Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/307 E. 2022/218 K. 01.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2021/307
KARAR NO: 2022/218
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/11/2020
NUMARASI: 2017/1066 E – 2020/718 K
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit
KARAR TARİHİ: 01/02/2022
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak,ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle,dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı tarafından , İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası üzerinden “2001 ile 2003 Mart arasındaki elektrik tüketim alacağı” açıklamasıyla müvekkili şirket aleyhine icra takibi başlatıldığını, Ancak 1997 yılında davacının iflasının açıldığını ve İstanbul … İflas Müdürlüğü’nün … İflas sayılı dosya ile tasfiye işlemlerinin başladığını ve 2009 yılına kadar tasfiye sürecinin devam ettiğini, tasfiye sürecinde müvekkilinin herhangi bir ticari faaliyeti bulunmadığını, doğal olarak enerji tüketiminin de söz konusu olmadığını, hatalı işleme binaen takip başlatıldığını, Kurum alacağının 10 yıllık zaman aşımına tabi olduğunu, 10 yıl içerisinde istenmeyen alacakların zaman aşımına uğradığını beyanla, Davacının İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasına konu ala- cak nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitini, kötü niyetle takibe girişen davalının % 20 oranın- dan az olmayacak şekilde tazminat ile mahkumiyetini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının “iflasta olduğu süreçte faaliyetinin olmadığı ve çalışmadığı” iddiasının doğru olmadığını, davacı şirketin içinde bulunduğu grup şirketlerin aktif çalıştığını ve elektrik tüketimi yaptığını, Kaldı ki, abonelik sözleşmesi iptal edilmedikçe sözleşmeden kaynaklanan sorumluluğun devam ettiğini, abonenin müflis olup olmaması halinin sorumluluğunu ortadan kaldırmadığını, Davacının itiraz, tebligat şikayeti yapmış olması karşısında huzurdaki davayı açmasında hukuki yararının olmadığını, Salt zamanşımı savunması için de dava açılmasının mümkün olmadığını, zamanaşımı savunmasının kötüniyetli, haksız ve yersiz olduğunu, 2009 yılında iflastan çıkan bir şirkete daha önce- sinde takip yapma olanağının bulunmadığını, yine zamanaşımını kesen diğer nedenlerin dikkate alınmasının gerektiğini, Öte yandan grup şirketlerle “peçeleme” yapan şirketin borçtan kurtulmak için sürekli manevra halinde olduğunu ve iyiniyeti ortadan kaldırdığını beyanla davanın reddini savunmuştur. İlk Derece Mahkemesi’nce: Davanın KABULÜ ile İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile başlatılan takipte davanın davalının zamanaşımı defi nedeni ile davalıya borçlu olmadığının tespitine, davalının takipte kötü niyetli olduğu tespit edilemediğinden kötü niyet tazminat talebinin reddine” karar verilmiştir. İstinaf Başvurusu: Hüküm davalı vekili ve katılma yoluyla davacı vekili tarafın- dan istinaf edilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde; Dosya kapsamında yer alan bilirkişi raporunda ” davacı … A.Ş.’nin dava konusu faturalardan abonelik taraf sıfatı kapsamında sorumlu tutulması gerektiği” tespit edildiğini, Zamanaşımı yönünden yapılan değerlendirmelerin ise tamamıyla hatalı olduğunu, davacı fatura dönemlerinde faal olduğu halde grup şirketlerle peçeleme yaparak, borçları bir şirkete alacakları başka bir şirkete yazmak suretiyle sürekli manevra halinde olduğunu, borçtan kurtulmaya çalıştığını, 1997 yılından 2009 yılına kadar iflasta kalan bir şirkete bu dönemde takip yapma olanağı bulunmadığını, iyi niyetli olmayan zamanaşımı savunmasının dinlenemeyeceğini, Şirket adına tahakkuk ettirilerek bildirimi yapılan faturaların tasfiye memurunca şirket kayıtlarına işlenmesi ve iflas masasına kaydının gerektiğini, müvekkili şirketten ayrıca iflas masasına başvuru yapmasının beklenemeyeceğini, Davacının dava dilekçesinde belirtilen tutarın çok üzerinde borcunun bulunduğunu , müvekkili şirketin işlem ve hesaplamalarının EPDK yönetmelikleri ve mevzuata uygun olduğunu beyanla kararın kaldırılmasını talep etmiştir. Davacı vekili (katılma yoluyla) ibraz ettiği istinaf dilekçesinde: Somut olayda davalının ticari faaliyet içerisinde olmayan davacı şirkete borç taahhüt ettirip,zamanaşımına uğramış borç ile ilgili olarak haksız ve kötü niyetli bir şekilde icra takibine giriş- tiğini beyanla ilk derece mahkemesinin “kötüniyet tazminat talebinin reddine” şeklindeki kararın kaldırılmasını ve müvekkili lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir. 6100 sayılı HMK’nun 355 md gereğince, istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan incelemeye göre; Dava, İİK 72 maddesine dayalı menfi tespit talebine ilişkin olup takip ve dava konusu borç, elektrik aboneliği kapsamında tahakkuk edilen ve ödenmeyen elektrik tüketim bedelinden kay naklanmaktadır. Celp olunan İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasının tetkikinde; alacaklı … tarafından borçlu … A.Ş. aleyhine … nolu abonelik ile ilgili olarak; … nolu 9.561,82 TL miktarlı 19/04/2001 tarihli, … nolu 23.220,79 TL miktarlı 22/05/2001 tarihli … nolu 20.630,50 TL miktarlı 21/06/2001 tarihli, … nolu 19.310,92 TL miktarlı 20/08/2001 tarihli, … nolu 23.641,13 TL miktarlı 19/07/2001 tarihli, … nolu 16.129,56 TL miktarlı 24/09/2001 tarihli, … nolu 9.994,54 TL miktarlı 15/07/2002 tarihli, … nolu 19.513,31 TL miktarlı 12/08/2002 tarihli, … nolu 12.809,59 TL miktarlı 23/09/2002 tarihli, … nolu 4.465,39 TL miktarlı 10/02/2003 tarihli, … nolu 409,70 TL miktarlı 24/03/2003 tarihli Toplam :159.687,25 TL miktarlı 11 adet faturaya dayanarak 14/06/2016 tarihinde icra takibine girişildiği, Davacının eldeki davada , zamanaşımı def’i ileri sürdüğü, ayrıca “1997 yılında dava- cının iflasının açıldığını, ihtilaf dönemi olan 2001- 2003 yılları itibariyle iflas halinin devam ettiği, ticari faaliyeti bulunmadığından belirtilen miktarda elektrik tüketiminin olamayacağı”ndan bahisle menfi tespit talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Zamanaşımı def’i ile ilgili olarak; Bilindiği üzere özel hukukta teknik bir kavram olan zamanaşımı, bir hakkın kazanılmasında veya kaybedilmesinde kanunun kabul etmiş olduğu sürenin tükenmesi anlamına gelmektedir. Zamanaşımı, hakkın ileri sürülmesini engelleyici nitelikte olup, alacak hakkı alacaklı tarafından, kanunun öngördüğü süre ve koşullar içinde talep edilmediğinde etkin bir hukuki himayeden, başka bir deyişle, dava yoluyla elde edilebilme olanağından yoksun bırakılmaktadır. Diğer bir anlatımla zaman aşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” hâline dönüş- türmekte ve dolayısıyla alacağın dava edilebilme niteliğini ortadan kaldırmaktadır. Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda Devlet kendi gücünü kullanmaktan vaz geçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması onun eksik bir borca dönüşmesi için de yeterli değildir; bunun için borçlunun, kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def’ide bulunması gerekir. Zamanaşımı def’i, davalının aslında var olan bir borcunu özel bir nedenle yerine getirmekten kaçınmasına olanak veren bir haktır. Bu hakkı kullanıp kullanmamak tamamen borçluya kalmıştır. Diğer bir anlatımla, davalı tarafından zamanaşımı def’i ileri sürülmedikçe, o hak ve alacak için kanunun öngördüğü zamanaşımı süresi dolmuş olsa bile hâkim bunu kendiliğinden göz önüne alamaz (6098 sayılı TBK m. 161) Bu itibarla, zamanaşımı savunması ileri sürüldüğü zaman, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu da incelemesi mümkün değildir. (Hukuk Genel Kurulu 2017/11-149Esas 2019/49) Zamanaşımı süresi işlemeye başladıktan sonra, borçlunun veya alacaklının bazı eylem ve işlemleri zamanaşımı süresinin işlemesini haklı olmaktan çıkarabilir ya da yeniden bu sürenin başlaması sonucunu doğurabilir. İşte bu hallerde zamanaşımının durması ve kesilmesinden söz edilebilir. Zamanaşımını kesen sebepler BK’nın 133-136. maddelerinde ( TBK. m.154-157) dü- zenlenmiş olup, BK’nun 133/2.(TBK. 154/2) maddesi uyarınca borçlu aleyhine icra takibi başlatılması halinde, zamanaşımı süresi kesilir ve alacağın takibine ilişkin her işlemden sonra yeniden işlemeye başlar. (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2017/9113 Esas, 2019/5468 Karar nolu, 17/06/2019 tarihli ilamı) Somut olayda, takibe konu faturaların 19/04/2001 – 24/03/2003 dönemine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Dosyanın tetkikinde; İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 1996/1034 Esas,1997/64 karar sayılı 22/01/ 1997 tarihli ilamı ile davacı şirket hakkında iflas kararı verildiği, tasfiye işlemlerinin İstanbul … İflas Müdürlüğü’nün … İflas sayılı dosyası üzerinden yürütülerek tamamlandığı, aynı mahkemenin 19/08/2009 tarih, 2009/372 Esas 2009/451 Karar sayılı ilamı ile iflasın kaldırıldığı ve kararın 02/09/ 2009 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır. Davalı vekili 1997 yılından 2009 yılına kadar iflasta kalan şirket aleyhine takip yapma olanağının bulunmadığını savunmuştur. İİK’nun “Takibin durması ve düşmesi” başlıklı 193.maddesinde : (1)” İflasın açılması, borçlu aleyhinde haciz yoluyla yapılan takiplerle teminat gösterilmesine ilişkin takipleri durdurur.(2)İflas kararının kesinleşmesi ile bu takipler düşer.(3) İflasın tasfiyesi müddetince müflise karşı birinci fıkradaki takiplerden hiçbiri yapılamaz. (Ek: 9/11/1988-3494/39 md.) Rehnin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan takiplere iflastan sonra da takip alacaklıları tarafından iflas masasına karşı devam edilir ve satış bedeli 151 inci maddeye göre rehinli alacaklılara paylaştırılır. Artan kısım iflas masasına intikal eder. Şu kadar ki, takip alacaklısı, iflastan önce başlamış olduğu rehnin paraya çevrilmesi yolu ile takipten vazgeçerek rehnin 185. maddeye göre satılmasını isteyebilir ” hükmüne yer verilmiştir. Bu düzenlemeden, iflastan önce genel haciz yoluyla ve teminat gösterilmesiyle ilgili olarak açılan takiplerin iflasın açılması ile duracağı, iflasın kesinleşmesi ile düşeceği, iflastan sonra belirtilen yollarla müflise karşı takip yapılamayacağı, ancak mevcut alacaklarla ilgili taleplerin iflas masasına yöneltileceği ve masaya kaydının gerekeceği sonucuna varılmaktadır. BK’nun 154.maddesinde ;zamanaşımının ; (1) Borçlunun borcu ikrar etmesi, özellikle faiz ödemesi veya kısmen ifada bulunması ya da rehin vermesi veya kefil göstermesi , (2) Alacaklının, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurması, icra takibinde bulunması ya da iflas masasına başvurması halinde kesileceği” belirtilmiştir. Eldeki davada; alacaklının mevcut alacak talebi ile ilgili olarak iflas masasına başvu- rusu bulunmadığı gibi zamanaşımı kesen (borçlunun ikrarı, kısmen ifa, kefil gösterme vs) hallerin de söz konusu olmadığı, takibin başlatıldığı 14/06/2016 tarihi itibariyle BK 146 .maddesinde belirtilen 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu tespit edilmiş olmakla zamanaşımı def’i doğrultusunda. “davanın kabulüne” karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık tespit edilmemiştir. Kötü niyet tazminatı ile ilgili olarak; İcra ve İflas Kanunu’nun72.maddesi gereğince alacaklının kötü niyet tazminatına mah- kûm edilebilmesi için takibin haksız ve kötü niyetle yapılmış olması ve bu durumun borçlu tarafından ispatlanması gerekmektedir. Öğretide ve Yargıtay’ın yerleşik uygulamalarına göre, alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu hâlde, icra takibine girişen alacaklının kötüniyetli olduğu kabul edilmektedir. Anılan yasa hükmünde düzenlenen ve ‘kötü niyet tazminatı’ olarak adlandırılan tazminat, yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde takibe girişmekte kötü niyetli bulunduğu borçlu tarafından açıkça kanıtlanmış olan ya da öyle olduğu ayrıca kanıtlanmasına gerek bulunmaksızın dosya kapsamından açıkça anlaşılabilen alacaklıya yönelik bir yaptırım niteliğindedir. Alacağının varlığına maddi hukuk kuralları çerçevesinde inanarak icra takibine girişen, ancak bunu usul hukuku kurallarına uygun şekilde kanıtlayamayan bir alacaklı, İİK’nın 72. maddesi anlamında ‘haksız’ ise de, ‘kötü niyetli’ olarak kabul edilmesine ve dolayısıyla, bu iki koşulun birlikte gerçekleşmesini açıkça şart koşan söz konusu hüküm çerçevesinde tazminatla sorumlu tutulmasına hukuken olanak yoktur. Başka bir ifadeyle; İİK’nın 72. maddesi hükmüne göre, menfi davasının (borçlu) lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa dayalı takibin haksız ve kötü niyetli olması hâlinde,talep varsa, borçlu lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir. Burada takibin haksız olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötü niyetli olması da gerekmekte olup, ispat yükü; takibin kötü niyetli olduğunu iddia eden davalı (borçlu)’nun üzerindedir. ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/(19911-2837 E, 2021/1271 K. sayılı 19/10/2021 tarihli ilamı) Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay ele alındığında; davalının abonelik sözleşmesi kapsamında tahakkuk edilen normal tüketim faturalarına dayanarak ve alacaklı olduğuna inanarak yaptığı takipte kötü niyetli olduğu hususu ispat edilemediğinden davacının kötü niyet tazminatına ilişkin talebi yerinde değildir. Açıklanan nedenlerle, ilk derece mahkemesince verilen kararda vakıa ve hukuki değerlendirme noktasında, usul ve esasa aykırılık tespit edilmediğinden, davalının ve davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 md gereğince reddine karar verilmesi gerekmektedir.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının ve davalının istinaf başvurularının HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca ayrı ayrı reddine, Davacıdan alınması gereken 80,70 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL’nin istinaf eden davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, Davalıdan alınması gereken 10.908,24 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 2.727,10 TL harcın mahsubu ile bakiye 8.181,14‬ TL’nin istinaf eden davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, İstinaf yargılama giderlerinin istinaf edenler üzerinde bırakılmasına, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesinleştiğinde istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.01/02/2022