Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/452 E. 2022/523 K. 22.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2021/452
KARAR NO: 2022/523
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 04/11/2020
NUMARASI: 2018/889 E – 2020/650 K
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 22/02/2022
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle , dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili davacı şirketin davalı borçludan olan 508.459,49 TL asıl alacağının tahsili amacıyla İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile ilamsız icra takibine geçildiğini, ödeme emrinin borçluya 05.01.2018 tarihinde tebliğ edildiğini, davalı borçlunun süresi içerisinde takibe haksız ve yersiz olarak itiraz ettiğini, takibin durduğunu, davalı borçlu tarafından takip konusu alacağın varlığının, borç olarak kabul edildiğini, hukuki ihtilaf olmaktan çıktığını, borcun tamamının ödendiğine dair ödeme definde bulunduğunu, davalı borçlunun itiraz dilekçesinin ekinde sunmuş olduğu ve alacaklı müvekkiline olan borcun ödenmesi maksadıyla yapılan havalelerin zaten alacağa mahsup edildikten sonra 508.459,49 TL’lik miktarın takip konusu haline getirildiğini, davalı borçlunun, müvekkiline alacak miktarı kadar borçlu olduğunu, alacağın ödendiğini genel hükümler çerçevesinde ispat etmesi gerektiğini belirterek itirazın iptali ile takibin devamına, davalının %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde ; davacının dava dilekçesinde borç ödemelerinin varlığının ikrar edildiğini, taraflar arasındaki bakiye kalan borç miktarı var ise bakiye alacak miktarını davacı tarafın ispat etmesi gerektiğini, davacının dava dilekçesinde borç kaynağı olarak kendi çeklerine dayandığını, davacının kendi çekini keşide edip, bu çeke dayalı olarak alacaklı olmasının hukuka ve mantığa aykırı olduğunu, ayrıca davacının alacak kaynağı olarak fatura ve sair belge ibraz edilmediğini, bu sebeple tek taraflı olarak gıyaplarında tutulan davacı ticari defterlerinde mesnetsiz alacak miktarları ile alacaklı olunamayacağından davacının tüm iddialarının hukuka ve yasal mevzuata aykırı olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda; Davanın kabulü ile İstanbul Anadolu …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takibine yapılan itirazın iptali ile takibin aynen devamına, Alacağın %20’i icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir. Mahkemece verilen kararı, davalı vekili istinaf etmiştir. Davalı vekilince verilen istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece ,davacı tarafın ikrar niteliğindeki beyanlarının dikkate alınmadığı,taraflar arasındaki hukuki ilişkinin hatalı olarak nitelendirildiği,zira taraflar arasındaki hukuki ilişkinin adi ortaklık sözleşmesi olduğu, öncelikle taraflar arasında sözleşme gereği ve inşaatın yapımı için yapılan masrafların üçüncü kişilere ödenmesi için davacı tarafından gönderilen paralar olduğu, bunun davalıya nakdi borç olarak gönderilmediğinin ispatlandığı ve davacının nakdi alacak iddiasının da çürüdüğü, mahkemece bu hususun hiç dikkate almayarak hata yaptığı, Mahkemenin sözleşmenin hukuki mahiyetini belirlememiş olması soncunda taraflar arasında var olan adi ortaklık ilişkisi nedeniyle davacı adi ortaklığa katılım payını veya adi ortaklık gereği yüklendiği edimlerin ifası olan ödemeleri geri isteyip istemeyeceği hususunda inceleme yapmamış, böylece hiçbir hukuki belirleme olmaksızın karar verilerek hukuka aykırılığa sebebiyet vermiş olduğu, gerçekte ise taraflar arasındaki hukuki ilişki hukuk mevzuatımızda yer alan Adi ortaklık ilişkisi çerçevesinde incelendiğinde, BK 643 .maddede ; ortaklığın borçları ödendikten sonra ve ortaktan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa bu kazanç ortaklar arasında paylaşlacağı, mahkemece 400.000,00 TI lik harcamanın inşaat yapımı için yapılan harcama olduğu davacı tarafından davalıya gönderilen havalenin davalı tarafından üçüncü kişilere adi ortaklığın borcunun ödemesi olarak yapılan havale olduğu, yani adi ortaklığın borcunun ödenmesi olduğu, bu sebeple BK 643 maddesine geri davacı tarafından geri istenemeyeceği belirlemesi yapmayarak hukuki hataya sebebiyet verdiği, mahkemenin gerekçesinde tarafların taşınmazlara ilişkin asli edimlerden vaz geçerek sözleşmeden dönme iradesinde uyuştukları sözleşme gereğince davacı tarafça yapılan ödemelerin iadesi gerektiği şeklindeki belirlemenin de hatalı olduğu, öncelikle taraflar arasında hukuken adi ortaklık ilişkisi olup adi ortaklığın da amacına ulaştığı, çünkü davacı mahkeme içi ikrarda bulunarak sözleşme konusu inşaat yapılıp bitirildiğini beyan ettiği, böylece Adi ortaklığın amacı olan inşaatın yapılıp bitmiş bulunduğunu kabul ettiği, yine mahkeme kararında ve davacının ikrarı ile sabittir ki adi ortaklık ilişkisi gereği ve amacı olan davacı 2 daire ve 1 dükkanı almadığı bunun için tapu tescil ve icbar davası açması gerektiği bu davayı açmadığı yani taraflar arasındaki sözleşmeye dayalı açması gereken davanın bu dava olduğunu bildiği buna hukuki engel bulunmadığı fakat bunun yerine yargıya yanıltmak için gerçek dışı beyanda bulunarak davalının nakdi Borcu olmadığı halde adi ortaklık nedeniyle davalıya gönderilen havaleleri davalıdan nakdi borç alacağı gibi göstermeye çabalayarak dava açtığı mahkemede ikrar ederek taraflar arasında inşaat yapım ve taahüt sözleşmesinin yürürlükte olduğu, bundan dönmediklerini davacının ve davalının da kabul ettiklerini,bu sebeple hukuki çerçeve adi ortaklık olmakla ,buna göre değerlendirme yapılması gerektiği , kararın usul ve hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek,kaldırılması istenmiştir. …nun 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda; dava, alacak talebine ilişkindir. Dosyadaki bilgi ve belgelere göre ; taraflar arasında inşaat yapım ve taahhüt sözleşmesi aktedildiği, davacı tarafça bu sözleşme gereğince davalı tarafa ödeme yapıldığı hususunda taraflar arasında ihtilaf bulunmamaktadır. İhtilaf, bu sözleşme gereğince davacı tarafça yapılan ödemelerin iadesi yönünde davalı tarafa yüklenen bir sorumluluk olup olmadığı noktasındadır. Anılan bu sözleşmenin tetkikinde, davalı şirketin dava dışı … İnş. Şti ile arasındaki sözleşmeden kaynaklı sorumluluğunun, dosyamız tarafları arasında %50 ortak olarak üstlenilmesi, bu kapsamda davalı tarafça harcanmış olan 500.000 TL’ye karşılık, davacı şirketin de, nakit ödeme yapması karşılığında da davalı şirkete hakediş olarak devredilecek taşınmazların dosyanın tarafları arasında sözleşmeye ekli tablodaki gibi paylaşılacağının, buna göre bir dükkan ve 2 dairenin davacı payına düşeceğinin kararlaştırıldığı anlaşılmıştır. Mahkemece, taraf defterlerine ilişkin inceleme yaptırılarak bilirkişi raporu alınmış, sözleşme çerçevesinde davacı tarafça gönderilen ödemelerin de her iki taraf defterinde kayıtlı olduğu, davacı tarafça gönderilen ve davalı tarafça dekont ile iadesi ispat olunan 219.800 TL dışında, bakiye 510.459,49 TL alacağın halen davalı taraf uhdesinde bulunduğu, her iki taraf ticari kayıtlarının bu noktada örtüştüğü tespit edilmiştir. Dava konusu uyuşmazlık; adi ortaklıktan kaynaklanan alacak istemine ilişkindir. Adi ortaklık sözleşmesi, iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (TBK. 620/1 md.) Adi ortaklık ilişkisi, TBK’nun 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir. Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır. Davacı adi ortaklığa koyduğu sermaye payını ve ortaklık nedeniyle mahrum kaldığı kar payını talep etmiştir. Uyuşmazlık, bu bağlamda değerlendirilip çözüme kavuşturulmalıdır. Bu durumda, mahkemece; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 620 ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı, Türk Borçlar Kanununun 642.madde ve devamı hükümlerine göre tasfiye işlemi gerçekleştirilmelidir. Zira, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1.maddesine göre; Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir. Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 644.maddesine göre; “Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür. Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir. Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır. Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.”. Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesinde ise “Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında paylaşılır. Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır.” hükmü yer almaktadır. Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır.( TBK’ nun 642. md.) Keza, aynı yasanın kazanç ve zarara katılma başlıklı 623. maddesine göre de; “Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder. Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir.” hükmünü ihtiva etmektedir. Bu bilgiler ışığında somut olay irdelendiğinde dosya kapsamından;taraflar arasında bila tarihli yapılan yazılı anlaşma ile adi ortaklığın kurulduğu tartışmasızdır. Mahkemece yapılacak iş;davacı ve davalı arasında adi ortaklık bulunduğu taraflarında kabulünde olduğuna göre, davacının bu davada ileri sürdüğü taleplerinin ortaklığın tasfiyesi aşamasında değerlendirilmesi gerekir. Buna göre,mahkemece, yukarıdaki yasa hükümlerine göre, öncelikle taraflardan anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde ise hakim tarafından tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır. Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir. Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir. İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK’nun 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse, değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır. Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir. Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK’nun 297.maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır. Bütün bu açıklamalar ışığında, dosya kapsamından anlaşıldığı üzere taraflar arasında geçerli bir adi ortaklık ilişkisinin kurulduğunun kabulü zorunlu olup, uyuşmazlığın yukarıda açıklanan ve maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözümlenmesi gerekirken bu şekilde bir inceleme ve değerlendirme yapılmadan, yanılgılı ve eksik inceleme ile hüküm tesisi doğru görülmemiş olakla,davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile kararın HMK 353/1-a-6 maddesine göre kaldırılması gerekmiştir.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davalının istinaf başvurusunun kabulü ile, kararın, HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasıyla,yukarıda açıklanan şekilde yeniden yargılama yapılıp bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine geri gönderilmesine, Peşin alınan istinaf karar harcının istinaf edene isteği halinde iadesine, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesin olmakla istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine, Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.22/02/2022