Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/315 E. 2021/451 K. 18.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2021/315
KARAR NO : 2021/451
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/09/2020
NUMARASI: 2018/917 E – 2020/374 K
DAVANIN KONUSU: Sözleşmenin İptali
KARAR TARİHİ: 18/02/2021
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle , dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Dava konusu 30.12.2016 tarihli Protokolde şirketin müşterek imza ile temsil edilmesi gerekirken o tarihte tek başına temsil ve ilzam yetkisi bulunmayan B grubu temsil yetkisini haiz … tarafından tek başına imzalanmak suretiyle temsil edildiğini, bununla birlikte bu protokole icazet verici işlem ve eylemler ile protokolün müvekkil kurumu bağlayıcı bir hale getirildiğinin gözlemlendiğini, şirketin ticaret sicilinde tescil ve ilan edilen 2015/1 iç yönergesine göre “Şirket A ve B grubu imza yetkinlerinden herhangi ikisinin şirket kaşesi ve unvanı altında atacakları müşterek imza ile temsil ve ilzam edilebilir hükmünde olduğunu, görüldüğü üzere Yönetim Kurulunun bildirimi üzerine Ticaret Siciline tescil edilen ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilen bu karar ve sirkülere göre, … A ve B grubundan herhangi iki ikisinin imzası ile yani birlikte imza ile temsil ve ilzam edilebileceğini, oysa … ile davalılar … AŞ ile … AŞ arasında 30.12.2016 tarihinde imzalanan Protokolde … müşterek imza ile değil, şirketi 3. kişiler nezdinde tek başına temsil ve ilzam yetkisi bulunmayan B Grubu imza yetkilisi … tarafından tek başına temsil edildiğinden anılan Protokolün taraflar ve … bakımından geçersiz olması gereken bir protokol olduğunu ileri sürerek 30.12.2016 tarihli Protokolün hukuka aykırı ve geçersiz olduğunun tespiti ile, … AŞ tarafından … adlı dizinin yurt dışı satış gelirlerinin 15.10.2014 tarihli sözleşmeye istinaden doğrudan … şirketinin İstanbul Asliye 13 Ticaret Mahkemesinin 18.12.2017 tarihli ve “Muhafaza Tedbirleri 2” Kararı’nın 4. maddesinin ikinci paragrafında belirtilen …. Levent Şubesindeki banka hesabına yatırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … Telif Hakları vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket ile bir Türk yapımı olan “…” adlı televizyon programının (“Dizi”) sahibi (veya belirli haklarının kontrolörü) olan davacı … arasında akdedilen 15.10.2014 tarihli Temsilcilik Sözleşmesi (“Sözleşme”) uyarınca müvekkili şirketin, dizinin sözleşmede istisna olarak tutulan bir kaç bölge hariç olmak üzere yurt dışında yine sözleşmede belirtilen şart ve koşullar altında pazarlanması ve dağıtımına ilişkin olarak münhasır temsilci olarak atandığını, sözleşme uyarınca dizinin müvekkili şirket tarafından pazarlanması ve dağıtılması neticesinde elde edilen gelir üzerinden müvekkili şirket sözleşme ile kararlaştırılan bir komisyona hak kazanmakta olduğunu, sözleşmenin ödemeye ilişkin hükümlerinde de açıkça belirtildiği gibi müvekkili şirketin dizinin pazarlanması ve dağıtılması neticesinde elde edilen gelirden hak kazandığı komisyonu tahsil ettikten sonra bakiye kısmı … transfer etmekte olup, taraflar arasındaki ticari ilişki 2014 yılından 2016 yılının sonuna kadar böyle devam ettiğini, diğer davalı … ise, dizinin ülkemizdeki yayıncısı olup, davacı şirket ile arasında imzalanan 19.11.2014 tarihli bir Yapım Sözleşmesi ile Dizinin mülkiyet ve telif haklarının davacı şirkete ait olacağını, diziden elde edilecek olan net yurt dışı satış gelirlerinin ise ( satış & pazarlama komisyonları düşüldükten sonra ) anılan iki taraf arasında, % 50’şer oranında eşit bir şekilde paylaştırılacağı hususunun taraflarca kararlaştırıldığı bilinmekte olduğunu, bir başka deyişle, belirtilen Yapım Sözleşmesi uyarınca davacı şirketin müvekkili şirket tarafından (komisyonu düşüldükten sonra kalan bakiye) yurt dışı satış gelirlerini yarı yarıya … ile paylaştığının ortada olduğunu, bu sözleşmenin fikri ve sınai eserler piyasası koşullarına ve sözleşme serbestisine göre herhangi bir hukuka aykırılığının bulunmadığının ortada olduğunu, 2016 yılının sonunda bizzat davacı şirket tarafından müvekkili şirketten Dizi’ye ilişkin elde edilen gelirlerin yarısının derhal kendisine ödendiği gibi Star’a da yine müvekkili şirket tarafından ödenmesinin talep edilmiş olduğunu, 30.12.2016 tarihinde buna ilişkin ödeme şartlarını belirlemek üzere Davacı Şirket, … ve müvekkili şirket arasında bir Üçlü Protokol (“Protokol”) akdedildiğini, Anılan Protokol’de açıkça “müvekkili Şirket’in 01.12.2016 tarihinden itibaren Dizi’ye ilişkin satış ve pazarlama sonucu elde edeceği gelirlerin yarısını … geri, kalan yarısını da … hesabına transfer edeceğinin” kararlaştırıldığını, Bir başka deyişle, müvekkilinin Dizi’nin pazarlanması ve dağıtılması kapsamında “Temsilciliği” devam ettiği müddetçe Dizi’nin Türkiye dışına pazarlaması ve dağıtılması neticesinde elde edilecek gelirin (müvekkili şirket’in komisyon alacağını tahsil ettikten sonraki bakiye kısmı) yarısının …’ye, yarısının ise davacı …’e ödeneceği hususunda mutabık kalınmış olduğunu, müvekkili şirketin anılan Protokol hükümlerine uygun olarak bu şekilde … ve … Protokol’deki hükümlere uygun olarak ödeme yapmaya devam ettiğini, akabinde davacı şirket tarafından 04.07.2017 tarihinde İstanbul 13. Asliye Ticarct Mahkemesi nezdinde bir iflas davası ikame ederek (Dosya No: 2017/615 E.) iflas talebinde bulunduğunu, dava süresince mahkeme tarafından … Protokol’den kaynaklanan ödemelerine ilişkin bir karar tesis edilene kadar müvekkili şirket tarafından Protokol’e uygun olarak Star’a ve davacı yana ödemelerin yapılmasına devam edildiğini, Protokol’ün akdedildiği tarih olan 31.12.2106 tarihinden itibaren, davacının iflas davasında mahkemece … yapılması gereken ödemelerin davacı yanın banka hesabına yapılması yönündeki 18.12.2017 tarihli ara kararın tesis edilmesine kadar, müvekkili şirketin Dizi’ye ilişkin olarak elde edilen gelirlerin (müvekkili şirket’in komisyon alacağını tahsil ettikten sonraki bakiye kısmı) yarısını …’nin, yarısını ise davacı …’in banka hesabına düzenli olarak yatırdığını, müvekkili şirket tarafından Dizi’nin gelirine ilişkin yapılan tüm ödemelerin her ay düzenli olarak davacı yana yazılı olarak bildirildiğini, İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18.12.2017 tarihli ara kararı akabinde ise gerek … gerekse davacı yanın Dizi’ye ilişkin elde ettiği gelirlerin ise “… Payı” ve “… Payı” şeklinde iki ayrı banka transferi ile müvekkili şirket tarafından mahkeme kararında davacı yan için belirtilen banka hesabına yatırılmış olduğunu, müvekkili şirketin ödeme işlemlerini mahkemece buna ilişkin yeni bir karar tesis edilene kadar kararda belirtildiği gibi aksatmadan gerçekleştirmeye devam ettiğini, dolayısıyla işbu dava ikame edilene kadar anılan Protokol’ün geçerliliğinin hiçbir şekilde sorgulanmamış olduğunu, anılan Protokol’e uygun olarak müvekkili şirket tarafından gerek … gerekse … yapılan ödemelere ilişkin hiçbir itirazda bulunulmadığını, anılan Protokol’ün hukuken geçersiz olduğu şeklinde bir kararın tesis edilmesinin, ifası çoktan gerçekleşen ödemeler de dahil olmak üzere birçok işlemin geriye alınmasını gerektirdiğini ki bu durumun sadece müvekkili şirket değil gerek davacı yanın gerekse diğer davalı … telafisi imkansız zararlara uğramasına sebebiyet vereceğini, bu nedenle sadece Protokol’e ilişkin ödeme işlemlerinin gerçekleşmiş olmasının bile davanın konusunun hukuki dayanaktan yoksunluğunu ortaya koyduğunu beyan ederek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı …. A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; “Protokolün yetkili kişi tarafından imzalandığını, davacının 21.09.2015 tarih ve 2015/1 sayılı iç yönergesi incelendiğinde İç Yönerge’nin II’inci maddesinde Protokol’ü de imzalamış olan B Grubu imza yetkilisi … münferit imzası ile yetkili olduğu işlemler sayılmış olup bu kapsamda Protokol’ü tek başına imzaya yetkili olduğunu, Protokol şeklinin şarta bağlanmamış olduğunu, şirketçe uzun süre uygulanarak zımnen de kabul edildiğini, bir an için … ’in münferit imza yetkisinin haiz olmadığı düşünülse dahi sözleşmelerin geçerli olması için yazılı şekil şartı aranmadığını, Türk Borçlar Kanunu’nun 12. maddesi uyarınca “kanunda aksi öngörülmedikçe yazılı şekle bağlı olmadığı ve kanunen yazılı şekil şartı aranan sözleşmeler dışındaki diğer tüm ticari sözleşmelerin bu kapsamda yazılı şekil şartı aranmadan da akdedilebileceğinin” ortada olduğunu, kabul anlamına gelmemek üzere, bir an için Protokol’ün eksik yetki ile imzalanmış olduğu düşünülse bile Dizi gelirlerine ilişkin ödemelerin tamamının Protokol’ün akdedildiği 30.12.2016 tarihinden Mahkeme tarafından tesis edilen Muhafaza Tedbirleri 2 numaralı Ara Karar tarihi olan 17.12.2017 tarihine kadar Protokol hükümlerine uygun olarak diğer davalı … tarafından müvekkili şirket hesaplarına ödendiğini, bu ödemelere davacı tarafından hiç bir itirazda bulunulmadığını, taraflar arasındaki ticari defter ve kayıtlar incelendiğinde 2014 yılından bu yana sözleşme ve protokol kapsamında yurtdışı gelirlerinin %50’sinin müvekkili şirkete ödendiğinin görüleceğini, davacı şirket Protokol’de eksik yetki ile temsil edilmiş olsaydı bile Sözleşme ve Protokol’de hüküm altına alınan hususların davacı tarafından Sözleşme ve Protokol’e uygun olarak ifa edildiğini ve Protokolün de davacı tarafından zımnen kabul edilmiş hale geldiğini, bu nedenle, Protokol’ün geçersiz olduğuna ilişkin iddianın haksız ve hukuka aykırı olduğunu, davacı şirketin ileri sürmediği aykırılık iddiasının Kayyum Heyetince de ileri sürülemeyeceğini, Türk Ticaret Kanunu kapsamında basiretli bir tacirin bizzat kendi yaptığı ve hukuken geçerli ve bağlayıcı olan işlemlerin, şartlar değiştiğinde geçerli olmadığını iddia etmesinin mümkün olmadığını, sözleşmenin geçersizliğini ileri sürmenin şirket bakımından iyi niyet kurallarıyla bağdaşmıyorsa aynı durumun şirkete kayyum atanmasından sonra da geçerli olduğunu, şirkete kayyım atanmasının yeni bir hukuki durum yaratmayacağını, Protokolün davacı … taahhüt altına sokmadığından müşterek imza şartı aranmasının da yersiz olduğunu, geçersizliği ileri sürülen Protokol’ün dayanağı 19.11.2014 tarihli Televizyon Dizisi Yapım Sözleşmesi olduğunu, Kayyum heyetinin bu sözleşmenin geçersiz olduğu yönünde bir iddiası olmadığını, Protokol ile davacı yeni bir taahhüt altına girmediğini, protokolün ne müvekkili şirkete yurtdışı gelir payı tanınması taahhüdü içermekte ne de …l’in yurtdışı satış temsilcisi olarak atanmasını sağladığını, Protokol ile müvekkili Şirket’in zaten sözleşme kapsamında %50 hak sahibi olduğu yurtdışı satış gelirlerinin yalnızca tahsilat usulünü düzenlendiğini, Protokolün … …’ün yurtdışı satış temsilcisi olarak yetkilendirilmesi taahhüdünü dahi içermeyip yurtdışı satış temsilcisi olarak …’in yetkilendirilmesinin müvekkili Şirket’in taraf dahi olmadığı … ile … arasında akdedilmiş ve bir örneği dava dosyasında mübrez Temsilcilik Sözleşmesi ile yapıldığını, dolayısıyla Protokolün davacı … herhangi bir taahhüt altına dahi sokmadığını, satış geliri taahhüdü sözleşme ile temsilcilik atanması taahhüdünün ise müvekkili şirketin taraf dahi olmadığı Temsilcilik Sözleşmesi ile sağlandığını, davacı … hiç bir taahhüt altına sokmayan Protokol’ün imzası için davacının imza yetkililerinin müşterek imzalarının aranması gerektiği iddiasının tamamen yersiz ve gerçeğe aykırı olduğunu, protokolün yalnızca tahsilat usulünü düzenlemek amacıyla imzalandığını, yapım sözleşmesinde dizinin vurtışı ve/veya yurtiçi satışlardan elde edilecek gelirinin yarısının müvekkili şirkete ait olacağının açıkça kararlaştırıldığını beyan ederek davanın reddine, davacı aleyhine % 20 kötü tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkeme tarafından yapılan yargılama sonunda; dava konusu 30.12.2016 tarihli protokolün davacı şirketin yetkili temsilcisi tarafından imzalandığı ve protokolün geçerli olduğu gerekçesiyle davanın reddine, davacının kötüniyetli olduğu kanıtlanamadığından davalı …. A.Ş.’nin tazminat talebinin reddine karar verilmiştir. Karara karşı davalı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davalı … Tic. A.Ş. vekili istinaf başvurusunda özetle; karar tarihi olan 23/09/2020 tarihinde geçerli olan A.A.Ü.T’nin 2. Bölümü’nün 2. Kısmı uyarınca asliye ticaret mahkemelerinde görülmekte olan davalara ilişkin vekalet ücretinin “4.080.-TL” olarak belirlenmesi gerekirken mahkemece 1.000,00 TL vekalet ücretine hükmedildiğini ileri sürerek vekalet ücret bakımından davalılara ayrı ayrı olmak üzere anılan ücret tarifesinde belirtilen tutar olarak hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir. Dava, taraflar arasında yapılan 30/12/2016 tarihli protokolün iptaline ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davalı … tarafından vekalet ücreti yönünden istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Buna göre, karar gününde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin yargı yerlerinde yapılan ve konusu para olmayan veya para ile değerlendirilemeyen hukuki yardımlarda ödenecek ücretlere ilişkin İkinci Kısım’ın İkinci Bölüm’ünde yer alan düzenleme gereğince, davalı taraf yararına maktu vekalet ücreti takdir edilmesi gerekir. Ancak, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 3.maddesinin 2. fıkrası “Müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili tek, ret sebebi ayrı olan davalılar lehine ise her iki sebebi için de ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunur” hükmünü içermektedir. Bu nedenlerle, davalının istinaf isteminin kısmen kabulüyle HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince kararın düzeltilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
K A R A R : Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davalı … TİC AŞ. vekilinin istinaf talebinin kabulüyle HMK 353/-b-2 maddesi gereğince kararın kaldırılarak; vekalet ücreti yönünden kararın düzeltilmesi sonucu yeniden esas hakkında karar verilmesine, 1- Davanın reddine 2- Davalı … AŞ tazminat talebinin reddine, 3- Davalılar kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden A.A.Ü.T.uyarınca karar tarihi itibariyle 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine, 4-Harçlar Kanununca alınması gerekli 54,40 TL ilam harcından peşin yatırılan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 18,50 TL harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydedilmesine,5-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin HMK’nın 312/1 maddesi uyarınca kendi üzerine bırakılmasına,İstinaf incelemesi ile ilgili olarak; Davalıdan peşin alınan istinaf karar harcının istek halinde davalıya iadesine, Davalının istinaf sebebiyle yapmış olduğu yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesin olmakla istinaf edenlere ilk derece mahkemesince iadesine Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 18/02/2021