacıya verilmesine, 5-Taraflarca yatırılan gider ve delil avansından arta kalan kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine, Sair istinaf sebeplerinin reddine, İstinaf incelemesi ile ilgili olarak; Davalıdan peşin alınan istinaf karar harcının, istinaf edene isteği halinde ilk derece mahkemesince iadesine, Davalının istinaf sebebiyle yapmış olduğu 26,50 TL istinaf yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa, karar kesinleştiğinde istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 19/01/2022