Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2021/1436
KARAR NO: 2022/538
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/10/2020
NUMARASI: 2018/84 E – 2020/542 K
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 24/02/2022
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak,ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle,dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin sağlık ve güzellik alanında uluslararası bir firma olduğunu, davalı tasfiye halindeki … şirketi ile müvekkili arasında 24/10/2000 tarihinde akdedilen ve 01/01/2006 ve 10/10/2012 tarihlerinde tadil edilen ortak girişim sözleşmesi imzalandığını, söz konusu sözleşmede bahsi geçen sağlık ve güzellik konularını kapsayan fuar organizasyonuna ilişkin ortak bir teşebbüs oluşturulduğunu, bu sözleşme ile fuar konseptinin ve müvekkili şirketin fuardan alacağı payın düzenlendiğini, aynı zamanda müvekkili şirket ve … şirketi ile … adı altında ticari amaçlı bir dergi basımı ve lisanslamasına ilişkin olarak 24/07/2006 tarihinde lisans anlaşmasının imza altına alındığını ve müvekkili şirket adına tescilli markaların kullanımı kapsamında lisanslama ücretleri belirlendiğini, müvekkili şirket ile … şirketi arasında akdedilen sözleşmenin 6. maddesi ve 10/10/2012 tarihli tadil sözleşmesi ile düzenlenen güzellik ve bakım fuarları kapsamında … tarafından müvekkili şirkete ödenmesi taahhüt edilen ücretlerin hesaplanma usulü ve ödeme tarihi belirlendiğini, sözleşme kapsamında müvekkili şirketin hak edişlerinin 2015 yılında düzenlenen fuara kadar müvekkili şirket tarafından düzenlenen faturalar kapsamında … tarafından ödendiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin sözleşme hükümleri çerçevesinde devam ettiği sırada adı geçen şirketin elektronik posta yoluyla sözleşme içeriğine aykırı şekilde feshedildiğinin bildirildiğini, her ne kadar … tarafından sözleşmenin feshedildiği beyan edilmişse de aynı sözleşmenin 7. maddesinin a bendinin; “…bu anlaşma, her iki tarafın ortaklaşa kararı ile sonlandırılmadığı müddetçe yürürlükte kalmaya devam edecektir.” şeklinde düzenlendiğini, tek taraflı olarak sözleşmeyi feshedemeyeceğini, müvekkili şirket tarafından gönderilen 12/02/2016 tarihli e-posta ile …’in sözleşmeyi feshetmesinin mümkün olmadığı ve ortak girişimin sonlandırılmasını kabul etmediklerini açıkça beyan ettiklerini, fuar organizasyonlarının üçüncü bir kişiye devredilmesine ilişkin yapılan görüşmelerin sonlandırılması gerektiğinin hatırlatıldığını ve organizasyonun bütünüyle müvekkili şirket tarafından devranılabileceğinin bildirildiğini, ancak adı geçen şirketin 05/02/2016 tarihinden itibaren müvekkili şirket ile ilişkisini tamamen sonlandırdığını, bu haliyle … gerçekleştirdiği usulsüz feshi ve organizasyonun devredilmesine ilişkin gerçekleştirdiği görüşmeleri ile sözleşmeyi açıkça ihlal ettiğini, … tarafından söz konusu fuarın 2016 yılı Mart ayı içinde son kez düzenlenerek sonrasında sözleşmeden doğan tüm hakların muvazaalı olarak … AŞ’ ye devredildiğini, söz konusu devrin müvekkili şirket açısından herhangi bir bağlayıcılığının bulunmadığını, müvekkili şirketin davalılar tarafından gerçekleştirilen muvazaalı işlemler nedeniyle 2016 ve 2017 yıllarında düzenlenen fuarlardan hak kazanması gereken paydan mahrum bırakılmakta ve zarara uğramakta olduğunu, sözleşmenin ihlali ve sözleşme uyarınca gerçekleştirilen güzellik ve bakım fuarının düzenlenmeye devam edilmiş olmasından doğan alacak ve zarar kalemlerinin bilirkişi incelemesinden sonra tespit edilebileceğini, delil olarak bildirilen faturalar içerisinde bulunan 27/04/2016 tarih … numaralı fatura gereğince 2016 yılında düzenlenen fuar için ödenmesi gereken rakamın bu bedele yakın bir bedel olarak belirlenmesi gerektiğini, beyan ederek davalılar arasındaki muvazaalı ilişkinin tespit edilerek sözleşme gereğince 2016 ve 2017 yıllarında düzenlenen fuarlardan mahrum kalınan kazanç olarak fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL’ nin davalılardan tahsiline, terditli olarak mümkün olmadığı halde sözleşmeden doğan tüm hakların devir bedelinin en az 200.000 Euro olarak belirlenmesi gerektiği kanaati ile yine fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL’ nin davalılardan tahsiline, yargılama masrafları ve vekalet ücretinin davalılara tahmiline karar verilmesi talep ve dava edilmiştir. Davalı … A.Ş. ve … vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının sözünü ettiği sözleşmelerin tarafları arasında bağlayıcı olduğunu, müvekkillerini bağlamadığını, hem sözleşmenin feshedildiğini hem de hakların devredildiğini söyleyerek çelişkiye düştüğünü, öncelikle davacı ile … arasındaki sözleşmenin geçerliliğinin değerlendirilmesi gerektiğini, müvekkilinin taraflar araısndaki sözleşmeyle ilgisi olmadığını, müvekkilinin fuar haklarını iyiniyetle devraldığını, buna dayanarak markaları da devraldığını, TOBB kayıtlarında …’in fuarın tek düzenleyicisi olarak göründüğünü, müvekkilinin fuar ve markaları devralamasının onun halefi olduğu anlamına gelmediğini, müvekkili ile … arasında görüşmelerin Temmuz 2016 tarihinden itibaren başladığını, bu durumdan haberdar olan davacının 1,5 yıl beklediğini, …’ın ise şirkette imza yetkilisi olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Tasfiye halinde … A.Ş. temsilcisi tarafından sunulan cevap dilekçesinde özetle; Gerek bilimsel eserlerde gerekse yerleşmiş yargı kararlarında da yer aldığı şekilde sözleşme yapma özgürlüğünün sözleşmenin tekel niteliğinde olmadığı sürece sözleşmeyi sona erdirme özgürlüğünü de içerdiğini, … şirketinin bu özgürlük içerisinde fesih bildiriminde bulunduğunu, bu durumun dava dilekçesinde de doğrulanan bir gerçek olduğunu, Güzellik ve Bakım fuarının 1988 yılından itibaren … tarafından gerçekleştirildiğini, bu konseptin davacının katkılarıyla oluşturulduğu iddiasının gerçekle bağdaşmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İlk Derece Mahkemesi tarafından; ” Davalı … şirketi, davacı ile arasındaki sözleşme kapsamında fuar organizasyonlarını yapması gerekirken, herhangi bir fesih bildirim öneline uymadan fuar organizasyonundan kaynaklı tüm haklarını … firmasına devretmek suretiyle fiili olarak sözleşmeyi sonlandırmıştır. Sözleşme kapsamında davalı …’e böyle bir hak ve yetki tanınmamakla sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle davacının oluşan zararından sorumlu olduğu kabul edilmiştir. Taraf şirketlerin ticari defterleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemesinde 2013 yılındaki fuar organizasyonundaki komisyon tutarının 16.186,23 Euro, 2014 yılı 16.670,95 Euro, 2015 yılı 15.980,00 Euro, davalı … şirketi ticari defterlerinde yer almamakla birlikte 2016 yılı komisyon tutarı 21.257,02 Euro, 2017 yılı için ise 13.029,06 Euro olarak tespit edilmiştir. Bilirkişi raporunda davacı yanın aynı şartlarla yeni bir iş bulması için geçmesi gereken makul süre 3 ay kabul olunarak davacının davalı … şirketinden 2016 yılı komisyon tutarı olan 21.257,02 Euro zararı talep edebileceği tespitinde bulunulmuşsa da davacı şirketin 3 aylık sürede aynı şartlarda yeni bir sözleşme akdetmesinin fuar organizasyonlarının ancak belirli dönemlerde yapılabilecek olması nedeniyle mümkün olmadığı ve bu nedenle devam eden 2017 yılına ilişkin komisyon tutarını da yoksun kalınan kar olarak talep edebileceği kabul edilmiştir. Ancak davacı yan dava ve ıslah dilekçesinde TL cinsinden talepte bulunup ve yine ıslah dilekçesinde 2016 ve 2017 yılı komisyon tutarı toplamı olan 34.286,08 Euro’nun ıslah tarihindeki kur karşılığı olan 228.345,29 TL’ndan dava dilekçesindeki 10.000,00 TL’lık kısmın mahsubu ile 218.345,29 TL üzerinden harç ikmali yapmışsa da dava ve ıslah tarihlerindeki efektif satış kurunun farklı olması karşısında talep şekline nazaran re’sen hesaplama yapılması gerekmiştir. Dava tarihindeki 1 Euro’nun efektif satış kuru 4,65 TL olmakla 10.000,00 TL’lık kısmi talep, dava tarihindeki efektif satış kuru üzerinden 2.150,54 Euro’ya karşılık gelmektedir. Yoksun kalınan kara yönelik 2016 ve 2017 yılı komisyon tutarı toplamı (21.257,02+13.029,06=) 34.286,08 Euro olmakla, bu tutardan 2.150,54 Euro’nun düşülmesi sonucu davacının bakiye alacağının 32.135,54 Euro olduğu, talep şekline nazaran ıslah tarihindeki efektif satış kuru (1 Euro = 6,66 TL) üzerinden yapılan hesaplamaya göre bakiye 214.022,70 TL’yi dava dilekçesindeki 10.000,00 TL’lık kısmi talebiyle birlikte ve 10.000,00 TL’ye dava, 214.022,70 TL’ye ıslah tarihinden itibaren aradaki işin ticari iş olması sebebiyle avans faizi yürütülmesi suretiyle davalı Tasfiye Halinde … A.Ş’den talep edebileceği kabul edilmiştir. Davacı yanca, davalı … A.Ş’nin davalı Tasfiye Halinde … A.Ş’den sözleşmenin muvazaalı olarak devralınması nedeniyle oluşan zarardan halefiyet ilkesi uyarınca, diğer davalı …’ın ise muvazaalı devir işlemine kötüniyetli olarak aracılık etmesi sebebiyle oluşan zarardan sorumlu olduğu iddia edilmişse de davacının zararı davalı Tasfiye Halinde … A.Ş’nin davacıyla aralarındaki sözleşmeyi haklı bir sebebe dayanmadan feshetmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı ile Tasfiye Halinde … A.Ş. arasındaki sözleşme fesholunmakla, fesholunan sözleşmenin devri veyahut da temliki hukuken mümkün bulunmamaktadır. Zira davacı şirket ile Tasfiye Halinde … A.Ş arasında akdolunan sözleşmeler ile davalı Tasfiye Halinde … A.Ş ile davalı … A.Ş arasında akdolunan sözleşmeler birbirinin devamı niteliğinde olmadığı gibi herhangi bir bağlantısı da bulunmadığından halefiyet ilkesinin somut olaya uygulanması imkanı bulunmamaktadır. Davacı yanın bir diğer iddiası muvazaaya ilişkin olmakla, davacı yanın muvazaa iddiasına yönelik olarak tarafların iç iradeleri ile beyanları arasında bilerek yaratılan uygunsuzluğu, üçüncü kişileri aldatma niyetlerini ve tarafların aralarında muvazaa hususunda anlaştıklarını ispat etmesi gerekmektedir. Davalıların aldatma niyetine ve muvazaa anlaşmasına ilişkin davacı yanca elverişli bir delil ibrazında bulunulmadığı gibi taraf şirketlerin ticari defterleri üzerinde yapılan bilirkişi incelemelerinde davalı Tasfiye Halinde … A.Ş’nin diğer davalılara usulsüz işlemlerle malvarlığını aktardığına ilişkin herhangi bir veriye rastlanmadığının belirtilmiş olması karşısında davacı yanın muvazaa iddiasının da yerinde olmadığı ve davalılar … A.Ş ve …’ın oluşan zarardan sorumluluklarının bulunmadığı sonuç ve vicdani kanaatine varılmış ve aşağıdaki şekilde hüküm kurularak yargılama sonuçlandırılmıştır.” gerekçesiyle 1-Davalı Tasfiye Halinde … A.Ş aleyhine açılan davanın KISMEN KABULÜ ile, 10.000,00 TL’nin 24/01/2018 dava tarihinden, 214.022,70 TL’nin 25/02/2020 ıslah tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte adı geçen davalıdan alınarak davacıya VERİLMESİNE, bu yöndeki fazlaya ilişkin istemin REDDİNE, 2-Davalılar … A.Ş ve … aleyhine açılan davanın REDDİNE, Karara karşı davacı tarafça istinaf kanun yoluna başvuruluştur. Davacı vekili istinaf başvurusunda özetle; sözleşmenin … tarafından haksız feshedildiğine yönelik tespitinin uygun olduğunu, davalı … ile diğer davalılar … ve … arasında borçtan müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmalarını gerektiren muvazaalı bir ilişkinin tespit edilemediği gerekçesiyle bu davalılara yönelik talepler reddedilmesinin hatalı olduğunu, davalılar arasında muvazaanın varlığı için kesin delil aranmasının hukuka aykırı olduğunu, davalıların alacaklıdan mal kaçırma kastıyla hileli davranışlara başvurması halinde araştırılması gereken hususun hükme esas alınan bilirkişi raporlarında olduğu gibi davalılar arasında “usulüne uygun ticari işletmenin devri sözleşmesi”nin olup olmadığı değil, mevcut emarelerin davalıların amacını gösterip göstermediği olduğunu, amaçları müvekkili şirketi zarara uğratacak eylemleri gizlemek olan davalıların bu amaçlarını gizlemelerine imkan vermeyecek bir belge olan ticari işletmenin devri sözleşmesini imzalamayacakları açık olduğuna göre taraflar arasındaki ilişkinin varlığının bu belgenin bulunup bulunmamasına bağlamanın da son derece hukuk dışı ve hakkaniyetsiz bir değerlendirme olacağını, – … ve … alanında faaliyet gösteren şirketler olduklarını, müvekkili şirket ile … arasındaki sözleşme 05.02.2016 tarihinde haksız feshedildiğini, davalı şirketler arasında 08.08.2016 tarihinde devir sözleşmesi imzalandığını, fuar düzenleme hakkı, tescilli markalar ve her türlü belgenin …’ten …’ya devredildiğini, bu devir kapsamında …’e 12.08.2016 tarihinde 118.000,00 USD ödendiğini, …’in içi devirle boşaltıldığını ve 10.11.2016 tarihinde tasfiyeye girdiğini, devir öncesi …’te çalışan … devirden sonra …’da çalışmaya başladığını, fuarın 2017 yılından itibaren … tarafından düzenlenmeye başlandığını, müvekkili şirkete devir nedeniyle ödeme yapılmayacağının belirtildiğini, davalılar arasındaki hileli davranışların tespiti için olması gerekenden çok daha fazla emare olduğunu ve bu emareler varken T.B.K., T.T.K. ve İ.İ.K.’da mevcut karineler doğrultusunda hareket edilmesi gerektiğini, bu denli açık verilerin mal kaçırma kastını ve muvazaayı ispata yetmediğinin kabulünün hukuken mümkün görünmediğini, basiretli bir tacir gibi hareket etmesi kanuni görevi olan davalı …’nun “davacı ile diğer davalı … arasındaki anlaşmadan bilgisinin olmadığı” savunmasının hiçbir hukuki değeri bulunmadığını, davalı …’nun 118.000,00 USD ödeme yaptığı devirden önce diğer davalı …’in tüm kayıtlarını ve ticari defterlerini incelemesi yasal karinelerin aleyhine sonuç yaratmaması için gerekli hatta basiretli bir tacir için zorunlu olduğunu, – …’nın Kasım 2017 tarihli “Ticari İşletmenin Devri” isimli eserinde de devir sözleşmesinde muvazaanın incelenmesi gerektiğini ifade edildiğini, belirtilen eserde ” Ticari işletmenin devri, tek bir işlem ile devredenin malvarlığından önemli bir değerin çıkmasına sebep olmaktadır. Malvarlığının aktifinde vuku bulan böyle bir değişiklik, devredenin alacaklıları bakımından bir tehdit oluşturabilir. TBK m. 202 devredilen borçlar bakımından müteselsil sorumluluk tesis etmek suretiyle bu borçlar açısından alacaklıların korunmasını düzenlemektedir.” “Alacağı ticari işletme devri kapsamında bulunmayan alacaklının bu şekilde ticari işletme devri sebebiyle alacağını tahsil edememesi halinde, alacaklı eğer şartları varsa ticari işletme devrinin muvazaa sebebiyle geçersiz olduğunu iddia edebilir ya da yine genel hükümler uyarınca tasarrufun iptali davası açarak devredilen malvarlığı üzerinde cebri icra imkanı talep edebilir.” “Ticari işletme devrinin alacaklılardan mal kaçırma amacıyla yapılması halinde muvazaa söz konusu olabilir. Muvazaalı bir ticari işletme devri kesin hükümsüzdür. Buna bağlı olarak ticari işletmenin ne aktifleri ne de pasifleri devralana geçecektir. Dolayısıyla muvazaa iddiası yalnızca devredenin devir kapsamı dışında kalan borçları bakımından değil, hem devredenin hem de devralanın tüm borçları bakımından önem taşımaktadır. Ne var ki, ticari işletme kapsamında devredilen borçlar bakımından müteselsil sorumluluk benimsendiğinden, muvazaa iddiası devir kapsamında olmayan borçlar bakımından daha büyük önem taşımaktadır.” “Muvazaanın tespitine ilişkin yargılamada alacaklı üçüncü kişi konumunda olduğundan, muvazaayı serbestçe ispat edebilecek ve emareler ile ispat imkanına sahip olacaktır. İşletmenin aynı adreste faaliyete devam etmesi, devreden ve devralan arasında yakın akrabalık, devredenin işletmede çalışmaya devam etmesi gibi hususların muvazaanın varlığına emare teşkil ettiği belirtilmektedir.” “Hatırlatmak isteriz ki, ticari işletme devri kapsamında devredilen alacaklar bakımından alacaklıların tasarrufun iptali davası açmasına gerek bulunmamaktadır; çünkü T.B.K. m. 202 uyarınca ticari işletmeyi devralan zaten asıl borçlu haline geldiğinden, tüm malvarlığı ile alacaklılara karşı sorumlu olacaktır.” hususların belirtildiğini, davalıların Türk Ticaret Kanunu’nda aranan şekil şartlarına uymadan gerçekleştirdikleri devrin hak kaybına uğrayan üçüncü kişiler yönünden sonuç doğurmayacağı ve davalıların müşterek sorumluluklarına gidilmesi gerektiği dosya içeriğindeki delillerle ispatlanmış olduğunu, mahkemece … ve …’a yönelik davanın reddine dair verilen kararın hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek kararın kaldırılmasını talep etmiştir. Dava; davacı ile davalı … şirketi arasındaki sözleşmenin devrelen davalı şirketin sözleşmenin tarafı haline geldiği iddiasına dayalı zararın tahsili, terditli olarak ise sözleşmenin … tarafından haksız feshedildiğine kanaat getirilmesi halinde devir işleminin muvazaalı olarak yapıldığından devrelen şirketin de müteselsilen sorumlu olduğu iddiasına dayalı tazminat talebine ilişkindir. Dosya kapsamından davacı ile davalı Tasfiye Halinde … A.Ş. arasında 24/10/2000 tarihinde fuar organizasyonlarının yapılması noktasında belirsiz süreli ortak girişim sözleşmesi imzalandığı, bu sözleşmenin 01/01/2006 ve 10/10/2012 tarihlerinde tadil edildiği, davalı … A.Ş’nin fuar organizasyonundan kaynaklanan haklarının tümünü 08/08/2016 tarihli Güzellik ve Bakım Fuarı Fikri Haklarının Devri sözleşmesiyle davalılardan … A.Ş.’ne devrettiği, bu hususlarda taraflar arasında ihtilaf bulunmadığı anlaşılmaktadır. Davanın kabul edilen kısmına yönelik olarak istinaf kanun yoluna başvurulmamıştır. O halde, istinaf incelemesi diğer davalıların davaya konu sözleşmeden dolayı sorumlu olup olmadıkları kapsamıyla sınırlı yapılması gerekmektedir. Davalı şirketler arasında yapılan devir sözleşmesinden önce davacı şirketin doğmuş alacağının bulunmadığı, davalı şirketler arasında 08.08.2016 tarihli Güzellik ve Bakım Fuarı ve Fikri Haklarının Devri Sözleşmesi imzalandığı, davacı ve davalı … arasındaki sözleşmenin bu devir tarihinden önce davalı şirket tarafından sözleşmeye aykırı olarak feshedilmiş olduğu, mahkemece de feshin haksızlığı ile davacının zararının tahsiline karar verilmiş olduğu, davalı şirketler arasındaki sözleşmenin ortaklık hissesinin devri niteliğinde olmadığı, davalı şirketler arasında yapılan sözleşmenin müteselsil sorumluluk doğuran nitelikte olmadığı gibi, bu devrin muvazaalı olduğu hususunun ancak doğmuş alacakların tahsili hususunda tasarrufun iptalini isteme hakkı vereceği, davada bu koşulun da sağlanmadığı anlaşılmakla davacının istinaf itirazları yerinde değildir. Bu itibarla, ilk derece mahkemesince verilen kararda mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesi bakımından usul ve esas yönünden yasaya aykırı bir durum bulunmamasına göre, davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerekmiştir.
K A R A R: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi uyarınca reddine, Alınması gereken 80,70 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 21,40 TL’nin istinaf eden davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden üzerinde bırakılmasına, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesinleştiğinde istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay’da temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.24/02/2022