Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2021/2755 E. 2021/3443 K. 22.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2021/2755
KARAR NO: 2021/3443
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ARA KARAR TARİHİ: 07/07/2021
NUMARASI: 2019/459 E
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 22/12/2021
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak,ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle,dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; davacı ile davalı şirket arasındaki dava konusu ihalenin davacı ile davalının kurmuş olduğu ortaklık üzerine kalmış olması nedeniyle taraflar aralarında 07/06/2017 tarihinde sözleşme yaparak yapım işlerine başlanıldığını, davalı şirketin iş ortaklığından doğan sorumluluklarını hiçbir şekilde yerine getirmediklerini, davacının şuana kadar ki inşaatın devamı için Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ne ödenecek bedellerin tamamını kendisinin ödediğini ve ödemeye devam ettiğini, 427.500,00 TL bedelin tek başına davacı tarafından karşılandığını, davalı şirketin ödemesi gereken üzerine düşen 248.750,00 TL’yi davalıya ödemediğini, davacı tarafından Beyoğlu … Noterliğinin … yevmiye numaralı ihtarnamesine 20 gün kadar davalı tarafça yükümlülüklerin yerine getirilmediğini, davacı tarafından 13/04/2018 tarihinde Beyoğlu … Noterliği’nin … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile iş ortaklığının feshedildiğini, davacının davalı şirket ortakları tarafından işyerinde ölümle tehdit edildiğini, buna ilişkin İstanbul CBS’nın 2018/51108 soruşturma sayılı dosyasından soruşturma başlatıldığını, tazminat ve fazlaya dair hakları saklı kalması kaydı ile davacı ile davalı arasında mevcut olan adi ortaklığın haklı nedenlerle feshine ve yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; davanın görev yönünden reddinin gerektiğini, davacı tarafından dosyaya sunulan ve tek taraflı fesih hakkının dayanağı olarak gösterilen 07/06/2017 tarihli belgenin taraflar arasında imzalanmış olan ek protokolün son sayfası olduğunu ve tahrif edildiğini, evrakta sahtecilik yapıldığını ve tek taraflı fesih yetkisi eklenmiş olmasının taraflarca imzalanan diğer sözleşmelerle çelişkili olduğunu, davalı şirketin davacıya karşı tüm yükümlülüklerini yerine getirdiğini, davacının suç duyurusunun yalnızca yargılama konusu ortaklığın feshine gerekçe oluşturabilmek için gerçekleşmiş olduğunu, davanın usulden ve esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVA; Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Taraflar arasında yapılan sözleşme uyarınca davalının yapım işlerine başladığını, sözleşme gereğince tarafların işin tüm gider ve masraflarının %50 nispetinde paylaştırılacağı ve protokolün anlaşmazlık halinde fesip edilebileceğinin taraflarca imza altına alındığını, davalının iş ortaklığından doğan sorumluluklarını hiçbir şekilde yerine getirmediğini, bunun üzerine müvekkilinin 13/04/2018 tarihinde Beyoğlu … Noterliğinin … yevmiye numaları ihtarnamesi ile iş ortaklığını feshettiğini, İstanbul … İcra Müdürlüğünde takip başlatıldığını, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek itirazın iptalini, takibin devamını, davalının %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVADA CEVAP; Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davanın Asliye Ticaret Mahkemelerinde görülmesi gerektiğini, davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, haksız şekilde açılan davanın reddini ve , kötü niyetli icra takibi nedeniyle davacı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere tazminata hükmedilmesi gerektiğini savunmuştur. Davacı vekili, yargılama sırasında davalının dava konusu taşınmazlardan dava tarihinden sonra yaptığı işlemlerle kendi çıkarına maddi yarar sağladığını, bu nedenle kira kontratlarını sunmasının gerektiğini, aldığı kira bedellerini beyan etmesi ve alacağı kira bedellerini ortak bir hesaba depo etmesini, davalının mevcut protokollere aykırı davranarak taşınmazları, bağımsız bölümleri bildirim yükümlülüğünü yerine getirmeksizin kiraya verdiğini ve protokoller gereği gelirin yarısını müvekkiline ödemesi gerekirken ödemediğini, bu süreç içerisinde vakfa karşı sorumluluklarını da yerine getirmeyen davalının, Vakıflar Bölge Müdürlüğüne ödenmesi gereken kira bedellerini de ödemediğini, kira bedellerini başkasının almasına rağmen Vakıflar Bölge Müdürlüğüne ödemeyi müvekkilinin yaptığını belirterek dava konusu taşınmaza ilişkin kontratların davalı tarafça dosyaya sunulmasını, bu kira ilişkileri sonucu elde ettiği ve elde edeceği kira bedellerini dosyaya bildirerek ödenecek kira bedellerini depo etmesinin ihtiyati tedbir yoluyla sağlanmasını talep etmiştir. İlk Derece Mahrkemesi tarafından, 0707.2021 tarihli ara kararla “6100 Sayılı HMK’nun 389/1. Maddesi ile, ” Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından, ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebileceği”, 390/3. Maddesi ile, “tedbir talep eden tarafın davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorunda olduğu” düzenlenmiştir. Dosyanın mevcut delil durumu itibariyle yaklaşık ispat koşulu sağlanamadığı” gerekçesiyle ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiştir. Karara karşı davacı tarafça istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Davacı vekili istinaf başvurusunda önceki iddialarını tekrarla birlikte özet olarak; binanın yapımı için gerekli giderleri müvekkilinin ödediğini, davalının kira gelirlerini topladığı halde, giderlere dair ödeme belgelerini sunmadığını, noterde imzalanan adi ortaklık beyannamesi ve 07.06.2017 tarihli ek protokolde %50 oranında paylaşılacağının belirlendiğini, ek protokole olan itirazların haksız olduğunu, ihtiyati tedbir şartlarının oluştuğunu, davalının kira gelirlerini hileli davranışlarla gizleyerek başka hesaplara aktardığını, ortaklığın aktif ve pasifini ilişkin açıklamada da bulunmadığını, müvekkilinin vakıflar idaresi tarafından cebri icraya uğramamak için kira bedellerini ödediğini ileri sürmüştür. Davalı vekili istinaf başvurusuna cevabında; İstanbul 5.Asliye Hukuk Mahkemesinde 2020/62 Esas sayılı dosyasıyla … Ltd.Şti.’nin eser sözleşmesinden kaynaklanan alacağını taahhüt etmesine rağmen hiçbir ödeme yapmayan …’ten talep ettiğini … Ltd.Şti.’nin davaya konu binanın yapımı için bir buçuk milyon liranın çok üzerinde bir harcama yapmasına rağmen …’ün taahhüt ettiği edimleri yerine getirmediğini ve davalıya ödeme yapmadığını, davacının talebi olan kira alacakları üzerine tedbir konulması talebi de yersiz olduğunu, ilgili taşınmazdan alınan kira gelirleri ile binanın yapımına ilişkin borçların yine sözleşme gereği ödendiğini, davalının dava konusu taşınmazı 3.kişilere satması gibi bir durumun da asla söz konusu olmadığını, söz konusu inşaatın yap işlet devret modeli ile yapıldığını, 25 yıl boyunca kiralama hakkının taraflara ait olacağını ve 25 yıllık süre sonunda kiralama hakkının mülkiyet hakkı üzerinde olan Vakıflara iade edileceğini, dolayısı ile davacının iddia ettiği gibi ilk derece mahkemesindeki yargılama neticelenmeden ihtiyati tedbir verilecek bir durumu mevzu bahis olmadığını, davacı taraf adi ortaklık çerçevesinde edimlerini yerine getirmiş olsaydı binanın yapımına dair bu borçların oluşmayacağını, davacının sözleşme kapsamında edimlerini yerine getirmediğini, bu sebeple müvekkili şirketin söz konusu yapıyı tek başına bitirdiğini, ve borç altına girdiğini, bu borçları da alınan kira gelirlerinden ödediğini, kira gelirlerine tedbir konulması durumunda adi ortaklığın borçları ödenemeyecek duruma geleceğini, müvekkili şirketin zor duruma düşeceğini, davacı tarafın asıl saikinin bu talebi ile müvekkili şirketi zor duruma düşürmek olduğunu, usul ve yasaya aykırı olarak talep edilen ihtiyati tedbir talebinin reddine ilişkin karar yerinde olduğunu, adi ortaklığın feshi davasında davacının binanın yapılmadığını bu sebeple ortaklığın feshini talep ettiğini, ancak binanın inşa edildiği ve iskanın alındığına dair belgelerin dosyaya sunulduğunu, davacı tarafından evrakta sahtecilik yapıldığı, sözleşme altına sonradan eklemeler yapıldığının dosyada bulunan adli tıp raporu ile sabit olduğunu ileri sürmüştür. Dava, taraflar arasındaki adi ortaklık ilişkisi nedeniyle görülen adi ortaklığın feshine ilişkin davadaki elde edilen kira gelirlerinin adi ortaklık adına açılacak hesaba yatırılması istemine dayalı ihtiyati tedbir talebine ilişkindir. Dosya kapsamından taraflar arasında adi ortaklık ilişkisi bulunduğu hususunda ihtilaf bulunmamaktadır. HMK’ nun 389. maddesinde ihtiyati tedbirin şartları düzenlenmiş olup, söz konusu maddede; meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ya da tamamen imkânsız hâle geleceği veya gecikmesinde sakınca bulunması yahut ciddi bir zararın ortaya çıkacağı endişesi bulunan hâller, genel bir ihtiyatî tedbir sebebi ve şartı olarak kabul edilmiştir. Mahkemece, ihtiyatî tedbir yargılamasının gerektirdiği inceleme ve ispat kuralları dikkate alınarak, yapılan incelemeden sonra, bu sakınca veya zararı ortadan kaldıracak tedbire karar verilmesi mümkün olacaktır. Adi ortaklık sözkonusu olduğundan adi ortaklığın tasfiyesine karar verilmesi halinde, tasfiyenin TBK.nun 642. ve devamı maddelere uygun şekilde gerçekleştirilmesinin temini için adi ortaklık malvarlığının muhafazası yönünden gerekli tedbirlerin alınması zorunludur. Ancak davalı tarafça ortaklığın binanın yapımı için harcanan bedellerin kira gelirlerinden ödendiği, tedbir kararı verilmesi halinde bu harcamaların ödenemeyeceği iddiasının ispatı durumunda adi ortaklığın zarar göreceği de muhtemeldir. Taraflar arasında adi ortaklık bulunduğu iddiası ileri sürülmekle, adi ortaklığın malvarlığının korunması için adi ortaklık konusu taşınmazlar üzerine HMK 389/1. madde gereği ihtiyati tedbir konulabileceği ancak davanın adi ortaklığın fesih ve tasfiyesine ilişkin olduğu, davacının iddialarının nihai kararda değerlendirilebileceği ve tasfiye sırasında hüküm altına alınabileceği değerlendirildiğinde mahkemece verilen karar usul ve yasaya uygundur. Bu itibarla, ilk derece mahkemesince verilen kararda yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, istinaf eden davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerekmiştir.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine, Alınması gereken 59,30 TL karar ve ilam harcı peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına, İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesin olmakla istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine, Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK 362/1-f maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 22/12/2021