Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/282 E. 2021/771 K. 16.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2021/282
KARAR NO: 2021/771
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/11/2020
NUMARASI: 2020/430 E – 2020/682 K
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit
KARAR TARİHİ: 16/03/2021
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle , dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, idareden aldığı izinle yeraltı suyu arama faaliyetinde bulunduğundan, davalı şirket ile 17/03/2020 tarihli perakende satış sözleşmesi çerçevesinde elektrik enerjisi kullandığını, ancak davalı şirket tarafından bu kullanım yerinde, kayıtsız sayaç devre dışı bırakılarak direkt elektrik enerji kullanıldığının tespit edildiği, davacı müvekkili hakkında 05.03.2020 tarihinde kaçak/ usulsüz elektrik kullanımı tespit edildiği gerekçesi ile tutanak düzenlendiğini, bu nedenle müvekkili adına 26/03/2020 tarihinde 183.580,07 TL bedelli kaçak elektrik faturası düzenlendiğini, ancak kaçak elektrik kullanımının sözkonusu olmadığını ileri sürerek ,müvekkilinin anılan faturanın 172.508,28 TL’ lik kısmından borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, süresinde verdiği cevap dilekçesinde ,sözleşmedeki yetki şartı sebebiyle mahkemenin yetkisiz olduğu, yetkili mahkemenin İstanbul Mahkemeleri olduğu ileri sürülmüştür. Mahkemece, taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 23 maddesi uyarınca İstanbul Mahkemelerini ve İcra dairelerinin yetkili kılındığı ,davacının faaliyetinin ticari iş olduğu ,sözleşmenin her iki tarafın da kabulünde olduğu ,bu sebeple taraflar arasındaki yetki sözleşmesi uyarınca; İstanbul Çağlayan Mahkemeleri’nin yetkili olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir. Kararı istinaf eden davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; taraflar arasında yetki şartı akdedilmiş herhangi bir sözleşme bulunmadığını, kaçak elektrik kullanımının haksız fiil niteliğinde olduğu ve haksız fiilin işlendiği yer mahkemesinin yetkili olduğu, yerel mahkeme ilamı ile verilen yetkisizlik kararının hatalı olduğu beyan edilerek ,kararın kaldırılması istenmiştir. …nun 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda; dava ,kaçak elektrik kullanıldığı iddiası ile yapılan tahakkukla ilgili menfi tesbit talebidir. Taraflar arasında akdedilen sözleşmede ihtilaf halinde ,İstanbul Mahkemelerini ve İcra dairelerinin yetkili kılındığı görülmüştür. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uyuşmazlıkla ilgili “Sözleşmeden doğan davalarda yetki “ başlıklı 10. maddesi “Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir” hükmünü ,“yetki sözleşmesi” başlıklı 17. maddesi “Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır.” hükmünü, aynı Kanun’un 448.maddesi gereğince kanun hükümlerinin tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanacağı hükmünü ihtiva etmektedir. HMK m. 17’nin ikinci cümlesine göre, “taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır”. Bu hükme göre, yetki sözleşmesi (veya yetki şartı) yapan taraflar, aksine bir düzenleme yapmamışlarsa, dava sadece yetki sözleşmesinde kararlaştırılmış olan mahkemede açılabilir. Diğer bir deyişle, aksi belirtilmediği sürece HMK, yetki sözleşmesinde gösterilen mahkemenin münhasır yetkili mahkeme olacağını kabul etmiştir. Bu şekilde yapılmış olan yetki sözleşmesinin münhasır yetkili olacağı madde gerekçesinde de açıkça belirtilmiştir. Görüldüğü üzere, taraflar, salt bir münhasır yetki sözleşmesiyle, kanunun öngörmüş olduğu genel ve özel yetkili mahkemelerin yetkisini kaldırmış olmaktadırlar. Taraflar, bu sonucun ortaya çıkmasını istemiyorsa, yani genel ve özel yetkili mahkemelerin yetkisinin devam etmesini istiyorlarsa yetki sözleşmesinde bunu ayrıca belirtmek zorundadırlar. Buna göre, münhasır yetki sözleşmesinden kasıt, tarafların yetki sözleşmesi ile kararlaştırılan mahkemeden başka bir mahkemede dava açılamaması üzerinde anlaşmalarıdır. T.T.K.’nun 14.maddesine göre “bir ticari işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimseye tacir denir.” Aynı Yasa’nın 17.maddesi hükmünce de; “iktisadi faaliyeti nakdi sermayesinden ziyade bedeni çalışmasına dayanan ve kazancı ancak geçimini sağlamaya yetecek derecede az olan sanat ve ticaret sahipleri tacir değildir.” düzenlemesi yer almaktadır. 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanun’unun 3’üncü maddesinde, Esnaf ve sanatkâr, ister gezici ister sabit bir mekânda bulunsun, Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseler olarak ifade edilmiştir. Ayrıca TTK’nun 1463.maddesinde de, önce 17.maddeye gönderme yapılarak, Bakanlar Kurulunun bu konuda kararname çıkarması halinde onlarda gösterilen miktardan aşağı gayrisafi geliri bulunan sanat ve ticaret erbabından başka hiç kimse kanunun 17.maddesinde tarif edilen esnaftan sayılamaz denmek suretiyle tacir veya esnafın hangi kriterlere göre saptanacağı açık bir biçimde gösterilmiştir. Bu itibarla; Mahkemece, yukarıda açıklanan hususlar göz önünde bulundurularak gerçek kişi davacının tacir olup olmadığı hususu araştırılıp sonucuna göre, davacının tacir olması halinde, HMK’ nın 17. maddesi uyarınca, bir tarafı da tacir olan sözleşme ile kararlaştırılan yetki anlaşmasının kesin yetki olduğu, aksi halde yani davacının tacir olmadığının anlaşılması durumunda ise yetki anlaşmasının geçerli ve bağlayıcı olmayacağı dikkate alınarak karar verilmesi gerekirken,davacının tacir olup olmadığına ilişkin dosyada delil bulunmamasına rağmen ,yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle; davacının istinaf başvurusunun kabulü ile kararın HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilk derece mahkemesine geri gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının istinaf başvurusunun kabulü ile, kararın, HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasıyla,yukarıda açıklanan şekilde yeniden yargılama yapılıp bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine geri gönderilmesine, Peşin alınan istinaf karar harcının istinaf edene isteği halinde iadesine, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesin olmakla istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine, Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.16/03/2021