Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2020/643 E. 2021/1950 K. 01.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2020/643
KARAR NO : 2021/1950
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/06/2018
NUMARASI: 2015/516 E – 2018/689 K
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 01/07/2021
Yukarıda tarafları ve konusu yazılı bulunan dava ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi sebebiyle , dava dosyası üzerinde yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı taraf, davalı ile 02/06/2014 tarihinde ”İşletme Ortaklığı Sözleşmesi” imzaladıklarını, davalının 03/07/2014 tarihinde 500 MT manganez cevheri teslim etmeyi taahhüt ettiğini, bu nedenle 60.000,00 USD’yi davalıya ödediklerini, davalının edimini yerine getirmemesi nedeniyle sözleşmeyi haklı olarak feshettiklerini ve ödenen 60.000,00 USD’nin iadesi için ihtarnameye rağmen ödeme yapılmaması nedeniyle davalı hakkında İstanbul ….İcra Müdürlüğünün … sayılı dosyası ile yaptıkları takibe davalının haksız itiraz ettiğini beyanla,itirazın iptali ile icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Dava değeri 152.788,94 TL olarak belirtilmiştir.Davalı cevap dilekçesinde; taraflar arasındaki sözleşmenin alış satış sözleşmesi olmadığını,işletme ortaklığına ilişkin bulunduğunu, davalı şirketin ruhsat, işletme izni ve vs için 800.000 ,00 TL masraf yaptığını,sözleşme gereği davalı şirkete ait ruhsatın bulunduğu Ankara Kalecik ilçesi Tilki köyündeki mangares madenni … firması ile … ortaklığa koyacağı sermaye ile işletecek,çıkan malın satışından elde edilecek gelir eşit şekilde parşılacaktır hükümlerinin bulunduğunu,davacının ilk işler şantiye kurulumu vs işler için davacının 60.000 USD verdiğini,maden üretiminin yüksek sermaye gerektiren bir iş olduğunu,sözleşme gereği gerekli personeli davacının temin etmediğini,teknik personel olmadan bu işini yüksek riskli olması nedeniyle yapılamacağını,sözleşme gereği davacının zenginleştirme tesisini temin etmediğini, üretimin gerçekleştiğini ancak davacının üretimin düşük olduğunu belirterek satma taraftaları olmadığını,davalının bu nedenle zarara uğradığını,davalının bu nedenle kaybının 159.000 USD olduğunu,davacının edimlerini yerine getirmediğini belirterek davanın reddini talep etmiştir. Dava iti razın iptaline ilişkindir. İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı takipte, davacı alacaklı tarafından davalı borçlu hakkında 60.000,00 USD asıl alacak, 2.559,45 USD işlemiş faiz olmak üzere toplam 62.559,45 USD nin faiziyle TL karşılığı olarak 152.788,95 TL nın tahsiline dair yapılan ilamsız takipte,itiraz üzerine takibin durdurulduğu anlaşılmıştır.Mahkeme, sözleşmenin 2. maddesinde şantiyenin kurulumunda gerekli ruhsat ve izinlerin alınması gibi yükümlülüklerin davalıya ait olduğunun açıkça belirtildiği anlaşıldığından, davacının sözleşme kapsamında davalıya havale etmiş olduğu 60.000,00 USD’nin manganez madeni üretimi için verilmiş olduğu kabul edilerek, davanın üretim ve teslim yükümlülüğüne uymaması nedeniyle davacının sözleşmenin 6. Maddesindeki ”Taahhüt edilen üretimin gerçekleştirilmemesi halinde sözleşmenin herhangi bir tazminat yükümlülüğü olmaksızın feshedilebileceği” hükmüne dayanarak sözleşmeyi feshetmesinin usul ve yasaya uygun olduğu ve feshedilen sözleşme gereğince vermiş olduğu 60.000,00 USD’yi geri isteyebileceği , davalının temerrüdüne ilişkin tebliğ şerhi dosyaya sunulmadığı gerekçesiyle; “1-Davanın kısmen kabulü ile; davalının icra dosyasına yapmış olduğu itirazın kısmen iptaline, takibin 60.000,00 USD üzerinden devamına, temerrüde ilişkin tebliğ şerhi sunulmadığından davacının işlemiş faiz talebinin reddine, alacağa takip tarihinden itibaren 3095 sayılı kanunun 4-a Maddesine göre faiz uygulanmasına, alacak likit ve itiraz haksız olduğundan alacağın %20’si oranındaki icra inkar tazminatının davalıdan alınıp davacı tarafa verilmesine” karar vermiştir.Kararı davalı vekili istinaf etmiştir.İstinaf dilekçesinde; ıslah taleplerine ilişkin ilişkin mahkemece bir karar verilmediğini, gerekçeli kararda da değinilmediğini,gerekçeli kararda taraflaın iddia ve savunma özetlerinin yazılmadığını, taraflar arasında kurulu bulunan Adi Şirkette ortaklar arasında doğan ihtilafların TBK hükümlerine göre sonuçlandırılması gerektiğini, adi ortaklıkta, ortaklar arasında doğan ihtilafların ne şekilde çözüleceği TBK. 620. vd. maddelerinde düzenlendiğini, adi ortaklıkta, ortaklar arasında doğan ihtilaflardan dolayı adi ortaklığın tasfiyesi davasının açılması gerektiğini, bu nedenle davacı tarafça davalı şirket hakkında icra takibi yapamayacağını, itiraz üzerine duran takibin iptali için görülen davayı açamayacağını, ıslahın hukuksal ve yasal dayanağı bulunan usul hukuku kurumu olduğunu, mahkemenin ıslahtan sonra yukarıda sunulan gerekçeler doğrultusunda davanın reddine karar vermesi gerektiğini, mahkemenin, alacağın likit olduğu gerekçesiyle icra inkar tazminatına hükmetmesinin de isabetsiz olduğunu, çünkü taraflar Adi Şirketin Ortakları olduğundan böyle bir alacak iddiasının yasal dayanağı bulunmadığını beyan ederek kararın kaldırılması ile davanın reddine karar verilmesini istemiştir.6100 sayılı HMK’nun 355 md gereğince, istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan incelemeye göre; Mali müşavir bilirkişiden ticari defter incelemesi ile alınan kök raporda ,davacının 60.000,00 USD tutarı üretilmesi hedeflenen manganez madeni karşılığında davalı tarafa verdiği,ancak sözleşmenin hükümlerine göre bir ve ikinci aylar sonuna kadar davalı tarafından herhangibir üretim olmadığından sözleşmenin 6.maddesi hükmü gereği feshettiği ve haklı olarak davalıya verdiği 60.000 USD tutarı davalıdan t alep edebileceği ,temerrüt tarihinin sorgulanması gerektiğinin belirtildiği,itiraz üzerine alınan ek raporda faiz konusu açıklanarak ihtarnamenin davalıya tebliğ tarihinin 15/08/2015 olduğu belirtilmiştir.Taraflar arasındaki sözleşme gelir paylaşım ortaklığı şeklinde tipik bir adi ortaklık sözleşmesidir.Davacı sözleşmeyi davalının edimlerini yerine getimediği gerekçesi ile sözleşme hükümlerine göre feshederek verdği 60.000,00 USD nin faiziyle tahsili yönünden takip yapmış,takibe itiraz sonrası itirazın iptalini bu davada talep etmiştir.Adi ortaklıkta koyduğu sermayeyi veya kar payını talep etmenin fesih ve tasfiyeyi içerdiği kabul edilmektedir.Somut davada hernedar sözleşme davacı tarafça feshedilmiş isede,talebi her iki tarafın ortaklık masrafları,koyulan sermaye ve feshedilse bile sözleşme hükümleri kapsamında tasfiye sonrası belirlenebilecek tutarlar olduğundan,mahkemece tasfiyeye ilişkin inceleme yapılmadan yetersiz bilirkişi raporu ile hüküm kurulduğu anlaşılmıştır.Ayrıca gerekçeli kararda dava dilekçesi ve cevap dilekçesinin içeriğinin belirtilmediği,dava dilekçesi ile cevap dilekçesi kısımlarının boş bırakıldığı anlaşılmıştır.Davalının bildirdiği ıslah beyanından da gerekçeli kararda bahsedilmediği açıktır.Mahkemeler tarafından verilen kararlarda tarafların gösterilmesi ,iddia ve savunmaların özetlenmesi, ihtilaflı konular hakkında delillerin tartışılması ,ret ve üstün tutma sebeplerinin açıklanması zorunludur.Mahkemenin söz konusu gerekçeli kararında, HMK 297.maddede gerekçeli kararda bulunması gereken unsurlar arasında belirtilen iddia ve savunma özetinin yapılmamış olması HGK 2007/14-778E.2007/611 K.sayılı kararında vurgulandığı üzere, yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği olduğundan, bu hususun da eleştiri mahiyetinde belirtilmesi gerekmiştir.Bu arada ihtarnamedeki tebliğ tarihi de ek raporla saptanmıştır.Taraflarca Adi Ortaklık sözleşmesinin sona erdirildiği konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Adi ortaklık ilişkisi, TBK’nun 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir.Bu durumda, mahkemece; Türk Borçlar Kanununun 620. ve devamı maddelerinde düzenlenen adi ortaklık hükümleri dikkate alınmalı, Türk Borçlar Kanununun 642. madde ve devamı hükümlerine göre tasfiye işlemi gerçekleştirilmelidir. Yargıtay 3 Hukuk Dairesinin 2013/6119 E… 2013/10462 K …18.06.2013 ilamında da belirtildiği gibi; adi ortaklık sözleşmesi, iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. (TBK. 620/1 md.) adi ortaklık ilişkisi, TBK’nun 639.maddesinde sayılan sona erme sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ile sona erer. Bu şekilde ortaklığın sona ermesinin başlıca iki sonucu ortaya çıkar. Bunlardan ilki, yöneticilerin görevlerinin sona ermesi, diğeri de ortaklığın tasfiyesidir. Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır. Tasfiye usulünü düzenleyen Türk Borçlar Kanununun 644. maddesine göre; “Ortaklığın sona ermesi hâlinde tasfiye, yönetici olmayan ortaklar da dâhil olmak üzere, bütün ortakların elbirliğiyle yapılır. Ancak, ortaklık sözleşmesinde, ortaklardan biri tarafından kendi adına ve ortaklık hesabına belirli bazı işlemlerin yapılması öngörülmüşse, bu ortak, ortaklığın sona ermesinden sonra da o işlemleri tek başına yapmak ve diğerlerine hesap vermekle yükümlüdür. Ortaklar, tasfiye işlerini yürütmek üzere tasfiye görevlisi atayabilirler. Bu konuda anlaşamamaları hâlinde, ortaklardan her biri, tasfiye görevlisinin hâkim tarafından atanması isteminde bulunabilir. Tasfiye görevlisine ödenecek ücret, sözleşmede buna ilişkin bir hüküm veya ortaklarca oybirliğiyle verilmiş bir karar yoksa tasfiyenin gerektirdiği emek ile ortaklık malvarlığının geliri göz önünde tutularak hâkim tarafından belirlenir ve ortaklık malvarlığından, buna imkân bulunamazsa, ortaklardan müteselsilen karşılanır. Tasfiye usulüne veya tasfiye sonucunda her bir ortağa dağıtılacak paya ilişkin olarak doğabilecek uyuşmazlıklar, ilgililerin istemi üzerine hâkim tarafından çözüme bağlanır.” Aynı yasanın kazanç ve zararın paylaşımı başlıklı 643. maddesinde ise “Ortaklığın borçları ödendikten ve ortaklardan her birinin ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve koymuş olduğu katılım payı geri verildikten sonra bir şey artarsa, bu kazanç, ortaklar arasında paylaşılır. Ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse, zarar ortaklar arasında paylaşılır.” hükmü yer almaktadır. Katılım payı olarak bir şeyin mülkiyetini koyan ortak, ortaklığın sona ermesi üzerine yapılacak tasfiye sonucunda, o şeyi olduğu gibi geri alamaz; ancak koyduğu katılım payına ne değer biçilmişse, o değeri isteyebilir. Bu değer belirlenmemişse, geri alma, o şeyin katılım payı olarak konduğu zamandaki değeri üzerinden yapılır. (TBK 642. md.) Keza, aynı yasanın kazanç ve zarara katılma başlıklı 623. maddesine göre de; “Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, her ortağın kazanç ve zarardaki payı, katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşittir. Sözleşmede ortakların kazanç veya zarara katılım paylarından biri belirlenmişse bu belirleme, diğerindeki payı da ifade eder. Bir ortağın zarara katılmaksızın yalnız kazanca katılacağına ilişkin anlaşma, ancak katılma payı olarak yalnızca emeğini koymuş olan ortak için geçerlidir.” hükmünü ihtiva etmektedir.Mahkemece yapılacak iş; yukarıdaki yasa hükümlerine göre, öncelikle, ortaklık sözleşmesinde bu hususta hüküm bulunup bulunmadığına bakmak, hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılmasını sağlamak; böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise ortakların anlaşarak tasfiye memuru belirlemelerini istemek; bu konuda anlaşamamaları halinde ise hakim tarafından tasfiye işlemini gerçekleştirecek (ortaklığın faaliyet alanına göre konusunda uzman bir veya üç kişiyi) tasfiye memuru olarak resen atamak olmalıdır.Bundan sonra ise, tasfiye işlemleri; hakim tarafından öngörülecek üçer aylık (uyuşmazlığın mahiyetine göre süreler uzatılıp kısaltılabilir) dönemlerde tasfiye memuru tarafından 3 aşamada gerçekleştirilmelidir.Birinci aşamada; ortaklığın sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın tüm malvarlığı (aktif ve pasifi ile birlikte) belirlenmeli, yönetici ve idareci ortaktan ortaklık hesabını gösterir hesap istenmeli, verilen hesapta uyuşmazlık çıktığı takdirde, taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, tasfiye memurunun belirlediği malvarlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazları da karşılanıp, toplanacak delillere göre değerlendirilmelidir.İkinci aşamada; ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakte çevirme işlemi (TMK 634. vd. maddelerinde düzenlenen resmi tasfiye işlemi kıyasen uygulanmak suretiyle) gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse, değerleri bilirkişi marifetiyle saptanmalıdır.Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan herbirinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya (ortaklığın, borçlar, giderler ve avanslar ödendikten sonra kalan varlığı, ortakların koydukları katılım paylarının geri verilmesine yetmezse) zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim, (HMK 297. maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır. Bütün bu açıklamalar ışığında, somut olaya bakıldığında; uyuşmazlığın; yukarıda açıklanan ve maddeler halinde belirtilen sıra ve yöntem izlenerek çözüme kavuşturulması gerekmekte iken, bu işlemler yapılmadan karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmekle, davalının istinaf başvurusunun kabulü ile, bu sebeple HMK 353/1-a-6 maddesi kapsamında, mahkeme kararının kaldırılması ile yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın mahkemesine iadesine karar vermek gerekmiştir.
K A R A R : Yukarıda açıklanan nedenlerle;Davalının istinaf başvurusunun kabulü ile, kararın, HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasıyla, yeniden yargılama yapılıp bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine geri gönderilmesine,Peşin alınan istinaf karar harcının istinaf edene isteği halinde iadesine, İstinaf sebebiyle yatırılan gider avansı bakiyesi varsa karar kesin olmakla istinaf edene ilk derece mahkemesince iadesine,Dair dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.01/07/2021